Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 18.Bölüm

Bunu Paylaşın

On Yedinci Bölüm: Görüşme (Bölüm 1)

“Seni tekrardan görmek hoş demek isterdim ama düşmanım da olsan yalan söylemek istemiyorum Moslee.” Maeve, birden akıl sarayında beliren Moslee’ye dönüp baktı. Eskisi gibi takım elbiseler içerisinde, bütün kusurlardan uzak durmak istermişçesine dikkatli olan o görüntüsü yoktu artık. Tam tersine, kendisini kabul etmiş, devasa bir savaşa girip muzaffer bir şekilde çıkmıştı sanki. Dağınık saçları, siyah ve kan içindeki zırhı ve eskisinden daha da delilik dolu gözleri ile o da Maeve’e bakıyordu artık. Her ne olmuşsa, bu karşısındaki varlığı ilk tanıdığı halinden fazlasıyla farklı birine dönüştürmüştü. İlk karşılaştıkları zamanda Moslee onun gözüne ulaşılamaz bir şeytan gibi, karanlıklar ardından gücünü gösteren bir kral gibi görünmüştü. Ancak şimdi gördüğü şey, kendisinden daha güçlü olmayan, basit bir insandan farksızdı.

“Ben senin için aynısını söylemezdim aslında, düşmanım da olsan seni görmek beni sevindiriyor.” Moslee’nin yüzünde samimi bir sevgi ifadesi vardı. Maeve karşısında gördüğü bu kişiye daha çok şaşırıyordu artık. “Sen nesin böyle?” dedi Maeve, “Sana neler oldu böyle?”

“Pek çok şey değişti Maeve, hem benim, hem de senin için.” dedi Moslee, sesinden ve konuşma şeklinden beklenmedik bir bilgelik yayılıyordu “Sen üzerine atılan her şeye karşı içindeki gücü keşfederek mücadele edip gerçekten ne olduğunu anlamaya başladın, ben ise bu evrenin içindeki ve dışındaki bütün güçleri kendi irademle şekillendirip, senden yıllar önce emanet ettiğim gücümü geri almaya geldim.” Maeve ne demek istediğini anlamıştı, yıllar önce Moslee ile olan ilk karşılaşmasını hatırlıyordu. O zaman kendi hayatını kurtarmak için Bilinç Biçerdöveri’ni aktive etmesi gerekiyordu ve bunu yapmasını ona söyleyen kişi, onu akıl sarayına getiren Moslee’ydi. “Ne demek istediğini anladım Moslee, ancak senin de dediğin gibi, ikimiz için de çok şey değişti.” dedi sadece.

Birbirlerine doğru yavaşça yürümeye başladılar. Moslee her bir adımı dikkatlice hesaplıyor, Maeve’in ne yapabileceğini anlamaya çalışıyordu. Maeve ise Moslee’nin ne yapacağını bilemediği için gergin bir biçimde ona doğru yürüyordu sadece. İkisi de karşılarındaki kişinin bir sonraki hamlesini hesaplıyor ve ona göre hareket etmeye çalışıyordu. Maeve onun ne yapacağını anladı ve yürümeyi bırakıp olduğu yerde durdu.

“Seni buraya gerçekten getiren şeyin ne olduğunu biliyorum.” Maeve’in ellerinde iki adet kısa kılıç belirdi. Kılıçların kabzaları, herhangi bir ayrım olmadan bıçaklarla birleşik duruyorlardı. Üzerindeki kıyafetler, onun Havisran olmadan önce kullandığı siyah, basit savaş zırhına dönüştü. “Eğer Bilinç Biçerdöveri’ni istiyorsan, beni geçmen gerekiyor.”

Moslee şeytani bir gülümseme ile “Zevkle.” dedi. Maeve onun ellerine baktığında, parmaklarının siyah, keskin pençelere dönüştüğünü gördü. Moslee’nin bütün kasları saldırmak için gerilmişti, Maeve de elindeki kısa kılıçları daha sıkı tuttu ve onun yapacağı ilk hamleye hazır olmaya çalıştı.

Moslee direkt olarak Maeve’e doğru koşmaya başladı, az önceki halinden tamamen farklıydı bütün hareketleri. Maeve’in üzerine atladı ve pençelerini geçirmeye çalıştı, ancak Maeve elindeki kısa kılıçları kullanarak ani bir refleksle üzerine gelen pençeleri durdurmayı başardı. Maeve Moslee’den kurtulmak için soluna doğru ani bir hamleyle atladı ve Moslee bu hamle sonucunda yere kapaklandı. Moslee kendisini toparlayıp yerden kalktı ve Maeve’e belden aşağı saldırı yapmaya kalkıştı, ancak Maeve bu saldırıyı görüp kısa kılıçlarından birini Moslee’nin onu tekmelemek için kullandığı bacağına sapladı.

Moslee kılıç saplanan bacağını geri çekti ve Maeve’in benzer bir hamle yapamaması için geriye çekildi. Bacağına saplanmış olan kılıcı hiçbir acı emaresi göstermeden çıkardı ve Maeve’in önüne attı. “Bundan daha iyisini yapman gerekiyor, Maeve Koavis.” dedi alaycı bir sesle, “Senin kalibrende biri için çok basit hamleler bunlar.” Maeve kendisine doğru fırlatılan kılıcı aldı ve “Ben de senin ününe sahip birinden daha iyi saldırılar yapmasını beklerdim.” dedi. Moslee’nin yüzündeki huzursuz ifadeyi görebiliyordu, demek ki söylediği şey ona gerçekten dokunmuştu. “Pekala” dedi alaycı ve üstten bakan bir tavırla “Sana kendini göstermen için bir şans daha veriyorum. Bana saldır.”

Moslee iyice sinirlenmişti ve bunu saklayamayacak raddedeydi. Maeve’e doğru bütün hızıyla saldırdı ve onu karın boşluğundan tutup savurabildi. Maeve bu savrulmanın etkisiyle önce havalandı, sonra da yere sertçe düşerek birkaç saniye boyunca yerde yuvarlandı. Burnundan akan kanın durmasını bekledi, sonra derin bir nefes alıp verdi. Ağzında olan bütün kırık dişleri tükrüdü, yamulmuş olan burnunu eliyle düzeltti ve ayağa kalkıp Moslee’ye doğru yavaşça yürümeye başladı. Moslee tekrardan ona doğru koştu ve bu sefer pençelerini geçirmeye çalıştı. Maeve hamleden etkilenmemek için sola dönerek geriye çekilirken Moslee’nin pençeleri sol kolunu omzundan dirseğine doğru tırmaladı.

Sol koluna gelen pençeler, zırhının o bölgede bulunan kısmına iz bırakmayı başarmıştı ve bu Maeve’i endişelendirmeye yetmişti. Daha önce bu zırhla neredeyse bir gezegenin yok oluşundan sağ kurtulmuştu, ancak şimdi basit bir pençe darbesi bunu yapabiliyordu. Moslee gerçekten bu kadar güçlü müydü yani? Eğer öyleyse, gerçekten kaç darbelik ömrü vardı üzerindeki zırhın? Kılıçlarını daha sıkı tuttu ve Moslee’ye doğru hücum etti. Moslee bu hücuma hücum ile karşılık verdi ve tam çarpışacakları anda Maeve ani bir hamleyle yukarıya zıplayıp kılıçlardan biriyle Moslee’nin bir elini bileğinden kesmeye yeltendi, ancak kılıç onun el bileğini yarıya kadar kesebildi sadece. Maeve dengesini kaybetmemek için Moslee’nin bileğine saplanmış olan kılıcı bıraktı ve yere indi, Moslee hiç vakit kaybetmeyerek sağlam olan eli ile bir kez daha Maeve’e pençelerini geçirmeye çalıştı, ancak Maeve onun açıkta bıraktığı bacak arasından kaçmayı başardı.

Moslee bileğine saplanmış olan kılıcı zorlanarak da olsa çıkardı ve yere attı. Maeve’e bakıp şeytani bir gülümseme ile “Sonunda birbirimize gerçekten ne olduğumuzu göstermeye başladık.” dedi. Maeve onun yüzündeki ifadeye ve kesilen bileğinin sanki ufak bir çizikmiş gibi hızlıca iyileşmesine baktıkça içindeki korku artmaya başlamıştı. Elindeki kılıca baktı. Bununla devam edebileceğini sanmıyordu artık, onun da Moslee gibi bütün gücüyle saldırması gerekiyordu. Kılıcını kenara attı ve öylece durdu. Uzun süredir kullanmadığı Bilinç Biçerdöveri’ne erişmek için ayakta da olsa kısa aralıklı nefeslerle odaklanmaya başladı. Ulaştığını hissettiğinde Moslee’nin durduğu yer ile kendisinin durduğu yer arasında bir koridor inşa etmeye başladı. Koridorun dışına çıkmadıkları sürece kontrol Maeve’de olacaktı.

“Ne yaptığını anlayabiliyorum Maeve ve bu beni rahatsız ediyor.” Moslee hayal kırıklığına uğramış gibi davranıyordu, amacı Maeve’i sonuna dek kışkırtarak kontrolü kaybetmesini sağlamaktı. “Maelstrom’da bir adamını dahi kaybetmemek için yüzlerce avcı gemisini tek başına kontrol etmeyi akıl eden Maeve ile bu Maeve aynı olamaz, olmamalı.” Maeve koridorun duvarlarından çıkardığı irili ufaklı tuzaklarla Moslee’ye saldırmaya devam ediyor, ancak Moslee bundan hiç etkilenmemişçesine yürümeye devam ediyordu. Maeve geri geri yürürken, Moslee’nin konuşmasına devam ettiğini duyabiliyordu:

“Bilinç Biçerdöveri’ni kullandığın her an, akıl sağlığını daha da çok kaybediyorsun. Bu güce başvurduğun her an, bu gücün kontolünü daha da çok yitiriyorsun. Beni kendi akıl sarayında haklayamamanın nedeni bu, değil mi Maeve Koavis? Sen, kendi aklının kontrolünü çoktan kaybettin!” Moslee neşeli bir kahkaha attı ve “İşte bu!” dedi, “Şimdi her şey istediğim yerde, tekrardan istediğim yere gelmeyi başardım! Yüzlerce yıl önce orijinal Maeve’in geldiği noktadasın Maeve Koavis, buradan kurtulmanın yolu yok! Eğer zamanı tekrardan başa sardırırsan, bu sefer bu noktayı daha rahat bir şekilde aşabileceğimi çok iyi biliyorsun. Şimdi, benim olanı geri alabilir miyim acaba?”

Maeve arkasında beliren duvarın soğukluğu ile irkildi. Koridorun sonuna ulaşmıştı işte. Eğer Moslee’yi şimdi durduramazsa, kısılı kaldığı bu kapandan asla kurtulamazdı. Gözlerini kapattı. Nefes alışverişi hızlanmaya, kalbi deliler gibi kan pompalamaya başlamıştı. Vücudundaki adrenalinin onu hızlı bir şekilde etkilediğini hissedebiliyordu. O anda tekrardan Bilinç Biçerdöveri’ne odaklanmaya çalıştı, ancak kritik bir şeyi fark etti:

Buna gerek yoktu. O zaten Bilinç Biçerdöveri’ni kontrol edebiliyordu. Uzun süredir ilk defa kendi aklının başında olduğunu hissetmişti. O garip rüyalar, kontrol kayıpları, her şey gitmişti sanki. Her şeyden daha yüce bir gücün ırmağına girmiş ve o gücün akışıyla bir olmuştu. Maeve, son kilidi açmıştı.

Gözlerini açtı. Şimdi her şey ona çok farklı görünüyordu. Moslee, hava, su, evren, zaman, her şey, kendisi haricindeki her şey durmuştu. Maeve yavaş yavaş yürümeye başladı ve Moslee’ye yaklaşıp onu inceledi. Eğer gerçekten düşündüğü şey gerçekleşiyorsa, Moslee onun bu aşamaya geldiğini fark edemeyecekti bile. Koridorun duvarlarından birinin üzerinde bulunan bir şalteri indirdi ve Moslee’nin üzerinden atlayarak onun arkasına geçti. Zamanın tekrardan normal seyrinde akmasını istedi ve zaman onun emrine uydu.

İndirdiği şalterin tetiklemesiyle Moslee’nin üzerine lavlar dökülmeye başladı. Maeve onun lavların içerisinden çıkamayacağına emin olmak için onu dört köşeden duvarlarla kapattı ve karşısına oturdu. “Teşekkürler Moslee.” dedi sakin bir sesle, “Sen olmasan buna erişemezdim.”

Moslee, üzerine dökülen lavlar ve Maeve’in söyledikleri ile ne olup bittiğini anında anlamıştı. Her ne olduysa, az önce Maeve hem aklının kontrolünü tekrardan kazanmış, hem de Bilinç Biçerdöveri’nin son kilidini de açarak zamanın da kontrolünü eline almıştı. Buradan sonrasında onun içerisinden Bilinç Biçerdöveri’ni çıkarması imkansızdı, artık onun için tek bir yol vardı:

Maeve’in bedenini ele geçirmek.

“Gerçekten de başarmışsın.” dedi sakince, “Merak etme, bana daha çok saldırı fırsatın olacak. O zamana dek, kendini geliştirmeni öneririm.” dedi ve Maeve’in akıl sarayıyla olan bağlantısını keserek oradan kayboldu.

Yeni akıl sarayının içerisinde, yere yatmış bir şekilde oturuyordu Moslee. Bu kadar ölümcül bir kavganın olabileceğini tahmin etmiyordu açıkçası. Evet, Maeve’in kendisinden daha güçlü olabileceğini ve kendi akıl sarayının avantajlarını bir yere kadar da olsa kullanabileceğini hesaba katmıştı, ancak onu rahatlıkla kontrolden çıkarıp, Bilinç Biçerdöveri’ni bir şekilde alıp gidebileceğini de hesaplamıştı. Maeve’in Bilinç Biçerdöveri’ni yenebileceğini ve kontrolü tamamen kendi eline alabileceğini hiç düşünememiş, bu yüzden de bu şekilde ezici bir yenilgiye uğramıştı. “Şimdi ne yapacağım?” diyordu kendi kendine.

Akıl sarayından yavaş yavaş uzaklaştı ve kendi vücuduna döndü. Vücuduna baktığında, artık Maeve ile olan savaşlarının sadece akıl sarayında kalmayacağını anlamıştı. Maeve ona her nasılsa, bedensel olarak da zarar vermişti, hatta bıraktığı yaraların hepsi fiziksel formuna da yansımıştı işte. “Pekala” dedi Moslee sinirli bir sesle, “O zaman bu işi zor yoldan çözeceğiz.”

Maeve akıl sarayından çıktığında, kendisine endişe ile bakan Row’u, Amelia’yı, Mira’yı ve Valkyrie sıhhiyecilerini gördü. Ayağa kalkmaya çalıştığında, yatağa bağlı olduğunu fark etti. “Neden bu şekilde bağlandım?” diye sordu etrafındakilere. Row ona uzun bir süre baktı ve Maeve neden öyle baktığını hemen anladı: Row empatlığını konuşturuyordu.

“Bitti mi?” diye sordu ona “Beni çözebilir misiniz?” Row başıyla onayladı ve yanındaki iki sıhhiyeci onu yatağa bağlayan bağları yavaş yavaş çözdü. Maeve yavaşça ayağa kalktı ve Row’a gülümseyerek baktı, artık onun için endişelenmesine gerek yoktu. “Bitti Row.” dedi yorgun ama rahatlamış bir sesle, “Geri dönebilirim.” Row’a sımsıkı sarıldı ve onu uzun bir süredir olmadığı kadar sevgiyle sarmaladı. Hislerinin içinde o kadar kaybolmuştu ki, Row’un sevinçten ağladığını dahi fark edememişti.

Bir buçuk ay içerisinde Maeve içn pek çok şey değişmişti. Maeve tekrardan Valkyrie’nin başına geçmiş, orada olmadığı zaman içerisinde zayıflamaya başlamış Valkyrie içerisindeki pek çok şeyi düzeltmişti. H-117 istasyonu bile, onun gelişiyle tekrardan bereketlenmiş gibiydi. Maeve’in uzun süredir ihmal ettiği şeylere tekrardan odaklanma fırsatı olmuştu. Özellikle Row ile olan ilişkisini gerçekten düzeltmek ve eski günlerindeki mutluluğu tekrardan yakalamak için yeterli vakti ve sağlığı vardı. Ayrıca Mira ve Amelia’ya belki de hak etmedikleri kadar kötü davrandığını düşünüyordu ve bunu düzeltip onlarla tekrardan bir aile olmak istiyordu. Bu iki şeyi de yapabileceğine dair güveni ve inancı vardı. Yok olmuş bir dünyayı yeniden birleştirmek veya zamanı kontrol etmek kadar kolay değildi, ancak yine de ne yapması gerektiğini biliyordu ve başarılı olamasa da denemekten vazgeçemezdi, değil mi?

Ayrıca Valkyrie’yi temsil etmek için Amelia’nın yerine görüşmelere, kurullara ve toplantılara gidiyordu. Tanımadığı veya alışık olmadığı için zorlandığı pek çok şey vardı hala, ancak Amelia, her zamanki gibi ona her türlü yardımcı oluyordu. Belki ikisinin arasındaki anne-kız ilişkisi, uzun süredir gelişmek için böylesi bir bahane arıyordu. Amelia, yüzyıllar önce olduğu gibi, şimdi de ona elinden geldiğince yardım etmeye ve sahip olduğu bütün bilgileri aktarmaya çalışıyordu.

Birkaç hafta sonra, Centra’daki bir Bağımsız Sistemler Konfederasyonu toplantısından çıkıp Issos Diner’da yemeğe oturmuşlardı. Maeve’in oraya en son geldiği zamandan beri Centra fazlasıyla değişmişti. Evet, yine evrensel bir bankacılık merkeziydi, ancak gezegenin tek niteliği bu değildi artık. Özellikle ulaşım konusunda gelişen bir gezegenler sistemi olmuştu Centra, bunun sonucunda da rahatça gidilip gelinebilmesi de göz önüne alınıp Bağımsız Sistemler Konfederasyonu’nun yeni merkeszi oluvermişti. Issos Diner da değişmişti elbette, eskiden olduğu gibi bir binanın köşesinde, ortalama kalitede, ucuz yemekler yapan basit bir ödül avcısı mekanı olmaktan çıkmış, onun yerine kendi binası olan ve evrensel olarak bütün gurmelerin adından söz ettiği bir lüks restorana dönüşmüştü. Maeve’in ilk gittiği zamanlarda garson olan bir kişi, sonradan restoranı o zamanki sahibinden satın alıp geliştirmiş ve Maeve ile Amelia’yı “Sizin için özel bir masa ayırttım.” diyerek kendi elleriyle terastaki en güzel manzaralı masaya oturtmuştu. Maeve ve Amelia, o günün önerilen menü programına bağlı kalarak yemeğe başladılar.

Yemek devam ettikçe, ikisi de eskide kalmış olan, iyi, kötü, güzel ve çirkin bütün anıları konuşmaya ve beraber oldukları günleri beraber değerlendirmeye koyuldular. Hatırladıkları her şey, beraber güldükleri her şaka ve komik hatıra, beraber yad ettikleri her kişi, paylaştıkları her ayrıntı onları birbirlerine yakınlaştırmıştı.

“Anne” dedi Maeve, “Artık farklı bir sürece girmeye yakınız.” Amelia onun birden ciddileşmesini tam olarak anlayamamıştı, ancak söyleyeceklerinin gerçekten önemli olduğunu bildiği için onun sözünü kesmek istemedi. Ayrıca ona uzun süredir ilk defa anne demişti, bunu da bozmak istemiyordu açıkçası. Ancak Maeve’in söylediği bir şey, onun kanını dondurmuştu:

“Ben zamanı kontrol edebiliyorum.”

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir