2022’nin ses getiren son dönem yapımlarına ayırdığımız serimizin ikinci halkası, Afşin Kum‘un aynı ismi taşıyan ve 2017 yılında FABİSAD en iyi roman ödülünü alan kitabının Mert Baykal tarafından hayata geçirilen dizi uyarlaması oluyor; Sıcak Kafa. İncelememize geçmeden önce geleneksel spoiler/sürprizbozan uyarımızı yapalım ve fragmanı izleyelim.
Sıcak Kafa, yakın ve distopik bir gelecekteki bir salgında açıyor perdesini. Buna göre insanlar arasında konuşma yoluyla bulaşan bir hastalık, kurbanlarında abuklama adı verilen bir semptom göstermekte, hasta gerçeklikten kopmakta ve anlaşıldığı kadarıyla tüm zihnini hızla boşaltmaktadır. Salgınla mücadele için kurulan SMK (Salgınla Mücadele Kurumu) ise tüm dünya çapındaki benzer kurumların Türkiye ayağı olarak salgınla mücadeleden çok, karantinanın koşullarını düzenleyerek güç devşirme ve yönetimi elde tutmayı yeğlemektedir.
İşte bu noktada birkaç küçük tesadüf ve aslında iyi niyetli entrikanın sonucu olarak eski bir SMK bilim adamı olan ve abuklamadan kurtulabilen tek kişi yani Murat Siyavuş’un kaderi tüm bir sistemin kaderiyle kesişir. Abuklama duyduğunda hastalanmak yerine kafası ısınan Murat, bu yan etkiden kurtulmak için çıktığı yolculuğunda tüm insanlık için bir umut ve yine tüm karantina sistemini devirebilecek bir figüre ve dönüşür; Sıcak Kafa’ya… Sıcak Kafa’nın karşısında ise SMK Maramara Şube Sorumlusu Fazıl Bey vardır.
Sinopsisi kısaca bu şekilde özetlenebilecek sıcak kafa Galanthus Byzantinus/Bizans Kardeleni bölümü ile açtığı perdesini, Sıcak Kafa’nın umut manifestsosu ile bitiren ilk sezonunda, tutarlı ve istikrarlı olarak umudu işliyor. Bir başka deyişle Sıcak Kafa bir umut öyküsü.
Dizi, kitabın yazıldığı 2017’den farklı olarak hayatımızın üç yılını zindana çeviren Covid-19 salgınından çok şey aldığı ana çatısına yer yer alegorik temsiller ve bir distopyanın olmazsa olmazlarını ekleyerek türünün klasik özelliklerini başarıyla yansıtıyor. Özellikle zombi külliyatına son derece fazla öğe borçlu hale gelmekle birlikte yaşanabilecek durumları da büyük bir başarıyla yansıtmayı başarıyor böylece.
Kaynak Kitap’tan elbette ayrılmak ile birlikte özellikle 6.seviye abuk Haluk başlığında kitabın en önemli konseptini de bir sürpriz ve gizem olarak bünyesinde barındırmayı başarıyor.
Sıcak Kafa’nın bölgeler, karantinalar ve kamu binalarından müteşekkil görsel dünyası; çok heyecan verici denemez ama gri ve siyah tonları ile enerji çeken distopyayı yani o yaşayan ancak sadece o kadar diyebileceğimiz dünyayı son derece başarıyla yansıtıyor.
Yapımın ilk beş bölümü evreni ve tarihçeleri açıyorken son üç bölümü son derece başarılı bir senaryo mühendisliği ile kreşendo ve climaxler sunuyor izleyiciye. Ayrıca en azından sezonluk gizemleri de tatmin edici şekilde çözüyor. Tarihçe bölümünde ise iki iyi bir de o kadar iyi olmayan sekans türü var.
İyi olan kısımlar öncelikle abukların ne olduğuna ve değerlerine dair, zaten “Kocaeli’yi Unutma” konsepti ile baskın olan bir açıklama konsepti mevcut. Orijinal materyalde bile değinilmeyen bu “abuk” öğesi Anton’un ailesinin yürek burkan hikayesinden, abukların anlamsız ancak tepki veren tavırlarına hatta ilk kez ailelerinden koparılmasına kadar özenli ve içi dolu bir tarihçe ortaya koyuyor. Özellikle Canan’ın abukladığı sahne son derece etkileyici.
Murat’ın hayalleri de yapıyı destekleyen unsurlar olarak yapıma renk katıyor. Ancak sembolizmin had safhada olduğu bazı rüyalar, açıklama mini sekansları ve alegorik fantazya bölümleri açık gerçekleri göze sokan unsurlar olarak tempoyu düşürebiliyor. Kaldı ki Sıcak Kafa, iki sahne sonrasında olacakları ipuçları ile belli eden ve izleyicisi ile interaktif ilişki kuran bir yapıya zaten sahip. Bir söz, bir bakış, bir mimik ile parçalar kolaylıkla yerine oturtulabiliyor.
Sıcak Kafa belli bir yükseklikten çok özgün bir konu olmamakla birlikte belli bir ölçekte incelendiğinde, özellikle düşünce ve düşüncedeki arazların yayılma şekli işin içine girince son derece özgün bir yapım. Ayrıca son derece de yerel. Yalnız bir handikap olarak yapıma sterillik katan belli sınıftan tiplemeler ve batı popüler kültüründen beğenilen sahnelerin yeniden çevrimlerini içinde taşıyor. Özellikle bir intihal veya saygı duruşundan ziyade, Netflix‘e yapılan ve fikri altyapısı kuvvetli bir eserde, “Biz Türkler de yapabiliriz.” hissiyatı kendini ele veriyor. Last Of Us, Good Will Hunting, Children Of Men, Matrix, Game Of Thrones, Blade Runner 2 veya Cowboy Beebop -özellikle Özgür ve Yasemin çiftinde- göndermeleri kendini hissettiriyor. Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu satırların yazarı daha kendince ve platform düşünmeyen eserler taraftarı olmakla birlikle sonuçta bu, yapım ekibinin kararı.
Ancak tekrar etmek gerekirse yerellik de aynı anda kendini var ediyor. Örneğin Artı 1’in şahin kanadının kadın ve erkek liderlerinde yakın tarih ülkemiz alegorisi bir tavır ve gardırobu da görebiliyor izleyici, Star Wars: Andor‘u da… Esasen yaşamın aktığı tek yer olan ve aynı ölçüde salaş 6.Bölge yani Beyoğlu olarak yapımın zihninde yine yapımın idealindeki Türkiye gibi yarı doğulu yarı batılı bir vizyon açıkça görülüyor.
Sıcak Kafa’nın özenli, tutarlı ve kendi içinde birbirini destekleyen ayrıntılarla özenli bir iş olduğunu da ifade etmek gerekli. İzleyiciyi yapımda tutan detayların bazıları gerçekten son derece iyi ve ince düşünülmüş. Örneğin akıllı telefonun yasak olması hem bir tedbir, hem bir alegori hem de senaryoya dair bir sürpriz olarak düşünülmüş ince bir nüansı işaret ediyor.
Efektler bazında etkileyici olmaktan ziyade yerel ve gerçekçi bir kompozisyon hakim. Ayrıca yansıtılmak istenen dünya da başarıyla ve tutarlılıkla yine bu efektler sayesinde yansıtılıyor. Müzikler özellikle elektronik müzik sekanslarında oldukça başarılı ama tüm yapıma hakim bir soundtrack olarak yapım müziğe boğulmamış. Bunun artıları da eksileri de olabilir.
Sıcak Kafa’nın siyasi alegorilerinden bahsettik ancak eserde bir başka alegori daha var gibi görünüyor ve bu da aslında kaynak alınan kitabın iç yüzü ile ilgili. Öyle ki Sıcak Kafa aynı zamanda yeni bir ilahi düzen ve onun ilk üyelerinin de orijin hikayesi metaforik olarak. Bu hikayenin kahramanları da Haluk, Murat ve Şule. Bununla birlikte yapımın kitabı ne derece takip edeceği, bu tespitin doğru çıkıp çıkmayacağına dair de kilit bir nokta olarak ortada bütün ağırlığı ile duruyor.
Yine adrenalini de iyi ayarlıyor yapım. Son anda kurtulunan tehlikeler ve zeka oyunlarını, özellikle vapur sahnesi gibi iyi adamların da ısırabildiğini gösteren tatmin edici sekanslar besliyor.
Oyunculuklara geçmeden önce çok yan bir konu olmakla birlikte, neredeyse incelediğimiz tüm Türk Netflix yapımlarında eleştirdiğimiz bir noktayı tekrar eleştireceğiz; eğer karakterler sevişecekse bunu yetişkinlerin sevişmeye giden hikayeleri gibi yansıtmakta ve kadın karakterlere sütyeni çıkartmakta fayda var. Bu sekanslar yapımda bulunmak zorunda da değil tabi ancak yer alacaklarsa bazı şeyleri doğru yapmak gerekli. Sütyenli sevişme sekansları hele ki tutkuyu yansıtma iddiasındaki sahneleri çocuksu hale getiriyor.
Oyunculuklar bazında Sıcak Kafa/Murat Siyavuş rolündeki Osman Sonant‘ın canlandırdığı karakteri çok iyi anladığını ve yansıttığını ifade ederek başlamalıyız. Şule rolündeki Hazal Subaşı’nın güzelliği ve özellikle bakışları ile karşısındakini kontrol edişi son derece etkili ama Şule bir tık fazla genç veya pozitif kalıyor olabilir. Şevket Çoruh‘un Anton’u sahneyi sırf varlığıyla dolduran mükemmel bir performansken, yan rolde olmasına rağmen Erdem Akakçe’nin Cevat’ı da olgun performansı ile oyuncuyu büyük bir başarıyla tamamlıyor.
Yapımın güç tutkunu SMK başkanı Fazıl’ı canlandıran Kubilay Tunçer ile yardımcısı Haydar’ı canlandıran Cüneyt Uzunlar’ın arasında da benzer bir kimya var. Son derece gerçekçi bir “kötü” nüansı tuttturuyor bu iki oyuncu ki, kötü karakterler karikatürize edilmeye özellikle bizim sinemamızda çok müsait. Aslında denilebilir ki Sıcak Kafa’nın 45 yaş üstü kadrosu çok başarılı ve özgün bir iş çıkartıyor. Haluk Bilginer ise üç cümle ettiği Haluk rolünde bulunduğu tüm ortamlarda sahneyi ustaca çalıyor. Yapımın ikinci kadın başrol oyuncusu Gonca Vuslateri‘nin Yasemin’i aşırı karikatürize olmakla birlikte, oyuncu bunun bir yalancı avatar olduğunu çok başarılı şekilde hissettiriyor. Yalanla yaşanması için ürettiği ve satarak zengin olduğu mavi haplarla yeraltına çekilen Özgür rolündeki Tyler Shamy ise belki de gözleri dahil fiziksel özellikle sebebiyle bir cyberpunk modellemesinden öteye geçemiyor.
Sonuç olarak Sıcak Kafa’nın; ana hatlarını aldığı kitabın ruhunu başarıyla yansıtan bir senaryoya ve materyalin hakkını veren bir sinematografiye sahip olduğunu, özenli, heyecan verici ve gizemleri ile izleyiciyi meraklandıran bir yapısı bulunduğunu, konu olarak çok, yerel unsurlar açısından da oldukça özgün olan iddialı bir yapım olduğunu ifade edebiliriz.
Yapımın tek handikapının ise, gösterildiği platforma yeteneklerini kanıtlamaya biraz fazla uğraşması olduğunu söyleyebiliriz. Minimalleşmenin bir sadeleşme olduğu kadar kendinden emin olmaya giden bir süreç olduğu düşünülürse, Sıcak Kafa’nın neonsuz ve hologramsız kısaca yerel izleyicinin yabancılamayacağı gelecek tasvirinin doğru yolda olduğundan bahsedebiliriz. Bizler ikinci sezonu merakla bekliyoruz ve siz okuyucularımızı da yapımı tavsiye ediyoruz.
Yeni bir incelemede görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.
İlginizi Çekebilir
Make Love Not War Ya da Baba Oğul İlişkileri ...
Yirminci Yüzyılın Tarihine Tanklar Aracılığıy...
Galadriel'in Destanı - The Lord Of The Rings:...
Alınan Dersler ve Vaad Edilen Bir Hype - Güç ...
2021'e Veda 2 - Netflix'ten Bahtı Kara Bir An...
İki Dizi-2: Battlestar Galactica - Eski Bir F...
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…