Beşinci Bölüm: Barış
Kara Hilal donanmasının, liderlerinin olduğu geminin kendini imha etmesinden sonra topyekün teslim olmasından sonra hızlı gelişti her şey. Valkyrie, Bağımsız Sistemler Konfedersyonu ve Kara Hilal arasında önce reddedilen ateşkes yenilendi, dört yıl sonra da yeni Valkyrie komutanı Ro-wial Mehrengi’nin önderliğinde H-117 Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın ışığında, Kara Hilal tamamen tasviye edildi ve ordusu ile donanmasının yüzde onu direkt olarak Valkyrie’ye teslim edildi. Antlaşmada Mira ve Amelia’nın yokluğu çoğu kişi tarafından fark edilmemişti bile.
Row bunun nedenini çok iyi biliyordu elbette: Maeve yoktu artık. O an, her nasıl olmuşsa, herkes için kendini feda ederek bütün bir evreni kurtarıp barışı getirmişti. Bir yanı, bencilce bu fedakarlığa öfkeleniyordu, “Keşke savaş devam etseydi de Maeve ölmeseydi.” diyordu kendi kendine, ancak bunun nedenini anlıyordu ve bu yüzden ne kendisine, ne Maeve’e, ne de Mira ile Amelia’ya kızabiliyordu. Maeve ölmüştü ve bunu kabul ederek hayatına devam etmek zorundaydı. Bu yüzden bunu en iyi şekilde yapmaya ve hayatını Valkyrie’ye ve Maeve’den kalan miras olan barışı korumaya adamaya karar verdi. Mira ve Amelia da, ayrılmadan önce ona Maeve’den kalan son eşyaları vermişti: İki günlük, cep bilgisayarı, beraber yıllar önce aldıkları Havisran’ın destanını içeren kitap ve hepsinin beraber olduğu bir fotoğraf.
Row fotoğrafa baktığında, o zamanlar ne kadar genç göründüğüne şaşırdı. Evet, hepsi içlerindeki nano robotların sayesinde fiziksel olarak o fotoğraftan bir gün bile daha yaşlanmamışlardı ama Row o fotoğrafın içerisindeki ruhların gençliğini görebiliyordu anılarında. Maeve bunu nasıl başarmıştı, anlayamıyordu ama bir şekilde kendisini ve duygularını bu eşyalara, tam da Row’un hissedebileceği şekilde kaydetmeyi başarmıştı.
Row fotoğrafın arkasına baktığında bir şey fark etti. Fotoğrafın kenarındaki seri numarasında bir gariplik olduğunu anlayıp dikkatlice baktı. Fotoğrafın seri numarasının son sekiz hanesi H451SRAN olarak değiştirilmişti. Bunun bir tür ipucu olabileceğini düşünüp Havisran kitabını eline aldı ve kapağını açtı. Kapağını açtığı gibi bir kağıt düştü içerisinden. Row kağıdı aldı ve üzerindeki notu okumaya başladı:
“Row, Hayatımın Anlamı,
Bu notu bulduğunda barış için gereken fedakarlığı gerçekleştirilmiş olacağım.
Seni bundan haberdar etmediğim için çok özür dilerim, ancak beni anlamak zorundasın. Eğer yapacağım şeyden haberin olsaydı, beni engellemek için elinden geleni ardına koymazdın. Ancak şimdi, bunu neden yapmam gerektiğini anlayabildiğini düşünüyorum, bu yüzden sana söylemem gereken son birkaç şeyi bulabileceğin iki günlük bıraktım. Bu günlüklerden biri benimle, diğeri ise seninle ilgili.
Seni onların sonunda bekliyorum.
Seni yaşamda da, ölümde de çok seven ebedi sevgilin,
Maeve”
Row bu notta ne demek istediğini anlamamıştı, ancak belli ki bu günlüklerden bir şeyler bulabileceğine emindi. Bunu daha rahat bir şekilde araştırabilmek ve anlayabilmek için Valkyrie’nin başındaki görevini bir yıllığına en çok güvendiği üç yardımcısından oluşturduğu bir kurula bırakıp Droplet ile birlikte yola çıktı.
Önce kendisiyle ilgili günlüğü okudu. Kendisinin de, tıpkı Maeve gibi bir klon olduğunu ve bütün bu süreç içerisinde nerede olduğunu öğrendiğinde her şey ona daha da anlamlı gelmeye başlamıştı. “Babasının” onu neden yarattığını çok iyi anlıyordu şimdi: Maeve ile tanışması, onunla birlikte olması, aşkları bütün bu zaman kilidinin kırılması için en gerekli parçaydı ve Row bunların hiçbirini bilmeden kaderlerini gerçekleştirmelerini sağlamıştı. Ancak asıl olay, Maeve’in günlüğündeydi.
Maeve, bu günlüğü Row için yazmıştı resmen, ona yapmış olduğu her şeyi anlatmıştı. Row’un dikkatini özellikle Han Mewa ile yaptıkları klon deneyi çekmişti. Bu deneyin olduğu yer artık resmi olarak yoktu, ancak Maeve’in anlattığına göre Han Mewa’nın işlettiği yetimhanenin altında yedek bir deney ünitesi kurmuşlardı ve kuvvetle muhtemel o yetimhane hala ayaktaydı. Row, buranın iyi bir başlangıç olabileceğine karar verdi ve yetimhaneye gitti. Oraya vardığında, Maeve’i veya onun klonunu bulmak için doğru yolda olduğunu anlamıştı.
Yetimhane, Han Mewa’nın ve Leone Ursula’nın ölümünden sonra yerel hükümetin kontrolüne geçmişti, ancak Valkyrie teşkilatı yetimhanenin denetimini yapmak ve kendilerine katılmak isteyen çocukların geçişini yapmada yardımcı olmak için orada yer alıyordu. Bu sayede Row’un giriş yapması kolay olmuştu, ancak kendisini ziyaretçi yetkisinde tuttukları için daha fazlasına erişemiyordu. Yetimhanedeki ana mesai bitip de ortalık sakinleşince ana yönetim odasından Maeve’in bahsettiği gizli laboratuvara girmeye karar verdi, ancak ondan önce duyduğu bir şeye bakmayı düşünüyordu.
Kendisiyle konuşan Valkyrie ajanlarından birinin anlattığına göre, burada çalışan genç bir kadın kendisinin Maeve Koavis olduğunu söylüyordu. Yetimhane yetkililerinin anlattığına göre bu kadın yetimhanenin yemekhanesinde, çırılçıplak vaziyette bulunmuş. O ana dair kamera kayıtları her nasıl olmuşsa sabote edilmişti, bu yüzden bu kadının nereden geldiğine dair bir fikirleri dahi yoktu. Row bunu ilginç bulmuştu, bu yüzden bu kadınla konuşmak istediğini söyledi. Yetimhane yetkilileri bunun tehlikeli olduğunu söyleseler de, Row’un ısrarı üzerine onu geri çeviremediler ve kadını onun kaldığı otele kadar getirdiler. “Buradan sonrası için yoldaşlığınıza gerek duymadığımı düşünüyorum, teşekkür ederim.” dedi Row ve hem yetimhane yetkililerini, hem de yanındaki Valkyrie ajanlarını odasından uzaklaştırdı. Yanındaki kadınla yalnız kaldığından emin olduğunda, ona dikkatlice baktı. Diğerlerinin anlayamamış olması ona şaşırtıcı gelmişti, zira karşısında duran kadın, her şeyiyle Maeve Koavis’ti. Yanlış bir hareket yapmaktan korkan Row, “Beni hatırlıyor musun Maeve?” diye sordu.
Maeve bir süre hiçbir şey demeden ona baktı, sonra kahkahalara boğularak “Tabii ki hatırlıyorum aptal!” diyip Row’a sarıldı. Row da rahatlamış bir şekilde ona sıkı sıkı sarıldı. İkisi bir süre birbirlerine sımsıkı sarılmış bir şekilde kaldılar, sonra da beraber odanın penceresine bakan bir koltuğa oturdular.
“Tabii ki her şeyi hatırlamıyorum, özellikle o son savaştaki bazı şeyler tamamen kayboldu.” Maeve Row’un hafiften endişelenmiş yüzüne bakıp güldü ve “Merak etme, orası hariç bütün hafızam olması gerektiği gibi, tamamen yerinde. Ancak senin kafandaki soru o değil, şu anda korktuğun için soramadığın başka bir soru var: Ben gerçekten Maeve miyim, yoksa sadece onun anılarını almış bir klonun bilincinden mi ibaretim?” Row gerçekten de bunu sormak istiyordu, ancak onu kırmak istemediği için soramamıştı. Maeve onun endişesini giderecek bir biçimde her şeyi anlatmaya başladı:
“Son savaşta hatırladığım kadarıyla, Moslee’yi yendikten sonra nasıl bu klon bedenine geri dönebileceğimi keşfetmiştim, bu yüzden bunu kullanmaya karar verip kendimi bu bedene geri döndüm. Ancak bu süreçte son savaşla ilgili neredeyse bütün anılarım gitti, hatta pek çok şeyi bölük pörçük hatırlıyorum. Yine de, karşında duruyorum işte. Ölmedim Row, ben senin Maeve’inim.” Row’un gözlerinden yaşlar dökülüyordu, Maeve nazikçe o yaşları sildi ve aklına gelen başka bir şeyi anlatmaya başladı:
“Eğer doğru hatırlıyorsam, Bilinç Biçerdöveri’ni tamamen yok ettim ve bir daha buna benzer bir silah üretilmesinin imkansız hale gelmesini sağladım. Bunun yanında, evrenin şu ana dek içerisinde olduğu zaman döngüsü de tamamen ortadan kaldırıldı, yani bu saatten sonra benim gerçekten yapmam gereken bir görev kalmadı. Ancak bir şeyden emin olamıyorum, bu yüzden bana dürüstçe cevap vermeni istiyorum: Annelerim bu evrenden çıkabilmeyi başardı mı?”
Row onu onaylar bir şekilde başını salladı.
“Çok iyi.” Maeve’in ağzından çıkan her söz, içerisindeki duygu karmaşasının bambaşka bir parçasını açığa çıkarıyordu. “Artık burada olmalarına gerek yoktu zira, bu yüzden onların da rahat bir şekilde gidebilmeleri iyi oldu.” Fakat her ne kadar her şeyi kafasında bir mantığa oturtmaya çalışsa da, içindeki hüzün bir cümlede çıktı ağzından:
“Keşke onlara veda edebilseydim.”
Row onun elini tuttu ve “Merak etme.” dedi onu rahatlatmaya çalışarak, “Gitmeden önce sana veda edebilmek için bir video kaydı bıraktılar. Her nasılsa, ikisi de senin yaşadığını biliyorlarmışçasına rahatlardı.” Maeve eğer bu bedenine dönmeden önceki son hatırasına erişebilseydi, bunun doğru olmadığını, en azından Amelia için doğru olmadığını görebilirdi. Ancak bunu yapamadığı için, ikisinin de kendisini hissedebilmiş olduğunu düşündü ve “Ne yapacağımı biliyorlardı, bu yüzden benim hala yaşıyor olduğumu düşünmüş ya da hissetmiş olabilirler.” dedi, sonra da Row’dan video kaydını istedi. “İstasyona geri döndüğümüzde beraber izleriz.” dedi Row ve bir süre daha hiçbir şey demeden önlerindeki günbatımı manzarasını izlediler.
Maeve Koavis’in yaşadığını ve bulunduğunu önce ertesi gün o sistemdeki yerel basına, sonra da birkaç gün sonraki Bağımsız Sistemler Konfederasyonu Olağan Toplantısı’nda da bütün evrene açıkladı. Bu açıklamanın gerçekliği sorgulansa da, Maeve üzerinde yapılan gen testleri evrenin büyük bir kısmını ikna etmişti. Valkyrie teşkilatının Maeve’i tekrar kabul etmesi ise daha basit olmuştu. Maeve’in şifresini sadece kendisinin bildiği bir süper bilgisayarı açması ve bunun sayesinde H-117’nin içerisinde kendisinin gitmesinden sonra kapanan bazı bölgelerin tekrardan açılması, Valkyrie teşkilatını ikna etmişti.
Maeve’in gelişiyle birlikte, Valkyrie içerisinde bir tartışma başlamıştı. Liderliğe kimin geri geleceği konusunda gruplaşmalar başlamıştı bile. Bazıları Maeve ve Row’un geri gelmesini isterken, bazıları ise hiçbir şekilde onların liderliğini istemiyordu. Herkes bu ikilinin ne açıklama yapacağını merak ediyordu, bu yüzden alacakları kararın Valkyrie’nin ve barışın korunması için ne kadar önemli olduğunu anlamıştı Maeve ve Row.
Dört gün sonra, Yıllık Kuruluş Toplantısı’nda bütün teşkilata canlı yayınla şu konuşmayı yaptı Maeve:
“Sevgili Valkyrie teşkilatının askerleri!
Sizinle bugüne dek yaptığımız mücadele bütün bir evrene barışı ve huzuru en sonunda getirdi! Bu durumda, amacımızın ilk safhasını tamamlamış olduğumuzu resmen ilan edebilir ve teşkilatın kuruluş planının ikinci safhasına geçebiliriz! Bu aşamada hepimizi etkileyecek büyük değişiklikler yaşanacak.
Öncelikli olarak, artık savaş dönemindeki kadar üssümüz olmayacak, zira Bağımsız Sistemler Konfederasyonu ile anlaşmamız gereği barış döneminde şu anda var olan üslerimizin yüzde seksen beşini terk etmemiz gerekecek. Ayrıca kalan üslerde olan askerlerin görevlerine devam edebilmesi için alternatif bir yol da bulmaya çalıştık. Bu durumda size iki seçenek sunulacak: Burada, bizimle kalabilir ve görevinize gerektiği sürece devam edebilirsiniz, ancak eskisi kadar aktif olamayacağımız için bunun istediğiniz hayat olamayacağını düşünüyoruz. Buna alternatif olarak, üslerin olduğu gezegenler ve sistemlerinin ordularında rütbelerinize göre askeri kariyerlerinize devam edebilirsiniz. Bu ikinci seçenekte, herhangi bir evrensel tehditte tekrardan Valkyrie teşkilatı içerisinde görev alabileceksiniz. Üzgünüm, maalesef elimizden gelen bütün seçenekler bunlar.
İkincil olarak, bu küçülmenin getirebileceği ekonomik zorluğu aşabilmek için kuruluşumuzdan beri uyguladığımız Decommercialize planında değişikliklere gitmek ve teşkilatın işlettiği bir güvenlik şirketi oluşturup Bağımsız Sistemler Konfederasyonu’nun ekonomik planına katılmak zorunda kaldık. Eğer bu plan başarıyla uygulamaya geçerse, üslerden çekilen ve bizimle kalmaya karar veren askerlerimiz, bu güvenlik şirketinin çalışanları olacaklar ve aynı zamanda resmi olarak Valkyrie teşkilatının birer üyesi olmaya devam edecekler.
Son olarak, teşkilatın liderliği hakkında hepinizin kafasında birçok soru, fikir ve spekülasyon var. Bunları giderme zamanının geldiğini düşünüyorum. Benim veya Ro-wial Mehrengi’nin veya her ikimizin birden teşkilatın liderliğini tekrar ele alabileceğimiz olasılığının hem teşkilat içinde, hem de teşkilat dışında değerlendirildiğini gördük ve bu konuda bir karara vardık.” Herkes konuşmanın özellikle bu kısmına dikkat kesilmişti. Maeve Koavis’in ne söyleyeceğini merak ediyorlardı. Maeve derin bir nefes alıp verdi ve kararı açıkladı:
“Ne benim, ne de Ro-wial Mehrengi’nin bu teşkilatın liderliğini almak gibi bir planımız yok artık. Hatta tam tersine, bu konuşma, beni ve Ro-wial Mehrengi’yi birer Valkyrie teşkilatı üyesi olarak görebileceğiniz son konuşma olacaktır. Yakın bir zaman içerisinde, Valkyrie teşkilatına veda edecek ve işlerimizden emekli olduğumuzu resmen ilan ederek buradan ayrılacağız.
Bugüne dek sizinle inanılmaz bir mücadele ettik ve bu yüzden, arkamızda bırakacağımız teşkilatın barışı ve huzuru sağlayabileceğine dair inancımız tam. Yeni liderlerin seçimi için bir oylama yapılacak, ancak bu oylama ben ve bay Mehrengi teşkilattan ayrıldıktan sonra gerçekleştirilecektir. O zamana dek, şu anda görevde olan kadro ile devam edilecek.
Her birinize, benimle beraber bu yolda yürüdüğünüz için teşekkür eder, sizlere gözüm kapalı güvenebileceğimi bilerek gönül rahatlığıyla teşkilattan ayrılacağımı bilmenizi isterim. Beraber değişmez denen evreni değiştirip, onu nice kötülüklerin ellerinden kurtardık! Bu evreni beraber özgürleştirdik ve şimdi, size bu evrenin özgürlüğünün bekçisi olmanızı sadece sizin eski lideriniz olarak değil, aynı zamanda sıradan bir insan olarak da rica ediyorum!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum dostlarım, hoşça kalın.”
Maeve ve Row, gerçekten de dediklerini yapmışlardı. Bu konuşmadan sadece altı gün sonra, kişisel eşyalarının tamamını alıp, yıllardır onlara hizmet eden Droplet ile birlikte H-117’den bir daha geri dönmemek üzere ayrıldılar. Ayrılıkları, geminin kalkışını izlemeye ve onlarla vedalaşmaya gelen bütün Valkyrie teşkilatını üzmüştü. Evet, bazıları onların lider olmasını istemiyordu, ancak onların yine kendileriyle beraber olacağını düşünüyorlardı. Ancak bu gidiş, onlara gerçekten de yeni bir döneme girdiklerini açık bir şekilde göstermişti. Artık kendi başlarına hareket etmelilerdi.
Maeve ve Row, bundan sonra ne yapabileceklerini düşündüklerinde artık gerçekten barışçıl ve huzurlu bir hayat yaşamak istediklerini fark etmişlerdi. Birer savaşçı olarak değil, normal iki insan olarak yaşamak ve ölmek istiyorlardı. Çocuklarını büyütüp, onlarla birlikte yeni bir aile kurmak istiyorlardı. Yıllardır uzak kaldıkları o sıradan hayatı yaşamak istiyorlardı yani. Bunun gerçekte ne kadar mümkün olabileceğini bilemiyorlardı, ancak yine de bunu deneyeceklerdi.
Droplet, Row’un babasından kalan son mülkün bulunduğu Esfehan gezegenine indiğinde, ikisi de kalan hayatlarında ne yapabileceklerine dair bir yol çizmişlerdi bile. İndikleri bu fakir ve muhtaç gezegenin halkını daha iyi bir hayata kavuşturacaklardı. Bunu nasıl yapacaklarını da çok iyi biliyorlardı, zira Row’un babasının şirketi, sistem içerisinde hala ayakta olduğu için oradaki pek çok iş grubunda hareket edebilecek durumdalardı. Böylece Maeve ve Row, ellerindeki bu gücü ve varlığı etraflarındaki halkın yararına kullanmaya karar verdiler. Bu kararlarından ortaya çıkan Mehrengisa Holding, bütün bir evrene yayılmasa da sisteminde saygın bir iş olacak ve gelecek nesillerle birlikte Esfehan’ı bambaşka bir yere dönüştürecekti.
İlginizi Çekebilir
Sıcacık Bir Çocukluk ve Alternatif Tarih Öykü...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
S.Volkan Gün'den Karanlık Bir Fantastik Macer...
Berdan Sarıgöl’den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Tarihin Kayıp Renkleri-2 Ölümsüz Bir Dalkavuk...
Hayatını bir şeyler anlatmakla geçiren, utangaç bir insanım sadece. Müzik, resim, öykü, ne gerekirse onunla anlatırım. Beni The Writer olarak da bulmanız mümkündür.