Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 12.Bölüm

Bunu Paylaşın

On Birinci Bölüm: Yok Oluş (Bölüm 2)


Amelia, büyük bir öfke ve nefret ile etraflarında olan bütün askerlere saldırmaya başlamıştı. Zaman, o an o kadar yavaş akıyordu ki kendisi için, etrafındaki hiç kimse neredeyse hiç hareket etmiyordu. Her bir Universum askerini, onlarca kere kılıcıyla vurarak, saplayaraki parçalayarak öldürüyordu. Artık bir kişiye dahi acıması kalmamıştı, Megali Universum Jr denen pisliğin yanına çıkana dek gemideki bütün askerleri öldürecekti. Saniyeler içerisinde, etraflarını sarmış olan bütün Universum Ordusu askerlerini öldürmüştü. Durdu ve kendi askerlerine “Tamamdır, kalkabilirsiniz!” diye emir verdi. Her birinin kendisinin bu yaptığına karşı tepkilerine baktı ve onların artık kendisini aynı şekilde göremeyeceğinden emin oldu. Hepsine bakıp son emrini verdi:
“Pekala çocuklar, burada yollarımız ayrılıyor! Gemiye gidin ve burayı hemen terk edin! Kara Hilal’in size daha çok ihtiyacı var, burayı ben hallederim!”
Askerler bir anlığına birbirlerine baktılar, sonra da “Emredersiniz!” diyerek oradan koşa koşa ayrıldılar. Amelia şimdi tamamen yalnızdı ve bu gemideki bütün askerlere cehennemi yalnız başına yaşatacaktı. Koridora çıktığında, üstte bir şeyin kendisini gözetlediğini hissetti. Orada bir gizli kamera olduğunu düşünerek oraya döndü ve kılıcıyla Megali’ye işaret ederek “Beni bekle.” dedi.
Gerçekten de, planladığı gibi ilerliyordu Amelia. Önüne gelen bütün askerleri acımadan, çekinmeden, fakat hiçbir şekilde bir gram zevk dahi almadan öldürüyordu. Mira’dan farklı olarak, gerçekten gerekmedikçe hiçbir şekilde savaşmak istemeyen biriydi. Mira gibi, savaşmaktan ve öldürmekten aldığı zevki ve bu zevkten duyduğu utancı değerlendirerek yaşamak zorunda değildi. Onun için sadece hedefi vardı şu anda: Megali Universum Jr’a az önce yaptıklarını ödetmek. Bu yolda önüne kim çıkarsa çıksın onu yolundan bir şekilde çıkaracaktı.
Megali Universum Jr, korunaklı kaptan köşkünden olan biteni endişe ve korkuyla izlemekteydi. Dakikalar içerisinde, Universum Ordusu’nun en iyi askerlerinin neredeyse tamamı, sadece bir kişi tarafından parçalara ayrılarak öldürülmüştü. Az önce savunmasız bir şekilde köşeye sıkıştırdığını düşündüğü kişi, kendi askerlerini gemiden gitmeleri için gönderip nasıl bu şekilde bütün bir orduya üstün gelebilmişti?
Bu nasıl bir insandı?
Bu bir insan mıydı?
Ne yapacağını düşünmeye devam ederken bir ses duydu. Antares’in sesiydi bu.
“Merhaba abi, umarım orada rahatsındır. Eğlenceni böldüğüm için özür dilerim.” Antares’in sesi, yavaş yavaş Amelia’nın gerçek sesine dönüştü, “İstersen eğlencene biraz da beraber devam edelim!” Megali sonraki hedefin kendisi olduğunu anlamıştı, korkuyla yanındaki görevlilere “Bütün kapıları kapatın ve bütün güvenlik protokollerini devreye sokun! Buraya girmemeli!” diye bağırdı.
Amelia bir anda önünde ve arkasında kapanan metal kapıları görünce durakladı. “Demek şimdi de böyle kaçmaya çalışıyorsun, peki.” dedi kendi kendine, “Engelli maraton gibi bir şey bu sonuçta, kabul ediyorum.”
Megali Universum Jr, onun neden böyle dediğini anlamamıştı, ancak bir an sonrasında gördüğü şeye çok şaşırdı. Amelia, önündeki kapıları bir veya iki kılıç darbesiyle, sanki birer kağıtlarmış gibi kesiyordu. Megali’nin korku dolu bakışları, artık engellenemez bir kaderin onun için geldiğine işaret ediyordu. Beş dakika sonra, kaptan köşkünün kapılarından bir ses geldiğini duydu.
Ses, giderek yükseliyor ve keskinleşiyordu.
Amelia, yaklaşık yirmi metre kalınlığındaki bir kapıyı kararlı bir biçimde kesmeye devam ediyordu. Ulaşmasına çok az kalmıştı.
Ses iyice keskinleşmişti. Birazdan büyün kapıyı tamamen kesmiş ve buraya ulaşmış olacaktı.
Kapı büyük bir gürültüyle parçalandı ve Amelia öfkeyle içeri daldı. Megali’nin korkuyla açılan ağzına tek hamle ile kılıcını soktu ve onu yere sabitledi. Kılıcını geri çekmedi, zira Megali’nin kısa bir süreliğine de olsa hala yaşamasını istiyordu. Megali’nin sadece kendi başına böyle hareket edemeyeceğini biliyordu, bu yüzden Moslee’ye ulaşma imkanı varsa bunun Megali’nin aklından geçmesi kuvvetle muhtemeldi. “Pekala” dedi Amelia, korkutucu derecede sakin bir sesle, “Şimdi seninle son bir şey yapacağız, kardeşim.”
Maeve gözlerini açtı. Etrafındaki havanın varlığını hissedebiliyordu, ancak bu hava, bir atmosferden ziyade, boş bir akvaryumun içerisindeki havayı anımsatıyordu ona. Üzerindeki zırhtaki çatlaklar, toprağın içinden çıkan altın yaldızlarıyla kaplanırken, başında daha önce hissetmediği bir şeyin varlığını hissediyordu: Bir miğferin.
Yanından geçip, içinde bulunduğu hava kabarcığına giren bir su kütlesine baktığında neler olduğunu anladı. Eskisi gibi siyah bir zırh yoktu üzerinde. Bütün zırh, yapısındaki en ufak ayrıntıya dek değişmiş, onun olmaktan korktuğu bir hal almıştı. O, Havisran ile ilk defa karşılaştığında görmüştü bu zırhı, fakat o zaman onun değil, Havisran’ın üzerindeydi bu zırh.
“Demek ben buyum.” dedi Maeve, alçak, neredeyse fısıldayan bir sesle. “Demek olması gereken şey buydu.” Ancak bunu derken, aslında bununla ilgili önemli bir şey fark etti. Evet, üzerindeki Havisran’ın zırhıydı, ancak yine de bu kendisini değiştirmiyordu. Şu anda, her şey hala onun elindeydi. Sadece geleceği değil, bu görünüşüyle geçmişi de değiştirebilirdi. Artık Havisran’ın Universum’un elinden çıkan bir kahraman olma zamanı geçmişti. Şimdi, olması gerekeni yapacak ve onların en korkunç kabusları olacaktı. Fakat öncelikle kendi ordusunu oradan çekmesi gerekiyordu. Row’un yönettiği hatta mesajını gönderdi:
“Sevgili Kara Hilal ordusu, M-287 konuşuyor. Gezegenden kalanlar ve Universum’un hurdalarıyla yeni bir uzay istasyonu kuracağım. Bu kuracağım istasyonun inşasında size zarar vermek istemiyorum, bu yüzden herhangi bir düşman gemisindeyseniz lütfen oradan uzaklaşın ve ben haber verene dek geri dönmeyin!”
Row, Maeve’in sesini duymuş olduğuna bile şaşırmış ve sevinmişti, ancak söyledikleri onlar için tehlikeliydi. Şimdi bunu yaparsa, hem Amelia’yı, hem Mira’yı, hem de hala savaşmakta olan avcıları yok edebilirdi. “Maeve!” dedi hemen, “Bir süre bunu beklet, gezegenin parçalarını bir arada tutmaya çalış. Henüz geri çekildebilecek durumda değiliz!”
“Anlaşıldı Row, bekleyeceğim.” dedi Maeve ve enerjisinin odağını Universum Ordusu gemilerinden, Havisran gezegeninden kalan kaya, katı lav ve başka türlü parçalara çevirdi ve her birini yavaş yavaş çekmeye başladı. Bu parçaları çekmeye devam ederken, bir yandan da bunların tekrardan geri gitmemesi için bir tür güç alanı yaratmaya çalışıyordu. “Umarım kısa zamanda hallederler.” dedi kendi kendine ve beynini tamamen buna odaklamaya devam etti.
Amelia, geldiği yeri hemen tanımıştı: Moslee’nin akıl sarayındaydı. Mira ile birlikte onu sürdükleri günden beri çok şey değişmişti, ancak Moslee’nin ana düşünceleri ve yapısı kendini koruduğu için tanıması kolay bir yerdi burası. Onun karmaşık ve eskiye dönük akıl yapıları, Atlantropa’daki yeraltı şehrini anımsatıyordu. “Buraya tekrardan geleceğimi hiç düşünmezdim, ancak benim en garip kabuslarımın bile üstüne çıkmayı başardın Moslee.” dedi Amelia, bir yandan da gözleriyle Moslee’yi arıyordu.
“Yapma Amelia, kendi hayal gücüne böyle hakaret etmemelisin.” dedi Moslee, sesi daha çok dışarıdan geliyor gibiydi. “Burası benim akıl sarayım değil. Hala Megali Universum Jr’un aklının içerisindeyiz. Eğer konuşacaksak, buradan konuşmamızı tercih ederim açıkçası.”
“Pekala” dedi Amelia, “Burada oturup konuşalım.”
Amelia yerdeki taşlardan birine oturdu, Moslee de önünde belirip, karşısında olan taş kaideye oturdu. İkisi de birbirine sessizce baktılar bir süre, ilk kimin konuşacağını, ne söyleyeceğini tahmin etmeye ve nasıl karşılık vereceklerini hesaplamaya çalışıyorlardı. “Birazdan bütün bağlantıların yok olacak.” dedi Amelia, “Ordun yok edildi, içimizde bir ordu yaratma çabalarını engelledik ve son bağlantın olan kişinin de ağzında benim kılıcım var şu anda.” Moslee ona gülümseyerek bakıyordu, onun sözünü bitirmesini bekledi.
“Muhtemelen hala bazı bağlantıların vardır, ancak seni nasıl takip edebileceğimi biliyorum. Bana saldırmaya çalışman da işe yaramaz, bana, Mira’ya veya Maeve’e yapacağın herhangi bir ele geçirme denemesinde seninle ilgilenecek olan biz olmayız. Umarım beni anlamışsındır, görüşürüz Mosley.”
Amelia, geldiği gibi kaybolmuştu ve kendi bedenine geri geldiği gibi Megali Universum Jr’un ağzından kılıcını çekmiş ve kafasını bedeninden ayırmıştı. Bu hamleden sadece saniyeler önce Megali’nin akıl sarayından kaçabilen Moslee, şimdi ne yapacağını düşünüyordu.
Megali Universum Jr’un ölümü, Universum Holding’i onun kontrolünden tamamen çıkarmıştı. Amelia, Antares Universum olarak holdingin kontrolünü eline alabilir ve her şeyi kendi lehine çevirebilirdi. Şu anda kendisiyle olan insanlar, yıllar önce uzak ve adı dahi olmayan bir gezegende başlattıkları boyutlar arası geçit projesindeki insanlardı. Belki onlardan birini kullanarak Kara Hilal’in içerisinde bir ayrılık başlatır, Mira ve Amelia’yı tamamen devreden çıkararak gücü tekrardan eline alabilirdi. Yine de, bunu yapmasına gerçekten gerek olmayacaktı, zira boyutlar arası geçit projesindekilerden aldığı haberlere göre, kendisi olarak geri dönmesi mümkündü. “Hmm, beklemeye değer.” dedi kendi kendine.
Amelia, Hellbent’in içerisinde bulunan ve Megali’ye ait olan kaçış aracına binip kaçmıştı. Aracın telsizinden Row’un hattına bağlandı ve “Row, ben Amelia.” dedi, “Hellbent’ten çıktım, geri kalanı sizindir. Görev raporunu ana gemiye ulaştığımda ileteceğim.”
Mira da aynı süreçte tamamen Universum gemileri ile işini bitirmiş ve bütün avcı gemileri ile ana gemiye geri gelmişti. Row ikisinin de geri dönüş haberlerini aldığı gibi Maeve’e “Tamamdır Maeve, istediğini yapabilirsin.” diye haber verdi. Maeve onu onayladı ve bütün Universum gemilerini çekmeye başladı. Çektiği her Universum gemisini, en ufak parçalarına dek ayrıştırıyor, dönüştürüyor ve Havisran’ın parçalarıyla birleştiriyordu. Yavaş yavaş, dikkatli bir biçimde yapmaya çalıştığı büyük, gezegen çapındaki istasyonunu şekillendiriyordu. Row, Mira ve Amelia, onun yarattığı muhteşem istasyona bakıyor ve şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemiyordu. Üçü de, Maeve’in yapabileceği şeylerin sınırsızlığına dair yepyeni bir şey görmüştü. Gözlerinin önünde tamamlanan bu yepyeni, gezegen çapındaki istasyon, onların dahi o anda kavrayamayacakları bir geleceğin işaretiydi.
Hem Mira, hem de Amelia, bu evrenin kurtuluşunun yakın olduğunu anlamışlardı. Ancak bunun için kendilerinin de bu evrenden gitmesi gerektiği aşikardı. Maeve evrenin üzerindeki zamansal ve boyutsal kilidi tamamen kırdığında, buradan gidecek ve bir daha kızlarını göremeyeceklerdi. İkisi de bunun olması gereken gelecek olduğunu biliyorlardı, ancak ikisi de buna duygusal olarak hazır değillerdi.
İstasyon tamamlandığında, Maeve’den bir cümlelik bir mesaj geldi. Sesinden yorulduğu anlaşılıyordu:
“Girebilirsiniz.”
Bütün Kara Hilal gemileri, bu yeni yapılan istasyona girmeye başladılar. İstasyonun içine girdiklerinde, gördükleri karşısında gözlerine inanamıyorlardı. Zira burası basit bir uzay istasyonu değil, çok katmanlı, kendi atmosferi, su döngüsü, ekosistemi ve yaşam kaynakları olan, bütün yaşamların dengeli bir biçimde dağıtıldığı bir mükemmellikti. Hangarlara gemileri bıraktıktan ve içerideki trenlere binip asıl şehre girdikten sonra, burasının bir ütopya olduğunu ve Havsiran gezegeninin temel alındığını anladılar. Mira Maeve’i aradı, ancak herhangi bir yanıt gelmedi. Birkaç defa daha aradı, ancak ondan hiçbir yanıt yoktu.
“Acaba nerede olabilir?” Row’un yüzünde yine o hiçbir şey anlamadığını belirten garip ifade vardı. Hem Mira, hem de Amelia, Maeve’in bu çocukta ne bulduğunu anlamıyordu. Evet, sadıktı, yetenekliydi, sevgi doluydu, ancak böylesi kritik anlarda jetonu düşmeyen biriydi. “Row, bu istasyonun merkezinde ne var?” diye sordu Mira. Row düşünürken ne demek istediklerini anlayıp “Haa, tamam. O zaman muhtemelen Havisran Kulesi’nin en tepesine çıkmamız gerekecek, değil mi?” dedi. İki anne de sinirden gülüyordu artık. Row’a sarıldılar, sonra Amelia “Doğru diyorsun, biz o kadar ayrıntılı düşünememiştik.” dedi, “Maeve bütün bu kuleyi aslına uygun bir biçimde tekrardan yarattıysa, bununla bize yok oluştan önceki yerde olduğunu anlatıyordur.”
Tren merkeze kadar gitti ve Row, Mira ve Amelia merkezde inip Havisran Kulesi’nin tepesine çıkan asansörlerden birine binerek yukarı çıkmaya başladılar. Üçü de sessiz, endişeli ve üzgündü. Bir an önce Maeve’e kavuşup onun iyi olup olmadığına bakmak istiyorlardı. Asansör en üst kata ulaşıp kapılarını açtığında koşa koşa Maeve’in yerde yatan bedeninin yanına gittiler.
Mira onun nefes alıp almadığını, Amelia ise nabzını kontrol ediyordu. İkisi de onun bedenen yaşadığını ve nefes aldığını anlamışlardı, Row da o sırada Maeve’in aurasının eskisinden daha açık, renkli ve huzurlu olduğunu gördüğünde rahatlamıştı. “Biraz uyumaya ihtiyacı var.” dedi Mira ve Amelia’ya, “Onu bir yatağa taşıyıp, rahat bir biçimde uyumasını sağlayalım.” Mira ve Amelia başlarıyla Row’u onayladılar ve Maeve’i taşıyıp, alt katlardan birindeki bir yatak odasına götürdüler. Üzerindeki zırhı dikkatlice çıkarıp, yatağa yatırdılar ve üzerini örtüp, odadan çıkarak onun bir süre daha uyumasına izin verdiler. Maeve bu uykuyu hak etmişti. Özellikle de bu kadar ağır bir şekilde kendisini harap ettikten sonra bedeninin ve beyninin bu uykuya ihtiyacı vardı. Bedeninin çeşitli yerlerinde yaralar, zedelenmeler ve hırpalanmalar vardı, vücudundan garip bir sıcaklık dalgası yayılıyordu. Vücudu, Bilinç Biçerdöveri hala aktif olduğu için kendisini onarabiliyordu, bu yüzden uyandığında bu hasarlar hiç olmamış gibi uyanacaktı. Ancak asıl değişiklik beyninde gerçekleşmişti.
Bilinç Biçerdöveri, artık bir çiple aktifleşmesine gerek olmayacak şekilde Maeve ile bütünleşmiş, onun beyninin bir parçası haline gelmişti. Universum’un onu yaratırken istediği şeye dönüşmüş, hatta bundan fazlası olmuştu artık. Bundan sonraki hayatı, ne onun için, ne de diğerleri için aynı olacaktı. Ancak şimdilik, bunun ayırdında olmadan, rahatça uyuyordu Maeve. Hak ettiği bir uykunun tadını çıkarıyordu.
Havisran’ın yok oluşu ve Megali Universum Jr’un ölümü, evrende büyük bir karmaşaya neden olmuştu. Universum’un kontrol ettiği gezegen sistemleri, özgürlüklerini kazanmak için ayaklanmaya ve birer birer özerkliklerini ilan etmeye başlamışlardı. Sadece iki yıl içerisinde, Universum Holding bütün gücünü kaybedecekti. Kara Hilal içerisinde de bu özerklik hareketine katılanlar olmuştu, ancak bu Kara Hilal’in gücünü etkilemiyordu. Kara Hilal’in bu özerkleşme dalgasından etkilenmemesinin sebebi, Havisran’ın yok oluşundan sonra bütün imajlarının pozitif bir şekilde dönüş yapmış olmasıydı. Özerk sistemlerin oluşturduğu Özgür Evren Birliği, kalan Universum Holding yetkililerini ve ordunun başında olan herkesi savaş suçlarıyla yargılayacak ve cezalandıracaktı. Universum Holding, yüzyıllar sonra, sadece bir yanlış hamle ile kendi kendine yok olup gitmişti.
Maeve, Row, Mira ve Amelia, kendilerinin ve Kara Hilal’in gördüğü bu yeni sevgi selinden memnundu ve bundan dolayı kendileriyle gurur duyuyorlardı. Artık eskisi gibi bir mücadeleye gerek yoktu, zira amaçladıkları barış gelmişti ve bu barışın mimarları da onlardı. Şimdi yapmaları gereken tek şey, evrenin üzerindeki zamansal kilidi kırmak ve her şeyi sonsuza dek yoluna koymaktı. Ancak, onlar için asıl mücadele daha yeni başlıyordu…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir