Bilimkurgu sineması, genelde fantastik külliyat ile birlikte anılmasına rağmen, son derece geniş kapsama alanı ile her zaman çok farklı tür ve kategorilerde tezahürler sunmuştur.
Birbiriyle kesişen bu kategoriler içinde bir değerlendirme yapmak, her ne kadar çoklu mesajları dar bir kategorizasyona sokmak olacaksa da, yüz yıllık sinema tarihinin bu nadide eserlerini elmalar ve armutlar olarak karşılaştırmaktan daha detaylı ve daha sağlıklı sonuçlar verecektir kanaatindeyiz.
Bu dosyamızda metot olarak, belli başlıklar altında seçtiğimiz filmleri ismen zikredecek, bazılarından kısaca bahsedecek ve aralarından bir “en” seçeceğiz. Bazen sadece bir filmden söz edeceksek de, çoğunlukla bir seri veya tüm versiyonlardan bahsediyor olacağız.
Dilerseniz, spoiler uyarımızı yapalım ve başlayalım;
YAPAY ZEKA
Bu başlıkla başlamamızın sebebi, başlığın her ne kadar benlik gibi bir konuyu işlemesi sebebiyle felsefe ile kesişmesine rağmen, bilimsel ve teknolojinin akış yönü öğeleri sebebiyle bilimkurguyu tam olarak temsil etmesi diyebiliriz.
Sizin için bu başlık altında, 12 film seçtik. Önce örnekler…
AI (2001), Ex Machina (2014), Ghost In The Shell (1995-2017), Wall-E (2008), Her (2013), I, Robot (2004), The Stepford Wives (1975-2004).
Finalistlere geçelim.
1- Blade Runner (1982-2017):
Fenomen bilimkurgu yazarı Philip K.Dick‘in, Do Androids Dream Of Electric Sheep adlı novellasından esinlenen bu film/ler, her ne kadar kaynaklarından ciddi derecede farklılaşsalar da, kaynağın ruhunu tamamen yakalamayı başarmış yapımlar olarak göze çarparlar. Yönetmen Ridley Scott‘un görsel dehası ile kurguladığı olağanüstü atmosfer, günümüzün bir başka başat yönetmeni Denis Villeneuve ile yaşatılmayı başardı ki bu, zor bir görevdi. Yapay zeka ve post apokaliptik dünyaya dair olağanüstü vizyonunun yapıştırıcısı olarak kullandığı, “Bir yapay zekanın yaşamının değeri nedir?” sorusunun yanı sıra, aynı sorudan türeyen bir alt konu olarak tüm macerayı gözlerinden seyrettiğimiz dedektif Deckard’ın yaşamının türünün ne olduğuna dair belirsizlik, hem kitabı hem de filmleri birer başyapıt kılmıştır. Bu kadar uzun bir açıklamanın, filmin bu satırların yazarı nezdinde ne ifade ettiğine dair bir fikir verdiğini umduğumuzu da ifade etmeliyim.
2-Terminator (1984-…)
Yapay zekanın korkutucu yönünü ortaya koyan eser, belki edebi anlamda büyük bir değere sahip değildi. Ancak dramasının ve kült öğelerinin sinema dünyası üzerindeki etkisi uzun vadeli oldu. Yine de Terminator, her şeyin sonunda nükleer tehlikenin ifşası dışında sadece bir film olarak tanımlanabilir.
3-Robocop (1987-…)
Özellikle seksenli yıllarda sinema dünyasında parlayan Hollandalı yönetmen Paul Verhoeven imzalı bu seri, sosyal adaletsizlik ve şirket bazlı yönetim sistemine getirdiği eleştiriler, filme konu olarak seçtiği mekan olan Detroit’in, seri üretim -efsanevi Ford ve icat ettiği seri üretimin merkezidir şehir- ve ırksal problemlerin Amerika’da en yoğun yaşandığı yer olması ve robot polis Murphy’nin ruhunun, tüm bu teknolojik ve üretimsel ağın dışına taşmayı başarması ile sinema tarihine geçen bir yapım oldu. Her ne kadar ilk filmden sonra, seri son derece “saçma” bir yola girse de, 2014 yılında yapılan yeniden çevrimin, seriyi oldukça iyi ama yine de biraz sığ bir formatta temsil ettiği de söylenebilir.
4-Westworld (1973-…)
Dönemin çok önemli aktörü Yul Brynner ve Josh Brolin‘in babası James Brolin’in boy gösterdiği bu gerilim filmi, yapay zekalar ile işletilen bir vahşi batı tema parkındaki bir arızanın sonucunda olanları anlatmaktaydı. Yapay zekaya dair korku filmlerin atalarından olan film, günümüzde daha stilize bir şekilde beyaz camda da boy gösteriyor.
5-Metropolis (1927)
Tam manasıyla bilimkurgu diyebileceğimiz ilk film olan Fritz Lang imzalı Metropolis, Bir açıdan Stepford Wives’a benzemekte ise de, temelde Weimar Almanyası’ndaki işçi sınıfı ile aristokrat sınıf arasında bir uzlaşma arayışının bilimkurgu formatında sahneye konuluşuydu. İlk bilimkurgu filmi olarak listemizde kendine yer buluyor.
En: 2001 A Space Odyssey (1968)
Yapay zeka konusunda yapılan neredeyse tüm filmlerin bir yerden atası olmasının yanı sıra, filmde hissedilen yücelik, hiçbir selefi tarafından yakalanamadı. Burada bir noktaya daha parmak basmak gerekir. Her ne kadar filmin kaynağı olan Arthur C.Clarke imzalı kitap da son derece yetkin ve öncül bir eser olsa da, Stanley Kubrick‘in filminin ulaştığı görkem büyük oranda yönetmenin başarısıdır. Kubrick aynı şeyi The Shining‘de de başarmış ve kaynak kitabın yazarı Stephen King‘in, kendi kitabının daha kötü bir versiyonu hale gelen bir film yaptırması ile sonuçlanan bir tartışmaya sebep olmuştur. Buradan hareketle, Clarke’ın filmin senaristlerinden olduğunu da es geçmeyelim.
UZAYLI İSTİLASI
Yapay Zekanın korkusundan, bir başka korkuya geçelim; Uzaylı istilası… Bu tarz filmler temelde adrenalin bombaları olarak tanımlanabilirler. Bir şekilde insanların zafer kazanması ile biten bu filmler, bu sebeple çok da derin sayılmazlar. Yine de hem bu başlıkta, hem de bir sonrakinde daha derin birkaç örnek vereceğiz.
Mansiyonlarımızla başlayalım; Independence Day (1996-2016), Battle Los Angeles (2011), Battleship (2012) They Live (1988), Dark City (1998) ve Transformers (2007-…)
Şimdi de finalistler;
1-Oblivion (2013)
Her ne kadar ortaya felsefik anlamda yeni bir şey koymasa da, uzaylının zaferi -ki uzaylının mahiyeti sebebiyle bir yapay zeka örneği olarak da tanımlanabilir film- ve bunu türdaşlarından farklı olarak, insanlarla bir savaş ile değil, ayın yok edilmesi aracılığıyla gezegenin dengesini bozarak yapması, olağanüstü görselliği ve buna eşlik eden enfes soundtrack’i ile, bir görüntü sanatı olan sinemaya yakışır bir örnek olarak listemize alıyoruz filmi.
2-Skyline (2010)
B sınıfı bir film olsa da, orta seviyede tanınan oyuncularla oynansa da, finali ile tüm mantık sınırlarını ihlal etse de ve hem hem gişede hem de eleştirmenler nezdinde umduğunu bulamasa da, uzaylının soğukkanlı zaferini ve bunu korkunç bir efektiflik ve zalimlikle yapmasını es geçemeyiz. İnsanın çaresizliğinin seyirciye iliklerine kadar hissettirildiği filmde, bir çıkış yolu olarak sunulan aşk olmasaydı, film makus talihini yenebilirdi, ama o son göğe yükselme sahnesi de makus talihe yeğdir diyoruz.
3-War Of The Worlds (1953-2005)
Bilimkurgu edebiyatının bir başka efsane ismi H.G.Wells’in -listemizde kendisiyle birkaç kez daha karşılaşacağız- 1897 tarihli eseri, o dönemin en büyük ve medeni kenti 6 milyonluk Londra’nın ani bir uzaylı istilası ile ne kadar kısa bir süre içinde altüst olduğunu anlatması ile dikkat çektiği kadar, uzaylı yapısı, dünyanın doğası ve Viktorya insanının bilimsel gelişmenin gideceği yere dair endişelerini de -yirmi yıl sonra o teknoloji taşımı ve gerekli hammadde savaşı 17 milyon insanın seri şekilde katledilmesiyle sonuçlanmıştı- yansıtması bakımından önemli bir eserdi. Özellikle 2005 yapımı Spielberg imzalı film ise, kitapta biraz eksik kalan bir noktaya parmak basması ile kendisini ayrıştırmayı başardı. Bir babanın evlatlarını kurtarma mücadelesi, kitaptaki ana kahraman ve kardeşinden belki biraz daha klişe ama daha hissedilebilir bir hikayeydi.
En: Invasion Of Body Snatchers (1956-1978)
Uzaylı istilasının bir tür bitki sporu olmasını mı övelim, bunun tespit edilmesinin imkansızlığına mı hak verelim ya da bunu fark eden sıradan insanların buna dair yapabilecekleri hiçbir şey olmadan tek tek kendilerine yabancılaşan eski dünyalarına karşı hissettikleri çaresizlikle mi daralalım bilemiyoruz. Ancak bu fikir ve işlenişi hem sanatsal olarak devrimsel, hem de zanaat açısından olağanüstüydü…
UZAYLI BİREY VE TEZAHÜRLERİ
Uzaylı, sinemada her zaman kolektif bir şekilde işlenmedi. Ve bir birey olarak işlendiğinde mahiyeti de değişti. Kimi korkunç, kimi şaşkın, kimi bizim gibi…
Bu kategoride de isminden bahsedilmeye değer filmler şöyle; The Thing (1982), PK (2014), Under The Skin (2013). Bir finalistimiz ve bir de “en” imiz var.
Finalist: E.T. – Extre Terrestrial (1982)
Her ne kadar uzaktan bakıldığında fazla pozitif ve sevgi mesajı ile gerçekçilikten uzak görünse de, iyi uzaylı ve çocukların kalbini yeniye açabilme yeteneği ile dikkat çeken bir örnek olduğu su götürmezdi.
En: Alien (1979-…)
Uzaylı dehşetini en açık şekilde izleyiciye yaşatan film, devasa şirketlere dair gelecek tasavvuru ve her yeni filmi ile evrenine dair bir yeni bir öğe ekleyerek, kendi başına bir külliyat oluşturdu. Bir kadın kahramanın macerası olarak da türünün ilklerinden olduğunu hatırlatmakta fayda var.
UZAYLILARLA İLK VEYA STABİL TEMAS
Bu tür filmler, ilk veya stabil temaslar söz konusu olduğu için, sorunların daha derinden yaşandığı ve gerilimli, ancak sıcak çatışmanın yerinin pek olmadığı filmlerdir.
Örnek olarak verebileceğimiz filmler, Liquid Sky (1982), Close Encounters With The Third Kind (1977), The Man Who Fell To Earth (1976) ve Contact (1997) olarak sıralanabilir.
Finalistlerimiz;
1- Arrival (2016)
Denis Villeneuve‘nin listedeki bir diğer filmi olan Arrival, sadece uzaylı bir toplumla ilk temas olmakla değil, çatışmanın hangi noktada bir seçenek olduğu ve zamanın lineer düzen dışındaki akışı dolayısıyla da zaten bildiğimiz risklere yine de atılır mıyız, sorularıyla da kaliteli bir seyirlik sunuyordu.
2-District 9 (2009)
Güney Afrikalı yönetmen Neill Blomkamp‘ın olağanüstü ırksal alegorisi, kararında aksiyonu ve yetkin ancak plastikten uzak özel efektleri ile de bilimkurgu sinemasına yeni bir soluk getirmişti. Bu sebeple listemizde mansiyoner oldu.
En: The Day The Earth Stood Still (1951-2008)
Bu filmin seçilme sebebi son derece direkt mesajı oldu. Kısaca insanlık nereye gidiyor sorusunu soran film, bu soruya insanın verdiği cevapla da dikkat çekiyordu. İşe yarayan yaklaşım, konuşmaktı, dinlemeden saldırmak değil… İlk filmin İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, Soğuk Savaş döneminde yapılmış olduğunu da hatırlatalım.
SPACE OPERA
Kelimenin tam karşılığı Uzay Operası olsa da, aslında terim bir tür uzaylı türler arası evreni tanımlar. Bu başlığa örnek olarak verebileceğimiz filmler, The Fifth Element (1997), Guardians Of The Galaxy (2014-2017), Serenity (2005), Battlestar Galactica (1978-2004) ve Villeneuve’nin versiyonuyla muhtemelen edebiyattaki yerini sinema dünyasında da alacak olan Dune (1984).
Finalist: Star Trek (1966-…)
Televizyon dizisi olarak doğan ve sonra sinemaya aktarılan bu seri için söylenebilecek fazla bir şey yok. Otoriteler her ne kadar 1982 yapımı The Wrath Of Khan‘ı serinin en iyisi olarak nitelendirseler -ve özgünlük açısından doğru olsa da- 1979 yapımı Star Trek The Movie‘nin, 2001 A Space Odyssey‘den fazla etkilenen yapısı ve bozuk ritmine rağmen sinematik olarak daha görkemli olduğunu tartışmaya açmak yersiz olmaz.
“En”: Star Wars (1977-…)
Öncelikle bir şeyi açıklığa kavuşturalım; Star Trek daha doğal, daha olgun ve gerçekçi -bilimsel anlamda- olabilir. Ancak Star Wars‘ın genişletilmiş evrenini de işin içine kattığımızda devasa olan etkisi ve türündeki yeri pek tartışmaya açık değil. Star Wars markası bir bütün olarak, bilimkurgunun gerçek kralıdır. Belki biraz fazla marka olarak…
İNSANLAR UZAYDA
Madem uzaylı istilası ve uzay operalarını konuştuk. Bir de bizlerin uzayda olduğu yapımlara göz atalım. Farklı türde filmlerden oluşan bu filmler, bazen hard sci-fi, bazen ise uzay operası tarzına yakın şekillerde tezahür ederler.
Örnek olarak, The Martian (2015), Cowboy Beebup (1998), Space Battleship Yamato (1974-2010), Starship Troopers (1998-…), Flash Gordon (1980) ve After Earth‘ı (2013) gösterebiliriz.
Şimdi gelelim finalistlere;
1- Gravity (2013)
Alfonso Cuaron‘un hard sci-fi gerilim filmi, kişisel bir seçim olsa da, minimal çapı sebebiyle, mansiyonla yetineceğiz. Olağanüstü kompozisyonları ve yine olağanüstü soundtrackine, finaldeki görsel şölen ve mükemmel tempoyu eklediğimizde ortaya çıkan şeyin, neredeyse “ilahi bir güzellik” olduğu su götürmez…
2-Interstellar (2014)
Dahi ve aynı zamanda hırslı yönetmen Cristopher Nolan‘ın, uzayda geçmekle birlikte, temelde zaman temasını işleyen filmi Interstellar, uzaydaki nefes kesici görsellere ek olarak, tüm temayı, belki bilerek, belki bilmeyerek doğal ve görkemliden ziyade insan algısında gösterebildiği için Nolan’ın sinematografisi içinde bir artı olarak finalist oluyor. Ancak o görkemin doğallığı sebebiyle de “en” olmak için elimizi zorlamıyor. Bu noktada seçim sizin…
“En”: Avatar (2009)
James Cameron, çok kaliteli ve vizyoner işleri, izleyiciyi de içine katarak realize eden, dolayısıyla ününü hak eden bir yönetmendir. Avatar da, özellikle çevre sorunları ve sömürgecilik başta olmak üzere bir çok alt başlık ve temayı içinde barındıran bir görsel şölen olarak gişenin gelmiş geçmiş en başarılı filmi oldu. Eğer klasik bir gişe filminin sanatını sorgularsanız, filmin içerdiği temalara da bir göz atabilirsiniz…
ZAMAN YOLCULUĞU
Bilimkurgu dalının ana başlıklarından birine geçiyoruz şimdi de. H.G.Wells’in 1895 tarihli romanı Zaman Makinesi ile başlayan furya, günümüze kadar farklı formlarda uzandı.
Örnek filmler, The Time Machine (1949-2002), Bill & Ted’s Excellent Adventure (1989-2020), Looper (2012), Freejack (1992), Dr.Who (1963-…), Tenet (2020), 12 Monkeys (1995) olarak sıralanabilir. Mansiyonlara geçelim;
1-Edge Of Tomorrow (2014)
Biraz sürpriz bir başlık olabilirse de, tekrar düşünüldüğünde aynı şeyi defalarca yaşamanın dehşeti, bir uzaylı istilası ve her seferinde genişleyen bir ana hikaye, gerçekten sadece bir zaman yolculuğu değil bir fantastik seyirlik de sunduğu için mansiyona layık görülebilir diye düşünüyoruz.
2-Donnie Darko (2001)
Donnie Darko, genelde renkli bir dönem olan 2000’lerde, dramatik bir ergen hikayesine yerleştirilmiş hayalet bir zamanın göreceliliği filmi olarak büyük bir ilgi gördü ve bu ilgiyi de hak etti. Sembolizmin had safhada olduğu film bu başlıkta bir numara olabilirdi, eğer aşağıdaki film olmasaydı…
“En”: Back To The Future (1985-1990)
Dönem filmlerinin usta ismi Robert Zemeckis‘in, bu basit, aile/ergen hikayesi görünümlü komedi macerası, ikonik karakterleri, mükemmel devamlılık başarısı ve verdiği mesajla, izleyicileri koltuklarına mıhlamakla kalmamış, özellikle geleceğe dair önemli bir mesaj da vermişti. Ve her şeyin ötesinde kitleleri peşinden sürüklemişti.
SANAL GERÇEKLİK
Bu başlık altındaki filmler her ne kadar çok olmasalar da, önemli başlıklar olarak boy gösterdiler. Biz de, iki örnek film, bir finalist ve bir “en” den bahsedeceğiz.
Örneklerimiz, EXiztenZ (1999) ve Johnny Mnemonic (1995) oldular.
Finalist: Tron (1982-2010)
Sanal gerçeklik filmlerinin atası olan Tron, bilgisayar oyunları henüz arcade seviyesindeyken ortaya çıkması bakımından kesinlikle devrimsel bir filmdi. Bununla birlikte bir Disney yapımı olarak derinliği belli bir seviyeyi aşmıyordu. 2010 tarihli Tron Legacy, Tron başlığını iyi temsil eden ve görsel anlamda tematik bir şölendi. Ama o kadar…
“En”: The Matrix (1999-…)
Dördüncü filmi yolda olan seri, teknolojik, folklorik, felsefik ve dini konuları bir fihrist gibi ele alıp bilimkurgu formatında izleyicinin önüne koyduğunda, bilimkurgu dünyasında devrimsel bir şeyler olduğu anlaşılmıştı. Dönemi bilenler için Matrix‘in bir fenomen olduğunu söylemeye gerek yok. Ancak genç izleyicilerimiz için bunu ortaya koymakta fayda var. Ve bu filmin bütün değindiği konuları müthiş bir aksiyona yedirdiğini de söylemeden edemeyiz.
BİLİM AĞIRLIKLI “HARD SCI-FI” KONULAR
Bu tür filmler, genelde yakın gelecekte geçen, dolayısıyla beklenebilir bilimsel esaslara bağlı ve bunun hayata getireceği olumlu ya da olumsuz etkileri ele alan filmlerdir.
Açıkçası bu filmlerin hepsini mansiyona koyabilirdik ancak formata uygun olarak üç tanesini ismen örnek vereceğiz; Alita: Battle Angel (2019), The Fountain (2006) ve The Invisible Man (1933-…)
Mansiyonlara geçelim.
1-Minority Report (2002)
Philip K.Dick’in aynı isimli öyküsünden uyarlanan film, yakın dönem teknolojilerinden, insani duygulara, suçun tanımından, meydana gelmesine dair şartlara ilişkin yer yer felsefik tartışmaları da açan önemli bir filmdi. Spielberg’in usta işi zanaati ile de birleşince ortaya çok ciddi bir eser çıktı.
2-Eternal Sunshine Of The Spotless Mind (2004)
Aynı yıl en iyi orijinal senaryo Oscar‘ına da uzanan bu film, ayrılık acısından kurtulmak için hafızanın silinmesi konseptinden hareketle, sadece bilime dair değil insan ruhuna ilişkin de enfes bir kompozisyon sunmuştu. Ancak biz biraz cilasız olduğu için kendisini “en” seçmedik.
“En”: Inception (2010)
Her ne kadar bilimle ilgisi spekülatif kalsa da, rüyanın benzersiz keyfini uyanıkken de tattıran, üstelik bunu yaparken de ortaya usta işi bir sinema zanaati ortaya koyan bu filmin tekrar etmek gerekirse “benzersizliği” kendisini bu kategoride zirveye taşıdı. Bu arada Inception‘un sevgiye dair insani yönünü de es geçmemek gerekir. Bir de özellikle Nolan’ın film ismi seçimlerini de bu vesileyle gündeme getirmeliyiz. Inception ve Tenet -her ne kadar ters okunuş efekti de olsa…- Her ikisi de özellikle Türkçe’ye çevrildiklerinde, komplike ve net karşılıktan ziyade uzun açıklamaları olan isimler. İngilizce de ne ifade ettiklerini bilemiyoruz doğrusu.
GENETİK BAZLI FİLMLER
Bilimden açılan konudan devam edelim. Daha doğrusu korkutucu bilimden bahseden filmlere gelelim. Zira bu filmlerde konu, özellikle deforme edilmiş insandır. Konunun dehşetini veren filmler hiç az değil, bu yüzden seçim zor oldu diyebiliriz.
Örnek filmlerimizi şöyle sıralayalım; The Fly (1986), Soldier (1998), The Clockwork Orange (1971), Jurassic Park (1993-…)
Mansiyonlarımız;
1- Moon (2009)
Bir noktada bu, kişisel bir seçim denilebilir. Ancak yapay zeka gibi klonların da varlıklarının değerine dair olan bu filmin, bir de efsanevi HAL-9000‘den çok daha insan olan bir yapay zekayı –GERTY– bize sunması seçimimizdeki temel etmenlerden. Kreşendo ve climax sekanslarında “yeni” klonun fazla inisiyatif sahibi karakteri baskın gelmese, daha baskın bir kült de olabilirdi diyerek film hakkındaki sözlerimizi noktalıyoruz.
2-The Island Of Dr.Moreau (1977-1996)
Her iki çevriminde de önemli oyuncularla büyük bir prodüksiyon olarak ele alınan bu başlık, H.G.Wells’in bir başka vizyoner eserinden esinlenmişti. Materyal, sadece bilimsel bir korkunçluğu değil, melezlerin düşünce sistemindeki yabancılığı da çok iyi işlemesi bakımından bir klasik oldu. Filmleri de büyük oranda bu olguyu temsil etmeyi başardı.
3-Gattaca (1997)
Genetik kodlama ve dolayısıyla oluşan sınıflar ve bu sınıfı kabul etmeyen bir ruhun her ne kadar sosyal olarak değilse de kişisel devrimi için gösterdiği çaba… Bu, genetik başlığında incelenebilecek çok “insan” bir hikaye ve bu sebeple de türünün kültlerinden biri. Bizim listemizde de bir mansiyoner…
En: Children Of Men (2006)
Listemizdeki ikinci Cuaron filmi, bu sefer bir “en” olarak karşımızda. Ve bunun sebebi de yine yönetmen Alfonso Cuaron ve görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki… İnsanların ani bir şekilde üreme yeteneğini kaybettiği bir dünyada, hamile kalan bir kızı bir araştırma merkezine götürmeye çalışan eski bir siyasi devrimci ve ayrıldığı -hala- devrimci eşinin etrafında dönen bir post apokaliptik mülteci kaosuna, yeteri kadar çatışma ve entrika ekleyin sonrasında da olağanüstü bir kamera kullanımı, ışık, kompozisyon ve sinematografi ile bu konuyu besleyin… Diyebiliriz ki, 2001 A Space Odyssey ile birlikte salt sinematografik özellikleri ile listemizde yer alan iki filmden biri de Children Of Men‘dir.
POST-APOKALİPTİK DÜNYA
Yine bilimin ve ekonominin, insanın karanlık yanıyla birleşmesi ile ortaya çıkması muhtemel kıyamet senaryolarına geçiyoruz şimdi de. Kimisi tamamen mahvolmuş ya da değişmiş, kimisi de küçük sınırları içinde kendini kapatmış distopyan yeni rejimlere dair bu filmlerden verebileceğimiz örnekler şunlar; Logan’s Run (1976), The Running Man (1987) ve 2046 (2004).
Mansiyonlar;
Snowpiercer (2013)
Bir deney hatası ile buzul çağına girmiş bir dünyada, tüm dünyayı, tarihini ve kültürünü, kısacası hem hayatta kalmayı hem de sınıflararası çatışmayı miras almış bir trende en altta olduğunuzu düşünün. Kompratman, kompartman yükselmek ve bu fantastik ama aynı anda korkunç dünyayı çatışarak keşfetmek, iyi bir sinematografi, kararında bir sembolizm ve ikonik karakterlerle birleşince bir mansiyon almak kaçınılmaz oluyor bizlerden…
THX-1138 (1971)
Her ne kadar alegorik yapısı ile aslında büyük bir “insan” hikayesi anlatsa da, George Lucas‘ın Yıldız Savaşları, adı üzerinde biraz “hafif” olabilir. Bu sebeple aynı yönetmenin siyasi ve ekonomik bir distopyayı, böylece de son derece net ve kati bir baskıyı anlattığı bu eserini görünce şaşırabilirsiniz. İşte karşınızda, THX-1138. Bir tür kovan mantığında yürüyen distopyan düzen ve düzenin insana dair temel duygulardan biri olan aşk ile çatırdaması ama olayların sonundaki beklenmeyen gerçekçilik, filmi listemize almaya yetiyor. Buna ek olarak filmin yer yer rüyayı andıran kontrast ve stilistik kompozisyonlarının, Star Wars estetiği ile ciddi derecede benzeştiğini ve aslında onun öncüsü olduğunu atlamamak gerekir.
“En”: Planet Of The Apes (1968-…)
1968’te bir kabus olarak hayatımıza giren bu yüksek teknoloji ürünü büyük başlık, daha sonra farklı dönemlerde farklı şekillerde ve fazlarda ele alındı. Filmin Türkçe adının Maymunlar Cehennemi olduğundan bile anlaşılacağı üzere film insanlar için pek de iç açıcı bir gelecek sunmasa da, zamanın göreceliliği kaynaklı çok akılcı bir senaryoya sahip olsa da aslında listemizde “en” olmasının ana sebebi sadece bir sahne, insanı uyaran ve umutsuzluktan dizleri üzerine çöktüren ikonik bir tokat…
FELSEFİK VE/VEYA SİYASİ ÖRNEKLER
Son filmden hareketle, insanlığın nereye gittiğine dair, hem siyasi hem de felsefik başlıklara geçiyoruz. Esasen siyasetin profesyonel olmayanının zaten felsefi bir konu başlığı olması sebebiyle bu ayrım pek de anlamlı değil. Öncelikle örneklerimize geçelim;
Elysium (2013), Total Recall (1990-2012) ve Solaris (1972-2002).
Finalist ve “en” başlığımıza geçmeden önce iki konuda küçük bir açıklama yapmak gerekli olabilir.
Öncelikle Total Recall, yine Philip K.Dick imzalı klasik bir öyküdür. Ancak öykünün bam teli, her ne kadar konsepti de zaten dahiyane olsa da, filmin baş kahramanı Quaid’in aslında filmin kötü adamı Hauser’ın kendisi olması ve temelde kendisiyle savaşmasıdır. Ancak bu sürpriz, 1986 yapımı “Arnold” filminde kitlelere açık edildiği için daha eli yüzü düzgün diyebileceğimiz 2012 yılı yeniden çevrimi de materyalin şok etkisini yansıtamadı.
İkinci konu ise konu başlığı ile ilgili. Bilimkurgu, içerik olarak post-akopaliptik gelecek, ütopya, distopya, kozmos, felsefe ve dini konuları içeren bir kesişimde bulunduğu için, bu başlık altındaki filmler dışındaki bir çok filmde de bu konular kendine yer bulmaktadır. Siz okuyucularımız da, bu başlıkta görmediğiniz ve aklınıza gelen bazı filmleri, diğer başlıklarda görmüşsünüz veya göreceksiniz kanaatindeyiz. Şimdi finalistimize geçelim.
Finalist: Judge Dredd (1995-2012)
İngiliz 2000 AD/MS 2000 çizgi roman dergisinin bu ikonik karakteri, post akopaliptik bir dünya, adalet ve sınırları, esnekliği ve esasları konusundaki hukuk felsefesi ve siyasete dair soruları, çok net bir aksiyon harmanı ile okuyucularına sunuyordu. Ancak nasıl Arnold Schwarzegger Total Recall’i katlettiyse, Slyvester Stallone de bu başlığı katletti. Fark şuydu ki, 2002 versiyonu Total Recall’i bir film olarak kurtaramazken, 2012 versiyonu Judge Dredd‘i kurtardı. Bu yeniden çevriminin materyalin özüne dönüşünün yanında mükemmel bir sinematografiye sahip olduğunu da belirtelim.
“En”: Stalker (1979)
Büyük usta Andrei Tarkovsky’nin bu başlıktaki ikinci filmi, bir uzaylı istilası/ziyareti temasıyla, yaşamı, hayatı ve inancı, hayatın akışı içinde -ki zamanın resmini yapmak yönetmenin ana özelliklerindir- ve diyaloğa boğmadan hissettirdiği bu film, sadece bilimkurgu değil tüm sinema türleri bazında bir başyapıttır. Filmin ruhani atmosferine dayanak olan, neredeyse yaşamın dışındaki setinin, bünyesinde barındırdığı kimyasal atıklar ile filmin yönetmeni ve başrol oyuncularının kısa zamanda kanser sebebiyle hayatlarını kaybetmelerine sebep olduğunu da düşündüğümüzde, film ile gerçeğin karıştığı son derece üzücü bir yerde hissederiz kendimizi. Filme eşlik eden soundtrack teması Meditation’u da unutmayalım…
BAĞIMSIZ VE BAĞLANTILI BİR BAŞLIK: KAİJU FİLMLERİ
İlk örnekleri Godzilla ve King Kong‘un, sırasıyla Japonya‘nın atom bombasına dair kolektif hafızası ile Amerika‘daki ırk ayrımcılığına dair son derece ciddi mesajlarına rağmen, daha sonra neredeyse tamamen eğlence ve görkemli şovlara dönüşen bu başlıkta dört film seçtik sizlere. Eğlencelik Pacific Rim (2013-2018), ilginç bir deneyim ve birinci şahıs anlatımıyla dikkat çeken fakat bir tarihçeden yoksun Cloverfield (2008-…) örnekler olurken. Finalistler, biraz önce bahsettiğimiz mesajlara sahip iki film oldu…
Finalist: King Kong (1933-…)
Bahsi geçtiği üzere, ırk ayrımına dair bir tezahür olan ve haklı olarak baş kaldırana dahası, “üst” ırktan birini sevmesine karşılık olarak en ağır cezayı alan bu yaratığın hikayesini “en” değil, finalist yapan şey, atomik travmanın daha büyük olması ve sinematografik bir iki detay oldu. Onları Godzilla başlığında açıklayacağız.
“En”: Godzilla (1954-…)
Hiroshima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarından on yıl sonra, Amerikan nükleer çalışmalarından doğan dev sürüngen Godzilla’nın hikayesinin önce Amerika’ya sonra da dünyaya yayılan büyük ününün zaten başlı başına bir başarı olmasının yanı sıra, özellikle son çevrimlerdeki “yabancılık” ve “görkem”, bu başlığı türünün başat öğesi yaptı. 2014 yapımı filmdeki, paraşüt sahnesini örnek gösterebiliriz.
Böylelikle listemizin de sonuna gelmiş oluyoruz. Daha önce bahsi geçtiği gibi, türler arasındaki kesişimde, birden çok başlık altında işlenebilecek filmleri subjektif bir şekilde ağırlıklı başlıklarında ele aldık. Aklımıza gelmeyen veya bize bu listeye girecek kadar iyi gelmeyen filmler siz okuyucularımız nezdinde farklı değerlendirilebilir. Açıkçası bu konuda bize yorum vasıtasıyla dönüş yaparsanız mutlu oluruz.
Hazırlamaktan büyük keyif aldığımız bu listeyi, sizlerin de aynı duygularla okumuş olmanızı temenni eder, hepinize iyi bir dönem dileriz.
Esen kalın.
İlginizi Çekebilir
İnsanlar Bilmediği Şeyden Korkar; The Elephan...
Biraz Tarih Biraz Shakespeare Biraz Yirmi Bir...
Japon Bilinçaltından Gelen Modern Bir Destan:...
Bir Efsanenin Ardından - Top Gun: Maverick
Dev Bir Eserin Ona Yakışan Uyarlaması: Dune
Cumhuriyet'in 100.Yılına Yakışır Bir Yapım: A...
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…