Transformers: Rise Of The Beasts yani Transformers: Canavarların Yükselişi, franchise’ın yedinci filmi olarak cuma günü gösterime girdi ve biz de çok bir beklentimiz olmadan sinemadaki yerimizi aldık. Dilerseniz filmin incelemesine geçmeden önce klasik spoiler/sürprizbozan uyarımızı yapalım ve fragmanı izleyerek havaya girelim.
Bu, son derece iyi kurgulanmış ve keyifli fragmanın başarıyla filmin vibe’ını yansıttığını belirterek başlayacağımız incelememizde bir noktayı tekrar vurgulayarak devam edelim; bu film bir beklenti ile izlenmesi için tasarlanmamış. Bu, bir Hasbro oyuncak serisi filmi..
Yine de son derece keyifli… Filmin sinopsisi kısaca şöyle; gezegenler ile beslenen Unicron adlı robotik bir benliğin açlık ve açgözlülükle kendi galaksisinde sıkışıp kalması, onu ve üç güçlü ajanını boyutlararası anahtarı aramaya yönlendirir. Anahtarı Maximal adı verilen ve jungle hayvanları formu taşıyan bir Transformer türü dünyaya kaçırır. Dünya zamanı ile 5.000 yıl sonra anahtar, dünya için büyük bir tehlike, Optimus Prime ile autobotları için eve dönüş şansı ve Unicron için büyük bir ödül olarak olağanüstü bir kapışmaya sebep olacaktır.
Yönetmenliğini Creed II‘den tanıdığımız Steven Caple Jr.‘ın yaptığı film, franchise’ın temsili konusunda görevini yapar ve özellikle içerdiği barışçıl mizahi tonla keyifle izlenirken, kurguda bazı kopmalar hissettiriyor izleyiciye. Bunun sebebi yüksek CGI aksiyonu olabilirse de, temelde bir hızlı geçiş ve çok konuya değinme defosu göze çarpıyor.
Anthony Ramos (Noah Diaz) ve Dominique Fishback (Elena Wallace)’tan oluşan oyuncu kadrosu daha mütevazi ve franchise’ın gittiği yöne paralel olarak merkeze siyahi ve latin oyuncuları alırken, filmin seslendirme kadrosu ise bir yıldızlar geçidine sahne oluyor; Peter Cullen (Optimus Prime), Ron Perlman (Optimus Primal), Michelle Yeoh (Airazor) ve Peter Dinklage (Scourge). Bununla birlikte seslendirmede yıldızlaşan iki isim var, Arcee’yi seslendiren (Liza Koshy) ile özellikle Mirage’ı seslendiren (Pete Davidson).
1994’de geçen yapımın göndermeleri ve materyalin animatik versiyonundan içerdiği easter egg’ler son derece keyif veriyor. Mirage’ın Noah’a -ki isim bile bir gönderme- yaptığı arkadaşlıklarına dair serzenişten, Optimus Prime’ın dönemin kült filmi A Few Good Men‘den alıntı yapan Bumblebee‘ye, açık hava sinemasını yasaklaması gibi anlar izleyiciyi yapıma daha bir yaklaştırıyor.
Standart şartlarda biraz kabak tadı veren politik doğruculuk ise iki boyutta bu filme yakışmış. İlki, gerçeğe yakın tiplerin ve ekonomik olarak alt sınıfların gösterimi samimi bir gerçekçilik doğuruyor ki, bu tarz bir CGI bombasında bu, doğru bir seçim.
İkinci olarak da, filmin ana fikrine dair verdiği mesaj göz dolduruyor. Spoilerı abartmamak ile birlikte, yapım, insanlarla kendini tamamen ayrı gören Optimus Prime’ın, robotlarla kendini tamamen ayrı gören Noah ile birlikte kendi ajandalarını yürütürken kaybedişlerini ama dayanıştıklarında kazanmalarını konu alıyor. Öyle ki, bu ajanda birleşimi sadece toplam güçlerini değil birey birey güçlerini de arttırıyor. Optimus, kolaylıkla yenildiği Scourge ile final karşılaşmasında kafası oturmuş bir efsane olarak tekrar savaşırken, Noah bir robot ara yüzü ile açık seçik bu birleşmeyi ve güç kazanımını temsil ediyor.
Bu iki grubun birleşiminde başrolü oynayan ve zaten bu aşamayı geçmiş Maximaller ise sadece fikirsel bazda bu ittifakın kurulmasını sağlamıyorlar ayrıca fiziksel özellikleri ile de bunu açıkça temsil ediyorlar. Çünkü, birer jungle hayvanı görünümündeki bu robotlar sadece environmentalist bir temayı vurgulamıyor, üzerlerinde taşıdıkları gerçek tüylerle organik ve inorganik yaşam arasındaki bağı da sergiliyorlar.
Başlığımızda değindiğimiz ve aslında materyal bazında ilginç olan konsept de tam olarak bu. Maximaller kendillerini yeni ve gelişmiş bir tür olarak sunarken, Scourge ve ekibi de Maximallerle dünyada ilk karşılaşmalarında, gerçek bir kavga edebileceklerini düşünüyorlar. Bütün bunların Transformers: Revenge Of The Fallen‘da Sam’i baştan çıkartan insan görünümlü robotla ne kadar ilgisi var bilemeyiz ama ufukta organik ve inorganik türler arasında bir birleşme görünüyor olabilir. Zaten gezegen yiyen Unicron da organik besinle beslenen robotik bir varlık…
Konuya dair bir başka örnek de iki başat Maximal olan Optimus Primal ile Airazor arasındaki aşk. Her ne kadar Arcee ve Mirage arasında da gölge olarak benzer bir durum hissediliyorsa da, Maximallerde bu eşiğin açıldığı açıkça görülüyor.
Bununla birlikte başa dönmek gerekirse bu franchise bir oyuncak modelinden ilham alan bir yapımlar bütünü ve konuları da karakterleri de benzer temalardan geliyor. Unicron’un Galactus, Scourge’un da Silver Surfer‘ı temsil ettiği bir türevden bahsediyoruz.
Yeri gelmişken Scourge yani gezegenlerin yenmesinin öncüsü olan robot savaşçıdan da bahsedelim. Scourge güce tutkun ve tutkun olmaktan başka şansı olmayan bir karakter. Efendisinden ölesiye korkan ve bu stresi daima taşıyan Scourge; seslendirme, karakter yapısı, görsel ve koreografik açılardan son derece başarılı bir figür.
Savaş koreografilerinin biraz karışık olduğu, adrenalin yükseltici ve belki gereğinden biraz fazla climaxlerle dolu olan Transformers: Rise Of The Beasts türünü iyi temsil eden ve ait olduğu lore içinde boşlukları dolduran keyifli bir seyirlik. Hatta konuyla ilgili kişisel bir not olarak, çizgi filmin önemli karakteri ve Optimus’un iki numarası WheelJack‘i (Cristo Fernandez) biraz Ninja Kaplumbağalar‘daki Donatello tadında da olsa görmek güzeldi. Konuyla ilgisiz kişisel bir not olarak da Maximal’lerden olan Cheetor’un gerek görsel gerek savaş koreografisindeki temsilini kısa ekran zamanına rağmen beğendiğimi ifade etmeliyim.
Bugünlük bu kadar, farklı yapımlarda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.
İlginizi Çekebilir
Japon Bilinçaltından Gelen Modern Bir Destan:...
The Mandalorian
Özel Dosya; Tarihte ve Beyazperdede Vampirler
80’lerden Bir Bilimkurgu Klasiği: They Live
Sinema Salonlarından Bir Şaheser Geçiyor - Du...
Bir Film, Bir Olay, Bir Tarih; İmparator
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…