Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – Universum: Havisran’ın Dönüşü 4.Bölüm

Bunu Paylaşın

Üçüncü Bölüm: Maelstrom’a Doğru (Bölüm 1)

“Maeve!” Mira’nın ağzından çıkan ilk söz bu olmuştu, “Doğru mu görüyorum, bu sen misin Maeve?” Maeve ve Row bunu görünce sevinçten bağırmak istediler, ancak kendilerini tuttular. “Evet anne, benim. En son ne hatırlıyorsun, söyler misin?” dedi Maeve, Mira’nın gerçekten ne olduğunu görmek istiyordu.

“Maeve, Row.” dedi Mira, “Evet, gerçekten de sizsiniz. Demek ki planımız gerçekten de başarılı oldu. Size verdiğim görevi yerine getirdiniz, sizinle gurur duyuyorum. Sayenizde Kara Hilal, yıllar sonra ilk defa gerçekten bir lidere kavuştu.” Maeve sevinçli bir şekilde “Evet anne, geri döndün. Sayende en sonunda evreni Universum’dan kurtarma şansımız var! Sonunda Kara Hilal’e tekrardan liderlik edebileceksin!” dedi, ancak Mira’nın yüzünde ilginç bir ifade vardı. Hem Maeve’i, hem de Row’u şaşırtan o cümleyi söyledi:

“Yanlış anladın, lider ben değilim, sensin Maeve.”

Row sinirlenmişti. “Sizi bulmak için bu kadar zahmete girdik, bu kadar insan hala sizin liderliğinizde hareket ediyor ve siz böyle bir şey söylüyorsunuz!” dedi, sesi ilk defa bu kadar yükselmişti. Mira’ya olan saygısı hala yansıyordu konuşmasına, ancak bu saygının kırılmaya başladığı görülebiliyordu. Mira Maeve’e döndü ve “Bana giyecek birkaç parça kıyafet getirebilir misiniz, şu halimle sizinle konuşmak bana garip geliyor da.” dedi. Maeve Row’a başıyla gardırobunu işaret etti, Row da gidip düz bir tişört ve pantolon getirdi. Mira kendisine getirilen giysileri yavaş ve dikkatli hareketlerle giymeye başladı. Uzun süredir hareket ettiremediği kaslarının acısı, onu yavaş hareket etmeye zorluyordu, ancak bu ikilinin önünde çektiği acıyı belli edemezdi. İkisinden de yardım almadan giyinmeyi bitirdi ve elini Maeve’e uzattı. Maeve’in yardımıyla ayağa kalktı ve yine onun yardımıyla bir koltuğa oturdu. İkisine baktı, derin bir nefes alıp verdi ve konuşmaya başladı:

“Kara Hilal’i kurduğumda, bu örgütün lideri olarak sonsuza dek kalamayacağımın farkındaydım, özellikle de sadece hologramlarla iletişime geçip bir örgütü yönetemeyeceğim aşikardı. Yine de, olabilecek her yolu deneyerek, bütün ruhumu adayarak bunu devam ettirmeye çalıştım. Bazıları beni kullanmayı denedi ve hala da deniyorlar, bazıları sizin gibi bedenime hakim olmanın kendi hiziplerini öne çıkaracağını ve bütün Kara Hilal’in onların istediği gibi birleşeceğini düşündü ve hala düşünüyorlar, ancak gerçek şu ki Kara Hilal asla benim liderliğimde birleşemez, özellikle de ben bu haldeyken.”

“Ne demek istiyorsun?” dedi Maeve, “Yani seni bulmamız boşuna mıydı?”

“Kesinlikle değildi.” dedi Mira, “Aksine, yanında olmam, Kara Hilal’i kendi bayrağında birleştirip Universum ile yapılan bu savaştan zaferle çıkabilmen için büyük bir adımdı. Evet, beni hala sevenler ve bu halimle bile peşimden gidecekler mevcut, bunu kesinlikle kullanmalıyız. Ancak, uzun vadede bizi geriletecek bir strateji bu. Onların Havisran’a veya onun yerini alabilecek bir kahramana ihtiyaçları var, bunu da yapabilecek tek kişi Maeve’dir.”

“Peki bunu nasıl yapacağız?” dedi Row, hala sinirliydi ancak bu sinirine karışan bir merak da göze çarpıyordu, Şu anda Antimon Adası’ndakiler bile Maeve ile birlikte değiller, onu doğru düzgün tanımıyorlar bile, bütün Kara Hilal nasıl güvenip onun ardından gelecek?” Mira Row’a baktı ve “Sen nasıl Maeve’in peşinden gitmeye karar verdiysen öyle olacak, Maeve kendisini gösterdikçe, insanlar onunla birlikte yürüyecekler.”

“Ne demek istediğini anlama-” Row’un sözünü kesti Maeve. Mira’nın dediklerini uzun zamandır düşünüyordu zaten, bu dediklerinden sonra da kendi planlarından emin olmuştu. “Haklısın.” dedi Mira’ya, “Öldürdüğüm kişiye ihtiyacınız var, bana değil. Eğer öyle istiyorsanız, bir süreliğine Havisran olacağım. Siz yanınızda bir Havisran olmasının ne kadar kötü olduğunu anlayana dek devam edeceğim ve hiçbir şey beni durduramayacak.” Mira bu duyduklarıyla gülümsemişti. “O zaman sizi saygıyla selamlarım, yüce Havisran.” dedi. “Ben de seni seviyorum anne.” dedi Maeve, sesinde derin bir hayal kırıklığı vardı resmen.

Antimon Adası’na geri döndüklerinde, herkes Mira’yı karşılamak için gezegene gelmişti resmen. Hem gezegenin yerel halkı, hem de Kara Hilal üyeleri, böylesi bir efsaneyi kanlı canlı görmekten inanılmaz bir huşu duyuyordu. Mira her birine sarılıyor, dokunuyor, el sıkışıyordu, resmen olabilecek en doğal şekilde hem Havisran gezegeninin, hem de Kara Hilal’in lideri olmuştu. Maeve için şimdilik bir sıkıntı yoktu açıkçası, zira başından beri planladığı şey, tam da istediği gibi gerçekleşmişti. Şimdi olması gereken tek şey, Mira’nın hayatta ve başa geçecek durumda olduğunu bütün evrenin bilmesiydi, ki bunu da Row ve onun sevgili arkadaşları halledebilirdi.

Gerçekten de planlanan olmuştu. Mira’nın geri dönüşünün duyulması, bütün Kara Hilal’i yirmi yıllık tarihlerinde hiç olmadığı kadar birleştirmişti. Bütün kuvvetler Havisran gezegenine, özellikle de Antimon Adası’na gelmeye ve sistemde kendi karargahlarını oluşturmaya başlamışlardı. Bir ay içerisinde, bütün güç dengesi Maeve, Row ve Mira’nın merkezinde olacak şekilde değişmişti resmen. Tabii Kara Hilal cephesinde yaşananlar buyken, Universum içerisinde neler olduğuna da bakmamız gerek.

Kara Hilal kuvvetlerinin Havisran gezegeni ve etrafındaki sistemlerde kümelenmeye başlaması, Universum’un yönetimindeki evreni, Universum Ordusu’nu ve Universum Holding yönetimini telaşa sokmuştu. Birlik olamayan, dağınık ve birbirine düşürülebilir kuvvetler kümesi olarak değerlendirdikleri Kara Hilal, gerçek bir orduya dönüşmeye başlamıştı ve bu durum tamamen onların aleyhineydi. Yirmi küsür yıldır savaşan askerlerden oluşan bu ordu, daha yeni yeni birleşmeye ve katılaşmaya başlayan Universum Ordusu’nu rahatlıkla ezip geçebilir ve her şeyi başlamadan bitirebilirdi. Bunun olmamasını sağlamak, en azından Universum Ordusu’na zaman kazandırmak gerekiyordu. Yönetim Kurulu toplantısında kimsenin bu konuda bir fikri yoktu bile. Toplantıda tartışmalar devam ederken kapıdan bir general girdi. Hafif kırlaşmaya başlamış beyaz saçları, esmer ve kırışık teni, normal siyah gözü ve beyaz robotik gözü, yaşına rağmen enerjik ve fit vücuduyla herkesin dikkatini kendisine çekmişti.

General sert ve kararlı adımlarla Megali Universum Jr’ın sandalyesine doğru ilerleyerek konuşmasına başladı:

“Sevgili Yönetim Kurulu üyeleri, değerli Genel Müdür Megali Universum Jr, dikkatinizi bana teslim ettiğiniz için teşekkür ederim. İçerisinde bulunduğumuz kriz, hepimizin hazırlıksız yakalandığı talihsiz bir gelişmeler bütününden başka bir şey değil. Siz bu gelişmeler bütününden ne görüyorsunuz bilemem, ancak ben bu gelişmeler bütününe baktığımda Kara Hilal’e karşı kazanılacak muhteşem bir zafer görüyorum. Hem askeri, hem de insani bir zafer. Askerler, planı yansıtın lütfen.” İki asker, plan dizgilerini bilgisayara girip yansıtmayı başlattılar. General konuşmaya devam etti:

“Planımızın adı Maelstrom Savaşı’dır. Bu planda, Kara Hilal ile Universum Ordusu arasında olması yakın olan olası bir Maelstrom Savaşı’nda her bir cephede neler yapabileceğimizi ayrıntılı olarak anlattım. Eğer bu sınır eyaletinden sağ çıkarsak, Kara Hilal’i daha başlamadan bitirebiliriz. Bunun için birkaç şey yapmamız elzemdir.

İlk olarak, arkamızda yeterli bir destek bulunmalı, silahlarımız, askerlerimiz, mühimmatlarımız, geri hizmetlerimiz, ne varsa eksiksiz bir biçimde yerli yerinde ve yüzde yüz verimle çalışıyor olmalı. Bu hem Maelstrom’u savunmamızda, hem de Kara Hilal’i düşürdükten sonra girişeceğimiz duraksız işgal hareketinde bize büyük destek sağlayacaktır.”

Herkes generalin işaret ettiği plana bakıyordu. Generalin söylediği işgal hareketi için gereken her şey, projeksiyonda bir bir gösteriliyordu. Bazı kurul üyeleri, bunun masraflı ve işe yarama imkanı düşük olan bir delilik olduğunu, bu yüzden böyle bir şeye yatırım yapılmaması gerektiğini söylüyorlardı. Megali Universum Jr masadaki bir düğmeye bastı ve herkes gelen uyarıyla birlikte sustu. General anlatmaya devam etti:

“Şu ana dek başardığımız her şey çoktan elimizden gitmiş vaziyette. Evrenin bütün kontrolünü sağlamamıza yardımcı olacak Bilinç Biçerdöveri isimli silah, Maeve Koavis isimli eski bir ödül avcısı tarafından çalındı ve her nasılsa bu ödül avcısı, bu silahı iki defa kullanmayı becerdi. Bir aydan uzun bir süre önce de, yüzyıllardır elimizde olan ve Kara Hilal’in birleşmesini önlemek için gözlerden uzak tuttuğumuz Mira Kalinmann da bu ödül avcısı sayesinde kaçırıldı ve haberlere bakılırsa hayata dönüp, korktuğumuz gibi Kara Hilal’i birleştiriyor. Planıma istediğiniz kadar delilik diyin, ancak şu anda sağlamacı ve akıllıca hamlelerle hiçbir şeyi kurtaramayız. Henüz onların safında birleşme gerçekleşmeden, bir birleşip direkt bir saldırı gerçekleştirmeliyiz.

İşte bu direkt saldırıya başlamamızın anahtarı da Maelstrom olmalıdır, zira Universum ile Kara Hilal arasındaki en belirgin sınır noktası. Şimdilik bizde olabilir, ancak eğer orayı koruyamazsak, istediğimiz saldırı fırsatını yakalayabileceğimiz bir gelecek olmayacak.

Sevgili Universum Holding Yönetim Kurulu Üyeleri, lütfen kararınızı hızlı bir şekilde verin, yoksa çok geç kalacağız.” General sözlerini bitirdikten sonra askerlerine eliyle işaret etti ve askerler onun işaretiyle projeksiyonu kapattılar. General, geldiği gibi sessizce kapıdan çıktı.

Yönetim kurulu bu konuda bir karar verememişti. Megali Universum Jr, bu konuda elindeki en yetkin kişi olan General Kathington’ı bile konuşturmuştu, ancak bu da kurulu etkilemeye yetmemişti. Bu kararsızlığa sadece tek bir çözüm olabilirdi, ancak bunu yapmak ne kadar yararlı olabilirdi, hala bunun kararını verememişti.

Önce “Acaba yine Moslee’ye mi danışsam?” diye düşündü, ancak biraz sonra bunun gereksiz bir hamle olacağını fark etti. Artık eskisinden daha fazla anlayabiliyordu Moslee’yi, bu durumda kendisine ne tavsiye verebileceğini de aşağı yukarı tahmin edebilyordu. Onun da işaret ettiği şeye doğru gelmişlerdi işte. Şirketleri birleştirmenin zamanı gelmişti.

Bunu, ilk savaş ilanından beri yürüttüğü politikalarla ve düşünce akımlarıyla destekleyebilrdi. Eğer bütün bireyler kendisinin bütün holdingi ve altındaki şirketleri tek başına yönetmesini isterlerse, yönetim kurulu bunu istemese de kabul eder ve aradan çekilir, böylece geri kalan sürede de istediği şekilde planlarını uygulayabilirdi. Savaştan sonra da hiç kimse onun liderliğini sorgulayamayacağı için istediği gibi at koşturabilirdi. Belki o zaman, hem kendisini, hem de ailesini Moslee’den kurtarabilirdi.

Telefonunu aldı ve özel bir numarayı tuşladı. Cevap veren kişiye “Pekala, şu andan itibaren Şirket Birleşimi Programı’nı devreye sokacağız.” dedi, “Bu programın istenmesini sağlamalıyız, bu konuda elinizden geleni ardınıza koymayın.” Karşısındaki kişinin kendisini onaylamasından sonra telefonu kapayıp, General Kathington’un numarasını tuşlayıp onu aradı.

“Merhabalar Bay Universum. Sunumumuz planlandığı gibi gitmedi, bunun için sizden çok özür dilerim.” dedi General Kathington, “Maelstrom Savaşı Planı büyük ihtimalle kuruldan geçemeyecek ve ne sizin elinizdeki servetle, ne de bizim elimizdekiyle bunu yürütmemiz mümkün değil. Şimdi ne yapa-” Megali Universum Jr generalin sözünü kesti ve “Merak etmeyin General Kathington, artık yönetim kurulundan hiçbir şeyi geçirmemiz gerekmeyecek.” dedi, sonra bütün programı açıkladı. Açıklaması bittiğinde, generalin rahatlamış olduğunu fark etti, derin bir nefes vermişti.

“Senden istediğim tek bir şey var General Kathington.” dedi Megali Universum Jr, “Maeve Koavis’i öldür. Onun yaşamaması gerekiyor. Onun yaşadığı her dakika, bizim için çok tehlikeli. Eğer o ölürse, Kara Hilal düşer, biz de kazanmış oluruz.” General anladığını söyledi. Megali Universum Jr, rahatlamış bir şekilde telefonu kapattı.

Maeve o gece, herkesin uyuduğu o karanlık saatte terasta bağdaş kurmuş oturuyordu. Üzerinde sadece gece elbisesi vardı, hava serin ama soğuk değildi. Hafif bir meltem Maeve’e doğru esiyor, onun hüzünlü yüzüne vurup, akan gözyaşlarını savuruyordu. Bilinç Biçerdöveri, bütün evreni hissetmesini sağlıyordu. Her duyguyu, sanki kendisi yaşıyormuş gibi hissedebiliyordu ve çoğu zaman bundan çıkıp beynini kendisine odaklamayı başaramıyordu. Güçlenmişti, ancak ne olduysa bu güçleri yüzünden hassaslaşmıştı da. Ağlamasını durduramıyordu da, bunu nasıl kontrol edebileceğine dair bir bilgisi ve fikri de yoktu.

Birinin ayak seslerini duydu ve başını oraya çevirdi. Mira’nın geldiğini gördü ve gözyaşlarını silmeye çalıştı. “Yapma.” dedi Mira, “Benim yanımda yapmana gerek yok. Nasıl hissettiğini biliyorum ve bunu çözebilirim.” Maeve ona inanabiliyordu, muhtemelen kendisinin yaşadığı şeyleri yaşamıştı. “Bana ne olduğunu biliyor musun gerçekten?” diye sordu gözyaşlarını tutmaya çalışarak.

“Elbette biliyorum.” dedi Mira, “Ben de bunları yaşamıştım. Güçlerimi kazanmaya başladığımda, bütün evren bana açık olmuştu. Herkesi hissedebiliyordum ve bu neredeyse beni delirtecekti. Neyse ki, Amelia’nın babası, Bay Kalinmann da bu gücün bir benzerine sahipti ve uzun yüzyıllar boyunca bunu geliştirip kendisinden sonrakilere öğretebilecek seviyeye gelmişti ve bana öğrettikleri sayesinde gücümü kontrol edebilmiştim. Sana da bunu öğreteceğim.”

“İkimizin hiçbir şekilde birbirine benzediğini sanmıyorum.” dedi Maeve, “Annem olabilirsin ama seninle bir alakam yok. Benim yaşadığımın ne olduğunu asla anlayamazsın.”

Mira bunun üzerine “Bana inanmamanı anlıyorum, bu yüzden sana kanıtlamama izin ver.” diyerek Maeve’in alnına dokunup onun beyniyle bağlantı kurdu. “İnanamıyorum.” dedi dışından, “Sen bugüne dek nasıl yaşadın?”

Şimdi Maeve’in akıl sarayındaydılar, veya oradan ne kaldıysa onun içerisindeydiler diyelim. O sakin, durgun ve bembeyaz akıl sarayının yerini, kan kırmızı ve azgınca dalgalanan bir denizle, fırtınalardan geçilmeyen bir kızıl gökyüzü almıştı. Maeve anında ikisinin bulunduğu yeri yükselterek, bir tür şeffaf kubbe yarattı ve kubbeye çarpan dalgalara şaşkınlıkla baktılar. “Senin cidden bir eğitime ihtiyacın var kızım.” dedi Mira, “İstediğin kadar bana benzemediğini söyle, şu anda benim gençliğimde yaşadığım şeylerin aynısını yaşıyorsun. İçindeki güç seni yiyip bitiriyor, bu yüzden herkese ve her şeye kızgınsın.” Maeve’e sarıldı ve “Merak etme bebeğim, bunu birlikte aşacağız.” dedi.

Maeve Mira’ya baktı. Onun da benzer bir şey yaşamış olabileceğini anlayabiliyordu, fakat kendisiyle birebir aynı şeyleri yaşamış olabileceğini hiçbir biçimde kabullenemezdi. Ancak Mira’nın söylediklerinde haklı olduğunu görebiliyordu. İçinde tam anlamıyla bir fırtına kopuyordu ve her geçen saniyede durum daha da kötüleşiyordu. İçerisinde bulundukları şeffaf kubbe, hala burada bir kontrolünün olduğuna dair bir kanıttı, ancak bu kubbeyi bile zorlukla inşa etmişti ve dalgaların gücüne bakılırsa, burası bile fazla dayanamayacaktı.

“Pekala” dedi Mira’ya, “Şu anda burayı eski haline döndürmek için ne yapmam gerektiğini söyle.” Mira önce Maeve’e, sonra da etrafında olup bitene baktı. Ike Kalinmann, Amelia’nın babası, bunu bir akıl kaybı belkirtisi olarak tanımlamıştı, aklın odağı kendisinden çıkıp başka yerlere gittiğinde olan bir şeydi bu. Gücün ilk aşamalarında normal olan bu odak kaybını düzeltmenin bir yolu vardı. Maeve’e döndü ve “Şimdi senden yapmanı istediğim bir şey var. Otur, kendini rahatlat, derin nefesler alıp ver ve sadece etrafındaki fırtınaya odaklan.” dedi sakince, “Odaklanmanı kontrol edebilirsen, fırtına dinecektir.”

Maeve oturdu. Fırtınaya baktı ve dalgaların şeffaf kubbeyi çatlatmaya başladığını fark etti. Eğer Mira’nın dediği gibi olmazsa, birazdan bütün kubbe yıkılacak ve ikisi de ölecekti. Mira bu konuda rahat görünüyordu, demek ki bunu başarabileceğini anlamıştı. “O zaman hemen odaklanmaya başlayalım.” dedi ve derin nefes alıp vermeye başladı.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir