28 Ekim 1718
Tortuga’ya geleli tam beş gün oldu. Aylardır Ocracoke’deki evimden uzaklardayım ve bağnaz İspanyollar ile uğraşmaktan yorulmuştuk. Calico Jack, Anne Bonnie gibi baldırı çıplaklar ise benle sidik yarıştırırcasına, Fransız kolonilerine vurup, artık bir korsan yuvası olan Tortuga’nın meşhur hanı Zehirli Tosbağa ’da millete caka satıyorlardı. Anlamaları gerekirdi ki, Karayipler’in en korkulan korsanı, yani ben, Edward Teach, gün gelir o iki yeni yetmeye günlerini gösterirdim. Tanrı’ya şükretsinler, Korsan Kanunları var ve o ikisi de Büyük Konsey’in birer üyesi. Böyle olmasaydı gece uyurken gemilerine bordalayıp, hepsini esir alır ve istediğim her eziyeti ederdim.
Bunlar dışında, iki senedir peşinden koşturduğum bir şey var ki, sadece serdümenim kovaladığım definenin ne olduğunu biliyor: Kaptan Henry Morgan’ın Efsunlu Palası! Efsanelere göre, Kaptan Morgan, bu kılıcı İnka soyundan bir büyücüye efsunlatmış. Kendisine yapılan bu iyiliğin karşılığını da St. Dominique’nin doğusundaki yerli yerleşkesini koruyarak ödemiş. Bu kılıç sayesinde önüne gelen Fransız, İspanyol ve Felemenk gemilerini yağmalamış yahut ele geçirmiş. Kılıcın özelliği ise, düşmanın kalbine korku salması ve düşmana gösterdiği ürkünç yanılsamalarmış. İşte kılıcın izini sürme sebebim bu efsaneydi. Çünkü Karayipler’in en korkulan korsanı olmak yetmezdi, en kudretlisi olmalıydım, hatta yedi denizin hâkimi olmam gerekirdi. Bütün gemiler beni görünce beyaz bayrak çekmeli, gemim Kraliçe Anne’nin İntikamı’nı gören mürettebat korkudan tir tir titremeliydi.
İki hafta evvel, Santiago açıklarında bir İspanyol hızlı kalyonunu filomdaki iki barka ve iki firkate ile çapraz ateşe aldık. Çok geçmeden geminin kaptanı, kılıcını teslim etti. Gemiyi tamir ettirip Port Royal’de satmak ve içindeki ganimeti de kolayca taşımak için yanımıza aldık. Sancak gemim önde, diğerleri arkada Port Royal’e doğru bir hafta kadar seyrettik. Bu süreç içinde geminin neredeyse tüm mürettebatı, kaptan ve serdümen dahil, tayfaya katıldılar. Bu sebeple gemiyi satmaktan vazgeçip, gelen ganimetleri Nassau ve Grand Bahama Adaları’nda satması için filoya dahil ettim.
Yeni geminin mürettebatı ile kaynaştıktan sonra, kaptan seyir defterini çıkardı. Defterde gidilecek olan üç güzergaha dair bilgiler ve bir de ufak bir not vardı. İspanyolcam çat pat vardı, çevirmesi için Bıçkın Sanchez’i çağırdım bu sebeple. Sanchez geldi ve hemen çevirmeye başladı: Geminin iki güzergahı vardı: Santiago ve San Juan. Demir aldığı liman ise St. Augustine’deydi. Eğer biz saldırmasaydık, 1 hafta sonra tahminen San Juan’da olacaklarmış. Rotaların yanında da alınıp satılması gerekenleri miktarı ve satmaları gereken fiyat yazıyordu. Ufak notu geçince dehşetimi, ne yazık ki, gizleyemedim: Notu yazan bir papazmış, adı Miguel Doso’ymuş. St. Augustine’den yola çıkma sebepleri kendilerine verilen dışındaki diğer iki kutsal emaneti teslim almakmış. Bunlar: Musa’nın Asası, Ahit Sandığının Anahtarı ve Süleyman’ın Bastonu. Kutsal emanetlerin hepsi San Juan’da tamamlanıp İspanya’daki krala, kraldan da donanmayla beraber Kızıldeniz’e gidecekmiş çünkü Kızıldeniz’de uyuyan Leviathan’ın mührünü açmak için bu kutsi eşyalar kullanılacakmış.
Duyduklarımın şokunu atlatmak için bir süre bekledim, ardından da kaptan kamarasındaki herkesi dışarı çıkardım. Sonunda tek başımaydım. Aklımdan büyük bir felaketi önlediğimizi geçirerek Tanrı’ya şükrettim. Gemiyi yağmalamasaydık çok kötü günler bizi bekliyor olacaktı. Kalyon belki de çoktan yolu yarılamıştı ve biz hiçbir şey bilmeden yaşamaya devam edecektik.
Odada tek başına olmanın rahatlığıyla ne kadar kitap, defter ve harita varsa hepsini incelemeye başladım. Harita yığının arasından eski püskü ve sapsarı bir kâğıt dikkatimi çekti. Kâğıdın görünen kısmında San Juan yazıyordu ve San Juan kuzeybatısında koca bir çarpı işareti yer alıyordu. Bu bir define haritasıydı ve kâğıt tomarlarının arasından, haritayı çıkardım ve altında yazan koca harfleri okuyunca , sevinç ve heyecandan nefesim kesildi: “KAPTAN HENRY MORGAN’IN PALASI”
Artık ne yapacağımı biliyordum: Önce Port Royal sonra da Tortuga. İki günde Port Royal’e varıp gemiyi tamir ettirdik ve ganimeti İskoçyalı bir tüccara sattık, ardından da beş günde Tortuga’ya vardık. Sanki, Tanrı’nın kutsamasıyla gerekenden çok daha hızlı yol alıyorduk. Kaderim beni bekliyordu: San Juan çıkartması… Bunun için Calico Jack ve Anne Bonnie ile iki gün önce konuştum. İki gün sonra, gün ışımadan yola çıkacağız. Bir taşla üç kuruş vuracaktım belli ki; Kutsal emanetleri elimde tutup tüm Karayipler’deki dokunulmazlığımı mutlak kılacak, Efsunlu Pala ile namağlup hale gelecek ve o iki çaylağa da iyi bir ders vereceğim.
Yakında yedi denizin hâkimi olacağım, yani ben, nam-ı diğer Karasakal.
Kaptan Edward Teach
İntikam ’ın Kaptanı
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl'den Yeni Saga: Atlantropa - İl...
Bilim Kurgu Dizi Öykü: Sarius Nava’nın Soğuk ...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Kısa Öykü: Yeni Dünya
Berdan Sarıgöl’den Saga’nın İkinci Kitabı – U...
Yeni Bir Bilim Kurgu Sagası: "Valkyrie Evreni...
Konum: Deliliğin Dağlarında – Ben bir yazarım. Haliyle, aklım başımda değil. (Edgar Allan Poe) – Türk Edebiyatı Genç Sanat ve Heft-Ahter’de yazmaya çalışıyor.