Birinci Bölüm: Ödül
[UYARI: Bu bölümden itibaren bütün kayıt, üçüncü kişi bakış açısından deneyimleyene aktarılacaktır. Deneyimleyenin kayıtta anlatılan hikayeyi en iyi şekilde anlaması için bakış açısını dikkate alması tavsiye edilir.]“Ödül avcılığı, karmaşık ve zorlu bir meslektir, ancak bu mesleğe gerçekten gönül verenler veya bu meslekten başkasını yapamayacağını düşünenler ödül avcısı olurlar. Bu mesleğin erbabı olmak, yıllar süren bir eğitim ve tecrübeler bütünü gerektirir. Ödül avcısı, işini en kanlı ve korkunç görevlerde bile berrak, duygularla kirlenmemiş bir zihinle yapmalı, en az zararla ve en çok karla görevini yerine getirmelidir. Ödülün ne kadar değerli olduğu, ödül avcısını yanıltmamalıdır, zira onun için asıl ödül, aldığı paralar veya değerli eşyalardan ziyade, saygın bir şekilde hayatta kalmaktır.”
Ustası Kilimma da Silvar’ın bu sözlerini hatırlayan Maeve güldü. “Usta, iyiydin hoştun ama bu yüzden fakirlikten karnın kıçına yapıştı.” dedi kendi kendine, gemisi Matiz ile birlikte yol alırken, “Gerçi ben de aşırı zengin biri olmadım ya, neyse. En azından şu işi alıp bu ödül avcılığı denen zıkkımdan sonsuza dek kurtulacağım, bu da bir şeydir.” Bu düşüncelerle yoluna devam edip, Universum’un kendisine verdiği adrese en yakın uzay istasyonu olan Manchaclose istasyonuna indirdi Matiz’i. Hız ve manevra kabiliyeti açısından vasatın altında bir gemi de olsa, Matiz’in bilgisayar ve navigasyon sistemleri bütün evrenin en iyisiydi. Bunlar sayesinde, hedefine daha rahat ve hızlı ulaşabiliyor, hedefine nasıl ulaşacağına dair planlamayı daha rahat yapabiliyordu.
Planlamanın ilk aşaması olan maliyet hesaplamasını Issos Diner’daki yemeğinden sonra kahvesini içerken cep bilgisayarından yapmış, sonra oradaki verileri Matiz’in ana bilgisayarına geçirerek bütün maliyeti net bir biçimde çıkarıp, bu maliyetin bir buçuk katı olan yüz elli bin Uni’yi Universum Holding’den istemiş, holdingin CEO’su Megali Universum Jr’un bu parayı az bulmasıyla iki yüz bin Uni’yi Maeve’e vermişlerdi. Parayı veren Megali Universum Jr, ona kişisel olarak gidip “Ne olur Antares’i kurtar, onların elinde bir dakika bile geçirmemeli artık.” demişti hatta. Elbette bu Maeve için hem iyi, hem de kötü haberdi. İyi haber olan kısmı, işi becerebildiğinde Universum’un servetinden hayat boyu dertsiz yaşayacak bir miktar koparabilecek olması, kötü haber olan kısmı ise, işi beceremediğinde bunun bedelini kesin denecek kadar yüksek ihtimalle hayatıyla ödeyecek olmasıydı. Ancak şimdilik planın ilk aşaması başarıyla tamamlanmıştı ve ikinci aşama için gereken bilgilere de sahipti.
Planının ikinci aşaması, gerekli olan bütün silahların ve araçların tespit edilip toparlanmasıydı. Bu sefer aşması gereken kişiler sıradan şirket polisleri veya başka ödül avcıları değil, evrenin en tehlikeli teröristleriydi. Kara Hilal’in bu kadar korkulan ve ölümcük bir terör örgütü olmasının nedeni, elbette ki askerleriydi. Universum’un ürettiği silahlar ve standart askeri teknikleri yerine, karargahları olan gezegenlerde ürettikleri silahları ve araçları kullanıyorlar, kendilerini evrenin başka hiçbir yerinde olmayan bir savaş sistemiyle eğitiyorlardı. Fakat şükürler olsun ki, bu silahların nasıl olduğunu tahmin edebilecekleri ve ele geçirdiklerini inceleyebilecekleri yirmi yılları olmuştu Universum’un. Maeve de bu bilgilerden yararlanarak, tanıdığı en iyi silah ustalarına, silah kaçakçılarına ve mühendislere gidip gerekli her şeyi iki günde toparlamayı başarmıştı. Silahların ve araçların tamam olmasından sonra da, işi almasının dördüncü gününde, planının üçüncü aşaması olan keşif aşaması için yakın bir istasyona inip işine başlamıştı şimdi.
Planının keşif aşaması için, öncelikli olarak Antares Universum’un ve onu kaçıran Kara Hilal teröristlerinin nerede olduğunu bulması ve buna uygun bir yol haritası çıkarması gerekiyordu. Bunun için ilk olarak kimliğini değiştirip, gelip giden bütün kişilerin toplandığı bir bara veya restorana gidecek ve oradaki bazı kişilerle konuşup bilgi toplayacaktı. Bahsedilen kişilerin bir terör örgütü üyesi olmasından dolayı işinin daha kolay olacağını düşünüyordu, hele ki Kara Hilal kadar güçlü ve eli kanlı bir örgütün asla desteklenmeyeceğini biliyordu.
Genelde halk içerisinde görülen Kara Hilal üyelerinin belirli bir görünüşleri ve davranış kodları vardı. Sade ve cinsiyetsiz giyimleri, siyah bir ceket, siyah veya gri bir gömlek veya tişört ve siyah pantolondan oluşuyordu, en azından sivil halkın arasındaki kıyafetleri böyleydi. Özellikle bu giysilerin onların sembolü olmasından sonra, giysileri onları daha da çok belli etmeye başlamıştı, onlar da bu durumdan rahatsız değillerdi zaten. Halk arasında görülen Kara Hilal üyeleri, çoğunlukla ciddi takılırlar ve en az üç kişilik gruplar halinde dolaşırlardı. Bazılarının devasa servetlere sahip olduğu söylenirdi, ancak bunun dedikodudan öteye geçmişliği yoktu, hepsi aynı görünüyor ve yaşıyordu sonuçta. Yine de, bütün bu görünürlüklerine rağmen, herkesin korktuğu ve çekindiği bir örgütün üyeleri olduklarından kimse onlara yanaşmıyordu, onlar da kimseye yanaşmıyordu gerekmedikçe.
“Bunu yapmaktan nefret ediyorum.” diyip, giysilerini çıkardı ve giysi dolabı olarak kullandığı ufak bölmeyi açtı. Bölmenin karşısındaki aynada kendisine baktı. Omuz hizasına gelmeyen kızıl saçları, kızıl ince kaşları, masmavi birer seramik misket gibi görünen gözleri, yumruk yemekten hafif sağa yamulmuş burnu, ne çok ince, ne de çok kalın dudakları ve poğaça gibi olan yüz şekli oluşturuyordu bütün ifadesini. Sanki kendisini her kim yaratmışsa, bütün güzel olmayan özellikleri bilerek eklemişti. Ancak iyi baktığını pek de söyleyemediği vücudu, yüzünün aksine muhteşem bir güzelliğe sahipti, güçlü, zarif ve her şeyi yerli yerindeydi. Aynadan gözlerini alıp giysilere baktı ve vücudunun güzelliğini ortaya çıkaracağına emin olduğu iki parçalı hafif gece elbisesini giydi. Elbise, mat, bordoya yakın kırmızı kumaştan yapılmaydı ve sadeydi, tek dikkat çekici ayrıntısı, bel bölgesindeki parlak karbonit kemerdi. “Eh.” diye düşündü, “İşimi görür.” Dağınık saçlarına ve makyajsız yüzüne baktı, “Bundan da bir şeyler çıkaracağız artık.” dedi.
Aynı giysi dolabından kısa konçlu çoraplarını alıp giydi, daha sonra onların üstüne diz altı topuklu çizmelerini giydi. O çizmeleri, aldığı ilk ödül parasının yanında verilmişti kendisine, ona verilmeden önceki sahibi de bir Universum’du. Hatta ona bu çizmeleri veren kişi, Megali Universum Jr ve Antares Universum’un annesi olan Myra Kaeva Universum’du. Şimdi onun oğlu olan Megali Universum Jr için görev yaptığını düşününce, bu çizmeleri giyiyor olmasını tuhaf ve şiirsel buldu, ancak üzerine fazla düşünmemeye karar vererek ayağa kalktı ve ufak masasının yanındaki makyaj takımına uzandı. Gözlerine siyaha çalan mor renkteki boyayla muhteşem bir desen yarattı, sonra burnuna, onun parlaklığını alacak bir krem sürdü, en sonunda da dudaklarını elbisesinden daha açık ve parlak bir kırmızı rujla boyayıp aynaya son bir defa baktı. Makyajda hiçbir zaman iyi olmamıştı, ancak bu seferki o kadar da kötü görünmüyordu, en azından baktığındaki ilk tepkisi makyajı temizlemek olmamıştı. Saçlarını asimetrik bir biçimde taradı, iyice düzleştiklerine ve şekle girdiklerine emin oldu, sonra her şeyin hazır olduğunu düşündüğünde, içinde cep bilgisayarı, aracının kumandası ve bir miktar para bulunan ufak çantasını da alıp gemiden çıktı. Aracını kilitledi ve yürümeye başladı.
İstasyonun içerisindeki tek bar olan Mighty Pub’a girdi. İçerisi müthiş kalabalık, gürültülü ve dumanlıydı. Masalardaki kişiler, yağlı ve kızarmış yemeklerine iğrenç bir iştahla gömülürken, bardakiler ise kadeh üzerine kadeh deviriyordu. Yediği içtiği konusunda dikkatli veya pimpirikli değildi Maeve, ancak bu kadar da ileriye gidebileceğini düşünmüyordu. Yine de, kontrollü bir biçimde bu ortama karışabileceğini düşünürken, birden bir masadakiler gözüne takıldı. Bütün mekandakilerden fazlasıyla ayrıktılar. Diğerleri gibi kendilerini yağlı yiyeceklere veya yüksek alkollü içkilere gömmüyorlar, kimseyi dikkat etmeden, sadece birbirleriyle konuşuyorlardı. Giyimleri birörnek olmasa da, birbirlerine normal kişilerinkinden daha benzerdi. Simsiyah giysileri, bir grup halinde takılmaları ve etraflarındaki masaların bomboş olması, kim olduklarını en anlayışsız ve zekasız kişiye dahi belli ediyordu. “Kolaydı.” diye düşündü Maeve, nereden başlayacağını bulmuştu.
Kara Hilal’e giden yolu bulmuştu.
Onların yanındaki bir masaya, arkası dönük bir şekilde oturdu. Onun yanlarındaki bir masaya korkmadan oturmuş olmasına şaşıran Kara Hilal grubu, onu süzmeye ve bunun nedenini anlamaya çalışıyordu. Maeve elini kaldırıp “Garson!” diye bağırarak garsonun korka korka da olsa gelmesini sağladı. Gelen garsondan hafif bir kokteyl ve çerez tabağı istedi. Siparişleri için beklerken, arkasındaki kişilerden birinin yanına geldiğini gördü. Onun türünden, muhtemelen ona yakın yaşlardan bir erkekti bu. Uzun boylu, fazlasıyla iri yapılı ve fit vücutluydu. Siyah, kısa saçlı, ela cam gözlü, fazlasıyla mükemmel yüzlüydü. O kadar yakışıklı görünüyordu ki, Maeve’in aklından “Sanırım beni arkadaşına ayarlamaya çalışacak olan adam bu, bu kadar iyi olup da bana gelmesi imkansız.” düşüncesi geçti. Duruşunu dikleştirdi ve karşısına oturan bu çocuğa baktı. “Buyurun beyefendi, ne istemiştiniz?” dedi.
Fakat bunu derken ilk defa soğuk ve kirli hissetmiyordu kendisini. Karşısındaki kişi, diğerlerinden farklıydı sanki, onun beyninde farklı bir yeri harekete geçirmişti. Bazı kültürlerde kalple ilişkilendirilen bir duygu, şimdi bu çocuğa karşı hareketleniyordu Maeve’in bedeninde ve beyninde. Maeve, o an bunu asla kabullenemeyecek olsa da, karşısındaki çocuğa ilk görüşte aşık olmuştu. Bunu o an anlayamamıştı, zira bu konuda hiçbir gerçek tecrübesi yoktu, ancak bir şeylerin yolunda gitmediğini hissedebiliyordu. Yine de, bu hislerini olabildiğince bastırıp, işine devam etmesi gerektiğini biliyordu, ustasından böyle görmüştü zira. “Yapabilirsin Maeve, binlerce defa yaptın bunu.” dedi kendi kendine.
Çocuk ona gülümseyerek “Bizi gözlemlediğinizi gördüm, açıkçası etkilendim sizden. Sanırım aradığınız bir şey var bizde, belki ne olduğunu söyleyebilirim.” dedi. Maeve kendini tutamayıp gülecekti neredeyse, hiç şüphe etmemişti kendisinin kim olduğundan. Elbette normal biri olmadığını anladığını düşünüyordu, ancak hala ne aradığını tahmin edememişti. Bu da bir anlama geliyordu: Bu adamlar BountyNet’e bakmıyordu bile, baksalardı onun kim olduğunu anlarlardı çünkü. Bunu bozmadan devam etmeye karar verdi, duruşunu birazcık düzeltti ve “Benim sizi gözlemlediğim de nereden çıktı?” diye sordu. “Basit.” dedi çocuk, “içki içmek için bara değil de bizim tam yanımızdaki masaya geldiniz. Bir yemek siparişi de vermediniz, hatta garson size bayağı tuhaf baktı bu yüzden. Ve en önemlisi, bizden korkmuyor veya çekinmiyorsunuz, öyle olsaydı buraya en baştan oturmazdınız bile. Şimdi, birbirimizi resmen tanıyıp, öğrenmemiz gereken şeyleri öğrenelim mi?”
“Adım Melissa, Melissa Kaitlyn.” dedi Maeve, bu çocuğun hala bir terörist olabileceğini düşünerek, “Peki ya sizin isminiz nedir beyefendi?” Çocuk ona bir an garip bir bakış attı, sonra o bakış geçti ve “Ben de Ro-wial Merwengi, ancak bu aklında kalmazsa bana Row demen de yeterli.” Maeve’in içkisi ve çerezi geldiğinde konuşmaya bir süre ara verdiler. Maeve bilgisayarını çıkarıp fark ettirmeden çocuğun fotoğrafını çekti ve ismini girip yerel polis veri tabanından araştırmaya başladı, ancak veri tabanında hiçbir izi yoktu çocuğun. Sonra ismini girmeden, sadece fotoğrafını kullanarak aramasını yineledi ve aradığı şeyi anında buldu.
Çocuğun adı gerçekten de Ro-wial Merwengi’ydi, bir zamanlar galaksinin güney dış halkalarını yöneten Merweng Şirketi’nin hayatta kalan son veliahtıydı. Şirketin başına geçmesinden birkaç ay sonra her şeyi Universum’a satmış ve izini kaybettirmişti. Kara Hilal ile hiçbir ilgisi olmayan ufak tefek suçlardan yakalanıp, en fazla bir buçuk yıl hapiste kalmış, sonra da nedense hiçbir suça karışmayıp hayatına devam eder olmuştu. Bu devasa bir yalandan ibaretti elbette, en temiz çocukların bile ufak tefek suçlardan sabıkaları olurdu bu galakside. Özellikle de Kara Hilal gibi büyük çaplı bir terörist örgütün üyesi olup da bu kadar temiz kalmak kesinlikle imkansızdı. Polis veri tabanında ismiyle bulunamamasının sebebi de bu olsa gerekti.
Aradığı kişi, kesinlikle bu çocuktu. Bu çocuğu doğru bir biçimde kullanabilirse, istediği her şeye rahatlıkla ulaşabilir ve görevini büyük bir kolaylıkla bitirebilirdi. Bu yüzden, ona UniDate üzerinden baktığını söyleyip, şimdilik hiçbir şeyden şüphelenmemesini sağlaması elzemdi. Polis veri tabanından çıkıp UniDate’i açtı ve Row’un profilini buldu. Bilgisayarını, Row’un göz ucuyla görebileceği şekilde masasına koydu. Gördüğünden emin olarak bilgisayarını tekrar eline aldı.
“Row’du, değil mi?” dedi bilgisayarını kapayıp çantasına koyarken, “UniDate profiline bakıyordum, kusuruma bakma.” Row da ona bilgisayarının ekranını döndürüp, “Ne tesadüf, ben de senin UniDate profiline bakıyordum.” dedi. Ekranda görünen profil, gerçekten de kendisinin oluşturduğu sahte profildi. İçten isim temizleme yöntemini rahatça uygulayabildiği bir sahte profildi bu, o gün hangi isimle hareket etmeye karar verdiyse onu profil ismi yapıyor, geri kalan bütün hareketlerini de kontrollü olarak temizliyordu. Bu UniDate profilinin en iyi ajanlar ve yazılım uzmanlarını bile kandırdığını görmüştü, bu yüzden bu kıytırık kas yığınının hiçbir şeyden şüphelenmeyeceğini biliyordu. “Bulmuşsun.” dedi ona, sanki yasak bir şey yaparken yakalanmış gibi bir sesle. İkisi de güldü bu hallerine, daha sonra beraber birer kadeh daha söylediler ve gece devam etti.
Birbirlerine hayatlarının her ayrıntısı hakkında yalan söylüyorlardı neredeyse, ikisinin de sakladığı milyar şey vardı sanki. İkisi de birbirini avladığını düşünüyordu ve ikisi de bu düşüncelerinde yanıldıklarını çok yakında anlayacaktı. Fakat o gecelik, sadece o gecelik her şey onların tarafındaydı.
Diğer Kara Hilal üyelerinin de yanına geldiğini gören Row ayağa kalktı ve “Pekala asterii, buradaki işimiz bitti. Artık dağılabiliriz.” dedi. Bunu duyan diğer üyeler, ona veda edip bardan çıktılar. Row Maeve’e baktı ve “İsterseniz daha rahat bir masaya geçebiliriz, hanımefendi.” dedi nazik bir sesle. Maeve’in bütün tüyleri diken diken olmuştu bu sesle, sanki vücudunun bütün kontrolü ondan çıkmıştı. Row’dan izin isteyip mekanın tuvaletine gitti. Elini yüzünü yıkadı, sonra yüzüne birkaç defa soğuk su çarptı. Aynada kendisine uzunca bir süre baktı, sonra çantasından bir mendil çıkarıp akan makyajını tamamen sildi ve yeniden makyaj yaptı.
Bu seferki makyajı, belki hayatında ilk defa gerçekten mükemmeldi. Yüzü, hiç beklemediği kadar güzel görünüyordu. Kendisine baktı, saçlarını geriye atıp düzeltti. “Başardın kızım, bu gece her şeyi başardın!” dedi yüksek sesle. Uzun süredir bu kadar mutlu ve sevgi dolu hissetmemişti, hatta bu his ona ilk başta fazlasıyla yabancı gelmişti. Ancak şimdi, o hissin sıcaklığıyla, içindeki bir şeylerin tekrar harekete geçtiğini ve güçlendiğini hissedebiliyordu.
“Bugün benimsin Row.” dedi, “Bugün seninim Row.” Tuvaletten çıktı. Gece daha yeni başlıyordu…
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl’den Yeni Saga: Atlantropa – İl...
Bir Yuva Hikayesi: Orta Yaşlı Beyaz Yakalı Bo...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Araf (3.Bölüm)
S.Volkan Gün’den Karanlık Bir Fantastik Macer...
S.Volkan Gün’den Fantastik Bir Dizi Öykü; Ölm...
Hayatını bir şeyler anlatmakla geçiren, utangaç bir insanım sadece. Müzik, resim, öykü, ne gerekirse onunla anlatırım. Beni The Writer olarak da bulmanız mümkündür.