Berdan Sarıgöl’den Yeni Saga: Atlantropa – İlk Kitap Bölüm 13

Bunu Paylaşın

On İkinci Bölüm- Öfke

Neo Porto Katılım Bankası, aslında çok ufak bir bankaydı. Halkın tasarruflarını faizsiz bir şekilde değerlendirmesi için kurulmuştu. Özellikle orada yaşayan Müslümanlar, dinlerinde haram olan faizin olmadığı bu bankayı sıklıkla kullanırlardı, ancak o bankanın tek müşterileri onlar değildi. Son yıllarda, diğer dinlerde de geleneksel bankalara karşı bir uzaklaşma eğilimi gelişmiş, ortaya çıkan yeni tarikatların pek çoğu bu faizsiz bankalara güveniyor ve onlarla özel anlaşmalar yapıp kendileri adına hesaplar açıyorlardı. Bu bankalar, faiz ile para kazanmak ve kazandırmak yerine, tıpkı bir saadet zinciri gibi gelen müşterilerden aldıkları para ile yapılan yatırımlardan gelen parayı kullanıp, bu kesintinin bir kısmını kendilerine ayırıp kalan kısmını da o müşterilere eşit bir biçimde dağıtıyorlardı. Bu basit iş sisteminin arkasında ise, oradakilerin asla anlayamayacağı bir iş dönüyordu.

Görünürde fazla bir işlevi olmayan ve basit bir sistemle işleyen bu banka, aslında otuz yıldan fazladır Quantum Leap projesinin ana kalesiydi. Kasasında şifreyle açılan ve gireni doğrudan bir asansöre yönlendiren gizli bir kapı vardı. Bu gizli kapıdan girip asansöre binerek aşağı inildiğinde, projenin yapıldığı devasa bir komplekse ulaşılabiliyordu. Bu kompleksin merkezinde, yüzyıllar önce Mira ve Amelia’dan alınmış ve hala sırları çözülememiş boyut atlama zırhları bulunuyordu. Bu kompleks, o zamana dek yapılmış en iyi ve en gelişmiş bilgisayarı, dünya üzerindeki en iyi bilim insanlarını ve zamanın en gelişmiş teknolojisini içerisinde bulunduruyordu. Bütün imkanların akıtıldığı bu proje, bunlara rağmen hiçbir şekilde sonuç veremiyordu.

Bu projenin Amerika Birleşik Devletleri ana kıtasından çıkarılıp Atlantropa’ya yakın olan bu sömürgeye getirilmesinin sebebi ise, otuz yıl önce çıkan yeni bir kanuna göre, o tarihten önce başlamış olan ve Amerikan topraklarına kısa, orta ve uzun vadede zarar verebilecek olan bütün bilimsel projelerin Amerika Birleşik Devletleri’nin Amerika kıtası dışındaki topraklarına taşınmasıydı. Bu kanuna göre, bütün kimyasal ve nükleer deneyler ana kıta içerisinde yapılamazdı. Quantum Leap de nükleer deney olarak sınıflandırıldığından bu kanun içerisindeydi.

Bu bilgileri Howard’ın aklına girip onun hafızasından alan Mira ve Amelia, bu işe tek başına girmeye karar vermişlerdi. Yanlarında direnişçilerin olması, onların da tehlikeye girmesi ve bütün Atlantropa’nın hazır olmadığı bir savaşa sürüklenmesi anlamına gelebilirdi. Bunun için bankaya normal birer müşteri gibi girip, bir şekilde kasaya ulaşarak giriş yapacaklardı. Bu plan için büyükelçiliğe yapılan baskından sadece iki gün sonrasını seçtiler. O gün hem herkesin dikkati büyükelçilik baskınında olacaktı, hem de o zamanki kadar diken üstünde olmayacaklardı.

Planlarını uyguladıkları gün, gerçekten de Neo Porto Katılım Bankası’na birer müşteri olarak girdiler. Girdikten sonra, kasaya bakmaları gerektiğini bilecek kadar büyük miktarda bir hesap açmayı istedi Mira, Amelia ise o sırada görünüşünü oradaki güvenlik görevlilerinden birininkine benzetti ve onun dikkatini çekip, kuytu bir yerde onu bayıltarak giysilerini aldı. Mira’ya ve yanındaki banka görevlisine kasaya dek eşlik etti ve görevli Mira’yı kasanın kapısında durdurup kasaya girerken onun arkasından geldi. Görevliyi kasanın içerisinde bayıltıp Mira’ya telepatik olarak “Pekala, buraya gelip kapıyı bulabilir misin şimdi?” dedi, “Görevli ayılmadan bu işi bitirmemiz lazım.”

Mira yavaş ve sessiz adımlarla, kimseye fark ettirmeden kasanın içerisine girdi ve bayılmış olan görevlinin görünüşüne büründü. “Gidelim.” diyerek kasanın en ilerisindeki duvara yöneldi. Duvardaki hesap raflarından birinde gizli olan bir düğmeye bastı ve duvarda gizli olan kapı açıldı. “Tamamdır, buradan normal bir biçimde giriş yapabiliriz.” dedi ve tekrar kendi görünüşüne döndü, “Giysilerimiz aşağıda, ortadaki bir sergide duruyor. Onlarla hiçbir şey yapamadıkları için öyle tutmak zorundalar.” dedi Amelia’ya ve beraber aşağı indiler.

Aşağıda zırhları gördüler, içeride kimsenin olmadığından emin oldular ve beraber o zırhları dikkatlice içlerinde oldukları serginin içerisinden aldılar. Aslında ilk başta, bu sergilerin üzerlerinde basınca ve harekete duyarlı alarmlar olabileceğini düşünseler de, öyle bir şey olmamıştı. Demek ki, uzun süredir bu projeye hiçbir para verilmiyordu uzun süredir ki, bu kadar kötü bir duruma gelmişlerdi. Mira zırhını giydikten sonra etrafa bakınmaya başladı. Etraftaki dosyaları incelerken, dikkatini çeken bir şey gördü. Bu şey, onun dikkatini çekmiş ve onun gözlerini açmıştı. Bunu bildiğinin anlaşılması, belki de bütün planlarını alt üst edip mücadele ettiği kötülüğün kazanmasına sebep olabilirdi. Amelia’ya bunu söylememeye karar verip, onunla birlikte oradan çıktı.

Amelia, Mira’nın uzun süredir değiştiğini ve farklılaştığını görebiliyordu. Mira’nın son zamanlarda içinde olduğu bu agresiflik durumu, Amelia’nın içinde korku ve endişe uyandırıyordu. Onun bir gün kontrol edilemeyecek duruma gelebileceğini ve bu yüzden sevdiklerine de zarar verebileceğini düşünüyor ve onun için üzülüyordu. Bu yüzden, bir süreliğine onu bütün bu savaştan uzaklaştırmaya karar vermişti. Büyükelçiliğe yaptıkları baskından bir hafta sonra, onu şehrin en otantik restoranlarından birine götürdü. Mira orada da gergin ve sinirli görünüyordu. Sanki bir şeye dalmış gibiydi, bakışları orada değildi işte. Bir savaş alanındaymış gibi sürekli gergin ve sinirli duruyordu.

“Ne olduğunu anlatmak ister misin bebeğim?” dedi Amelia. Mira onun sorusu üzerine kendini toparladı ve “Yok, yok öyle bir şey.” dedi telaşla. Amelia ona doğru eğilip “Ne yok Mira, anlatır mısın lütfen?” dedi tekrardan. Sesi iyiden iyiye merakını ve telaşını belli ediyordu Amelia’nın. Mira Amelia’ya baktı, elini tuttu ve “Sanırım kendimi kontrol edemiyorum Amelia.” dedi, “İçimdeki bu güç her neyse beni bambaşka bir insana dönüştürdü fark ettiğin üzere. İçimde anlam veremediğim bir sinir ve şiddet var, bu sinir ve şiddet sürekli yükseliyor. Bu kadar sinirle ve şiddetle hareket eden biri değildim, bir asker ve Valkyrie olmama rağmen. Bunu nasıl önleyeceğimi de bilmiyorum, bu yüzden sana verebileceğim zararı düşünüyorum.”

Amelia onun söyledikleri karşısında şaşırmıştı. Bu konuda bu kadar derin bir tespit yapabilecek kadar kendinin farkında olması onu sevindirmişti, ancak bununla ilgili ne yapacağını bilmiyordu. “Babam bana eskiden nasıl öfkeyle hareket ettiğini anlatırdı, hatta bu yüzden ağabeyinin ölümüne sebep olduğunu.” dedi Mira’ya, “Hatta sende de bunun yaşanabileceğini tahmin ederek birkaç kayıt aldığını söylemişti, ancak ben bunun ne demek olduğunu bugüne dek tam olarak anlayamadım.” Amelia bu söylediklerinden sonra ne diyeceğini hesapladı ve devam etti sözlerine:

“Bak Mira, babamın bunu nasıl başardığını bilmiyorum ama sorduğumda bana dediği tek şey, ‘Bunu birlikte başardık’tı. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum ama öğrenmemiz gerek. Eğer dediği şey, bunu beraber yapabileceğimize dair bir yolsa, bu yolu bulmamız gerek.” Bu sözler üzerine birbirlerine baktılar. İkisi de ne yapmaları gerektiğine dair aynı şeyi düşünüyordu. Eğer gerçekten bir çözüm bulacaklarsa, muhtemelen bu çözümü Kalinmann’ın onlara bıraktığı kayıtlarda bulacaklardı.

O geceyi bu konu üzerinde daha fazla durmamaya çalışarak geçirdiler. Beraber yaşadıkları eski anılardan, gördükleri, yaşadıkları ve tanıdıklarından konuştular. Amelia, kafası karışık ve sinirli olan Mira’yı sakinleştirdiğini ve mutlu ettiğini düşünmüştü o gece, öyleydi de zira. İkisi de ilk defa geleceğe karşı umutluydular. Beraber kaldıkları Samwise Hotel’deki odalarına dönüp uyuduklarında, ikisi de uzun süredir ilk defa huzurluydular.

Ertesi sabah erken kalktı Mira. Amelia’nın dün söylediklerini düşünürken, bir yandan da Kalinmann’ın hologram kayıtlarını teker teker incelemeye başladı. İşte o kayıtlara bakarken, daha önce hiç dikkatini çekmeyen bir kaydı gördü. Kaydın üzerinde “Neo Porto Tatili” yazıyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama eğer buraya geleceklerini bildiğine dair böylesi bir işaret bırakmışsa, kendisine bir çözüm sunabileceğini düşünüyordu. Kaydı hologram oynatma makinesine taktı ve oynatmaya başladı. Diğer kayıtlardaki gibi sadece Kalinmann yoktu bu sefer, yanında Sordibus da vardı. Önce Kalinmann konuşmaya başladı:

“Merhaba Mira, bunu bulduğuna göre gücünün öfkeni beslediğine dair problemlerin başlamış demektir. Merak etme, sana istediğin eğitimi vereceğim ve bu konuda daha dengeli olmanı sağlayacağım, ancak bunun için öncelikle Amelia’yı uyandırıp yanımıza getirmen gerekiyor. Hologramı durdur ve onu da yanına getir.”

Mira hologramı durdurup ayağa kalktı ve Amelia’yı uyandırmaya gitti. Onu da uyandırıp hologramın başına geri döndü. Beraber oturup izlemeye başladılar.

“İkinizi de burada görmek mutluluk verici.” dedi Ike Kalinmann, “Bu kaydı beraber almamızın sebebi, bunun sadece tek kişinin başaramayacağı bir şey olmasıdır. Buradan sonrasını açıklayacağım ama tek başına konuşmam uygun olmaz.” diyerek sözü yanındaki Sordibus’a bıraktı:

“Merhaba kızım.” dedi Sordibus duygulu bir sesle, “Seninle annen olarak yeterince vakit geçiremediğimi ve sana iyi bir anne olamadığımı biliyorum. Bunları artık geri alamayacağımın farkındayım ama bunun acısını bedenimden sonrasına da taşıyorum maalesef. Baban bir ebeveyn olmak konusunda her türlü benden daha iyiydi ve daima da öyle kalacak. Senden çok özür dilerim kızım, yaptığım ve yapamadığım her şey için. Umarım beni affedebilmişsindir.”

“Affettim anne.” dedi Amelia, sessizce. Bunun üzerine hologram makinesi görüntüyü durdurdu, sonra kapanıp tekrardan açıldı. Karşılarında Kalinmann ve Sordibus duruyordu:

“The Writer asla bir kişi olmadı. Her ne kadar öyle görünmese de, her zaman yanında onu tamamlayan bir kişi bulundu. Ağabeyimin eşi Izori Hex, ona her zaman destek olmuştu mesela, tıpkı Sordibus’un bana olduğu destek gibi.

İkinize de nano robotları enjekte etmemizin sebebi buydu, hatta ikinize de aynı cinsten nano robotları enjekte ettik. Yani Amelia, bütün evrenler içerisinde gücüne gerçekten dayanabilecek ve sana karşı koyabilecek tek kişi. Bu yüzden, The Writer’ın gücünü kontrol etmek ve gücün taşıyıcısının, gücü ile yükselen duygularını kontrol edebilmenin yolu, onun yareninden geçer. O yaren ki, kendisi de bir The Writer’dır, gerektiğinde hikayenin de, gücün de kontrolünü eline alabilir.

Kalinmann derin bir nefes alıp verdi ve “Şimdi birazdan vereceğimiz talimatları uygulamaya çalışın lütfen. Öncelikle Mira, sana öğrettiğim gibi gücüne odaklan.” dedi.

Mira yere çömeldi, kendini serbest bıraktı ve nefesine odaklandı. Gücünün kaynağı olan o anı bulmaya çalıştı. O anın hep ilk defa gücünü gösterdiği an olduğunu düşündürdü ve bu an üzerinden gücünü kullanmak daha önce hep çalışmıştı, ancak her nedense, şimdi aynı yöntemle gücüne odaklanamıyordu artık. Her ne olduysa, gücünün odağı değişmişti…

…ya da hep aynı yerdeydi ve bunu yeni fark ediyordu.

Yanında Amelia’nın enerjisini hissetti ve o zaman gücünün asıl odağının ne olduğuna dair bir fikir geldi aklına. Başka bir ana odaklandı: Amelia ile ilk tanıştığı ana. Daha sonra ona sevgisini ilk defa açıkladığı ana odaklandı. Amelia ile olan her anısına odaklandıkça, gücünün kaynağına yaklaşıyordu sanki. Sonra bütün bu anların içerisindeki en mutlu ana odaklandı: Amelia’nın onu Yerebatan Sarnıcı’ndaki uykusundan uyandırıp, onu kollarının arasında o lanet yerden çıkardığı ana. İşte o an, gücünün kaynağını buldu ve onunla bütünleşti. Gözlerini açtığında, Sordibus’un sesini duydu:

“Şimdi Amelia, aynı şeyi sen de yapacaksın, ancak bunu yaparken elin Mira’nın elinden ayrılmamalı. Eğer başarılı olursan, bir daha bu işlem sizin için asla zor olmayacak. Sonsuza dek birbirinize bağlanacaksınız. İyi şanslar.”

Amelia, Mira’nın elini tuttuğu gibi bir anda odağı kaydı. Mira’nın beyninin içindeydi sanki, onun odaklandığı yere doğru gidiyordu. Gördüğü vizyon, karanlık bir mağaranın sonundaki ışık gibiydi. Işığa doğru emin ve dikkatli adımlarla ilerlemeye devam etti. Onun hangi anlara odaklandığını görünce gözleri yaşardı. Mira’nın onu hala ne kadar sevdiğini görüyordu adeta. Sona ulaştığında, Mira’nın son odaklandığı anının içindeydi, Yerebatan Sarnıcı’nda, kollarında Mira ile duruyordu. Onunla birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Bu anın onları tam olarak birleştirdiğini anlamışlardı artık.

İkisi de gözlerini açtıklarında, nefes alışları bile birdi artık. İkisi de, aynı gücü tecrübe ve kontrol ediyorlardı. Birbirlerine baktılar ve yavaş yavaş sakinleşerek güçlerini susturdular. Ellerini bıraktıklarında, ikisi de bu tecrübeden dolayı şaşırmış ve afallamıştı, ancak yaşadıkları şey, kelimelere dökülemeyecek derecede tanrısaldı sanki. Hologramın bir ışığı daha yandı ve el ele tutuşan Sordibus ile Kalinmann, bir ağızdan “Başaracağınızı biliyorduk. Sizi tebrik ederiz. Artık The Writer sizsiniz.” dediler ve hologram kapandı.

Mira ve Amelia birbirlerine baktılar. Mira “İçimde bir öfke, bir nefret vardı daha önce. Artık yok, sanki o an her şeyle birlikte uçup gitti.” dedi.

Amelia’nın yüzünde bir sevinç ifadesi belirdi. Mira’nın içinde gerçekten de bir şeylerin dengelendiğini hissedebiliyordu. Onun yüzüne bakıp “Pekala, ilk olarak nereden başlıyoruz Mosley’i yok etmeye?” dedi. Mira şaşırmıştı, “Nereden anladın onun aradığımız kişi olduğunu?” dedi sadece. “Basit.” dedi Amelia, “Laboratuvardaki dosyaları sadece sen okumadın. O dosyaları okuyup Mosley’in bu heriflerle çalıştığını, bunların bulgularını kullanıp bütün bu planı gerçekleştirdiğini anlamak zor olmadı aslında. Ama istedikleri kadar uğraşsınlar, bizim boyut atlama zırhımızın planını çözemezler.”

Mira ayağa kalktı ve “O zaman Mosley’in son planı belli. Bizi Atlantropa ile Amerika arasında çıkaracağı bir savaşın içerisinde hazırladığı bir tuzağa düşürecek.” dedi yavaş ve dikkatli bir sesle, “Bunu önlememizin mümkün olmadığı belli, Mosley muhtemelen Mustafa’yı da etkisi altına almıştır. Eğer gerçekten ona yaklaşmak istiyorsak, onun hazırladığı tuzağa doğrudan girmemiz lazım.” Amelia onu başıyla onayladı, sonra da üzerindeki zırha bakıp “Aslında şimdi bunları kullanıp zamanda geriye giderek her şeyi düzeltebiliriz.” dedi, “Ancak bunu yapmalı mıyız bilemiyorum artık. Buraya yeterince müdahale ettik zaten.”

Mira da kendi zırhına baktı ve düşündü. Buraya ilk defa geldiklerinde, bu dünyanın geleceğinin büyük bir nükleer kıyametle karardığını görmüşlerdi. Bunu önlemek için bu dünyanın geçmişine gidip, nükleer silahları etkisiz hale getirecek bir sistem icat etmişlerdi. Evet, sayelerinde dünya geri döndürülemez bir kıyametten kurtulmuştu, ancak bir diğerine doğru da hızlıca yol almıştı. Buna da müdahale etmeye çalışırken yenilmişler ve böyle olmuşlardı işte. Şimdi bunu doğrudan, zamanla birlikte ilerleyerek düzeltmelilerdi artık. Öbür türlüsünü yapmaları her şeyi daha da kötüleştirirdi sadece.

Kararlarını vermişlerdi.

Bu dünyayı, tamamiyle bugünü kullanarak kurtaracaklardı.

Bunun tek yolu vardı.

Kendileri için hazırlanan tuzağa dalmak.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 2.5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir