Kasvet Ulu’dan Bir Oyun İncelemesi; Cyberpunk 2077

Bunu Paylaşın

Cyberpunk 2077: Yılın Fiyaskosu

2020 daha kötüye gidemez derken meşhur Witcher serisinin yapımcıları Polonyalı CD Projekt RED, bir son dakika golüyle içimizdeki son umutları da öldürdü. Geliştirmesi uzuuun yıllar alan ancak yılın fiyaskosu olduğunu kısacık bir sürede anlayabildiğimiz bir oyun sürdüler piyasaya: Cyberpunk 2077. Hem türe hem firmanın bu zamana kadar büyük çabayla koruğu itibarına ihanet eden bu rol yapma oyunu hakkında benim gibi Cyberpunk türüne gönül vermiş bir insanın da söyleyecek iki çift sözü var elbet. Uzatmayalım; doğrular yanlışları götürmemiş, bazı ayıplar edilmiş, bazı güzel müzikler yapılmış, Kasvet Ulu bu oyunu iki haftada tam 100 saat oynamış ve Johnny Silverhand gibi sivri dilli, anarşist ve karizmatik bir inceleme yazmış…

Aşırı Yüklemeden Korksak Siberuzay’a Bağlanmazdık

Oyuna girmeden önce biraz Cyberpunk kavramından bahsedelim. Cyberpunk (ya da Siberpunk) yüksek teknoloji, düşük yaşam standardı olarak özetlenebilen bir yakın gelecek öngörüsüdür. İnsanları hükümetlerin değil de şirketlerin yönettiği, kapitalizmin hız trenine bindirilip önünün alınamadığı, transhümanizmin ve beyin-bilgisayar birlikteliğinin iç içe olduğu bir senaryodur. Cyberpunk bir dünyada uluslararası şirketlerin ve konsorsiyumların dişlileri arasında ezilmekte olan iyiliğe karşı inancını kaybetmiş insanların öyküleri anlatılır. Bu acımasız ve vahşi dünyada herkes kendi postunu kurtarma derdindedir.

Cyberpunk 2077, türü çok iyi kavramış ve çok iyi yansıtmaya “çalışmış” bir oyun. Cyberpunk bir dünyada çaresizliği, devasa bir şeyin yanında ufacık kalmayı, tek başına mucize yaratmanın imkânsız olduğunu çok araştırıp çok okuyup iyi öğrenmişler. Ancak büyük bir hata yapıp yanlış eserleri örnek almışlar kendilerine ve oyun bu nedenle çok sığ kalmış. Sanki önümüzde bir okyanus var ve biz yalnızca sahilde parmaklarımızı daldırıyoruz suya. Gördüğüm en büyük hataları buydu. Ana hikâyesinin hakkını verebilseler tam bir sinematik şölene dönüşebilirdi bu oyun. Hikâye özgün değildi ancak yaratıcıydı ama oyuncunun da zekâsını hafife alacak kadar da kısa ve basitti. Uzun zamandır türün en büyük sorunu olan Cyberpunk estetiğinin değişmemesi sorununa da çok ucundan değinmiş ancak kayda değer bir fark yaratamamışlardı. Kendi hikâyelerini anlatmak yerine bize bir Cyberpunk kolajı sunmuşlardı (zaten CDPR’ın en büyük sorunu da bu bence). Ve bu iş uzaktan kulağa güzel gelen ama yakından çok keyif kaçıran bir durumdu benim için. Birkaç istisna dışında oyunu bu şekilde özetleyebilirim. O istisnalara baktıktan sonra tekrar döneceğim bu konulara. Bu oyunu bu kadar yereceğim aklımın ucundan geçmezdi…

Mahallemizin Sevimli Anarşisti: Johnny Silverhand

Bu oyunu benim için çekilir kılan birkaç detaydan biriydi Johnny Silverhand, zaten diğer detaylar da onunla bağlantılı şeylerdi.

Johnny ile tanışmadan önce, oyunun bize sunduğu üç farklı senaryodan birini seçiyoruz. Bunlar Street Kid, Corpo ve Nomad. (Yeri gelmişken ufak bir öneri olsun; oyunu kesinlikle ana dilinde oynayın. Mümkünse tamamen İngilizce oynayın, mümkün değilse yalnız altyazıları Türkçe yapın. Flatlining, jackin’ in, fixer, ripperdoc, netrunner gibi kavramlar bazı yerlerde çevirinin azizliğine uğrayarak cyberspace’in derinliklerinde kaybolmuşlar…) Bu özgeçmişler oyunda bazı noktalarda form değiştirerek karşımıza çıkıyorlar. Street Kid çeteleri, sokakta yaşanan kavga dövüşü bilip hatırlarken, Corpo konsorsiyumun içindeki savaşları ve güç oyunlarını biliyor. Nomad taşradaki hayatı ve oradaki çetelerin işleyişinden haberdar. Bu bilgiler oyun içinde ekstra konuşma seçenekleri olarak karşımıza çıkıyor ve büyük olmasa da senaryoya etki ediyorlar.

Özgeçmişimizi seçtikten sonra ciddi ayrıntılı bir karakter yaratma ekranıyla karşılaşıyoruz. Gerek var mı yok mu diye düşünmemişler, çok detaylı bir sistem yapmışlar. Daha sonra skill pointleri ayarlıyoruz ve oyuna başlıyoruz. Bu üç özgeçmişin kendine ait başlangıçları olsa da bir yerde hepsi tek bir senaryoda bağlanıyor ve bu da tam olarak Johnny Silverhand ile tanıştığımız âna denk geliyor.

Johnny Silverhand, ünlü bir rock yıldızı ve amansız bir anarşist. Sivri dilli, umursamaz, karizmatik ve ölü. Evet ölü. 2013 yılında Arasaka’ya yaptığı terör saldırısı sonucu ölmüş ancak bilinci bir şekilde bir yerde hayatta kalmış ve bizim başımıza bela olmuş. Ama çok çok iyi yazılmış ve Keanu Reeves tarafından da çok iyi oynanmış.

Ana öyküye gelirken, klasik Cyberpunk karakter profili çıkıyor karşımıza. Sadece kendini kurtarmaya çalışan ama yaptığı yanlış seçimler (ve biraz da kötü şans) sonucu boğazına kadar boka saplanmış bir insan görüyoruz. Ana karakterimiz; V. Özgün değil ama yaratıcı dedik. Ana karakter kısmı yaratıcı da değil ne yazık ki. Özü William Gibson’ın Neuromancer romanından alınmışken, karakter arkı ve işleyişi de çok uzağa gitmeden yine kendi uyarlama oyunlarından alınmış, Witcher 3’ten. Cyberpunk türünü iyi çalıştıklarından bahsetmiştim. Bunu denemek için, tıpkı CDPR’ın meşhur diğer serisi Witcher’ın üçüncü oyununda yaptığım gibi, hikâyeye ve karaktere sadık kalarak yani tam bir cyber-punk gibi oynadım oyunu. Türün mantığını çok iyi kavrayıp yansıtmaya çalıştıklarını kabul etmekle beraber, hikâye anlamında bu açıdan aslında çok da büyük bir yenilik yapmadıklarını gördüm. Geralt ile V tahmin ettiğinizden çok benziyor. İkisi de iyiliğe inancını kaybetmiş, nispeten duygusuz karakterler. İkisi de bu istemeden içine doğdukları vahşi ve acımasız dünyada etliye sütlüye karışmadan kendi götünü kurtarmanın derdinde olan tipler. İkisi de şey peşinde koşup duruyorlar… Şey peşinde… Şey… Para peşinde… Her neyse…

Ben hikâyeyi çok spoiler vermeden William Gibson’un Neuromancer romanından örnekler vererek açıklamaya çalışacağım. Romanda ana karakterimiz Case işvereninden çalmak gibi hata yapmış başarılı bir siber-soyguncudur. İşvereni ceza olarak onun sinir sistemine yaptığı eklenti ile Siberuzay’a bağlanmasını engeller, aynı zamanda uyuşturucular da onun bünyesinde etkisizdir artık. Bundan kurtulmak için başka bir işverenle anlaşır ancak o işverenin de onu yavaş yavaş zehirlediğini öğrenir. Case gidicidir ve hayatta kalmak için her şeyi yapmak zorundadır.

Ne yazık ki anlattığım şeylerin bütününe yakınını aparmışlar, neredeyse sonu bile aynı. Silverhand’e ve bu duruma tekrar değineceğim ama yaptıkları bu seçimler onlara çok pahalıya mâl olmuş. Cyberpunk 2077, diğer büyük Cyberpunk eserlerinin şaşalı ama ucuz bir kopyasına benziyor.

Night City Merkez

Çok gömdüm, farkındayım. Biraz güzel yanlarından bahsedip sonra tekrar gömeceğim.

Ana hikâye ve Johnny’nin karakter arkı bir yere kadar çok iyi ilerliyor, hatta sinematik kısımlar sizi öyküye öyle iyi bağlıyor ki bugları ve diğer başka sorunları görmezden gelebiliyorsunuz. Şehrin atmosferi de sizi içine alıyor ve bu sürreal deneyimi tam anlamıyla yaşatıyor size. Night City, Amerika’da çok ünlü bir iş adamı olan Richard Night’ın bir gece “Ben bu oyunu bozarım,” demesi ile bulunmuş kapital düzeni iliklerine kadar hissettiğimiz, detay ve ayrıntı cenneti bir şehir, tam bir Cyberpunk rüyası. Her köşe başında, her kaldırımda, her sokakta ilginizi çekecek başka detaylarla süslü, sanal ortamdan beklemediğimiz canlılıkta, yaşayan bir şehir. Şehrin dışına çıktıkça, özellikle Nomad’lerin yaşam alanlarında da Cyberpunk estetiğine az da olsa bir şeyler katabilmiş bir şehir bana sorarsanız. Bir de bu şehre, size orada yaşıyormuş illüzyonunu yaratacak yan görevler ve bu görevlerin olabildiğince doğal şekilde başlaması eklenince tadından yenmiyor. Silverhand’in yanında diğer yan karakterlerin bazılarının yan görevleri o kadar iyi ki bu kadar boş ana hikâyeye bunları nasıl eklemişler diye sormadan edemedim. Büyük ve aşırı zengin bir harita, eğlenceli yan görevler (özellikle bir Delamain görevi çok ilham verdi bana), yakınlaştığımız iki karakterden Judy’yle mi Panam’le mi olacak merakı, çetelerin, şirketlerin ve işverenlerin hangisi ile yol alacağız telaşı, sokakta karşımıza çıkan bin bir türlü ilginç durum, gizlenen saklanan lootlar, gizli görevler, gizli arabalar, çok güzel kadınlar, ateşli silahlar, katanalar, tits&ass ve kubar, hepsi, hepsi kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? Nerde o dünya, yok öyle dünya… Cyberpunk 2077 ne yazık ki oyun zevkimizi baltalamak için elinden geleni yapmış.

Mermiye Falso Veriyorum

Ben oyunu ciddi anlamda bozan bir buga rastlamadım ama oyun deneyimimi çok zayıflatan birçok bugla karşılaştım. Oyun bir kere çok kolay. Dört zorluk modu var, ben üçüncüsünde oynadım ona rağmen çok kolay. Mekanikler konusunda da bence sınıfta kalmış. Yakın dövüş fena değil ama uzaktan silahların atış hissini ben hiç sevmedim ve 20. saate kadar da alışamadım. Araba sürmeye de 50. saat gibi alıştım. Ben oyun oynamayan biri de değilim, buna rağmen zor ve kötü geldi. Loot ve alışveriş sistemi kısmen iyi olsa da onlar da daha kolay olabilirdi bence. Bazı eğlenceli mekanikler var; bunlardan biri akıllı silahlar. Mermiye havada falso verip hedefi siper arkasına bile bulabiliyorlar. Hacking ve netrunning gibi de başka güzel durumlar var ama ne yazık ki Cyberspace’in de hakkını verememişler. Çok basit durmuş. Çok iyi olabilecekken ufak can sıkıcı detayların çok fazla olması oyunu yavaşlatmış ve keyif kaçırmış.

Büyük Geçmiş Olsun

Açıkça söylemek gerekirse CDPR bu sefer biraz altından kalkamayacağı bir işe girişmiş ve bir doğru, bir de yanlış insanla iş birliği yapmış. Oyun hâlâ yapım aşamasındayken firmadan ayrılan tasarımcı ve direktörler ilk darbeyi vurmuştu, sonrasında da ertelemeler, iadeler, buglar derken büyük bir kitleyi karşılarına aldılar zaten. Ama beni tek bir yanlışla kaybettiler. William Gibson’un eserlerine büyük saygısızlık etmişler gibi görüyorum ben çünkü estetikten öyküye, karakterlerden olay örgüsüne kadar her şey Sprawl serisinin ucuz bir kopyası olmuş. Benim gibi Cyberpunk külliyatıyla biraz yakından ilgiliyseniz çok net görülebilecek bir yanlış bu. 80’li yılların sonlarında Cyberpunk deryasının yükselişe geçtiği zamanlarda Cyberpunk 2020 isimli masaüstü oyununu yaratmış Mike Pondsmith’le çalışmaları ne kadar yanlış bir seçimse, Keanu Reeves gibi sevmeyeni olmayan bir aktörün çok iyi yazılmış bir anti kahramana can vermesi de o kadar doğru bir tercih olmuş. Cyberpunk 2077’yi kurtaran insan Matrix’in Neo’sudur, Gibson’a büyük ayıp olmuş ama…

Son olarak oyunu benim için çekilir kılan ayrıntılardan birini daha ekleyip bırakıyorum bu Cyberpunk 2077 fırtınasını arkamda. ‘91 yılında İsveç, Umeå’da kurulmuş hardcore punk grubu Refused’ün ezgileri ile can bulmuş hayali grup Samurai’dan bir şarkı ile veda ediyorum sizlere.

Cyberpunk 2077 özünde, türün severlerine nefes aldıran, özgün olmasa da yaratıcı, beklentileri karşılayamasa da her şeye rağmen oynanması gereken bir oyun. Silverhand karakterinin muazzam karakter arkı için oynanır. Steam’de 250 TL… Yuh ya…

-Aralık 2020-

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 6

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir