Dokuzuncu Bölüm: Kıyamete Beş Kala
Maeve’in İkinci Merkez Planı, bütün Kara Hilal’in Havisran etrafında toplanmış olan yapısını büyük oranda değiştirmişti. Bütün üretim tesisleri, fabrikalar ve askeri eğitim merkezlerinin yarısı, Havsiran etrafındaki gezegen sistemlerinden, daha uzak ve erişilmesi daha zor olan Morpheo sisteminin etrafındaki gezegen sistemlerine taşınmışlardı. Havisran gezegenindeki insanları, boş olduklarını bildikleri Oresio, Limakh ve Loikin gezegenlerine taşımışlardı. Bu gezegenlere götürülen insanlara, Havisran’ın saldırı tehdidi altında olduğu, bu yüzden bu tehdidin gerçekleşip gezegenin herhangi bir saldırıya uğramasına karşı halkı korumak için böyle bir yönteme başvurdukları söylendi. Elbette bu kadar insan hemen taşınamadı, bazıları bütün eşyalarını taşımayla yıllarını kaybetti, bazıları onlarla beraber gelmek istemeyen kişilerden dolayı gelişlerini ertelemek zorunda kalmıştı, ancak planın başlangıcından yedi yıl sonra, bütün Havisran gezegeninin insanları tamamen güvenli bir şekilde tahliye edilmişti.
Şimdi onların yerinde, Kara Hilal’in bütün üst düzey askerleri yaşıyordu. Bütün gezegen, resmen bir askeri üsse çevrilmiş, geçici de olsa bütün ordunun kontrolünün tamamen Havsiran üzerinden yapılması sağlanmıştı. Bu durum Kara Hilal’e bir avantaj vermişti; artık ordu eskisi gibi dağınık milislerden değil, düzenli birliklerden ve bu birlikleri yöneten belirli bir hiyerarşik sistemden oluşuyordu. Bu sistemin en tepesinde ise dört kişi vardı: Mira Kalinmann, Amelia Kalinmann, Maeve Koavis ve Ro-wial Mehrengi. Bu dörtlünün etrafında dönüyordu her şey ve bundan hoşlanmayan bir kesim vardı.
Bu kesimin en başında, gerçek ismi Wilhelm LeStrage olan bir astsubay vardı. Bu asker, Kara Hilal’in etkisi altında olan Perthfold gezegenindendi, oradaki halkın çoğunluğu gibi Kara Hilal’i desteklemiyordu ailesi. İthalat ve ihracat yönetiminden para kazanan bir ailenin çocuğuydu ve Kara Hilal yüzünden bütün para kaynakları kesilmiş ve ailesi Universum Holding ile iş yaptığı için cezalandırılıp bütün servetlerine el konulmuştu. Çocukluğu fazlasıyla zor geçen LeStrage, ismini James Moseley olarak değiştirip yaşamaya devam etmiş, Kara Hilal saflarına katılıp amacı için güçlenmeye başlamıştı. Onu tanıyan herkes, az konuşan ama konuştuğu zaman da gayet etkileyici ve doğru konuşmalar yapabilen biri olduğunu bilirdi. Arkadaşlarının pek çoğu, onun gerçekte kim olduğunu bilmezdi.
Özellikle en yakın arkadaşlarıyla başlattığı Yeni Kara Hilal Hareketi, ilk başlarda pek çok insan tarafından ciddiye bile alınmıyordu, ancak bu hareketteki neredeyse herkes yükselmeye ve önemli yerlere ulaşmaya başlamıştı. Neredeyse herkes diyorum, zira LeStrage yıllar içerisinde en fazla astsubay olabilmişti. Eleştirel ve sorgulayıcı akılları toplayıp manipüle edebilmişti, ancak kendisi onlar kadar zeki ve yetenekli olamadığı için onlar gibi yükselememiş, Kara Hilal’in en az çatışma gören birliği olan On Beşinci Kara Birliği’nde sıkışıp kalmıştı.
Ancak hareketi, ondan daha yükseklere ulaşmıştı, zira Mira’nın en yakın danışmanlarından biri bile hareketlerinin üyesi olmuştu. Bu kişi, Amelia Kalinmann’ın gelişini haber aldığında, onun Mira ile görüşmesini engellemek için askerlerle birlikte hangara gelmiş, onu karşılamış ve ona kendileriyle gelmelerini, rutin bir kontrolden sonra beraber Mira’nın yanına gidebileceklerini söylemişti. Amelia ise, yanındaki askerleri göz açıp kapayıncaya kadar doğrayıp onu rehin alarak karşılık vermişti. Mira, Maeve ve Row ile birlikte sorguladıkları bu danışman sayesinde Yeni Kara Hilal Hareketi’nin varlığından haberdar olmuşlar ve bu hareketin en tepesine kadar bilgi alabilmişlerdi. Bu başarısız saldırı girişiminden bir buçuk ay sonra LeStrage, bir sabah sürpriz bir denetim geldiği haberiyle uyandı ve bu denetime bakmaya gitti. Denetleyenlerin arasında Mira ve Amelia’yı görünce ne olduğunu anladı: Yakalanmıştı.
“Hoşgeldiniz Bayan Mira ve Bayan Amelia.” dedi LeStrage, “Sizi bu ufak ordu birimine getiren şey nedir, öğrenebilir miyim müsaadenizle?” Mira ve Amelia bu adama baktılar. Bir hareketin lideri olabilecek bir tip gibi değildi, hatta bir astsubay olması bile mucizeydi bu hal ve tavırlarına baktıklarında. LeStrage bir anda kendini toparlayıp hazır ol pozisyonuna geçti. Mira eliyle rahat olması için işaret etti ve “Geliş sebebimiz, sizin bize danışman olarak gönderdiğiniz bir yoldaşınızdır Astsubay Moseley, ancak bu konuyu ulu orta değil de, özel bir toplantı odanız varsa orada konuşmak isteriz.” dedi Amelia, her ne kadar saklamaya çalışsa da sesinden pasif agresif bir ton yükseliyordu. LeStrage onları eliyle işaret ederek toplantı odasına buyur etti ve oturup konuşmaya başladılar.
“Senin kim olduğunu biliyoruz, Wilhelm LaStrage. Bizim yüzümüzden aileni, servetini ve ismini kaybettin. Bu konuda seni en iyi anlayacak kişi Row aslında, o da seninkine benzer şeyler geçirdi. Ancak seninle görüşmemizin nedeni bu değil. Yeni Kara Hilal Hareketi’nin başında olabilirsin, ancak kabul edelim, bu gücü veren kişi sen değilsin. Kendine taktığın isimden bir ipucu yakaladığımızı düşünüyorum, ancak yine de seninle konuşmak istedik. Moslee ile görüşüyorsun, değil mi?”
LeStrage şaşırmıştı. Evet, böyle bir ismi rüyasında bir veya iki kere duymuştu, ancak görüşme derken neyi kastettikleri konusunda hiçbir fikri yoktu. Altı yaşından beri aklında kendisinden başka bir sesi duyardı, o kadar. O sesin yönlendirmesiyle buralara dek gelebilmişti hatta, ancak o sesin kendisinin hayal ürünü olduğuna da fazlasıyla emindi. Bu iki kişinin bu tarz bir ayrıntıyı biliyor olması imkansızdı, nasıl bilebiliyorlardı? “Bu ne demek şimdi?” diye sordu korkusunu ve şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak, ancak başarılı olamadığı belliydi. Mira ve Amelia, onun yüzündeki ifade değişimlerinden bir şey saklamaya çalıştığını anlamışlardı. “Ne demek olduğunu anladığını varsayıyorum.” Amelia’nın yüzündeki ifade sertti, “Şimdi bize biraz ondan bahseder misin? Kendisinin seninle neler konuştuğunu bilmemiz, hem bizim için, hem de senin için çok önemli. Eğer bizimle işbirliği yaparsan, beraber gerçekten bir şeyleri iyi bir yöne doğru götürebileceğimize inanıyorum.”
LeStrage’in yüzündeki ifade gevşemişti. Onları kandırabilirdi. Onları yanlış yöne sürükleyip, başından beri istediği her şeyi elde edebilirdi. Sadece birkaç kelime söylemesi yeterliydi. Yıllardır çabaladığı her şey sonunda onu istediği şeye ulaştırıyordu, başarmıştı işte! Sadece bir cümle ile, bu dört kişiyi sonsuza dek bitirebilir ve intikamını alabilirdi!
Tam ağzını açıyordu ki, birden bir şeyin içinden çekildiğini hissetti. Sanki uzun süredir kafasında olan ve ona yük olan bir şey bir anda gidivermişti. Ancak aynı şekilde, az önce söyleyeceği şeyin de ne olduğunu bilmiyordu artık. Dedikleri gibi, beyninde biri vardı ve gitmişti herhalde. “Bahsettiğiniz kişi her kimse, az önce beynimi terk etti herhalde. Ne olduğunu tam olarak anlamıyorum ama yine de garip bir şekilde size söyleyeceği bir şey varken gitti. Eğer dediğiniz şey gerçekse, az önce Moslee ile konuşuyordunuz.” dedi heyecan ve şaşkınlıkla.
Mira ve Amelia birbirlerine baktılar. “Sanırım doğru söylüyor.” dedi Mira, “Moslee’nin böyle şeyler yapabildiğine daha önce de şahit olmuştuk hatırlıyorsan. Atlantropa’dayken de bu şekilde bütün bir meclisi yönlendirerek savaş çıkarmıştı. Bu şekilde Kara Hilal içerisinde iş görüyor olabilir.” Amelia onu başıyla onayladı ve “Peki bu kişinin nereye veya kime gidebileceğine dair bir fikrin var mı?” diye sordu LeStrage’a. LeStrage düşündü. Eğer dedikleri gibi hareket edebiliyorsa, Moslee’nin elinde kendisinden başka kişilerin de olması mümkündü. “Kime gidebileceğini bilmiyorum ama giderse bunu bir kişiyle bırakmayacağını düşünüyorum, bunu dikkate almanızı öneririm.” dedi ikiliye. “Tamamdır.” dedi Mira, “Bunu değerlendireceğiz. Sen şimdilik kalabilirsin.” İkili toplantı odasından çıktılar ve oradan ayrıldılar.
Antimon Adası’na doğru giderlerken, ikisi de LeStrage’ın söyledikleri hakkında düşünüyorlardı. Eğer LeStrage’ın dedikleri doğruysa, Moslee onlara fark ettirmeden çoktan Kara Hilal’i kontrolü altına almış ve aralarındaki savaşı çoktan kazanmıştı. Bu saatten sonra Universum’u yenmeleri hiçbir anlama gelmiyordu yani. Ancak asıl endişelendikleri şey, Maeve’in bu durumdan nasıl etkileneceğiydi. “Sence bunu fark etmiş midir?” diye sordu Amelia, sesinden endişe yansıyordu. “Belki de bu yaptıkları, bunu çoktan fark ettiği içindir.” dedi Mira, “Ona daha çok güvenmemiz gerekebilir, sonuçta bizim kızımız.”
“Haklısın.” dedi Amelia, “Onu uzun süredir sadece bir klon olarak görmüş olabiliriz, ancak o hala bizim kızımız. Şu andaki durumda bizden daha tecrübeli ve daha çok şey görebilme yetisine sahip, bu yüzden onun planıyla hareket etmeye devam etmeliyiz ki bu işin içinden rahatça sıyrılabilelim.” Mira’nın yüzüne baktığında, uzun süredir tecrübe etmediği bir kafa karışıklığı içerisinde olduğunu anlayabiliyordu. Onun da kendisi kadar desteğe ihtiyacı vardı ve belki de bunu hiç görmemişti. İlişkilerinde her zaman koruyan, destekleyen Mira olmuştu, ancak bunu kendisi inkar etse de, onun da aynı şeylere ihtiyacı vardı. Bu durumda bile kendi başına durmaya çalışıyordu ancak Amelia, Mira’nın bu sefer kendisinin desteğini almasını sağlayacak ve koruyuculuğu üstlenen taraf olacaktı.
Maeve bu durumun elbette ki farkındaydı, zira Moslee’nin enerjisini her yerde hissedebiliyordu. Bu yüzden yanında çok fazla insan bulundurmuyor, bulundurduklarını da dikkatli bir biçimde seçiyordu. Row’a olan eski güvensizliği tamamen geçmiş, hatta onun bu durumda kendisinden daha iyi bir durumda olduğunu anladığı için onun sezgilerine ve yeteneklerine güvenmekten çekinmiyordu. Yanlarına topladığı insanlarla Kara Hilal içerisinde özel bir grup oluşturmaya başlamıştı. Bu gruba kendi içlerinde Valkyrie Grubu ismini vermişlerdi. Maeve’in bu ismi annelerinin eskiden kurup yönettikleri teşkilattan esinlenerek aldığı belliydi, zira onların eski Valkyrie zırhlarını bulup, üstlerindeki sembolü kullanmaya başlamıştı. Mira ve Amelia, bu gruplaşmanın şimdi ne anlama geldiğini anlamaya başlamıştı. Maeve, Moslee’nin Kara Hilal’i içten fethetmesi ihtimaline karşı yeni bir mücadele için yeni bir örgüt kurmuştu.
Kara Hilal’in işbirliği içerisinde olduğu yerlerdeki imajı tamamen değişmişti. Artık eskisi gibi özgürlükleri için savaşan bir ordu olarak değil, Universum’un daha kötü bir versiyonu olarak görüyordu. Her nasılsa, Valkyrie grubundaki insanlar Kara Hilal’in dışında görülmeye ve pek çok insanın sempatisini kazanmaya başlamıştı. Bütün bu süreç, Maeve için tarihin tekerrür etmesiydi ve bu sefer, Kara Hilal’deki kadar şanslı olamayabilirlerdi. Bu yüzden, ellerinde olan her şeyi ve herkesi en verimli şekilde kullanmalıydı. Ancak bu gerilim, gelen yeni bir haberle askıya alındı: Universum Ordusu, bütün gücüyle Havisran gezegenine saldırmaya geliyordu.
Bunu neden yaptıklarını çok iyi biliyordu Maeve, zira onlar için Havisran hala Kara Hilal’in merkeziydi ve yok edildiğinde Kara Hilal’in tamamen çökeceğine inanıyorlardı. Bunun için bütün gezegeni yok etmeye bile hazırlardı, hatta bunun için yeni geliştirilen yakındaki yıldızlardan güç alan bir gezegen sondaj gemisi bile getirmişlerdi. Hellbent isimli bu yeni gemi, Maeve’in rüyalarında gördüğü gibi küre şeklinde, fazlasıyla büyük ve her tarafı kalkanlarla kaplı bir gemiydi. Hatta Universum Ordusu bu geminin yok edilemeyeceğinden o kadar emindi ki, Megali Universum Jr bu gemiyi komuta merkezi olarak kullanmaya karar vermişti.
Maeve bütün Havisran içerisindekilere gezegeni boşaltmaları konusunda ilk emri verdi ve kendisinden başka hiçbir insanın bu gezegende kalmadığına emin olana dek herkesin gitmesi gerektiğini belirtip, Antimon Adası’nın en yeni ve en yüksek yapısı olan Yeni Havisran Kulesi’ne çıkmaya başladı. Kuleden hem gezegeni izleyecek ve yok oluş anına tıpkı rüyasındaki gibi şahit olabilecek, hem de yörüngedekilerle bağlantıyı sürdürerek her şeyin normal seyrinde ilerlediğine emin olacaktı. Kulenin tepesine çıkan asansör hızla ilerlemeye devam ederken, buraya dek gerçekten iyi bir şekilde ilerlediğini düşündü. Henüz sonrasında ne olduğunu veya ne yaptığını görememişti, ancak yine de her şeyin iyi bir biçimde ilerleyeceğinden şüphesi yoktu. Asansör en tepeye ulaşıp kapılarını açtığında uzun dalga yörünge telsizini aldı eline ve Row, Mira ve Amelia’nın olduğu geminin iletişim kodunu girerek aramaya başladı.
“Burası Yeni Havisran Kulesi, ben M-287, beni duyabiliyorsanız cevap verin lütfen.” Maeve hayatının en uzun beş saniyesi boyunca karşıdan cevap gelmesini bekledi. Neyse ki cevap geldi.
“Maeve, ben Row! Merak etme, şu anda gezegenden çıktık ve üst yörüngelere ilerliyoruz. Henüz hiçbir Universum gemisi ile karşılaşmadık ve gittiğimiz rotada karşılaşacağımızı da sanmıyorum.” Row’un sesi sevinçliydi, hatta sesindeki sevinç beklenmedikti neredeyse “Diğer gemilerden de haber aldık, şu anda gezegende senden başka kimse yok. Birazdan üst yörüngelere çıkıp oradan Universum Ordusu’na planladığımız gibi saldıracağız. Sen orada güvende olabileceğine emin misin?”
Maeve derin derin düşündü. Gerçekten güvende olabileceğine dair bir ihtimal mevcut değildi, ancak burada önemli olan kendi ihtimali değildi artık. Yok olmayacağına emindi, ölmeyeceğine de emindi, bu yüzden gerçek manada kendisi adına endişelenmesini gerektiren bir şey yoktu yani. “Ben güvendeyim. Muhtemelen beni yok etmek istiyorlar, arada da gezegeni temizleyecekler. Bunu lehime kullanabilecek durumdayım.” dedi sakince ve derin bir nefes alıp vererek “Sonra görüşürüz bebeğim.” dedi. Row bir şey diyemeden telsiz bağlantısını kesti ve Maeve tamamen yalnız kaldı böylelikle.
Gezegene baktı. Önündeki manzara göz alıcıydı. Üzerindeki bütün insanlardan sıyrılınca, bu gezegende yaşayan asıl canlıyı görebiliyordu: Gezegenin kendisini. Bu gezegen, üzerinde yaşayan herkese binyıllar boyunca cömert davranmış ve büyük bir şans eseri olarak bu cömertliğin karşılığını da almıştı. Üzerinde hangi yönetim, hangi tür, hangi görüş olursa olsun, her birinin bir konuda fikri diğerleriyle aynıydı: Bu gezegen sömürülmek için değil, üzerine olan doğasıyla ve yaşamıyla uyumlu bir medeniyet inşa etmek içindi. Belki de bu hemfikirlik, şu anda Maeve’in de şahit olduğu, başka hiçbir gezegende görülmeyecek bir kültürler, medeniyetler ve türler harmonisini yaratmıştı. Maeve bu harmoninin yakın gelecekte gelecek olan kaçınılmaz ölümünü düşündü ve üzüldü. “Seni kurtaramadım, lütfen beni affet.” dedi gezegene içinden.
“Hayır, benim için üzülme sakın.”
Maeve bu sesin nereden geldiğini ilk başta anlayamasa da, kimin onunla konuştuğunu tahmin edebiliyordu. “Sen beni anlayabiliyor musun yani?” dedi yine içinden.
“Evet Maeve, hem de ilk gelişinizden beri. Bu kadar yüksek derecede konuşabildiğim ilk insanlarsınız sonuçta. Sizin benim için yaptıklarınız çok önemliydi, bu yüzden birazdan olacaklar hakkında üzülmeni istemiyorum, çünkü beni çoktan kurtardınız.”
“Nasıl yani?”
“Çok basit Maeve, bir gezegenin ekosisteminin bir parçasını kurtarırsan, diğer parçalarını yapılandırabilirsin. Senin gücün bunu yapabilmeni sağlıyor. Şimdi sağındaki saksıdan çıkan altın gülü al, Bilinç Biçerdöveri’ni takıp aktifleştir ve beklemeye başla.”
“Emin misin bunun işe yarayacağına?”
“Elbette beni tamamen baştan yaratamazsın, giden hiçbir şey gitmeden önceki halinde geri dönemez. Ancak yaşamın devam etmesini sağlayabileceğini görebiliyorum. Ben olmasam da, benim yerime bir yaşam inşa edip, daha iyi bir ekosistemin üzerine, daha iyi bir medeniyet inşa edebilirsin. Sana güveniyorum Maeve, tıpkı bütün evren gibi.”
Maeve sağındaki saksıya baktı, gerçekten de altın bir gül, yavaş yavaş açmaya başlamıştı. Normal bir çiçek gibi değildi sanki, bütün ihtişamını olabildiğince göstermeye çalışıyordu. Maeve dikkatli bir hareketle çiçeği kökleriyle birlikte aldı ve yanında bulunan bir destek ünitesi donanımlı çantaya koyup bu çantayı sırtına geçirdi. Göğsündeki gizli bölmeden Bilinç Biçerdöveri’nin olduğu çipi aldı ve ensesindeki slota takıp açılmasını bekledi. Hellbent’in yaklaştığını görebiliyordu, silüeti belirmeye başlamıştı. Aklından sadece bir cümle geçti: “Şimdi ya da asla.”
İlginizi Çekebilir
Fantastik Bir Dizi Öykü – Kutsal Bilge Bölüm ...
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
Berdan Sarıgöl’den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Bilimkurgu Bir Yeniden Yorum: Oz Corp.
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
Tefrika Öykü: Bu Yangın Hepimizi Yakar - 4.Bö...
Hayatını bir şeyler anlatmakla geçiren, utangaç bir insanım sadece. Müzik, resim, öykü, ne gerekirse onunla anlatırım. Beni The Writer olarak da bulmanız mümkündür.