The Flash: İsmine Tezat Olarak Oldukça Oturmuş Bir Başlangıç…

Bunu Paylaşın

Bugün beyazperde sekmemizin konuğu, özellikle özel efektler konusunda son derece yoğun ve ağır eleştiriler alan ama bir film olarak genel anlamda sınıfı geçen The Flash oluyor. Artık gelenekselleştiği üzere spoiler/sürprizbozan uyarımızı yapalım ve fragmanı izleyerek incelememize başlayalım.

Aslında filmdeki olayları biraz hafif geçen fragman, DC’nin Peter Parker’ı olan Barry Allen’ı (Ezra Miller) bir de genç ve travmasız Barry Allen ile eşleyerek bir aksiyon bombası ortaya koysa da, Superman/girl ve 1980’lerin Batman’i Michael Keaton‘ın cameoları ile izleyicileri de heveslendirmeyi başarıyor.

Filmin sinopsisi şöyle, annesinin öldürülmesi üzerine olay yeri incelemede bir kariyer seçen Barry, onu öldürmekten yargılanan babasının son duruşmasından bir gün önce, babasını kurtarmaktan ümidini kesip annesinin ölümünü tekrar tekrar yaşarken hırslanır ve hızı ile, zamanda bir tekillik oluşturmayı başararak zamanda yolculuğa çıkar.

Annesini kurtaran Barry dönüş yolculuğunda kendisinin aynadaki aksi olabilecek bir versiyonu tarafından, güçlerini kazandığı güne fırlatılır. Orada kendisi ile karşılaşan Barry, her ne kadar aynı kişi de olsalar, annesi ve ailesi ile barış içinde büyüyen vurdumduymaz bir çocukla aynı sahnede olduğunu anlamakta gecikmez.

Fakat tek sorun bu değildir; zaman yolculuğu tüm diğer örneklerde olduğu üzere, olayların dengesinin bozulmasına ve alternatif bir gerçeklik oluşmasına neden olur. Superman’den tanıdığımız General Zod’un dünyayı istila ettiği gün bir arayışa çıkan iki farklı Barry, Justice League’den sadece Batman’e ulaşabilir ve bu Batman en azından olgun Barry’nin tanıdığı Batman değildir. Üstelik, genç Barry de içinde bir tehlikeli bir alter ego taşımaktadır…

Film hakkındaki incelememizin odak noktası değilse de, efektlere dair fikrimizle başlayalım. Öncelikle sinema izleyicisi için efektler o kadar sırıtmıyor. Daha doğrusu aksiyon ve Flash’ın ana özelliği olan koşu efektlerinde bir sıkıntı görünmüyor. Sosyal medyada yer alan ve ilgili sahnelere dair örnekler büyük ekran ve sinema perdesinde görünmüyor. Flash’ın zaman yolculuğu yaptığı sahnelerdeki animasyonlar ise kötü yapılmıştan ziyade, “öyle” yapılmışlar.

Konuya dair bilgisi olmayan okuyucularımız için aslında sorunun kaynağı basitçe; sürekli olarak çevrilen Marvel ve DC filmlerinin takvimlerinin yoğunluğu dolayısıyla efektlerin birçok firmaya dağıtılması ve dahası, son ürünlerin yaklaşık bir hafta gibi kısa bir sürede istenmesine dayanıyor. Bu durumu sonlandırabilecek tek olgu da, izleyicilerin bu duruma daha fazla katlanamaması olacaktır. Bu açıdan filmin efektlerine yapılan eleştiri son derece olumlu denilebilir. Ama…

Ama, The Flash sadece efektlerle tanımlanabilecek bir film değil. Materyalin özüne dair verilerin filme yedirildiği temposundan, dramanın kurallarına kadar oldukça iyi işlenmiş bir senaryo yapısına sahip ve Ezra Miller’ın hem büyüdüğü, hem uçarılaştığı ve hem de kötüleştiği üç farklı karakterdeki başarısı sayesinde son derece de inandırıcı ve gerçek bir hikaye.

Bütün bunlara Michael Keaton’un son derece başarılı ve yıllara meydan okuyan Batman tiplemesi ile Sasha Calle’nin canlandırdığı Supergirl karakterinin aktif ama yabancı hissi de eklendiğinde ortaya çıkan ana yapı gerçekten belli bir seviyenin üstüne çıkıyor.

Bununla birlikte diğer karakterlerin cameoları, özellikle Michael Shannon’un General Zod’u ile Antje Traue’nin Faura-Ul’u çok yapay ve atıl kalmışlar. Bir noktada neredeyse efektlerdeki yapay temsilleri kadar karton kalmışlar bile debnilebilir. Özellikle Antje Traue ile çok daha iyi bir çatışma performansı alınabilirmiş.

Yine de, özellikle Marvel’den farklı olarak, insanları da mücadeleye DC’nin geleneğine göre, The Flash’ın çatışma sahneleri katarsis açısından oldukça doyurucu. Bir de çatışma sahnesinin, kaderle kesişmesi dolayısıyla filmin ve materyalin özüne gittiği düşünüldüğünde, filmin bu kritik sekansının başarıyla kotarıldığını ifade etmek gerekir.

The Flash’ın sonunda izleyiciyi güldüren bilmece ise, büyük bir alt evrene açılıyor ve merak uyandırıyor.

Bir not olarak da Tim Burton imzalı ve Michael Keaton’un canlandırdığı Batman’in trademark cümleleri ve harika soundtrack temaları filmi bir üst lige, izleyiciye ise olayların akışına taşıyor.

Özetle; ciddi, çoklu karakter gelişimlerini koltuğunun altına sıkıştırmayı başaran ve yer yer oldukça derin bir hikayeyi bize yansıtan The Flash, çok popüler olan kötü görsel efektlerinin ötesine geçmeyi başarıyor.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir