Berdan Sarıgöl’den Üçlemenin Final Kitabı – Universum: Barış Planı 9.Bölüm

Bunu Paylaşın

Sekizinci Bölüm- Ben Rohan, Geleceği Gören

Ailemin garip bir aile olduğunu kabullenmeliyim. Kökenleri fazlasıyla yukarıya dayanan, gerçekten asil bir aileye sahibim, ancak bunun gerçekten içerisinde olduğumu hissetmiyorum. Ailenin diğer bireyleri de bunu desteklemeyen şeyler yapmıyorlar açıkçası, pek çoğu Koavis veya Mehrengi ailelerine ait olmadığımı çoktan kabul ettiler. Ben de, bunun getirdiği özgürlükle hayatımı yaşıyorum diyebilirim. Siz bana kadar gelen süreçte ailemin ilk iki üyesinin hikayesini okumuş olabilirsiniz, bu yüzden sizi geri kalanıyla ilgili bilgilendirip kendi kuşağıma dek olanları anlatayım.

Öncelikli olarak kendimden başlayayım. Adım Rohan Lynord Koavis. Ailemin Koavis soyadını kullanan koluna mensubum. Havisran’ın son ortaya çıkışından dört yüz elli yedi standart yıl sonra, Mehrengi kolunun kuvvetli olduğu Esfehan gezegeninin kuzey kutbunda doğdum. Bir bebeğin neden böylesine soğuk bir çölde doğmuş olabileceğine dair bir şey söylemem gerekirse, bütün bir hikayemi anlatmam gerekir. Annem, diğer aile üyeleri gibi bir hayat sürmedi diyelim. Diğerleri gibi Mehrengisa Holding’in içinde kalmak yerine kendi hayatını kurmak için gezegenden ayrılmış, babamla tanışmış, babam tarafından iki defa dolandırılmasına ve neredeyse bu aralıkta ölümcül bir hastalık geçirmesine rağmen yine de ona geri dönmüş, en sonunda da beraber annemin ailesinden devasa bir miktar para çalmaya çalışıp yakalanmışlar, babam gezegenin kuzey kutbundaki hapishaneye sürerlerken annemi de tekrardan aileye kabul etmeye hazırlardı aslında, ancak annem babamın yanına, kuzey kutbuna gitmeye karar verince ailesiyle bağları tamamen kopuyor. Ben de bunun sonucunda, orada annemin hayatının karşılığında dünyaya geliyorum.

 Anneannemin anlattığına göre, babam annemin ölümünden beni sorumlu tutuyor ve beni hayatımın ilk dakikalarında öldürmeye çalışıyor, ancak oradaki bir gardiyan tarafından engelleniyor. İkisi de, birbirleriyle mücadele ederken birbirlerini öldürüyorlar ve oradaki bir başka gardiyan, beni o hapishaneden çıkarıp Koavis ailesinin elinden kurtulmamı sağlıyor. Anneannem ve dedem, tanıdıkları en güvenilir aile üyesi olan Ellie M. Koavis ile konuşuyorlar ve onun nüfusuna Rohan Lynord Koavis olarak kaydediliyorum.

Böylesine garip başlayan bir hayattan sonra, fazlasıyla normal olarak adlandırabileceğim bir hayat yaşıyorum Ellie ninemin yanında. Gezegenin en büyük sanat galerisini işletir ve bazen orada sergi yapmak isteyen ressamlara küratörlük hizmeti de sunardı. Açıkçası, sistem içerisinde saygın bir sanatsever olarak nam salmıştı, onunla çalışan bütün sanatçılar ondan övgüyle bahsederdi. Ben de onun yanında çok yetenekli genç sanatçılar ve tecrübeli, çoğu zaman da gösterişçi yaşlı sanatçılarla tanışma fırsatı bulmuştum. Ellie ninem sayesinde, bebekliğimden on yedi yaşıma dek olan sürede gerçekten bir centilmen olmayı öğrenmiştim. O zamanlar bir ressam olacağımı düşünürdüm, hatta Ellie ninem de bunu desteklerdi. Ancak çocukluk bitip de gençlik başlayınca resme duyduğum ilgi azaldı, zira o dönemler bambaşka şeyler keşfediyordum kendim ve başka insanlar bağlamında.

Ellie ninem ben on yedi yaşındayken ölünce sanat galerisi onun vasiyeti gereği bana miras kalmıştı. Ben bu sanat galerisi ile ne yapacağımı bilmediğim için Mehrengisa Holding’in bana sunduğu teklife ek olarak onların eski gemilerinden birini de yanıma alma şartıyla galeriyi onlara satmayı kabul ettim. Benim için asıl hayat da buradan sonra başladı.

Bana verilen gemi ilginç bir seçimdi açıkçası. Yüz yıl düşünsem, Mehrengi ailesinin bana bütün ailemizin başlangıcındaki kişiler için devasa bir önem taşıyan Droplet’i vereceğini tahmin edemezdim. Tamam, ellerinde olan gemiler içerisinde en kötüsü oydu teknik olarak ama yine de onlar için manevi bir değeri olabileceğini düşünmüştüm. Yanılmışım.

Bakımsız ve sevgiye muhtaç Droplet benim ellerimdeydi ve onu ne için kullanacağımı çok iyi biliyordum. Ancak bunu yapmaya başlamadan önce onu ihtiyacı olan tamire ve bakıma kavuşturdum. Eğer Mehrengiler gibi düşünseydim, muhtemelen Droplet’i bir antikacıya satıp kendime yepyeni bir gemi alabilrdim, ancak her nedense o gemiye karşı bir şeyler oluşmuştu içimde. Onu bırakmak yerine, onu tekrardan hayata döndürmeyi seçtim ve bu galerinin satışından aldığım paranın yarısından fazlasını götürmeye yetti. Yine de, çıkan sonucun buna değdiğini söyleyebilirdim.

Droplet’in içine girdiğimde, bu gemiyi daha önce hiç görmemiş olmama rağmen her şey bana fazlasıyla tanıdık geliyordu. Ancak asıl şaşırtıcı ve ilginç olan, geminin beni tanımasıydı. Daha doğrusu, geminin yapay zekası beni Maeve Koavis olarak tanımıştı. Tamam, yüzüm resimlerden gördüğüm kadarıyla Maeve Koavis’e benziyordu, saçlarımın da kırmızı olması bu görünüşü tamamlar gibiydi ama en azından bu yapay zekanın benim Maeve Koavis olmadığımı bilecek kadar gelişmiş olduğunu sanıyordum. Bundan memnundum aslında, zira gemi beni eski sahibi sandığı için herhangi birisine vermeyeceği kadar yetki veriyordu bana.

Droplet ile girdiğim iş de basitti açıkçası: Özel kargo taşımacılığı. Özellikle varlıklı çevrelerdeki insanlar, hızlı ve güvenli bir şekilde eşyalarını ulaştırmak için özel kargocuları kullanırdı. Daha önce böyle kargoculardan birkaçı ile iş yaptığımdan nereden başlayacağımı biliyordum. Galeride Ellie ninemle olduğum zamanlarda, oradaki pek çok sanatçı eserlerini taşımak için böyle özel kargo gemileri kullanırdı. İlk müşterilerim de onlar oldu zaten.

Sanat galerisi yıkılıp, yerine yeni bir fabrika yapılınca oraya gelen pek çok sanatçı da eserlerini başka galerilerde sergilemeye başlamıştı, bu yüzden de eserlerini daha uzak mesafelere taşımaları gerekiyordu. Özellikle bazı yaşlı sanatçılar, Mehrengisa’nın dışındaki sistemlerde de sergiler yapmaya başlamıştı ve bu yüzden uzak mesafelere taşımalar yapması için bana, yani eski sanat galerilerinden tanıdıkları birine güveniyordu.

Bu güven sayesinde, özel kargoculuk işinde iyi bir başlangıç yapmayı başarmıştım. Bu işi ne kadar süre boyunca yapabileceğimi hesaplamamıştım aslında, birkaç sene yapar, sonra da daha iyi bir iş bulunca ona geçerim diye düşünüyordum. Elbette tahmin edebileceğiniz gibi işler böyle yürümedi. On yedi yaşımda başladığım bu özel kargoculuk yolculuğu, beni asla düşünmediğim bir yere götürdü diyelim. Bu yolculuğa başladığım zamandan bu yana belki de on yıl geçmiştir, ancak ben bu on senenin nasıl geçtiğini asla anlayamadım. O zamanlarla bugün arasındaki tek fark, artık sadece kargo taşımıyor olmamdır. Geçen seneden beri, bana eşyalarını taşımak için güvenen varlıklı kişileri de özel turlara çıkarıyorum. Bu turların pek çoğu, onların belirlediği yerlere gidip gizli ilişkilerini yaşamalarını izlememden ibaret oluyor. Açıkçası, sırf paralarını kaybetmemek için bu kadar karışık işlere girişmeleri ve hayatlarıyla ilgili gerçek bir risk almak istemeden yaşamaları bana komik geliyordu. Ben evrendeki en güçlü ailelerden birini bırakıp sevdiği insana gitme riskini alan bir annenin çocuğuydum, kendim de zamanında buna benzer bir risk alıp o ailenin korumasından ve varlığından uzaklaşmış olduğumu düşününce bu insanları nasıl değerlendirdiğim anlaşılabilrdi.

Neyse, bu tarz kişilerin dışında, bazen yolculuklarından keyif aldığım muhteşem insanlar da gelirdi gemime. Bu kişiler, evreni ve kendilerini keşfetme yolculuklarında benim gemime konuk olurlar, beni de bu yolculuklarında keşfettikleri ve öğrendikleri ile benim de ufkumu açarlardı. Pek çoğu eski akademisyenlerden ve hala işlerini sürdürmeye devam eden bilim insanlarından oluşan bir güruhtu bu. Bu insanlarla yaptığım konuşmaları hala hayatımın en değerli anıları olarak saklarım. Özellikle biriyle yaptığım konuşmaları hiç unutmam, zira onun sayesinde Droplet’in içindeki pek çok sırrı keşfedebilmiştim.

Açıkçası, size kendi maceramın dışındaki şeyleri de anlatmak isterim, zira hayatımda çok da eğlenceli ve heyecanlı şeyler olmuyor uzun süredir. Ancak bu evrenin, sizin en son okuduğunuz zamandan benim yaşadığım zamana dek neler yaşadığını ve nasıl değiştiğini anlatmak beni her zaman sevindiren bir şey olmuştur. Size buradan sonraki anlatım için arkanıza yaslanmanızı ve konsantre olmanızı tavsiye ederim, zira o kadar fazla isim geçecek ki, bunları aklınızda tutmanız için fazlasıyla dikkat kesilmeniz gerekecek:

Öncelikli olarak, savaş sonrasında Bağımsız Sistemler Konfederasyonu ve Valkyrie teşkilatının arası iyice iyileşti ve sağlamlaştı. Valkyrie’nin Kara Hilal gibi diktatörlük isteyen bir yapı olmaktan çıkıp, açık ve sadece görevine odaklı bir örgüte dönüşmesi Konfedersyon içerisindeki pek çok sistemi rahatlatmıştı. Bunun sayesinde, Evrensel İyileşme Dönemi denen bir ekonomik patlama dönemi yaşandı. Bu yüz yirmi yıllık dönemde, özellikle eski Kara Hilal ülkelerinde muhteşem bir değişim ve gelişim görüldüğünü söyleyebilirim. Oradan çıkan pek çok kişi ve onların kurdukları şirketler, evrensel ekonomiye bir sonraki yüzyılda en çok etki eden faktör oldu. Ancak hiçbirinin evrensel ekonomiye olan etkisi, Mehrengisa Holding’inki kadar uzun soluklu olmadı. Bugün eski Kara Hilal taraflarından yükselmiş şirketlerin pek çoğu çoktan batıp yok olmuştur, ancak Mehrengisa Holding hala ayakta duruyor. Bunun etki ettiği başka alanlar da var elbette.

Öncelikli olarak, eski düzene dayanamayan Bağımsız Sistemler Konfederasyonu dağılmış, onun yerine daha katı ve karmaşık bir sisteme sahip olan Evrensel Meclis kurulmuştu. Bu meclis, kendisinden önce gelen Bağımsız Sistemler Konfederasyonu’nun aksine, Valkyrie teşkilatının kendilerinden bağımsız bir oluşum olmasını istemiyorlardı. Ancak yapılan antlaşmaların bitmesini ve Maeve Koavis ile Ro-wial Mehrengi’nin onay vermesini bekliyorlardı. Ancak uzun bir süre boyunca bununla ilgili hiçbir şey yapamadılar. Maeve Koavis ve Ro-wial Mehrengi’nin ölümlerinden sonra ise Valkyrie ile birlikte birleşim görüşmelerine başladılar. Bu görüşmeler elbette ki hiçbir sonuç vermedi, zira Valkyrie teşkilatı, anlaşmaları gereği bir kontrol mekanizması olarak var oluyordu ve kontrol etmesi gereken meclisin emri altına girmesi tamamen doğalarına aykırıydı. Evrensel Meclis’in içindeki bazı üyelerin sistemler çapında yaptığı devasa birleşim yanlısı propagandalara rağmen ne evren içerisindeki halklar bunu destekledi, ne de Valkyrie teşkilatı boyun eğdi.

Bu durum, hem Evrensel Meclis’in içerisinde değişimlere sebep olmuş, Meclis içerisinden ayrılan sistemler Valkyrie’ye savaş açmışlardı. Bu savaş, bazı sistemlerin içerisindeki hükümetlerin değişmesiyle, bazılarının ise bir süreliğine normalden daha sıkı Valkyrie gözetimine girmeleriyle sonuçlanmıştı. Bu sistemler, benim doğduğum sene Valkyrie kontrolünden çıkıp bağımsız birer sistem olarak Evrensel Meclis’e katılmıştı. Bütün bu süreç, pek çok insanın düşündüğünden daha barışçıl ve daha yumuşak geçmişti ve bunun olmasını sağlayan en büyük teşkilat Valkyrie’ydi. Elbette bunun sonsuza dek sürmeyeceği aşikardı, zira büyük büyükannem Maeve Koavis ve büyük büyükbabam Ro-wial Mehrengi de Mehrengisa sistemini ve ailemizi böylesi bir durumda Valkyrie’ye bir alternatif olabilmeleri için inşa etmişlerdi. Elbette işler tahmin ettikleri gitmedi, aksine hayatlarının sonuna doğru bunun tam tersinin yaşanacağını gördüler, ancak bunun için çok geçti artık. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama ailem, olmaları gereken yerin tam tersindeler ve bundan dönmelerini mümkün görmüyorum açıkçası. Maeve Koavis’in yeni bir Universum türemesin diye yola çıkıp kendi elleriyle bir Universum yaratmış olması gerçekten inanılmaz bir ironi.

Buraya kadar böylece gelmiş olduk işte, maalesef benim ailem hakkındaki bilgim buraya dek geliyor, geri kalan evrenin meselelerini de anlatıp sizi politik saçmalıklarla boğmak istemiyorum, zira bu deftere hikayemi yazmamın nedeni bambaşka. Bu olay, hayatımı ve aklımı sonsuza dek değiştiren bir şey. Kendimde olmayan pek çok şeyi keşfettiğim, bunları anlamlandırabildiğim ve bu sayede ne yapmam gerektiğini bildiğim bir yolculuk bu. Bu yolculuğun başlangıcı ise fazlasıyla basit bir turdu.

Kargo ve tur işinde geçirdiğim yıllarda, pek çok garip tecrübe yaşamıştım elbette, ancak bu asla beklemediğim bir şeydi. Otuz iki yaşıma bastığım günün ertesi sabahında, dün geceki parti yüzünden fazlasıyla berbat hissederek uyanmıştım çalan telefonumun sesine. Telefonumu arayan kişi görünmüyordu, bu yüzden bir iş olabileceğini düşünerek açtım. Birkaç defa öksürerek boğazımı temizledikten sonra, hala hırıltılı ve kısık olan sesimle “Merhaba, burası Rohan Taşımacılık ve Özel Turlar, size nasıl yardımcı olabilirim?” dedim zorlukla da olsa. Karşımdaki kişi şuh bir kahkahayla güldü, ya da hala öyle bir kafadaydım ki bana öyle gelmişti. Gülmesi bittikten sonra bana “Açıkçası, şu saatte bana yanıt vermenizi beklemiyordum tam olarak, ancak yanıt vermeniz sevindirici oldu. İsterseniz beni uyandığınızda arayabilirsiniz, sizi bekleyeceğim.” dedi ve telefonu kapattı. Açıkçası o kafayla konuşabilecek durumda değildim zaten, kadının tavsiyesine uyarak kafamı yastığa koyup yattım.

Gerçekten uyandığımda nerede olduğuma baktım. O zamanlar dost hayatı yaşadığım evli bir çiftin yatağında, onlarla uyuyordum. Yalan olmasın, hayatımdaki hiçbir ilişki iki kişilik olmadı, her zaman bir başkası daha girmişti. Pek çok insan buna karşı olsa da, hiçbirine gerçekten zararım olmadığı için bunu önemsemedim. Her ne kadar işimde dikkatli olsam da, özel hayatım fazlasıyla dağınıktı ve bundan utanacak da değildim. Bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırdım, telefonu tekrardan elime aldım ve beni en son arayan kişiyi geri aradım. Telefon açıldığında, bu sefer daha normal bir sesle “Merhaba, burası Rohan Taşımacılık ve Özel Turlar, size nasıl yardımcı olabilirim?” dedim. Aynı kadın yine hafifçe güldükten sonra “Pekala bay Koavis, yeterince dinlendiğinizi düşündüğümden size işi anlatabilirim.” dedi ve istediği işin detaylarını anlatmaya başladı:

“Öncelikli olarak işimiz bir tür ulaşım işi. Beş insan ve insan başına dört standart Mehrengisa malzeme çantası kadar da eşya taşıyacaksınız. İşimiz yaklaşık bir senelik bir yolculuk içeriyor. Bu yolculuğun detaylarını işi kabul ederseniz paylaşabilirim maalesef, ancak yolculuğumuzun kabaca galaksinin en uçlarına doğru olacağını söyleyebilirim. Droplet’in orada öngördüğümüz şartlara benzer şartlardan, hem sizin kullanımınızda, hem de sizden önceki hayatında defalarca geçtiğini bildiğimizden, bu yolculuğu en rahat sizinle yapabiliriz diye düşündük. İş sonunda sekiz yüz bin EM Kredisi alacaksınız, ayrıca yolculukta ihtiyacımız olan her şeyi de sizin için karşılayacağız. Ne diyorsunuz?”

“Pekala” dedim rahatlayarak, “kolay bir işmiş, hatta anlattıklarınıza göre fazla kolay bir iş. Gerçekten amacınızın basit bir yolculuk olduğuna inanmam zor maalesef. Cidden neyin içine gireceğimi bilmeden bunu kabul edemem, bu yüzden bana olabildiği kadar anlatın her şeyi.” Kadının sesindeki güleçlik gitmişti, bunun yerine daha ciddi bir ses tonuyla “Haklısınız, o zaman basitçe şöyle anlatabilirim” dedi ve işin ne olduğunu tek cümlede özetledi:

“Bizler galaksinin ucunda büyük büyük anneniz Maeve Koavis’in sakladığı ve kendi ailesinden sadece bir kişinin bunu alabileceğine inandığı bir icadın peşindeyiz.”

Neden bahsettiklerini ve kim olduklarını anlamıştım hemen. Bunlar Maeve Koavis’in hala yaşadığına inanan bir tarikat olan ve son iki-üç senedir sayıları hızla artan Havisran Tarikatı’nın üyeleriydiler. Bulmayı bekledikleri şeyin onları hala yaşadıklarına inandıkları kahramanlarına götüreceğine inanıyorlardı. Bunların gerçekten hiçbir şey bulamayacağına inandığım için “Pekala, yarın sizinle detayları konuşalım. Bana gelmemi istediğiniz yerin konumunu atın buradan.” dedim ve telefonu kapattım. Yanımda daha yeni uyanmış, ay parçası gibi güzellikten ibaret olan Melissa ve Leone’ye baktım. “Bugünü değerlendirelim bebeklerim, zira yarından itibaren bir sene sizinle olamayacağım.” dedim.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir