Merhabalar pek değerli okurlar. Bugün ilk defa bir kitap incelemesiyle karşınızdayız. Bendeniz, Düşkalem. İnceleyeceğimiz kitap, benim için oldukça önemli ve değerli bir kitap, hem de bir yazarın ilk kitabı. Tabii ki de bu kitap kıymetli dostum Ömer Faruk Yazıcı’nın başlıktan gördüğünüz üzere, Paris Yayınları’ndan çıkmış Alemlerin Çöpçatanı isimli kitabıdır. Arka kapağındaki tanıtım bülteni bana ait olan ve yazılışına şahit olduğum bir kitap olduğu için de ayrı bir yeri vardır bende. Daha fazla lafı uzatmadan başlayalım:
Öncelikle, kitabın dilinin akıcı ve hafif olması tekrar tekrar okunabilir olmasını sağlamış diyebilirim. Hem öykülerin çoğuna hâkim olan yerellik hem de kısacık okunmalarıyla bile okuru etkileyen karakter ve dramatik kurgular ilk kitap için bile oldukça başarılı ve eğlendirici. Lise çağındaki gençlere ve yetişkinlere uygun bir okuma zevki sunan, görsellerin öykülerle uyumu gayet yerinde olan bu kitabın içinde yer alan öykülere gelin kısa kısa da olsa yer verip inceleyelim(Sürpriz bozanlara karşı dikkatli olmak hususunda hassasımdır, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz):
- Ağaçlar: Bir doğa vahşeti eleştirisi denebilir. On yıllardır tüm dünyanın gündeminde yer alan; ekolojik dengenin bozulması, küresel ısınma gibi sorunlar konusunda bir günah çıkartma desek daha iyi olur. Ana karakterimiz bir ağaç ve insanlığın doğaya verdiği zararlar sonucunda nasıl yok olduğunu, ağaçların bilinç kazanıp komplike canlılara nasıl evrildiğini güzelce işliyor.
- Alemlerin Çöpçatanı: İnce ince kurgulanmış ve sonunda okuru şaşırtan etkileyici bir karakter öyküsü demek, pek de yanlış olmaz sanıyorum. Milletvekillerinden tutun da mahalledeki sıradan bir komşunuza kadar nice insanı dünya evine sokan bu kişinin sonunu görüyoruz hep beraber.
- Bir İnsan Nasıl Gulyabani Olur ? : Korku denen ilkel içgüdünün insanoğlunu ne gibi durumlara sokacağını etkileyici bir dille, bir anlatıcının ağzından anlatan bu öyküde hem yerel inanışların izine hem de inanışların köy hayatına etkisine ilk bu öyküde rastlıyoruz. Sonrasında diğer birçok öyküde bu tema sıklıkla karşınıza çıkacak. Zaman zaman yaşlı ve bilge anlatıcılarla öyküsünü okura aktarmayı seven yazarımızın, bir başka öyküsünde de böyle bir karakterle karşılaşacaksınız.
- Boyacı: Mevsim döngüsünü, Türk mistik inanç ögeleriyle ve hafif Pers etkisiyle masalsı şekilde anlatan bir öykü var karşımızda. İmgeleriyle ve diliyle masal havasında geçen öykümüz; düalist yapının yerinde kullanımıyla akıllara Şehname, Ahuramazda ve Ehrimen’i getirmiyor değil. Fars kültür ve tarihiyle yakından-uzaktan alakası olanlar ne demek istediğimi okuduktan sonra anlayacaklardır.
- Deux Ex Kaynata: Ülkemizdeki evlilik kurumuna satirik bir şekilde yaklaşan ve hayal kısmıyla bir bilim kurgu parodisi olan bu öyküde, gezegenden giden kaynanalar mı dersiniz, birbirlerine giren görümcelerle yeni gelinler mi, ne ararsanız var burada. Damatların hali mi? Tahmin etmek zor değil
- Havva Kadın Efsanesi: Güncel ve hiç bitmeyen sorunlarımızdan biri olan kadına yönelik cinsel ve fiziksel şiddeti, bu ülkenin bağrından kopan bir olay örgüsüyle düşündürüp sorgulatan bir şekilde anlatıyor yazar bizlere. Kaçırılıp tecavüze uğramış bir kadının, kendisine bunu yapanlardan tutun da karısına-kızına zulmedenlere kadar, bütün zalim erkeklerden intikam almasını anlatıyor öykü. Kullanılan deyimlerin, köy atmosferiyle buluşması da otantik havayı güçlendiriyor ve okuyanlara, bu sorunun ülkenin her bir köşesinde var olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor.
- Hazret-i Yılan: Evin Sahibi Ruhu yahut eski inanışta Ev İyesi kavramını mizahi, yöresel ve eğlendirici bir üslupla anlatan öyküde, evlerine yılan dadanan iki köylü kadının ve ailelerinin başlarından geçenler anlatılıyor. Okurken tebessüm etmeniz garanti
- Kalburüstü: Osmanlı’nın 18. yüzyıl dolaylarında geçen, tulumbacıların ali cengiz oyunlarıyla insanı gülümseten bir üst tabaka eleştirisi. Verilen detaylarla insanı o tarihe götürüyor istemsizce. Karakterleriyle de tarihi atmosfer daha da güçlendirilmiş. Öykü sonunda yüzünüzde buruk bir tebessümün kalacağını düşünüyorum.
- Kilin: Başlı başına ayrı bir kurgu evrende geçen bir çeşit kara masal. Batı kültürünün Unicorn isimli masumiyet timsali varlığının Doğu’daki izdüşümü olan Kilin ’in etrafında dönen bir kurguya sahip. Burada işlenen konular, insanoğlunun unutkanlığı, vefasızlığı ve aç gözlülüğü. Bu kavramlara hayat veren sağlam imgeler ve kurgu karakterlerle daha da etkiliyor insanı. Yaşlı ve bilge anlatıcı karakter yine karşımızda: Bir büyücü olarak. Ateş, toz, def ve tokmağı kullanarak yaptığı duman büyüsünü görünce yazarın yaratıcılığını bir kere daha takdir edebilirsiniz.
- Musallat: Anadolu’nun bilinmeyen bir yöresinde, eski ancak bilinmeyen bir döneminde geçen bir yerel inanış anlatısı. Canavar milletinin gafletlerini, insanoğlunun taktıkları isimleri, Anadolu’ya özgü kültürel simgelerle nakış gibi işlenmesiyle oluşturulmuş bu öyküden, söylentilerin inançlar üzerindeki gücünü görüyoruz. Bize de okumak düşüyor haliyle.
- Nazar: Nazar inancını hafif komik bir üslup ve yöresellikten uzaklaşmadan tatlı tatlı anlatan bir öykü var şimdi de. Kuşak çatışmasına yer vermeyi ihmal etmeden, geçmiş deneyimlerinden ötürü batıl inançlarla haşır neşir olan bir kadının; gelini ve oğluyla konuşmaları üzerinden ilerleyen bir olay örgüsünü okumayıp resmen izliyoruz.
- Küfe: Yine 18. ve 19. yüzyıl devirlerinde bir İstanbul atmosferinde, ayyaş bir adamla hamalın kısa ama komik macerasına tanıklık ediyoruz bu sefer de. Vay efendim, ebem kuşağının altından geçen birisi erkek ise kadın, kadın ise erkek oluyormuş … İnanmıyorsanız, açın kitabı ve başlayın okumaya
- Pezevenk Gömleği: İkinci bilim kurgu komedi öykümüz de işte tam burada, değerli okurlar. Bir dünya düşünün ki; uzaylılarca istila edilmiş ve insanların direnci çabucak kırılmış. Ancak bir gün, bir pezevenk tüm dünyayı kurtaracak yöntemi insanlığa gösterecek ama nasıl ? İşte, bundan sonrasını sizlere bırakıyorum.
- Puhu Kuşu Mu ?: Anadolu’nun bilinmeyen bir köyüne düşüyor yine yolumuz, muhtemelen Karadeniz’e. Bir kuş ötüşü duyuyoruz gecenin bir yarısı, tıpkı diğer köylüler gibi. Hohori midir bu, yoksa Puhu mu ? Puhuysa korku, Hohoriyse neşe saracak bedenimizi fakat bu ötüş hangisine ait ? Meraklıları okumaya davet ediyorum…
- Karabasan: Der Saadet’e geri döndük. Kabusla uyandınız, korku tüm damarlarınızda sinsi sinsi kol geziyor. Burnunuza yanık kokusu geliyor, Topkapı Sarayı’ndasınız. Pencereden bakıyorsunuz, alevler yalayıp tüm şehri yutmaya başlıyor. Ayağınızın altındaki yer gümbürtüler çıkara çıkara sallanıyor. Ne yapardınız o an ? Neler hissederdiniz ? Sizi bilemem ancak ana karakterin neler hissettiğini okuyunca gayet iyi anlıyorum ve açıkçası, yerinde olmak istemezdim!
- Seyyah Gözü: Hiç yurtdışına çıkanınız oldu mu aranızda? Belki çıktınız hatta o geziye dair bir anı yazısı veya bir video kaydı bıraktınız arkanızda. Gittiğiniz ülkeye özgü bir merasime dair hisleriniz nasıldı? Neler hissettirdi size orada olanlar ? Henüz bendenize nasip olmamış olsa da öykünün ana karakteri P. R. Extranjero’nun anısı şeklinde kaleme alınan öyküde, yine 18. ve 19. Yüzyıl Osmanlısındaki İstanbul’da gerçekleşecek olan bir mevlit merasimine toplanan kadınların anlatılışı, şüphelendirip ürküten tasvirlerle okura aktarılıyor. Öykünün sonunda, sesli bir “Hadi be oradan!” demeniz ve istemsizce kahkaha atmanız mümkün.
- Şişman ve Mutlu: Kitapta yer alan en kısa öykü demek yanlış olmaz. Tek bir sayfada belli bir durumu ve sonrasını bizlere aktaran bir ölüm öyküsü. Ömrü boyunca envai çeşit tatlıdan mahrum kalan zavallı ana karakterin ölümü göze alarak o tatlılarla yaşadığı kısa da olsa güzel anları okumak, insanın aklında şu soruyu oluşturuyor: “Çok sevdiğin ve sana defaatle yasaklanmış bir şeyin peşinden, öleceğini bile bile gider miydin ?”.
- Şişmanlar Tekkesi: Cehaleti ve hurafeleri yücelten bir zihniyeti, yerinde tespitlerin örgüye yedirilmesiyle eleştiren bu öyküde, tekkenin içine girmeye cüret eden adam olup, o ihtişamlı yapının ve yatırdaki zavallının öyküsünü dinleyince aynı tepkiyi vermeniz kaçınılmaz oluyor. Hem aç evliyaya üzülüyor hem de insanların gafletine hayıflanıp kızıyorsunuz.
- Raşotli’nin Kızı Nanışın: Hayvan severleri üzebilecek bir öykümüz var. Ölen bir kediye dair iç ısıtan anıları barındıran hikâyede, betimlemelerin gücüyle bahsi geçen cevval kedi Nanışın, süpürge gibi tüyleri ve delici bakan gözleriyle yanınızda bitiveriyor. Hem yerel kavramlara yer veriliyor öyküde hem de köy hayatında kedilere gösterilen sevgiyi, verilen önemi sade bir dille anlatıyor.
- Modern Zaman Cinleri: On farklı cin kavmini ve mevzubahis kavimlerin başından geçenleri bizlere anlatan minik bir antoloji demek istiyorum bu küçük öyküler dizisine. Yazarın, gözünden aktarılan her bir cin taifesinin geçmişlerini dinlerken kimi zaman güzel güzel tebessüm edecek kimi zaman da üzülecek yahut biraz kızacaksınız. Ancak kızgınlığınız çok da sürmeyecek çünkü dili ve anlatımı çok tatlı, negatif hislerinizi üzerinizden kolayca atacaksınız bu sayede.
Velhasıl, incelememiz buraya kadardı. En beğendiğim öyküleri söyleyecek olursam da; Kilin ile Modern Zaman Cinleri başı çeker. Ardından da Pezevenk Gömleği ile Deux Ex Kaynata bilim kurguyu çokça seven benim için ayrı bir yere sahip. Kısacası kıymetli okurlar; bu kitabı her birinize tavsiye ediyorum. Okuyun, okutun ve çevrenizde böyle kitapları seven arkadaşlarınıza mutlaka bahsedin. Pişman kalmayacağınızı düşünüyor ve güzel bir deneyim yaşayacağınızı garanti ediyorum. Şimdilik, bu haftalık tamam diyelim. Bir dahaki inceleme için görüşmek üzere.
Sevgilerle.
-o-
* Sevgili Abdullah Emre Aladağ’a bu güzel tanıtım yazısı için teşekkür ediyor ve kendisine, sitemize hoş geldiniz diyoruz.
İlginizi Çekebilir
Araf
Başat Bir Fantastik Eser Ve Onun İlk Tercüme ...
Biz İnsan Değil miyiz?.. - Doktor Moreau'nun ...
Araf (2. Bölüm)
Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – U...
Araf (3.Bölüm)
Konum: Deliliğin Dağlarında – Ben bir yazarım. Haliyle, aklım başımda değil. (Edgar Allan Poe) – Türk Edebiyatı Genç Sanat ve Heft-Ahter’de yazmaya çalışıyor.