Belgeselci Aslanı Vurdu; Marvel’s Eternals Film İncelemesi

Bunu Paylaşın

Beyazperde sekmemizde hız kesmeden vizyondaki bir başka filmle karşınızdayız bugün, başlıkta da belirttiğimiz gibi Marvel‘s Eternals ile… Spoiler/Sürprizbozan uyarımız ve fragmanla incelememize başlayalım.

Filmin sinopsisi şöyle; zeki canlı türleri ile beslenen Deviant adlı bir yırtıcı türü evrene yayılmış ve işini yapmaktadır. Deviant’lara karşı da Arishem adlı bir göksel yaratığın önderliğinde bir inisiyatif oluşturulur. Olympia gezegeninden gelen ve çeşitli süper güçlerde ayrışmış bu kozmik savaşçı gruplarına Eternals adı verilmektedir. Dünya gezegenine inen grup, MÖ 5000 yılında başladığı görevini MS 1500 yılında bitirmesine rağmen gezegenine dönme izni alamamıştır. 2021’de birden bire ortaya çıkan ve evrimleşen bir Deviant ve sürüsü sebebiyle tekrar birleşen grup, sadece bu Deviant’ın değil, kendilerinin ve görevlerinin iç yüzü ile ilgili şok edici bilgilere ulaşacaktır…

Oscar’lı yönetmen Chloe Zhao‘nun yönetmen koltuğunda oturduğu filmde yönetmenin etkisi, standardize efektlerden veya yine standart Marvel filmi sinematografisinden çok, oyunculuklar ve dişil duygusal kompozisyonda kendisini belli ediyor. Birkaç gün önce ele aldığımız Dune‘da da kadın karakterler önemli yer tutmasına rağmen, projektörün kadın karakterler üzerinde olmasından ziyade ışığın renginin farklı olmasından bahsediyoruz. Bir başka deyişle “güçlü bir anne” figürü izlemiyoruz bu filmdeki kadın karakterleri izlerken.

Oscar ödülü kazanan ilk Asya’lı yönetmen olan Zhao, ödülü kazandığı eserin minimal yapısını, karakter bazında bu yapıma da kazandırmış görünüyor.

Filmin sinematografisinde ama, tarih veya alternatif tarih simülasyonlarından hoşlanan izleyiciler için geçmişi tekrar canlandırılmasına dair çok güzel örnekler var. Özellikle Babil ve İştar Kapısı’nın tasvirleri gerçekten son derece etkileyici.

Aslında Eternals’ın en güçlü olduğu alan da bu; alternatif senaryolarla bir zaman yolculuğu sunmak… Zaten ismi “Eternal” olan bir formun, geçmişten gelen tecrübelerini paylaşmasının tüm materyalin karakterine dair sunduğu tanımlama da açık.

Assassin’s Creed oyunlarından alışık olduğumuz bu tarz bir senaryo ilk katmanı oluşturuyor. Bir başka katman da standart poetikadan kaynağını alan drama. Görünen, gerçekte olan, gerçeğin ortaya çıkışı, kahramanın önce gerçeğe ulaşması, ulaştıktan sonra da seçimi önemli yer tutuyor filmin senaryo yapısında. Üçüncü katman -ki yönetmenin katkısının en net görüldüğü katman da bu- da bahse konu standart dramadaki tüm seçimlerin etkisini birkaç kat arttıran karakterler arası ilişkilerden meydana geliyor. Bu da, aşk, aile ve arkadaşlık bazlarında temel duygular vasıtasıyla temsilini buluyor.

Karakterler ve oyunculuklar bazında bir incelemeyle, katmanların gücünü arttıran ve dramaya üçüncü boyut kazandıran bu karakterler arası ilişkiye değinelim.

Ana karakter olayları bir nevi gözünden izlediğimiz Sersi. Çin asıllı İngiliz aktris Gemma Chan‘in canlandırdığı karakter, maddelerin özünü değiştirme yetisine sahip -Odesya’da Odesyus’un tayfasını hayvana çeviren Kirke’nin temsili- ve gücünün de temsil ettiği gibi yumuşak bir güç. Sersi’nin, Ikaris aşkı tüm olayın duygusal düğümünü temsil ediyor. Bir not ve özgünlük olarak belirtmeliyiz ki karakter/oyuncu, klişe bir güçlenme sürecinden geçmeden istikrarlı bir şekilde karakterini koruyarak ilginç bir başarıya ulaşıyor.

Sersi, Ikaris aşkı finalde en azından kriz anında beklenen bir sonuç verse de, mahiyeti bir Marvel eserine göre oldukça derin ve komplike.

Ikaris, -güneşe kadar yükselme hırsı ile yüksekten uçan ve balmumu kanatları eriyerek düşen İkarus temsili- grubun en güçlü ve Thena ile birlikte olayları çatışmayla çözmeye en yatkın karakteri. Bununla birlikte bir sörfçü çocuk sığlığında da sayılmaz. Oyuncu Richard Madden‘in canlandırdığı karakter, görevine olan bağlılığı ile aşkı arasında kalınca verdiği karardan, mitolojisini gerçekleştirdiği finaline kadar biraz daha klişe ama dengeli bir kadere sahip.

Grubun lideri olan ve iyileştirme gücüne sahip Ajak (Salma Hayek) -bildiğim tek benzer mitolojik karakter Ajax/Aias ama o da erkek bir Aka savaşçısı!..”- yumuşak ve bilge olmakla birlikte biraz zorlama daha doğrusu inandırıcı olmayan bir değişimle izleyiciyi havada bırakıyor. Ve ben şahsen tüm sahne zamanı boyunca sadece Salma Hayek’i gördüm ve bunu iyi anlamda söylemiyorum…

Angelina Jolie‘nin canlandırdığı Thena yani Athena… Yunan kalkanı ve mızrağı ile savaşan, göze hoş gelen koreografisi ile çatışma ustası bir karakter olmasının ötesinde filmin sırrının çözülmesine yol açacak mental çöküntüyü de yaşayan karakter aynı zamanda. Bu, savaşma gücünün eksikliği veya zayıflığın değil sorunlar karşısında esnemeden durmanın getirdiği güzel bir alegori. Thena ahlaki duruşuyla eğilmiyor ve kırılıyor. Angelina Jolie duygu değişimlerini çok başarılı vermekle kalmıyor, rolün hiçbir aşamasında da karakterinin önüne geçmiyor.

Thena; bir hoplit piyadesi, ya da hoplit piyadeleri birer Thena…

Angelina Jolie’nin sevgilisi ve şifacısı rolünde olup fiziksel gücü ile ayrışan Gılgamış zaten bir Sümer efsanesi olarak bilinen bir karakter. Film, Gılgamış’ı başlangıç sekanslarındaki bir Deviant, Eternal savaşında Babil dışındaki insanları İştar Kapısı’ndan içeri sokarken onların dilinde konuşturarak ve sonrasında bir dev bir Deviant’ı kapıda darman duman ettirerek, Gılgamış’ın neden bir Mezopotamya efsanesi olduğunu da hoş bir ayrıntı ile anlattığı kadar, günümüzde arkadaşlarına sunduğu ve kendi üretimi bira ile bu içeceğin coğrafi köklerini de izleyicilere sunacak kadar ince ağlarla örmüş senaryosunu. Oyuncu Ma Dong-Seok, gerçek hayattaki halinden bir tık daha sevimli bir profil çiziyor rolünde…

Antik yunan zanaatkar ve döküm tanrısı Hephaistos’u temsil ettiğini sandığım Phastos (Brian Teyree Henry), grubun mühendisi ve son derece olgun bir karaktere sahip. Eşcinsel bir ilişki içinde bir çocuk büyüten Phastos’un, insanlıktan ümidini kesmesi ve bir aile yaşamında huzur bulması karakterindeki olgunluğu yansıtırken, filmin finalinde Ikaris’le yaptığı ve doğru kullanılan teknoloji ile zekanın efektifliğine refere eden çarpışma ile de, şiddet, gösteriş ve en temel anlamda müdahaleci düzene karşı nefretini kusarken de son derece insani bir duyguyu temsil ediyor. Aktörün Phastos’u inandırıcı bir karakter.

Kingo rolündeki Kumail Nanjiani ve yardımcısı Karun rolündeki Harish Patel, yapıma “comic relief” anlamında çok şey katarlarken, aslında hikayeyi gerçeğe yaklaştıran unsurlar da oluyorlar aynı zamanda. İnsanlar sürekli sadece konu ile ilgili şeyler konuşmazlar çünkü, dramanın kurallarının dışına da çıkarlar… Ayrıca günümüz teknolojisi ve toplumuna eğildikleri kadar özellikle Karun vasıtasıyla “iyi” olana dair de güzel nüveler sunuyorlar. Ellerinden lazer topları ateşleyen Kingo ve aktörü yine de gereğinden bir tık fazla “komik” buldum ben.

Kingo ve Karun; Eternal da olsanız bir Bollywood oyuncusu öncelikle bir Bollywood oyuncusudur…

Druig -Doğa ve düzenle barış içinde olan Druid‘den geliyor olabilir.- zihinlere hükmetme gücüne sahip bir Eternal ve insanları korurken ve gücüyle onların kendi aralarında savaşmalarını durdurabilecekken buna izni olmadığı için ilk isyan eden karakter de aynı zamanda. Günümüzde kendisi bir tür din adamı kimliği taşıyarak vicdanı temsil ediyor. Sahnede aldığı göreceli az zamana nazaran etkisi çok daha fazla olan karaktere hayat veren aktör Barry Keoghen rolünde adeta büyümüş.

Siyahi oyuncu Lauren Ridloff‘un canlandırdığı işitme engelli süper kahraman Makkari –Daredevil‘de gördüğümüz bir konsept ve bence son derece de isabetli- ismen beni en çok etkileyen karakter olmakla kalmadı, aşırı sevimliliği ve favori süper gücüm olan hızı ile de izlemekten keyif aldığım sekansları sahneye koydu. İsim konusunu açayım; siyahi kahramanın Afrika tınısı taşıyan ismi, Roma mitolojisinin ele avuca sığmayan kanatlı ayaklı tanrısı Mercury’den kaynağını alıyor. Türkçe’de civa anlamına gelen ve “civa gibi çocuk” deyimine de hayat veren kelime/maddenin etimolojisi de ilgi çekici bir şekilde karşımıza çıkıyor böylece. Makkari ile Druig’in aşklarının metaforu da son derece keyifli, çünkü Druig neredeyse bir taş kadar durağan bir karakter.

Son Eternal Sprite’ı -peri anlamına gelene kelimeye film içinde tinkerbell alegorisi ile değiniliyor.- on dört yaşındaki genç oyuncu Lia Mchugh canlandırıyor ve çok iyi canlandırıyor. David Bowie gibi androjen bir havası olan bu çocuk karakter, hem çocuk vücudunda hem de 7000 yaşında olmanın verdiği dezavantajı olağanüstü bir başarıyla yansıttığı gibi, parlak zekası ile hem kritik kararları hızla alabiliyor hem de onu son sırada yazmamızın sebebi olan bir özelliğe sahip: Sprite, zekası ve halüsinatif güçleri ile insanlığın mitolojisini kuran kişi. Yani, örneğin Thena’nın adı Athena’dan gelmiyor, Athena, Thena’nın Sprite tarafından kurgusal hale getirilmiş karakteri.

Sprite; The Girl Who Fell On Earth veya sanatçı olunmaz sanatçı doğulur.

Filmin finali ve bir doğa olayını andıran iyi ve kötü adamı Arishem’den bahsederek incelememizi nihayete erdirelim, zira filmin finali, filmin toplam karakterine dair önemli nüveler içeriyor.

Filmin finali, üstü kapalı şekilde ahlaken yanlış buldukları bir doğa olayını engelleyen bir grup karakterin seçimini anlatıyor. İncelememizin başlığının refere ettiği konsept de aslında bu. Finalde, bir aile olan Eternal grubunun dağılıp tekrar birlikte hareket etmesi -ama birlikte kalmamaları- filmin senaryosuna dair ciddi bir artı. Buna mukabil filmi izleyenler için bir eksi şu ki, insan nüfusu ile doğru orantılı bir doğa olayına tüm evren bazında zarar verecek Thanos vakasına neden müdahale etmediklerinin çok mantıklı bir açıklaması yok. Bu, 45 yıllık evrende Thanos ve ekibinin evrim geçirmiş Deviant’lar veya dünyadakiler gibi görevinden istifa eden Eternals olması gibi uç teoriler -veya materyale hakim olanlar için temeller- ile açıklanabilir. Ancak Arishem’in Eternal inisiyatifi ve evrendeki diğer grupları neden çatışmaya sokmadığı yine de en azından sinemadaki izleyiciler için karanlık.

Aynı paralelde, dünyadaki Deviant evriminin neden finaldeki Eternal planını hedef aldığı konusu da yine aynı sebeple boşlukta kalıyor. Normal şartlarda aynı gerçeğin bilgisine ulaşan iki grup olmaları bir yana, hayatta kalmanın bir şartını hedef almanın açıklaması yapılmış değil.

Deviant; bu tür, salt canavar olarak başladığı yolculuğunu bir karakter olarak tamamlıyor.

Görsel olarak da yine üstü kapalı biçimde belirtirsek, eğer bir olay bir gezegenin sonunu getirecekse, bu olay finalde olduğu kadar küçük bir hacme sahip olmamalı. Eğer bu hacim, bir görsel aldatmaca veya sahneye uyarlanabilecek bir ölçekle temsil edilmesi zorunluluğu sebebiyle az yer kaplıyor gibi görünüyorsa ve aslında gerekli büyüklüğe sahip olduğu kabul edilirse de, o zaman çekirdekten çıkan böyle bir şeyin su yüzeyini aşıp aşmamasının bir anlamı olmayacaktır… Filmi izleyenler bu satırları daha iyi anlayacaktır düşüncesindeyim.

Küçük ve farklı türde bir eleştiri olarak da filmin yer yer ne olduğu anlaşılmayacak kadar karanlık sekanslara sahip olduğunu da belirtelim. Ancak bunun ne kadarı filmden ne kadarı perde/salondan kaynaklanıyor bilemiyoruz.

Yine de Arishem’in olan bitenden sonra dünyaya gelip gösterdiği olgun ve nötr adaleti, dolayısıyla bir doğa olayı oluşunu temsil eden davranışı ve biraz fazla karikatürize de olsa diğer gezegenlerdeki Eternal gruplarını temsil eden post credit sahnesinin bir evrenin açılışına refere eden detayları sırasıyla ilgi çekici ve hoş sayılabilir.

Sonuç olarak, bir ilk film olarak görevini yapan, mümkün olduğunca klişelerden kaçarak klasik bir konuyu özgün anlatan film, kendi evreni içinde başarılı bir örnek olarak dikkat çekiyor. Şu anki IMDB notu 6,9 olan ve notu yükselen film bence de 7 bandının biraz üzerinde olmayı hak ediyor.

Böylece bir incelememizin daha sonuna geldik. Esen kalın…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir