Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 14.Bölüm

Bunu Paylaşın

On Üçüncü Bölüm- M-288 (Bölüm 1)

Maeve’in yaşadığı ve evreni değiştirdiği bu yaklaşık yirmi üç yıllık süreç, pek çok şekilde onu değiştirmiş, yormuş ve dengesizleştirmişti. Bu yirmi üç sene içerisinde çeşitli savaşlara girmiş, iki annesini de bulmayı başarmış, büyük bir örgütü kendi liderliği altında toplamış ve aynı örgütten ayrılıp tekrardan yeni bir örgütü kendi liderliği altında toplamıştı. Onun sayesinde gezegen sistemleri bağımsızlıklarına kavuşmuş, evren özgür ve mutlu bir zaman aralığına girmeye başlamıştı, ancak onun yüzünden pek çok gezegen sistemi de despotların insafına kalmış, doğduğu gezegen yok edilmiş ve zamanın dokusunun dengesi yüzlerce defa bozulmuştu. Şimdi yapması gereken, bu dokuyu düzeltmek ve bu evreni sonsuza dek başka evrenlerden gelebilecek kişilerin manipülasyonlarından korumaktı, ancak bir sorun vardı.

Bunu yapmasının tek yolu, kendisini geri dönülmeyecek bir şekilde feda etmekti.

Eğer Row olmasaydı, bunu daha rahat bir şekilde yapabilirdi, ancak Row’u arkasında, yalnız ve yaslı bir biçimde bırakmanın pişmanlığının ölmeden önce yaşadığı son duygu olmasını istemiyordu, bu yüzden bu konuda aklına gelen iki planı da denemeye karar verdi. Bu iki plan da Maeve için dahi kalpsiz ve vahşi şeylerdi, ancak yapılması gereken şeylerdi ve Maeve de bunun farkındaydı.

İlk plan, Row’u kendisinden uzaklaştırmaktı. Aşık olduğu kişiyi, kendisine aşık olmaması için bir başka kişiye aşık etmeye çalışmak onun için berbat bir şeydi ve bu konuda ne hissetmesi gerektiğini dahi bilmiyordu artık. Daha da kötüsü, Row’un gözü de ondan başkasını görmüyordu artık. Eğer ikinci planı da başarılı olamazsa, Row yalnız ve yaslı bir şekilde sonsuza dek yaşayacaktı ve bu tamamen onun suçu olacaktı.

On sene önce, Han Mewa’yı bulup onunla konuşmuş ve ona bir plan için ihtiyacı olduğunu söylemişti. Han Mewa, onun planını duyduğunda neden böyle bir şey yapmak istediğini anlayamamıştı bile. “Neden böyle bir şey yapmak istiyorsun? Bütün zamanın dokusunu düzelttikten sonra yaşaman gerçekten hiçbir şey ifade etmeyecek. Ölmesen bile bizden biri olacaksın, ayrıca şimdiki gibi biri olacağın bile garantili değil, peki neden böyle bir şey yapıyorsun?” diye sormuştu Maeve’e heyecanla.

“Haklısın Han” dedi Maeve hüzün dolu bir sesle, “Bütün evreni kurtarmak için Mira ve Amelia’yı bu boyuttan kovmam, Moslee’yi tamamen yok etmem, evrendeki zamansal kilidi tamamen kaldırıp döngüyü kırmam ve ölmem lazım. Aslında kendim için bile yapmıyorum bunu, öldüğüm için üzülmeyeceğim, evrenin benden sonra nasıl olduğunu da görmeye ihtiyacım yok. Eğer Row olmasaydı, asla böyle bir şeyi senden istemezdim. Mira’yı aldığım zaman son görüşmemiz olurdu yani.”

“Nasıl yani, bütün bunları sadece aşık olduğun biri için mi yapıyorsun?” Han Mewa şaşırmıştı, Maeve’in böyle bir motivasyonu olabileceğini tahmin dahi edemezdi. “Bu çocuğun ne özelliği var ki böyle bir şey yapıyorsun?”

Maeve onu nazikçe bir sandalyeye oturttu, kendisi de bir sandalye çekti ve karşısına oturup anlatmaya başladı:

“Yıllar önce, benimle ilgilenirken Silvar’la ne kadar yakın olduğumu ve onun bana ne kadar iyi bir etki yaptığını görmüştün. Bu seni sevindirse de, Silvar’dan korkuyor ve onun Universum’dan haklı nedenlerle nefret ettiğini biliyordun, bu yüzden onun yerini alabilecek bir klon yaratmaya karar verdin. Diğer Universum bilimcileri de fikrini kabul etti ve bir gün Silvar’ın kanını rutin bir kontrolde bir bahaneyle aldınız. Klonu resmi olarak yaratamadınız, pek çok denemeniz asla çözemediğiniz nedenlerden dolayı başarısız oldu. Tesis yıkılınca, kaçtın ve bütün o çalışmaları yalnız bırakıp yüzüne dahi bakmadın. Ancak Silvar’ın yanındaki kişilerden biri ne olduğunu çözdü ve sizin yapamadığınızı yapıp, Silvar’ın başarılı ve sağlıklı bir klonunu yapmayı başardı. Klonu yanına aldı ve Kara Hilal ile olan bağlantılarını koparıp Universum’a dişli bir rakip olacak bir şirket kurdu. Beklentisi, çocuğunun bu holdingi kullanıp Universum’u tamamen yok etmesiydi. Fakat işler onun beklediği gibi gitmedi. Çocuğu o öldükten sonra kendisine miras kalan bütün bir şirketi Universum Holding’i sattı ve gelen paranın çoğunu Kara Hilal’e verdi.”

“Peki, bu çocuğun bizimle ne ilgisi var?”

“Çocuğun babasının adı Owen’dı, Kara Hilal’den kaçabilmek için Miller olan soyadını Mehrengi olarak değiştirdi.” Han Mewa duydukları karşısında şaşkınlıktan donakalmıştı. “Evet Han, Row, sizin yaratmakta başarısız olduğunuz klondan başkası değil. Bunu o bile bilmiyor, ancak ben biliyorum.” Han Mewa hala şoktaydı, sadece “Nasıl biliyorsun?” diyebildi. Maeve yanında getirdiği bir çipi çıkardı ve Han Mewa’nın cep bilgisayarına takıp açtı.

“Bu, Owen Mehrengi’nin günlüğünün bir kopyası.” dedi Maeve, “Bu kopya hem Standart Evrensel Dil’de, hem de Eski Havisrani dilinde yazıldı. Row eski diller hakkında herhangi bir Universum eğitimli kişiden daha fazla bilgi sahibi değil, bu yüzden babasının ondan ne sakladığını bilmiyor, ancak ben biliyorum. Owen bütün hikayeyi ve klonlama sürecinin bütün ayrıntılarını anlatmış, senin için çevirdim.” Han Mewa sayfaları çevirip bakmaya devam ettiğinde, klonlama süreciyle ilgili ayrıntılı şemalar ve sürecin her bir adımıyla ilgili gereken bilgileri görebiliyordu. “Senden istediğim, bunları kullanarak hafızamı ve bilincimi aktarabileceğim bir beden yaratman. Bu kilidi kırıp öldüğümde, yüzlerce deneme sonra özgür bir evrende Silvar’ımla beraber normal bir hayat sürebileceğim.” Maeve bunları derken gözleri uzaklara bakıyormuşçasına dalmıştı.

Han Mewa onun ne demek istediğini anlamıştı. “Yani bunu yapıyor olmanın tek sebebi Row’u sevmen mi? Birini sevmek ne kadar önemli olabilir ki?” dedi Maeve’e. Onun bir insan olmak için yaratılmadığını, bütün bunların sadece basit bir kahraman yetiştirme programının ayrıntıyla düzenlenmesi olduğunu biliyordu, bu yüzden ondan gerçek bir insan gibi davranması beklenemezdi. Ancak, yıllar öncesinde bile Maeve’de o insanlığı hissetmiş, o olaydan sonra o insanlığın tamamen yok olduğunu düşünerek yoluna devam etmişti. Şimdi Maeve, yapabileceği en insani hareketi yapıyordu: Sevdiğiyle mutlu ve normal bir hayat yaşayabilmek için çalışıyordu.

“Anladım Maeve” dedi günlüğe bakmaya devam ederken, “Sana bu isteğin için sonuna dek yardım etmeye hazırım.”

Böylece, Maeve’in verdiği kan örnekleri ve Owen Mehrengi’nin günlüklerini kullanan Han Mewa, Maeve’in istediği şekilde, kendi bilincini geliştirmeyecek şekilde kullanılabilecek ve Maeve’in bilincini ve hafızasını yükleyebileceği yeni bir klonun çalışmalarına başladı. Bu klon, daha önce çalıştıklarının aksine kendine ait bir bilinç geliştirmemesi için kısıtlanacaktı. Daha önceki Maeve klonlarında bunu yapmamış olmalarının sebebi, Moslee’nin bilinç sahibi bir Maeve’i daha rahat manipüle ve kontrol edebileceğini keşfetmiş olmasıydı.

Moslee, Mira ve Amelia tarafından sürgün edildiği yıllar içerisinde daha önceki düşünce şeklinin ve akıl sarayındaki kaosla baş etme yolunun nasıl yanlış olduğunu görmüştü. Doğduğu günden beri kafasındaki sesleri yok etmenin yollarını arayan Moslee, Amerikalı bilim insanlarının Mira üzerinde yaptıkları çalışmaları inceleyerek ve Amelia’dan çalmayı başardığı nanorobotları kullanıp kendi bedeninin sınırlarını aşmaya başlayarak o seslerin nereden geldiğini, ne olduklarını ve nasıl engellenebileceklerini anlamaya başlamıştı. Ancak bu, onu bu seslerden kurtarmamış, aksine ilginç bir şekilde bu sesler tarafından yönlendirilmeye başlamasına sebep olmuştu. Seslerin dediklerini yaptığı sürece rahat bırakıyorlardı onu. Bu durumun sonsuza dek sürmeyeceğini biliyordu Moslee, ancak yine de bu seslerden nasıl kurtulacağına dair hiçbir bilgisi yoktu işte.

Mira ve Amelia tarafından Atlantropa’dan sürülmeden hemen önce, onların sayesinde bu seslerden kurtulmanın yolunu kavramıştı Moslee. Akıl sarayının kontrolünü eline geçirip, onu düzeltmesi ve yönlendirmesi gerekiyordu. Bunu yaptığında, kendisini yüceltebilecek, intikamını alabilecek ve bütün evrenleri aşarak asıl güce ulaşacak ve yepyeni, kendine uygun bir cennet yaratacaktı. Ancak bu konuda yazar olarak size bir şey anlatmak istiyorum:

Moslee’nin ve diğer akıl sarayına erişmişlerin anladıklarının aksine, akıl sarayı bir kişinin aklı ile ilgili olan bozuklukları, düzensizlikleri veya farklılıkları silmek için kullanılabilecek bir güç değildir. Aksine, Moslee’nin örneğinde olduğu gibi, akıldaki bozukluğu güçelndirebilir veya yeni bir şekle sokabilir. Bunu anlatmamın nedeni, Moslee’nin bu yanılgının tam ortasına düşmüş olmasıydı.

Kafasında yankılanan sesleri sonsuza kadar kesmeye çalışan Moslee, o sesleri duymaktan kurtulmuştu elbette. Ancak zannettiği gibi, sesleri yok edip huzura kavuşmak yerine, yaptığı hatalı bir işlem yüzünden kendi bilincini bu seslerle bütünleştirerek kişiliğini geri dönülmez bir biçimde değiştirdi. Hala aklı başındaydı elbette, ancak o artık Atlantropa’daki Theodore James Mosley değildi. Moslee olarak, tamamen farklı bir kişilikle ve amaçla yeniden doğmuştu: Kendisini bu hale getiren herkesten intikam alıp, bütün evrenlerin kontrolünü ele geçirmek.

Mira ve Amelia’nın çocuğunun, doğduğu evrende büyük güçlere kadir olduğunu görmüştü, hatta daha fazlasına erişmesine engel olan yegane şey, kendi akıl sarayına erişememiş olmasıydı. Bunu bir fırsat olarak kullanabileceğini düşünen Moslee, gözlemlediği bu boyuttaki insanlara etki edebileceğini, onlarla konuşabileceğini fark ettikçe, pek çoğunu kendi istedikleri için yönlendirmeye başlamıştı bile. İronik bir biçimde, o insanlara etki etme şekli, kurtulmak istediği şeyle aynıydı: Kafalarındaki bir ses.

Bu şekilde, yıkılmakta olan bir imparatorluğun içerisinden Universum Holding’i çıkarmış, evreni büyük bir şirket savaşına sürüklemiş ve bu süreçte Mira ve Amelia’nın kızını yakalayarak onunla çalışmaya başlamıştı. Bu süreçte, onunla ilgili büyük bir şey fark etmişti: Eğer onun gücünü doğru bir biçimde kullanabilirse, bu evrende olan bütün maddeleri, kuvvetleri ve güçleri kendi istediği gibi kontrol edebilirdi. Bunun olması için iki temel şey yapması gerekiyordu: Evrenin tamamına yayılan bir tür elektronik bağ kurmak ve bu elektronik bağın üzerinden kullanacağı klon ile birlikte bütün evrene hükmedebileceği bir sistem yaratmak. İşte bu düşünce ile başlattığı Havisran Klonlama Projesi ve Bilinç Biçerdöveri Projesi, yavaş yavaş da olsa başarılı olmaya başlamıştı.

Her bir Maeve klonunun, hayatlarının ve mücadelelerinin bir yerinde Bilinç Biçerdöveri’ni kullanarak zamanı çipin ilk yaratıldığı güne, yani orijinal Havisran’ın kendisine yapılan işkencelere artık dayanamayıp ölmeye karar verdiği güne döndürmeye karar vermesi, teorik olarak Moslee’nin istediği gücü elde edebilmesini sağlamıştı, ancak pratikte bazı sorunlar mevcuttu:

Öncelikli olarak, her döngüde elektronik ağı güçlendirmesi gerekiyordu, yani evrenin bilişim teknolojileriyle daha erkenden tanıştırılması şarttı. Bunu sağlamak ilk başta zor olsa da, sonraki döngülerde Moslee’nin belli başlı şirketlere planları vermesiyle bu elektronik ağın yayılımı kolaylaşmış ve mükemmele yakın bir hale gelmişti. Ancak bu durum, ikinci sorunu daha da güçelndirmiş ve derinleştirmişti.

Sorun, Maeve’in Bilinç Biçerdöveri ile her etkileşiminde orijinal Havisran ile etkileşime geçmesi ve onun kontrolü altına girerek sürekli olarak Universum’a ve Moslee’ye meydan okumak için evreni örgütleyebilmesiydi. Moslee’nin istediği son şey, güçlerini tamamıyla kullanabilen bir Havisran ile uğraşmaktı. Zira anneleri Mira ve Amelia’nın aksine, bütün güçlerini kullanabilen bir Havisran onu tamamen yok edebilirdi.

“Şimdiden Bilinç Biçerdöveri’nin iki kilidini de kırdı.” dedi Moslee akıl sarayının içerisinde, “Son kilidi kırmadan ona fiziksel olarak ulaşmalı ve onu durdurmalıyım.” Onun hesaplarına göre, Bilinç Biçerdöveri’nin asıl gücüne erişimini kilitleyen üç kilit mevcuttu: Mentor Kilidi, Fiziksel Çevrim Kilidi ve Evrensel Zamana Erişim Kilidi.

Mentor Kilidi, Maeve’leri Havisran’ın bir kopyasını kullanıp yanlış yönlendirerek engelleyecek ve gücünün sınırlarını kendi vücudunda tutan bir kilitti. Fiziksel Çevrim Kilidi, Maeve’leri rüyalar ve kehanetler vasıtasıyla geride tutarak zaman hariç bütün evrensel güçlere hükmetmesini engelleyen bir kilitti. Evrensel Zamana Erişim Kilidi ise, temelinde zamanın kontrolünü Maeve’lerden uzak tutan bir kilitti ve aslına bakılırsa Moslee’nin bile bilgisinin dışındaydı.

Boyut kapısını açmaya çalışan bilim insanlarının ne kadar ilerlediğine bakmaya karar verdi. Onun için zaman, özellikle de bu akıl sarayında lineer bir çizgiden ziyade, her bir noktası yavaş yavaş belirginleşen bir sis bulutuydu. Bu bulutun içerisinde, arada gerçekten böylesi önemli anlara ulaşabiliyordu ama bu anlara ulaşımı hala tam olarak kendi isteğinde değildi. Aslında Megali Universum’la birlikte çalışırken bunun kontrolüne sahipti, ancak şimdi onu o evrene gerçekten bağlayabilecek bir şey mevcut değildi.

Şimdi bu bilim insanlarının onu geri getirebileceğine dair bir işaret almıştı, zira bu sefer açılan bir pencere değil, düzgün bir şekilde inşa edilmiş bir boyut kapısıydı. Birazdan evrene geri dönecek, fiziksel bir biçimde hükmüne devam edebilecek ve Maeve’in Bilinç Biçerdöveri’nin son kilidini açmasına engel olabilecekti. Kapıdan adımını attı ve dikkatlice diğer tarafa geçti…

“Peki ben senin bu klonun bedeninde dirilebileceğinden nasıl emin olacağım? Bu konuda bir planın var mı?” Han Mewa’nın bu sorusu üzerine Maeve elindeki oval şekilli bir cihazı yanlarındaki masaya koydu. Han Mewa onun ne olduğuna bakarken, Maeve açıklamaya başladı:

“Mesele basit. Bilinç Biçerdöveri’nin üç kilidi var ve her bir kilit, gücümün her bir aşamasını kilitleyip benden uzak tutuyor. Ben şu ana dek ilk iki kilidi aşarak evrende olan zaman haricindeki her güce ve maddeye hükmedecek seviyeye geldim. Zamanın kilidini açabilirsem, bütün bir evreni kurtarabilirim, ancak bunun sonucunda tamamen yok olabilirim. İşte yok olmadan önce yapabileceğim en iyi şeyi yapıp, hala hayatta ve akıl sağlığım yerindeyken bu ufak süper bilgisayara kendi hafızamı ve bilincimi kopyaladım.

Bu sadece donuk bir kopyam, ancak bu kopyadan daha iyi bir halde olacağımı düşünmüyorum. Bir daha seninle iletişime geçmeyeceğim zaten, ben son hareketimi yaptığımda bilgisayar aktifleşecek. O zaman bu bilgisayarın içinden çıkan çipi kullanarak klonu tamamen aktifleştirebilirsin. Ona bu bilgisayarı verirsin o zaman, geri kalanı o halledecektir.”

Han Mewa başını anladığını ifade etmek amacıyla salladı, sonra da “Maeve, senden bir ricam olacak.” dedi utangaç bir sesle. “Artık iyice yaşlandım, yakında bu klon araştırmalarını dahi sürdüremeyecek kadar kötüleşeceğim. O zamana dek her şeyi tamamen hazırlayacağım, ancak senden zamanı geldiğinde Leone’yi yanına almanı istiyorum. Ne olur geldiğinde reddetme onu, olur mu?”

Maeve düşündü. Leone daha bir çocuktu ve muhtemelen onu bir düşman olarak görüyordu. Ancak Han Mewa’nın onu bu konuda kendisinden daha iyi bir biçimde eğitebileceğini ve bilgilendirebileceğini gördüğü için içi rahat bir şekilde “Tamam.” dedi, “Onun her zaman yanımda yeri olacaktır.”

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir