Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 11.Bölüm

Bunu Paylaşın

Onuncu Bölüm: Yok Oluş (Bölüm 1)

“Universum gemileri yaklaşıyor Bayan Mira, işaretinizle çıkış yapıp saldırımıza başlayacağız!”

Mira etrafına baktı. Şu anda komuta edebileceği yüz on yedi büyük taşıma gemisindeki on iki bin avcı gemisi ve pilotu, ilk saldırı için onun emrini bekliyordu. Bu gemiler ilk saldırıyı yaparken, Amelia’nın komuta ettiği ve ilk defa savaş sahnesine çıkan görünmez taşıma gemisi Renegade ise Hellbent’e yaklaşacak, içeriye sızacak ve geminin Havisran’ı yok etmesini engelleyecekti. Her şey, tıpkı bir domino dizilimi gibiydi ve tek bir hamleyi bekliyorlardı. Mira o beklenen hamleyi yaptı:

“Tamamdır, direkt saldırıya geçiyoruz! Benim komutamdaki Kırmızı Bölük’ün öncülüğünde gideceğiz!” Bunları dedikten sonra iletişim odasından çıkıp aşağıdaki avcı gemilerinin bulunduğu hangara inmeye başladı. Yanında gelen emir erine “Bu geminin yönetimi Ro-wial Mehrengi’dedir, onun kaptanlığı altında devam edeceksiniz. Benden haber alamadınız diye bir adım dahi geriye çekilmeyin sakın!” dedi ve dediği gibi er onun yanından uzaklaştı.

Birkaç dakika sonra, Mira ve Kırmızı Bölük çıkış yapmış, Havisran’a doğru ilerleyen ve ilk yörünge savunma sistemiyle çatışmaya başlayan Universum gemilerine doğru ilerliyordu. Arkalarından diğer avcı gemisi bölükleri de onları üçgensel bir formasyon ile takip ediyordu. “Pekala, Kırmızı, Sarı, Mavi ve Yeşil bölükler olarak biz önden saldırı yapacağız, diğer bölükler ise gemilere arkadan saldırıp onları indirecek. Anlaşıldı mı?” Mira’nın bu emrini bütün bölükler onayladı ve Kırmızı, Sarı, Mavi ve Yeşil Bölük avcı gemileri haricindeki bütün avcı gemileri onların yanından uzaklaştı. “Pekala, herkes beni dinlesin!” dedi Mira sert bir sesle, “Şimdi hızlı bir dikkat dağıtma saldırısı yapacağız. Dalıştan sonra direkt bize odaklanmalarını istiyorum, bu yüzden buna göre davranın!” Bölüklerin hepsi onu onayladı ve dalışa geçtiler.

Onlar dalışa geçmeye başladıklarında, Amelia ise Renegade ile birlikte yola çıkmaya başlamıştı bile. Universum Ordusu gemilerinin onları fark etmemesi için Maeve’in geliştirdiğine benzer bir saptırma teknolojisi kullanıyorlardı. Bu teknolojinin işe yarayacağından fazlasıyla eminlerdi, zira Universum Ordusu’nun elinde bunu engelleyecek bir teknoloji yoktu. Bu avantajı doğru kullanabilirlerse, Hellbent’in içerisine girebilirlerdi, bu sayede de gezegeni yok oluştan kurtarabilir ve Megali Universum Jr’u yakalayarak savaşa tamamen son verebilirlerdi. Amelia elindeki kılıca baktı. Eğer başka bir çaresi olmazsa bu kılıcı kullanacaktı, ancak şimdilik gerek olmadığına karar verdi ve tekrardan küçülterek boynuna taktı.

“Bayan Amelia, yaklaşık on beş dakika sonra Hellbent’e varacağız, girmek için planımız nedir?”

Amelia bakındı. Gerçekten de Hellbent’e girmek için bir plana ihtiyaçları vardı ve bununla ilgili çok fazla bilgileri yoktu. Görebildikleri kadarıyla aşabilecekleri herhangi bir kalkan veya arasından girebilecekleri herhangi bir dalga bozumu aralığı mevcut değildi. Sadece gelebilecek herhangi bir gemiye karşı hemen harekete geçebilecek görsel sensörlü silahlar ve girilmesi uzun süre alacak bir dış katman vardı. Bu dış katmanı ellerindeki sondaj cihazlarıyla aşabilirlerdi, ancak bu katmanı aşana dek çoktan fark edilip delik deşik edilirlerdi. Amelia’nın aklına bir fikir geldi.

“Bu geminin görsel algılama saptırıcılarını kullanarak kendimizi bir Universum Ordu Hurda Gemisi olarak gösterebilir miyiz?” diye sordu yanındaki teknisyenlerden birine. Teknisyen emin olamadı, ancak yine de “Sanırım yapabiliriz, ancak bu bizi herhangi bir ana girişten geçirir mi emin değilim.”

Amelia’nın yüzünde, kendinden emin bir mutluluk ifadesi vardı artık. “Maeve ve Row, bu teknolojinin daha düşük bir versiyonunu kullanıp pek çok Universum istasyonuna yakalanmadan defalarca gidip geldiler. Eğer onlar yapabildiyse, biz her türlü yaparız.” Ayağa kalktı ve “Herkes gerekli yerlere geçsin, bu gemiye anüsünden dalacağız!” diyerek yürümeye başladı. Arkasından bakan görevlilerin pek çoğu delirdiğini düşünmüştü, ancak teknisyenler ve pilotlar onun ne dediğini anlamıştı. “Hazırlanın, hurdacılar olarak gemiye gireceğiz!” dediler ve herkes geminin görsel algılama saptırıcılarını ayarlamaya başladı.

Amelia’nın onlara verdiği planlara göre gemiyi, normalde olduğundan iki kat büyük, kübik şekilli bir hurda gemisi gibi göstermeleri gerekiyordu. Bu hurda gemilerinin hassas bir yapısı vardı ve bir yanlış parça onların yakalanmasına sebep olabilirdi. Bu yüzden, bütün planları iyice anlamaları, mükemmel bir biçimde kopyalamaları ve rahatlıkla yürütülmesini sağlamaları gerekiyordu. Geminin ilerleme hızı ve kopyalamaları gereken geminin ayrıntıları arttıkça, bu kamuflajı dengede tutmaları zorlaşıyordu. Normal bir Universum Ordusu savaş gemisi kolay bir işti, ancak nedense hurda gemileri daha ayrıntılı ve daha zordu. Yine de, bütün bir gemiyi rahatlıkla hurda gemisi gibi göstermeyi ve bu şekilde Hellbent’in bakım-onarım hangarından giriş yapmayı başarmıştı.

“Pekala” dedi Amelia, kaptan köprüsünün penceresinden nereye gideceklerine bakıyordu, “Şimdi buradan personel hangarının köşe tarafına iniş yapıp, personel olarak gemiye girecek ve gerekmediği sürece hiçbir şekilde bir çatışmaya girmeden ana sondaj cihazının kontrollerine ulaşıp hiçbir şekilde çalışamayacak şekilde sabote edeceğiz. Bunu bitirdikten sonra geri dönüp Megali Universum Jr’u yakalayıp bütün bu savaşı bitireceğiz! Anlaşıldı mı çocuklar?”

“Anlaşıldı Bayan Amelia!” diye bağırdı bütün askerler. “Tamamdır o zaman.” dedi Amelia, teknisyen şapkasını da taktı ve içlerinde silahları olan çantalarını alarak gemiden çıkarak ilerlemeye başladılar.

O sırada Mira ve Kırmızı Bölük, dalış yaptıkları gemiden çıkan avcı gemilerini şaşırtmak için ani bir şekilde, direkt olarak geri dönmüşlerdı. Avcı gemileri peşine takılmıştı ve onları tuzağa düşürüp birer birer yok etmeye başlamışlardı. Ancak bu seferkilerin, normal avcılardan daha zor olduğu aşikardı, hatta birkaçı Mira’nın kuyruğuna takılmıştı ve neredeyse onu yok edecek pozisyona gelebilmişlerdi. “Kırmızı Bölük, bana mevcudunuzu ve kayıplarınızı bildirin!” dedi endişeli bir sesle, zira bazılarının ölmüş olabileceğini düşünüyordu.

“Mira, tamamen başladığımız gibiyiz, dört veya beş kişi yok edilecek gibi oldu ancak beraber ve hayatta kalmayı başardık! Siz iyi misiniz?” Mira rahatlamıştı, “Ben iyiyim çocuklar, siz de iyiyseniz devam ediyoruz!” dedi ve saldırıya devam ettiler.

İlk dalış Universum avcı gemilerinin kafasını karıştırıp dikkatini dağıtmıştı bile, bundan güç alan diğer avcı bölükleri de, diğer taraflardan Universum Ordusu’nun savaş gemilerine saldırmaya ve onları yok etmeye başlamıştı. Mira, Kırmızı, Sarı, Mavi ve Yeşik Bölük gemileri, arkalarındaki bütün avcı gemilerinden kurtulduklarında, dört Universum savaş gemisinin yok edildiğini görmüşlerdi. Mira peşindeki bölüklere “Pekala çocuklar, bu eğlenceden mahrum kalmamalıyız! Direkt saldırıya geçiyoruz!” dedi ve gemisini Universum savaş gemilerine çevirerek saldırıya başladı.

Onlar saldırılara devam ederken, Amelia ve askerleri Hellbent’in içerisinde ilerlemeye ve sondaj reaktörüne ulaşmaya devam ediyorlardı. O ana dek, hiçbir şekilde fark edilmemişlerdi, ancak reaktörün girişinde ağır silahlı korumaların ayrıntılı bir şekilde kimlik kontrolü yaptıklarını gördüklerinde, buraya kolayca giremeyeceklerini ve muhtemelen üzerlerindeki teknisyen ve hurdacı kıyafetlerinin de bir işe yaramayacağını anlayıp yeni bir plan yapmaya giriştiler.

“Pekala çocuklar, şimdi bu kapıdan geçmemiz gerekiyor!” dedi Amelia, “Açıkçası benim aklımda henüz bir fikir mevcut değil, eğer sizin varsa söylemenin tam sırası!”

“Şey, benim bir fikrim var.” dedi askerlerden biri. Herkesin kendisine dikkat kesildiğini gördükten sonra planını anlatmaya başladı:

“Buradaki askerler normal değil. Üzerlerindeki zırhlardan veya silahlardan bahsetmiyorum, bu askerler genetik olarak geliştirilmiş insanlardan oluşuyorlar. Bunu Bay Mehrengi ile beraber bir görevden elde ettiğimiz Universum Askeri Gelişim Departmanı kayıtlarında görmüştüm, bu askerleri özellikle giydikleri zırhlarla yüzde yüz uyumla çalışabilmeleri için modifiye ettikleri Leone isimli bir askerden klonlamışlar. Orada yazanları doğru hatırlıyorsam, bu asker, tıpkı Bayan Koavis gibi geleceği görebilme yetisine sahipmiş. Bu yüzden o askerin genetik materyallerini alıp, bu özelliğini çatışmalarda kullanabilmeleri için modifiye ederek bu klonları ortaya çıkarmışlar.”

Birkaç kişi sabırsız bir biçimde itiraz eder gibi oldu, ancak Amelia onları susturarak askerin devam etmesini sağladı. Asker anlatmaya devam etti:

“Bunları atlatmanın muhtemel yolu, her askere birden saldırmamız. Kesinlikle tek bir bilince bağlı olacakları için her taraftan gelen olasılıkları ve olası gelecek görüntülerini kaldıramayıp belirli bir süreden sonra iflas edecekler. İflas ettikleri zaman, onların ve oradaki diğer görevlilerin kodlarını kullanarak rahatlıkla giriş yapabiliriz, zira o kodların iptal edilme süreci, böylesi büyük bir gemide bir buçuk dakikadan kısa sürede halledilemez. Eğer çıkış için de bir planınız varsa, dinlemek isterim.”

Amelia askerin omzuna dostça bir defa vurdu ve “Merak etme Darryl, çıkış planını bana bırak.” dedi, sonra diğerlerine dönüp emrini verdi:

“Pekala çocuklar, silahlarınızı çıkarıp hemen saldırın! Ne kadar şaşırtırsanız, o kadar iyi. Burada hızlı ve tahmin edilemez bir kaos yaratmalıyız! Haydi!”

Hepsi birden saldırmaya başladı. İlk başta kapıdaki askerler etkilenmemiş gibilerdi, ancak kaotik saldırılarına devam ettiler. Gerçekten de, Darryl ismindeki askerin tahmin ettiği gibi, otuz iki saniye sonra bütün askerler bir anda hareketsiz hale gelip birer kütük gibi düşüverdiler. Amelia ve askerleri, bir sıkıntı çıkmasın diye kodlarını aldıktan sonra her birini öldürdü ve kodları kullanarak içeri girdiler. Kapıyı kendilerinden başka kimse girmesin diye kapayarak çıkışlarına dek güvenliği sağlamış oldular. Şimdi, sondaj reaktörünü devre dışı bırakmaya gidiyorlardı, ancak bir sorun vardı:

“Burada herhangi bir reaktör yok!”

“Ne demek buradan herhangi bir reaktör yok?”

“Planlarda vardı ama, bu nasıl olabilir?”

“Şimdi ne yapacağız?”

“Şimdi, beni dinleyeceksiniz.” Bu, Megali Universum Jr’un sesiydi ve tam olarak üstlerindeki hoparlörlerden geliyordu. “Planlarda olmayan, yapım aşamasında karar verdiğim ani bir değişikliğin sayesinde sizi tuzağa düşürebildim! Reaktöre saldıracağınızı bildiğim için böyle bir değişiklik yaptım ve inanın bana, işe yaradığına ben bile şaşırdım.”

“Megali” dedi Amelia, Antares olarak kullandığı sesiyle “Beni burada kilitli tutabileceğine inanmana şaşırdım doğrusu. Her ne kadar buna inanmak istemesen de, ailedeki en sevilen çocuk bendim ve belli ki bu seni hala rahatsız ediyor. Ancak beni buradan çıkarırsan, seninle konuşabiliriz, ha, ne dersin?”

“Amelia, kendini bu kadar kötü bir şekilde açık etmiş olmana şaşırdım doğrusu.” Megali kahkahalarla gülüyordu artık, gülüşü rahatsız edici dereceye ulaşmıştı. “Eğer birazcık beni tanıyor olsaydın, sevilmenin umurumda olmadığını çoktan anlamış olurdun! Kazandığım hiçbir şeyi hiç kimseye yedirmeyeceğimi, bu yolda gerçek kardeşimi dahi affetmeyeceğimi bilirdin! Şimdi sen ve acınası arkadaşların, öncelikli olarak gezegeninizin yok oluşunu izleyecek ve çabalarınızın beyhude olduğunu göreceksiniz! Ateşleyin!”

Bir anda etraflarındaki her şey ışıklandı ve geminin etrafında olan biten her şeyi görmeye başladılar. Mira ve onun yönlendirdiği avcı gemileri Universum savaş gemilerini birer birer yok ediyorlardı. Havisran gezegeni tam olarak önlerinde, beyaz, mavi ve yeşil renklerin karışımı bir mücevher gibi parlıyordu. Hepsi, ellerinden hiçbir şey gelemeyeceğini anlamışlardı ve bunun yarattığı hüzün ve öfke ile sadece izleyebiliyorlardı.

Sondaj odaklanmaya başladı, enerji çekmek için yakındaki bir yıldıza doğru yöneldi panelleri. O kadar güçlü bir biçimde enerji çekmeye başlamışlardı ki, yıldızın ışığı azalıyor gibi olmuştu. Sondaj, hepsinin korku dolu bakışları altında, kulakları sağır edici, altlarındaki yeri titreterek çalışmaya başladı. İçerisinden çıkan ışın Havisran’a ulaşıp yeri delmeye başladığında, hepsi geç kaldıklarını bilerek ağlamaya başladı.

Maeve, hala o balkonda duruyor ve şimdi gezegeni delmeye başlayan ışın demetini izliyordu. Yer, tıpkı rüyasında gördüğü gibi yarılmaya ve havalanmaya başlamıştı. “Üzgünüm” dedi içinden son kez, “Seni kurtaramadığım için üzgünüm.” Gözlerinin gördüğü her şey birden delici bir aydınlıkla görünmezliğe karıştı ve Maeve, hayatının son anları olduğunu düşündüğü bu anlarda yapabileceği tek şeyi yapıp, sessizce gözlerinden yaşların akmasına izin verdi.

Mira Havisran’a baktı ve nasıl yok olduğunu gördü. Gözünden yaş gelmemesi için zorluyordu kendisini, eğer ağlarsa bu yerçekimsiz kokpitte gezinecek olan gözyaşı, bütün sistemi bozabilirdi. Artık ellerinden hiçbir şey gelmezdi, zira korumaya çalıştıkları gezegen yok olmuştu. Amelia ve ekibi başarısız olmuştu, hepsinin Maeve’in gördüğü bu önlenemez geleceği önlemeye çalışmış ve başarısız olmuşlardı. Mira artık kendisini tutamadı ve “Bütün bölükler, elinizde ne varsa saldırıp Universum Ordusu’nu tamamen yok edin!” dedi, “Onlardan bir levazımatçı dahi bile hayatta kalmayıncaya dek durmayın, yoksa duranı ben öldürürüm!”

Onun emri üzerine, bütün avcı gemileri, her yönden Universum gemilerine saldırmaya başladılar. Büyük savaş gemileri, avcı gemileri, hurda gemileri, hiçbir şey ellerinden kaçamıyordu artık. Her birine bütün öfkelerini kusuyorlardı ve bunu her bir Universum askeri ölene dek bırakmaya da niyetleri yoktu.

Amelia ve yanındaki askerler, şimdi ne yapacaklarını bilemeden duruyorlardı. Başarısız olmuşlardı ve bunu geriye döndüremezlerdi. Özellikle Amelia gözyaşlarını tutamıyordu artık, yere çöküp gürültülü bir şekilde ağlamaya başladı. Yanındakiler onu rahatlatmaya çalışıyordu ancak çabaları bir fayda etmiyordu. Dört bir taraftan kapılar açılmaya ve etrafları Universum Ordusu askerleri ile sarılmaya başlamıştı. Megali Universum Jr tekrardan hoparlörlerden onlara seslendi:

“Pekala, sanırım artık sizin için yolun sonuna geldik. Eğer silahlarınızı bırakırsanız, sizi daha hızlı ve acısız şekilde infaz edebilir ve bu saçmalığa daha çabuk bir şekilde son verebiliriz.” Megali Universum Jr’ın sesinden, bu durumdan gaddar ve acımasız bir zevk aldığı anlaşılabiliyordu. Amelia yavaş yavaş sakinleşmiş ve ağlamayı bırakmıştı. Yine sakince ayağa kalktı ve yanında duran Darryl’a buz gibi bir sesle “Etrafımızda kaç kişi var?” diye sordu. Daryll, Amelia’daki bu ani değişimi anlayamamış ve korkmuş bir şekilde, “Her birimiz için yaklaşık on kişi göndermişler.” diyebildi kekeleyerek.

“Tamamdır.” dedi Amelia aynı soğukkanlılıkla, “İşaretimle birlikte yere çökün ve kendinizi savunun!” Hiçbiri ne olduğunu anlamamıştı, ancak yine de ona güvendiler. Yere çökmek için pozisyon aldılar. Megali Universum Jr, izlediği yerden ne olduğunu anlayamamıştı, ancak yine de “Sanırım teslim olmayı seçiyorsunuz, ancak bunun sizi kesin bir ölümden kurtarmayacağını bilmelisiniz! Sizi her türlü öldüreceğiz.” dedi aynı gaddarlıkla, sonra da keskin bir kahkaha attı.

Amelia boynunda asılı olan ufak kılıcı çıkarıp eline aldı, kabzasındaki düğmeye basarak büyümesini ve normal bir kılıç haline gelmesini sağladı. “Bunu kullanmama gerek olmayacağını düşünmüştüm, keşke haklı çıksaydım.” dedi kendi kendine sessizce, sonra da “Hazır olun, işaretimle!” diye bağırdı askerlerine. Kılıcını eline aldı ve pozisyonunu iyice sağlamlaştırdı. Tek hamlede, olması gerektiği gibi bitirecekti her şeyi.

“Şimdi!”

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir