Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok – Ama Bu Filmde Var… Netflix’in Alman Yapımı Yeniden Çevrimi Hakkında Bir İnceleme

Bunu Paylaşın

Dünya sinema tarihine geçen adı ile All Quiet On The Western Front veya hem inceleyeceğimiz filmin hem de yazarı Erich Maria Remarque‘nin filme ismini veren kitabının orjinal ismiyle Im Westen Nichts Neues… Almanya’nın 2023 Oscar adayına geçmeden önce kalsikleşmiş spoiler/sürprizbozan uyarımızı yapalım ve fragmanı izleyelim.

Film hakkında yapılabilecek ilk değerlendirme, fragmanın da işaret ettiği yüksek bir zanaati içeriyor olması. Görsel efektler, olağanüstü başarılı bir sinematografi ve askerlerin içinde bulunduğu cehennemi başarıyla temsil eden soundtrack albümü ile –Volker Bertelmann imzalı albüm, elektronik tema Remains ile zirveye çıkıyor- karşılaşan izleyici birinci sınıf bir işle karşılaştığını anlıyor.

Biz de filmin alt metinleri ile ilgili incelememize tam olarak bu tema ve ona eşlik eden sahne ile başlayacağız; Remains… Film, izleyiyi, genç bir asker olan Heinrich’in Fransız hatlarına yaptığı bir taarruzun içine atarak başladığı yolculuğunu, olay anını göstermeden, kıyafetlerinin cansız bedeninden çıkartılıp kadın ve erkekleri içeren kusursuz bir organizasyonla temizlendiği, tamir edildiği ve yapımın geri kalanında izleyicilerin “portalı” olacak Paul Baumer’e aktarılmasıyla devam ediyor. Filmin aslında ayraç özelliği de bu noktada kendini gösteriyor; belki tam olarak kitabı takip etmemesi ancak kitabın ruhunu tam olarak yansıtması…

Almanya, sitemizde birkaç kez konu ettiğimiz üzere, Otuz Yıl Savaşları‘nda dağıldıktan sonra, federal bir prenslikler yapısı edinmiş, ve biri federal diğeri bütünleşmeci iki damar üzerinde tarih sahnesindeki yolculuğunu sürdürmüş bir figürdür. Ve, Otuz Yıl Savaşları’nın şoku ülkeyi uzun bir süre sarsmış olsa da, daha sonra Napolyon Savaşları’nda yaşanan şoklardan çok İhtilal’in kendisinden etkilenen bir ikinci dalgayla “Birleşmiş Almanya” ideali üzerine yaşamaya başlamıştır. Prusya’nın başını çektiği bu romantik idealin felsefik sembolü de Hegel olmuştur.

Gerçekten de iki kuşak gibi kısa bir zamanda Prusya başta olmak üzere Alman toplumu, Bismarck‘ın 19.yüzyılın ikinci yarısında üst üste kazandığı askeri ve siyasi zaferle taçlanarak nihai amacına ulaşmıştır; İkinci Devlet veya Alman İmparatorluğu.

İşte film, izleyiciyi, bu organize, adanmış ve militarize toplumun göbeğine, Heinrich’ten, kahraman Baumer’e geçen sarsıcı ama aynı derecede de organize üniforma süreci ile atar. “Gaza gelmiş” Heinrich ve arkadaşlarının bundan önce giydikleri okul kıyafetleri de bundan farklı değildir. 1864 Savaşı’nda giyilen ve Birinci Dünya Savaşı’nda da modern hali birlikler tarafından kuşanılan eski üniformalardır bunlar.

Heinrich ve arkadaşlarının kitaptaki macerasında geçen eski bir postacı ve yeni eğitim çavulu Himmelstoß’un, düzen ve disiplin ardına sığınmış üniformadan devşirilen dejenere gücü bu yeniden çevrimde bulunmasa da, daha hafif olarak cephedeki Teğmen Hoppe ve metaforik olarak savaş yanlısı Alman kurmayları tarafından temsil ediliyor. Şanssız Baumer ve arkadaşları daha ilk günden büyük bir Fransız bombardımanına uğrarken verdikleri tepkiler son derece gerçekçi ve sağlam yansıtılıyor. Bazıları sakince ama kararlıca kaçmaya çalışırken, diğerleri çığlık atmaktalar ve oyuncu Adrian Grunewald’ın başarıyla canlandırdığı Ludwig Behm, miğferi ile sık aralıklarla ve katatonik olarak siper duvarına vurmakta… Behm, kitapta da, filmde de gaza getirildiklerini anlayan yegane karakter olup savaştaki de ilk kayıptır.

Tarih ve kitaptan, filmin kendisine dönersek, şok edici ve alt metinlerle açıklayıcı bu sekanslardan sonra yeniden çevrimin kendine has ve kendine karakter katan bir başka teması ile karşılaşırız; Alman Barış Heyeti… Buna göre film, direkt olarak başlangıçtan 18 ay sonrasına gider ve savaşın son birkaç günü üzerinde yoğunlaşır.

Almanya’nın uluslararası üne sahip oyuncusu Daniel Brühl’ün canlandırdığı Matthias Erzberger’den ve yanında bulunup yarısı postacı Himmelstoß gibi yapı içinde güç devşiren karakterlerinden kurulu barış heyeti, önce Alman Genelkurmayı’nı sonra da kayıtsız şartsız teslimde direten Fransız Heyeti’ni ikana etmek durumunda kalır. Fransız heyetinin başında bulunan Fransızların efsane mareşali Ferdinand Foch’un kısa tiradı; Juste?/Adalet? son derece etkili bir kompozisyon sunarken, mareşalin tüm görüşmeler boyunca gösterdiği aksi tavrı da açıklıyor.

Tarihi perspektiften bakılacak olursa, asıl dikta koşulları Versailles Antlaşması‘nda dayatılmış olmakla birlikte, bir tren vagonundaki bu ateşkes Almanların kolektif zihninde gerçekten önemli bir yara açmıştır.

Yine tarihten devam edilecek olursa, sahne, koşulsuz teslimin Almanların Nazizm çılgınlığına düşüşünün de açıklamasıdır. Bununla birlikte Mareşal doğru bir noktaya parmak basmaktadır. Bu anlaşma ülkesini işgal eden ve hala Fransız topraklarında bulunan bir düşmanla müzakere edilmektedir ve işgalcinin adalet talebi anlamsızdır.

Bu sırada Baumer ve akıl hocası Katczinsky’nin başını çektiği ana karakterler, cephede açlık, yorgunluk, duygusuzluk ve kadınsızlıktan sadece birer bedene dönmektelerdir ve materyalin başarıyla yansıttığı amacına uygun olarak büyük resme dair hiçbir gfikirleri veya ilgileri de yoktur. Filmin ve kitabın esasen alamet-i farikası da aslında budur; duygusuzuk, umursamazlık ve yabancılık. Bir savaş filmini gerçekçi ve kalifiye kılan ayrım da esasen bu bireysel bakış açısıdır.

Film, daha sonrasında yine kitabın bir başka önemli konseptini ortaya koyduğu ama bunu olağanüstü özgün bir şekilde stilize ettiği bir çatışma sahnesi ile climaxini yapıyor; bir Fransız siper hattının işgali ve sonrasında gelerek, tanklar ile alev makinalarını içeren Fransız karşı saldırısı. Bu sahnenin sinematografik üstünlüğü, çatışma koreografisi ve görsel efektleri ile takdire şayan olduğu su götürmemekle birlikte, ana amacı yaşam ile ölüm arasındaki sınırın inceliğini mükemmel anlatması oluyor.

Almanlar, Fransız siperlerine indiklerinde kendilerini öldürmemeleri için Almanca yalvaran Fransız askerlerini vurup yemeklere tabiri caizse yumulurken, dakikalar sonra tanklar tarafından yerle bir edilip alev makinaları ile yakılırken nafile şekilde -ama eşi az görünür bir oyunculuk performansı ile- Fransızca olarak düşmanlarına öldürülmemek için yalvarıyorlar. Sonrasında da kitabın ve filmin en önemli sahnelerinden biri geliyor; Baumer’in bir Fransız askerini bıçağıyla ölümcül ve geri dönülmez şekilde yaralayıp askerin saatlerce ölmemesi.

Orjinal filme nazaran Fransız askerinin yaşama tutunmaya çalışması ve Baumer’in bıçağını gördüğünde attığı çığlıkla izleyiciyi yerle bir etmesine karşın sürenin kısa tutulması -Baumer bu askerle ve bu korkunç durumda bir gün ve bir gece bir bomba kraterinde kalmak zorunda kalır- bir şekilde izleyiciye gösterilen bir merhamet oluyor.

Bu arada tüm çatışma, esasen Birinci Dünya Savaşı’nın sonunu temsil ediyor. 1918’de artık takati kalmayan Almanya, Batı Cephesi’ni yarmak için büyük bir İlkbahar taarruzu başlatmış ve gayet başarılı bir performans gösterseler de, bahse konu sahnede gösterildiği gibi müttefiklerin yeni savaş konsepti “Birleşik Taktikler” karşısında tutunamadılar. Bahse konu taktik, yine ilgili sahnedeki Alman askerlerinin geri çekilişinin temsiliydi, Almanların arkasında Tanklar, tankların arkasında siper almış piyade ve alev makinaları ve göklerde de uçaklar vardı. Almanya, Birinci Dünya Savaş’ında işgal edilmemiş olabilir ancak savaşı iddia ettikleri gibi Sosyal Demokrat bir ihtilalle kaybetmedi. Almanya kaybedeceğini anlayınca barış imzaladı…

Filmin final sekansı trajik olmakla birlikte beklenir ve hatta bilinçli olarak Baumer tarafından kabullenilir bir tarzda gerçekleşiyor; özellikle grotesk hale getirilen iki ölüm yani gerçek üstü bir durumun sona ermesine yakışan bir son…

Film, orijinal materyalin, psikolojik, gerçekçi, tarihi ve sosyal mesajını çok iyi kavrayan yapısı ile Almanya’dan artık çıkması beklenen önemli bir işi başarıyor. Teknik yeterliliği de cabası. Bu arada oyunculuklara dair kısa bir notu da eklemek gerekir. Paul Baumer rolündeki Felix Kammerer’in ilk filminde gösterdiği performans çok etkileyici.

Yeni filmlerde tekrar görüşmek dileğiyle…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir