Kimin aklına gelir; yayınevleri tarafından yirmi dört kez geri çevrilen bir romanın Dünya üzerinde yirmi milyondan fazla satacağı? Ya da meslektaşları tarafından küçük görülen; çocuk hikâyesi yazdığı söylenerek alay konusu edilmek istenen ve dışlanan bir profesörün yazdığı eserin toplamda sadece kitap olarak yüz elli milyon satacağı?
İki sayfalık bir karalamadan ortaya çıkan ve üç büyük film yapımcısı firma tarafından reddedilen bir hikâyenin, sadece yetmiş altı milyon Amerikan Doları bütçeye karşılık tam 1,8 MİLYAR Dolar gişe hasılatı yapması akıllara durgunluk veren bir şey, düşününce…
Gündüz polis memuru olarak yaşamını kazanan bir adamın, kurguladığı bir gezi serüveni ise toplamda tam on Milyar Dolar hasılat yaparak tarihin en çok para kazandıran görsel markalarından biri haline nasıl gelir?
Nedir tüm bunların ortak noktası?
Hemen açıklıyorum; yukarıda saydıklarımın hepsi, bir çalışma masasının başında, bir daktilo da, ya da bir lokantada yemek yerken akla gelerek tutulan notlardan ortaya çıkan eserler, yani kurgusal eserler.
Bir insanın aklından çıkarak, milyonların kalbini çalan kurgusal eserler.
Gerçek değiller; ama gerçekten çok daha fazla şey öğreten, pek çok farklı dil, din ve ırktan insanı ortak bir bileşende toplayan kurgulardır.
Sanatın zamanın, mekânın ve tüm ayrımların üzerinde bir olgu olduğunu varsayarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; kurgu olarak yazılan ve bir insanın tüm birikimini-hem duygusal, hem hatırasal -ve bilgisini ortaya koyarak hazırladığı her bir kurgusal eser bir Mona Lisa, bir Dokuzuncu Senfoni, bir Tac Mahal’dir.
Yazdığımız şeyler iki bin kelimelik bir hikâye de olsa, altı yüz sayfalık bir roman da; eğer üzerinde titizlik ve emek varsa, kurgunun başarısıdır. Yazanların birer parçası, geleceğe bıraktığı birer hatıradır.
Frank Herbert, J.R.R.Tolkien’in, George Lucas, Gene Roddenberry, Arthur C.Clarke’nin, Jules Verne ve diğer nicelerinin kendi güzel kafalarında kurguladıkları; o an için pek çokları tarafından saçmalık, ya da vakit kaybı olarak nitelenen; ama nihayetinde hak ettiği yerlere ulaşan birer kıymet olarak orada, bizim takdirimize mazhar olmak için öylece duruyorlar.
Gerçekleri okumak, tarihe uzanmak ondan beslenmek, onun göreceli gerçekliğinde aydınlanmak, elbette önemli. Biyografiler, otobiyografiler son derece kıymetli, kişisel gelişim kitapları(kimileri için) vazgeçilmezdir.
Peki ya tarihten, sanattan, dinden hatta romandaki kahramanın yaptığı yolculuk sırasında içinden geçtiği gelişim ve olgunlaşma sürecinden bahseden kurgusal eserler.
Kurgusal nedir? Nereden beslenir? Yukarıda saydığım ve sayamadığım niceleri sadece uydurma işler mi yaptılar; yoksa geçmişten geleceğe bıraktıkları mirasın bir esin kaynağı, gerçeklere dayanan yanları var mı? Dünya edebiyat ve film tarihinin başyapıtlarından olan birkaç kurgusal eserin nereden doğduğunu açıklamak belki de bizlere ilham kaynağı olabilir. Kurgusal zekânın gücüne birkaç örnek;
Frank Herbert ve Dune; İlk ekolojik bilim-kurgu romanı olarak kabul edilir. 50’li yıllarda Nevada çölünde yaşanan kum istilası Herbert ’in ilgisini çeker ve gidip yerinde bu doğa olayını görmek ister. Gördükleri yazarı çok etkiler ve milyonların soluksuz okuduğu romanın en önemli mekânı olan çöl gezegeni Arrakis ortaya çıkmış olur. Peki, bilinen evrenin hükümdarı kimdir? Padişah İmparator Shaddam 4. Ve bu bilinen evren, yani imparatorluk parçalanmaya başlamıştır. Tüm bunlar tanıdık geldi değil mi? Osmanlı İmparatorluğunun büyüklüğü ve son dönemlerinde yaşadığı tüm politik çalkantıları Dune içinde bulmak mümkün. On binlerce yıl sonrasında, tüm bilgisayarların yasaklandığı bir toplumda bilinen evrenin en önemli unsuru melanj adı verilen ve sadece kum gezegeni Arrakis’te bulunan bir baharat ya da uyuşturucudur. Ve bu gezegenden isyanı başlatacak bir önder çıkar. Ve o önderde Mehdi olarak çağrılır.
Herbert bir söyleşide melanj ın dünyadaki petrole mecaz olduğunu belirtir. Herbert ‘in, Arap Yarımadası ve o bölgenin kültüründen aldığı etkiler tüm romanlar boyunca görülür. Dinsel anlamda Herbert, tıpkı diğer kurgu ustalarında görüldüğü gibi tüm dinlerden etkilenerek kendi ifadesiyle Dune serisini ‘ruhsal erime çanağı’ olarak niteler. Her kurgu severin muhakkak okuması gereken bir roman olan Dune ilk verilen Nebula ödülünü kazanarak Dünya edebiyat tarihinde unutulmaz bir iz bırakmıştır.
Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi; Esas esin noktası mitolojik hikâyeler olan bu başyapıt, yazarın hayatı boyunca edindiği pek çok deneyimin bir araya geldiği bir günlüktür aslında. Çocukluğunun geçtiği Birmingham yakınlarındaki yemyeşil kırlar, 1.Dünya Savaşı sırasında, asker olarak görev yaptığı cephelerde yaşadığı, savaşın tüm gerçekliği, akademisyenlik döneminde öğrendiği Galce ve dini metinler bu muhteşem eserin ortaya çıkmasında birer mihenk taşı olmuştur. 1937-1949 yılları arasında yazdığı yapıtın pek çok yerinde 2.Dünya Savaşı ve Nazi Almanya’sının etkileri görülüyor.
Hobbit olarak başlayıp sonrasında muazzam bir tarihe dönüşen bu yüksek fantezi eseri, BBC tarafından tüm zamanların en iyi İngiliz romanı olarak kabul edilmiştir. Savaş sırasında yaşadığı olayların etkilerini Frodo üzerinden anlatan yazar dini inancı olan Katolik inancını özellikle metinden uzak tutarak, inancın beraberinde getirdiği öğretileri farkında olmadan verdiğini daha sonra açıklayacaktır. Kitabın en önemli esin kaynaklarından biri de yaklaşık 1.yüzyılda yazıldığı bilinen ve eski İngiliz edebiyatının en önemli eserlerinden kabul edilen, 3182 mısradan oluşan Beowulf’tur. Merak edenler için Robert Zemeckis tarafından yönetilen aynı adlı 3 boyutlu animasyon filmini tavsiye ederim. Amazon sitesinin yaptığı bir ankette bin yılın en iyi kitabı olarak seçilmiştir.
George R.R.Martin ve Buzun ve Ateşin Şarkısı; Genel olarak bilinen adıyla Tahtların Oyunu(Game Of Thrones) belki de son yirmi yılın en büyük edebi olayı olarak kabul ediliyor. HBO tarafından dizinin yayınlanmasından sonra bir fenomen haline gelen eser, toplamda 20 dile çevrildi ve on beş milyondan fazla satış yaptı. Epik fantezi türünün en seçkin örneklerinden biri haline gelen serinin esin kaynağı ise; 15 yüzyıl İngiltere’sinde yaşanan 30 yıllık bir iç savaş, ’Güllerin Savaşları olarak tarihte yer buluyor. Tahtı el geçirmek için savaşan iki ailenin mücadelesi, Martin’e ilham verirken; gerçekçi anlatımı, beklenmedik gelişmeleri ve politik oyunlara verdiği ağırlıkla okuyucuları tarihte bir yolculuğa çıkartıyor. Ortaçağ hakkında bilgi almak; yaşayışları, kullandıkları eşyalar, yapılar, hatta yenilen yemekler hakkında bilgi almak istiyorsanız başka bir kaynağa ihtiyacınız yok.
Gene Roddenberry ve Uzay Yolu; Kurgu dünyasında kendi bulduğu markanın gölgesinde kalan nadir isimlerden biri olan Roddenberry, dünyanın en büyük kurgusal ürününe hayat verdiği sırada bir polis memuruydu. Jonathan Swift’in ünlü eseri Gulliver’in Maceraları’nı kendisine başlangıç noktası olarak alan yazarın esas isteği; insanlara, uzay macerasının yanı sıra ahlaki mesajlar verebilmekti.
Birleşmiş Milletler ’in, tüm ulus ve kültürlerin ortak bir amaç için çalıştığı bir halini hayal eden Roddenberry, savaş karşıtı mesajını Atılgan’ın bir araştırma gemisi olması yoluyla veriyor. İnsanlığın gelebileceği noktanın savaşla değil, ortak bir paydaya koşarak olabileceği düşüncesiyle yola çıkmış. Kurguladığı eserin üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen insanoğlunun hala aynı yerde saydığını düşünecek olursak; yazarın vermek istediği mesajı alamadığımızın açık olduğunu söylemek yanlış olmaz.
George Lucas ve Star Wars; Ve işteHollywood’un altın yumurtalayan tavuğu. Kafasındakileri kâğıda aktarıp film stüdyolarını gezerken, sanırım Lucas’ın aklında da kahve fincanlarının dahi yok satacağı bir marka yaratmak yoktu. Bir marketin otoparkında, kartondan yapılmış Ölüm Yıldızı’na yapılan saldırıyı çekerken; konsol oyunlarından, kitaplara; dizi filmlerden, spin-off filmlere uzanan bir endüstrinin fikir babası olacağını elbette düşünmemiştir. Bu kadar çeşitle dolu ürün yelpazesine sahip bir kurgunun pek çok şeyden etkilenilerek oluşturulması da çok doğaldır.
Lucas, kafasındakileri kurgularken; semavi dinlerden, Uzakdoğu öğretilerinden, Arthur efsanesinden, Samuray kültüründen derinden etkilendiğini söylüyor. İyi ve kötünün pek çok farklı biçimde vücut bulan ebedi savaşını en iyi şekilde tasvir eden kurgulardan birisi olan eser; genç bir yönetmenin iki sayfalık karalamasından, hakkında internet ansiklopedisi yapılmış bir fenomene dönüşmeyi başardı.
Yukarıda okuduğunuz tüm eserlerin ortak ve ümit veren noktası, hepsinin; düşünmeyi, tasarlamayı, araştırmayı, yaşadıklarını kurgulayıp kelimelere dökmeyi başaranlar tarafından yazılmış olmaları… Düşünmeye, yaşamaya, yeni anılar yapmaya ve kurgulamaya devam…
İlginizi Çekebilir
2021'e Veda 1- Sitemizin Görüntülenme Rekortm...
"İyi Fantastik Kurgu Eserleri (Neden) Birbiri...
Nötron Yıldızı Çarpışmasıyla İlk Kez Bir Ağır...
Yeni Araştırma Evrenin Yaşını İki Katına Çıka...
Orta Dünya’nın Görünmez Kahramanları; Hobbitl...
İlk Yıldızlararası Kuyruklu Yıldız Şimdiye Ka...
Tüm kurgu severleri saygıyla selamlıyorum. Ben Volkan Gün. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1 asır önce mezun oldum. Sonsuzluk kadar uzun süre bankacılık yaptım. Yapmaktan zevk aldığım pek çok hobim oldu; ama bilim kurgu ve fantastik okumak yazmak ve izlemekten asla sıkılmadım. Bir insanın hayal gücünün milyonları peşinden sürükleyebildiğini defalarca görmüş birisi olarak en çok istediğim şey sizlerle ortaya koyduklarımız hakkında konuşabilmek, sizlere ulaşabilmek.