Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 13.Bölüm

Bunu Paylaşın

On İkinci Bölüm: Ayrılmalar ve İttifaklar

Kara Hilal, ilk başta tek bir grubun, tek bir lider altında toplandığı, klasik bir örgütten ibaretti. Yıllar içerisinde, bu örgütün tek başına yönetilemeyeceği anlaşıldığında, grupların yoğunlaştıkları ve uzmanlaştıkları işlerle isimlendirilip, her grubun başına bir lider atanması uygun görüldü. Bu sistemle ve kanlı canlı bir genel liderin yokluğu ile yirmi yıla yakın bir zaman geçiren Kara Hilal örgütü, Maeve, Mira, Row ve Amelia dörtlüsünün katılımlarıyla yavaş yavaş da olsa yeni bir şekil almaya başlamıştı. Önceleri, bu dörtlü kendilerinin en iyi olduğu yerlerde liderliğe devam edip, genel başkanlığı Mira’ya vermeyi kabul etmeyi kabul etmişlerdi. Ancak, Havisran’ın yok edilişi ve onun yerine H-117 istasyonun yapılması, bütün Kara Hilal yapısını değiştirmişti. Artık, Kara Hilal iki gruba bölünmüştü.

İlk grup, Maeve’in, daha doğrusu Havisran’ın onlar için gelen bir melek olduğuna ve onun sayesinde bu zaferi kazandıklarını iddia ediyor ve onun izinden ölene dek gideceklerine dair yeminler ediyordu. Maeve, bu grubun ona karşı duyduğu saygıdan ve sevgiden korktuğu için onlarla konuşmayı, hatta onlara görünmeyi dahi reddediyordu. Ancak Maeve’in asıl dert ettiği grup bu gürültülü azınlık değil, onların dışındaki bir çoğunluktu. Bu çoğunluk, Maeve’in başını çektiği bu yeni dörtlü yönetim sisteminden rahatsızlardı ve eski, geleneksel Kara Hilal yönetimine geri dönmek istiyorlardı. Bu kişiler, eski Kara Hilal yöneticileri ve Maeve ile Row’un karşı çıktığı savaşçı kesimin liderleriydi. Şimdi, Universum Holding ile olan savaşları inanılmaz savaşları bittiği için, bu kesimin amaçları da değişmişti. Universum Holding’in yok oluşu, onlar için bir başlangıçtı. İstedikleri, şimdi hiçbir gücün karşılarında duramayacakları bu evreni tamamen Kara Hilal’in, yani kendilerinin kontrolü altına almaktı.

Maeve bu kişilerle sonsuza dek duramayacaklarını ve bir süre sonra onlarla bir iç savaşa gireceklerinin farkındaydı, bunun da, tıpkı Havisran’ın yok oluşu gibi önlenemeyeceğini anladığı için bununla ilgili alabileceği bütün önlemleri almaya çalışıyordu. Kendisiyle beraber gelebilecek kişileri, bir dini tarikattan ziyade, daha çok bir profesyonel orduya çevirmek için uğraşıyordu. Mira ve Amelia’nın ona anlattığı hikayelerden esinleneren, bu yeni ordunun adını Valkyrie koymuştu. Bu ordu, tıpkı Mira ve Amelia’nın çıktığı Valkyrie Teşkilatı gibi, pek çok dala ayrılmış ve her bir dalın farklı bir uzmanlığa odaklanmasını sağlamıştı. Bu askerler, H-117 istasyonu içerisinde yaşıyorlar, eğitiliyorlar ve görevlendiriliyordu. Diğer Kara Hilal askerleri, Valkyrie içerisinde olan askerlerin kendileriyle olan farklarını görmeye başlamıştı.

Kara Hilal askerleri, tıpkı kendilerinden önceki Universum Ordusu askerleri gibi, herhangi bir çatışma içerisinde olmayan yoldaşlarının sayısı arttığı için, savaş sırasında onları üstün kılacak beceriler yerine, ordu içerisinde üste çıkmalarını ve artık bir kariyer olarak gördükleri bu askeri kurumda daha yüksek rütbeleri kazanıp daha varlıklı hayatlar yaşamalarını sağlayacak becerilere önem veriyordu. Onlar için hiyerarşi her geçen gün beceriden daha önemli bir hale geliyor ve pek çoğu, kendilerinden daha beceriksiz, yeteneksiz ve hatta bilgisiz komutanlarının yönetimi altında başarısız olmaya başlıyorlardı.

Ancak Valkyrie askerleri, bunun tam tersi bir şekilde ışıldamaya başlamışlardı. Mira, Amelia, Maeve ve Row asla kendilerinden alt rütbeli olanları yok saymıyor, aksine olabildiği kadar onları dinlemeye ve tavsiyelerini değerlendirmeye çalışıyordu. Valkyrie askerlerinin eğitimlerinin en önemli noktası, kendi başlarına dahi birer ordu olabilecekleri şekilde eğitilmeleri, bilgilendirilmeleri ve buna yönelik yetenekleri kazanmaları sağlanmalıydı. Temelde yarattıkları şey, kendilerine bağlı insanlar değil, onlarla yan yana hareket edebilecek savaşçılardı. Bu savaşçılar, yıllar içerisinde yanlarında oldukları Kara Hilal askerlerinden daha iyi, daha hızlı, daha yetenekli ve daha üstün savaşçılar olduklarını defalarca ispatlamaya başlamışlardı. Bu da, onları evrensel kamuoyunun gözünde daha fazla yükseltmiş, savaşın başında Kara Hilal’in kazandığı o kahraman statüsünü yavaş yavaş da olsa kazanmalarını sağlamıştı.

Diğer tarafta, Universum’un ve Universum Ordusu’nun kalan son üyeleri, bağımsız sistemlerin kurduğu mahkemelerde yargılanmış ve çeşitli savaş suçlarıyla suçlu bulunup ömürleri boyunca hapis cezalarına çarptırılmış, ailelerinin varlıklarına dahi el konulmuştu. Pek çoğu, ailelerinin de kendileri gibi hapis cezasına çarptırılmamış olmasına sevinmişler ve onların normal birer hayat sürmesi için mahkemeye ricalarda bulunup, her birinin en azından normal birer hayat sürmelerini sağlamışlardı. Hepsi, çocuklarına ve eşlerine yazdıkları mektuplarda, kin tutmamalarını, başlarına gelen şeylerin bekledikleri sonuçlardan biri olduğunu ve bu yüzden kendilerinin de onlarla aynı hayatı yaşamaması için barışa yönelmelerini söylüyordu. Bu mektupları gerçekten ne kadar kendi iradeleriyle yazdıkları meçhuldü, ancak yine de etkili oldukları yadsınamazdı. İşte bu süreç de, bu şekilde, zararsızca geçmişti.

Böylelikle, Havisran’ın yok ediliişinin üzerinden tam yedi yıl geçmişti. Bu yedi sene, evrendeki pek çok şeyin değişimi için büyük ve cömert bir başlangıçtı. Öncelikli olarak, Kara Hilal içerisindeki çoğunluğun beklentilerinin aksine, evrenin geri kalanı onlara katılmak istemiyordu. Universum’un altında kaldıkları seneler içerisinde, kendilerinden büyük bir şeye bağımlı kalmanın sistemlerine getirdiği zararı anlamışlardı, bu yüzden bunun yerine, kendilerini rahatça öne çıkarabilecekleri, daha demokratik bir sistemi tercih ediyorlar ve şimdi ismi Evrensel Sistemler Federasyonu olan birliğe katılıyorlardı. Bu birlik, geçen yedi yıl içerisinde Kara Hilal’in karşısında durabilecek tek şey haline gelmişti. Ona karşı çıkanlar öyle görmese de, Maeve için Evrensel Sistemler Birliği, devriminin bir sonraki adımıydı. Ona göre, evren büyük güçlerin kavgalarıyla yok olmamalıydı, aksine her sistemin kendisini gösterebildiği, ekosistemlerin, kültürlerin ve yaşamların birbirini desteklediği bir evrensel düzene geçmelerinin zamanı gelmişti. Onlar bu konudaki en büyük engel olan Universum’u yok etmişlerdi, şimdi kendilerinin Universum’un yerine geçmemesi için yok olması gerekiyordu. Ancak Kara Hilal’in çoğunluğu, bu konuda Maeve ile taban tabana zıttı ve bunun yaşanmaması için her şeyi yapacaklardı.

Maeve, Mira, Amelia ve Row, bir gün diğer Kara Hilal yönetim kurulu üyeleri tarafından olağanüstü bir toplantıya çağrıldılar. Bu toplantıda, Maeve, Mira, Amelia ve Row olarak Kara Hilal ile uyuşmadıklarını, Kara Hilal’in korunması için kendilerinin ayrılması gerektiğini söylemişlerdi. Bildirilerini okumaya devam ettiklerinde, Maeve’in yüzündeki anlayış huzursuzluğa, huzursuzluk ise öfkeye dönüşmüştü. Ondan sadece Kara Hilal’den ayrılmasını değil, H-117’i teslim etmesini ve hiçbir şey almadan gidip, bir daha hiçbir şekilde konuşmamasını istiyordu. Maeve bildirinin okunması bittiğinde, masadaki herkese baktı ve derin bir nefes alıp vererek sözlerine başladı:

“Sevgili dostlarım, bana dürüstçe isteklerinizi, arzularınızı ve üzerinde anlaşıp hemfikir olabildiğiniz planlarınız için teşekkür ederim. Bugünün geleceğini ve bu bildirinin yüzüme karşı okunacağını biliyordum, ancak söylediğiniz son şey beni tamamen şaşkınlığa uğrattı, sinirlendirdi, hatta öfkelendirdi. Üzgünüm, ancak üzerinde durduğumuz bu istasyonu ben yarattım. Burası, Havisran gezegeninin muhteşem ve eşi bulunamayacak ekosisteminin anması olmak için yaratılmıştır ve bu yüzden bu istasyonun yaratıcısı olarak, burayı hiç kimseye bırakmayacağım! Eğer gitmemi istiyorsanız, giderim, ancak bir şartla. Siz de buradan gideceksiniz!”

Kurul üyeleri birbirine baktılar. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı, zira Maeve’in Kara Hilal’i bırakmayacağını düşünüyorlardı, H-117’i değil. İstasyon, bugünkü haliyle bile onlar iiçin muhteşem bir değerdi, bundan daha iyi bir yönetim merkezi bulamazlardı, bu istasyonun Maeve ile birlikte gitmesi, onlar için uzun bir süre boyunca onarılamayacak bir yara gibi olacaktı. Sonunda, kurul üyelerinden biri öne çıktı ve “Pekala, ancak bu istasyonu alabilirsin, içinde bize ait olan her şeyi alırız. Bunun belirlemesini bir sonraki toplantıda yapmak üzere sizden bir hafta izin istiyoruz.” Maeve kabul etti ve toplantıyı bitirdiler.

Toplantıdan sonraki gece, Row ve Maeve bu konuda aralarında konuşuyorlardı. Row tam olarak Maeve’in ne yapacağını anlamamıştı, sorsa bile anlayabileceğini sanmıyordu.

“Sence gerçekten dediklerini kabul edecekler mi?” Row’un endişesi, o toplantıya karşı duyduğu öfkeye karışıyordu. Hem Kara Hilal’in kendilerini bu kadar kolayca atmasına kızgındı, hem de Maeve’in Kara Hilal’i bu kadar kolayca terk edebilecek olmasına. “Daha da önemlisi, sen neden onların seni kovuyor olmasını kabul ediyorsun?”

Maeve Row’a uzunca bir süre baktı. Onun Kara Hilal’e kendisinden daha fazla sadakat taşıdığını biliyordu, ancak yine de onu kaybetmek istemiyordu. Şimdi söyleyeceği her bir kelimeyi düzgünce seçmeliydi. “Row,” dedi saf bir sesle, “seninle ilk defa tanıştığımızda Kara Hilal içerisinde barışa inanan insanlardan biriydin, hatta yanımda olmanın sebeplerinden biri de bu.” Row bunun nereye gideceğini anlamamıştı, ancak Maeve’i bölmedi.

“Seninle yıllar önce bir Universum istasyonuna gitmiştik hani, orası şirketler tarafından terk edildiği için barışçı Kara Hilal üyeleri tarafından bir yaşam alanına dönüştürülmüştü, hatırlıyor musun?”

Row onu onaylar şekilde başını salladı.

“Hiç onlara ne olduğunu merak ettin mi?”

Row bu soru karşısında durmuştu. Gerçekten de onlara ne olduğunu bilmiyordu ve Maeve sormadan önce de bu konuda aklına hiçbir şey gelmemişti. “Hayır” dedi utanç ve dürüstlükle, “Peki ne olduğunu sen biliyor musun?”

“Bu istasyonun gelmesini bekliyorlar.” dedi Maeve, “Pek çoğu Valkyrie askeri olmayı veya Valkyrie teşkilatına katılmayı kabul ettiler. Onlara gereken şey, içerisinde yaşayabilecekleri büyük bir istasyon. Valkyrie teşkilatı, yeni bir Kara Hilal olmayacak, çünkü öyle olursa yine aynı döngüde döner dururuz ve ben bunun tekrardan olmasını istemiyorum.”

Maeve Row’un ellerini tuttu ve heyecanla konuşmaya devam etti. “Eğer Kara Hilal’e olan sadakatini bu gereksiz savaşı sonlandırmaya tercih edersen, onlarla kalabilirsin, seni özlerim ama sana engel olmam. Ancak eğer benimle gelirsen, sana söz veriyorum ki, her şeyi beraber iyileştireceğiz.” Row’un gözlerinden yaşlar yavaş yavaş akmaya başlamıştı, Maeve’in gözlerinden de buna karşılık yaşlar akıyordu şimdi. “Benimle gel Row, beraber sonsuza dek daha iyi bir evrende, özgürce yaşayalım!”

Row, bu sefer kesin bir karar verebiliyordu bu konuda. Şu ana dek yaşadıkları yolculuk sayesinde, kime güvenmesi gerektiğini biliyordu. “Cevabımı biliyorsun aslında.” dedi Maeve’e oyuncu bir sesle, “Elbette seninleyim Maeve. Eminim ki, bizimle birlikte pek çok kişi gelecektir. Yarın seninle gelebilecek herkese bu haberi vereceğim.”

Maeve bu cevabı bekliyordu aslında, ancak yine de Row’un kendisi yerine Kara Hilal’i seçebileceğine dair bir endişesi vardı. Bu cevabı, onun için inanılmaz bir sevinçti, artık onu durduramayacaklardı. Row’a sarıldı, onu tutkuyla öptü ve “Sen varsın ya yanımda, hiçbir şey bizi durduramaz.” dedi gülümseyerek.

O gün, sanki ilk günlerindeymiş gibi seviştiler gece boyu. Sanki bütün bu savaşlar, kavgalar, tartışmalar, kayıplar yaşanmamış gibiydi ikisi de, en azından o gecelik öyle oldular. Birbirlerine karşı olan sevgileri, o an tavana çıkmıştı resmen, ikisi de en saf ruhlarıyla birbirlerine daha da çok bağlandılar.

Bir hafta içerisinde, bu süreç daha da büyük bir ayrılığa doğru ilerlemişti. Artık Kara Hilal askerleri ile Valkyrie askerleri birbirlerine destek olmak yerine, daha çok birbirlerine karşı olmaya başlamışlardı. Henüz büyük çaplı çatışmalar yaşanmamıştı, ancak iki taraf arasındaki gerilim her geçen gün tırmanıyordu. Bu bir hafta içerisinde, Maeve, Row, Mira ve Amelia’nın çabalarıyla Valkyrie’ye daha fazla insan katılıyordu. Aynı hafta içerisinde Evrensel Sistemler Birliği’yle görüşmelere başlayan Amelia, Valkyrie’nin herhangi bir şekilde Kara Hilal veya Universum gibi sistemleri direkt yöneten bir dikta olmaması için gerekli önlemleri içeren bir antlaşma hazırlamaya başlamıştı. Eski evrenlerindeki Valkyrie teşkilatının kullandığı antlaşmalara dayanan bu yeni antlaşmanın Evrensel Sistemler Birliği’ni de memnun edeceğine emindi.

Böylece, bir hafta sonra Maeve ve Kara Hilal yönetim kurulu masaya oturdu ve birbirinin şartlarını kabul edecek şekilde antlaşmayı imzaladılar. Bu antlaşma gereğince, Kara Hilal’e bağlı olan herkes, bütün birimleriyle H-117 istasyonundan ayrılacaktı, buna karşılık olarak da Maeve bu istasyonu şu andaki yerinden Kara Hilal sınırlarının dışına çıkaracaktı. İki taraf da, bu antlaşmadan karlı çıktığını ve karşılarındaki tarafı kolayca yok edebilecekleri bir pozisyona çekebileceklerini düşünüyorlardı.

Bir ay içerisinde bütün antlaşma gerçekleştirilmiş, H-117 istasyonu, Evrensel Sistemler Federasyonu’nun uyarıları gereğince Federasyon sınırlarının ortasında olan Keilawa sisteminin tam ortasına taşıyıp oradaki yörüngelerin ortasında kalmasını sağlamışlardı. Evrensel Sistemler Federasyonu ile yaptıkları antlaşma dahilinde, bir tür istihbarat ve teftiş servisi olarak varlık göstermelerine ve gerekli olduğunda kendi aralarında ve Kara Hilal’e karşı yaşanan çatışmalarda yardımcı olmalarına izin verilmişti. Bunun karşılığında, Valkyrie teşkilatından olan hiç kimse, H-117 istasyonunun dışında yerleşik yaşam kuramayacak, mülk edinemeyecek ve teşkilata katıldıklarından itibaren doğdukları sistem dahil hiçbir sistemin vatandaşı olamayacaktı.

H-117’nin gelişinden itibaren, yıllar önce Row’un arkadaşı Liliac Baese tarafından ele geçirilmiş ve tarafsız bir istasyon haline getirilmiş olan Universum-15 istasyonunun bütün vatandaşları da Maeve’in istasyonuna yerleşmeye ve Valkyrie teşkilatında aktif olarak rol almaya başladılar. Bağımsız sistemlerin pek çoğuna ilham kaynağı olan bu ufak istasyonun Valkyrie teşkilatıyla birlikte olması, Evrensel Sistemler Federasyonu içerisinde Valkyrie hakkında olan pek çok tartışmayı durdurmuş veya askıya almıştı. Elbette Liliac Baese, Row ile arkadaş olduğu için yapmamıştı bunu. Pek çoğumuza inanılmaz gelebilir, ancak Liliac Baese gerçekten Valkyrie teşkilatına ve Maeve’e inanmış ve güvenmişti. Belki bu Row için önemli değildi, ancak Maeve Liliac’ın ona sağladığı katkıdan haberdardı ve bunu boşa çıkarmaması gerektiğini çoktan anlamıştı bile.

H-117, zaman geçtikçe daha fazla bağımsız sistemin ilgisini, sempatisini ve güvenini kazanıyordu. Valkyrie teşkilatı, Kara Hilal’in karşısında Evrensel Sistemler Federasyonu’nun en güvenilir kozu olmaya başlamıştı, kendilerini savunmaları gereken her çatışmada güvenilirliklerini kanıtlamışlardı Valkyrie askerleri. Ancak Valkyrie’nin asıl gücünü gösterdiği yer istihbarattı. Pek çoğu hala Kara Hilal içindeki bağlantılarını koruduğu için stratejik olarak Kara Hilal’in önünde olabiliyorlardı. Ancak Valkyrie istihbaratının asla yakalayamadığı bazı şeyler vardı hala.

“Kara Hilal’i bu şekilde bırakacağını düşünmezdim açıkçası. Demek ki Havisran gezegeninin içerisinde bir şey saklıyor ve şimdi o sakladığı şey onunla birlikte gitti.” Moslee, akıl sarayında ağırladığı konuklarına garip bir ifadeyle bakıyordu. “Peki sizin bu konuda herhangi bir fikriniz var mı? Sizce bizim bilmediğimiz bir şey biliyor olabilir mi?” Bir süre kimse bir şey demedi, sonra Moslee devasa bir kahkaha ile güldü ve “Sizden bu kadar ayrıntı beklemiyorum zaten, merak etmeyin. Sizden beklediğim tek şey, size gönderdiğim projeyi yeni merkezimize taşımanız. Eğer başarılı olursak, sizinle birlikte bu evreni tamamen etkimiz altına alabiliriz.” dedi. Bir süre hiç kimseden nefes sesi dahi çıkmadı, sonra Moslee hepsini tek bir el hareketiyle akıl sarayından kovdu. Yalnız kaldığında, ağzından samimi bir şekilde tek bir cümle çıkıverdi:

“Megali’yi özledim.”

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir