Bir Efsanenin Ardından – Top Gun: Maverick

Bunu Paylaşın

Bugün beyazperde kategorimizde, 80’ler gençliği üzerinde büyük etkisi olan ve Tom Cruise‘u bugünkü yıldız statüsüne ulaştıran Top Gun’ın devam filmi Top Gun: Maverick‘i inceleyeceğiz. Geleneksel spoiler/sürprizbozan uyarımız ve filmin fragmanı ile başlayalım.

Filme geçmeden önce, fragmanın büyük bir merak uyandırması ve hatta izleyiciyi bilinçli olarak yanlış yönlendirmek suretiyle çok başarılı bir iş çıkarttığını belirtelim.

Filmin sinopsisi kısaca şöyle; Albay Pete “Maverick” Mitchell (Tom Cruise), drone kullanımı konusunda ısrarlı olan Amiral Cain (Ed Harris) ile hem tarihin gittiği yön hem de kisisel anlamda sonu belli ve ümitsiz bir savaştadır. Ne zaman ki 10,3 mach rekor bir hiza ulaşır aynı anda düşer ve kariyerinin sonu ile karşılaşır.

Ancak Maverick’in eski rakibi ve yeni can dostu üstelik artık Pasifik Filosu komutanı olan Tom “Iceman” Kazansky’nin (Val Kilmer) araya girmesi ile kendini bir kez daha seçkin hava muharebe okulu yani Top Gun’da, bu sefer hoca olarak bulur.

Daha önce de iki aylık başarısız bir hocalık deneyimi olduğunu anladığımız albay, burada hem ve muhtemelen başarısızlığının sebebi olan eski sevgilisi Penny’yi (Jennifer Connelly) hem de müteveffa eski yardımcı pilotu Goose’un kendisiyle sorun yaşayan oğlu Bradley “Rooster” Bradshaw’u (Miles Teller) imkansız bir görevin gölgesinde karşısında bulur…

Sinopsisi bu sekilde özetlenebilecek film, senaryo yapısı olarak iki aks üzerinde yürüyor. Birinci ama daha arka planda, imkansız görevin ancak insan yeteneği ile başarılabilecek yapısı üzerinden Maverick’in iç savaşı ve Penny’yi içeren barış ve emeklilik planlarını anlatırken, lider, temkinli ve grubun menfaatini öne koyan Rooster ile bireysel, egosantrik ve yıldız ışığına sahip Jake “Hangman” Seresin”in (Glen Powell) rekabeti üzerinden de ciddi bir karakter draması ortaya koyuyor.

Efektler, sinematografi ve görsel öğeler bazında zanaatin zirvesine çıkan filmin final çatışması her yönüyle havacılığa meraklı kitleden, aksiyon sever daha geniş kitlelere kadar tüm izleyiciler için olabilecek en yüksek düzeyde bir doyum sağlıyor. Bu noktada filmin yönetmeninin, Tron Legacy ve Oblivion gibi görsel şölenlere imza atmış Joseph Kosinski oldugunu belirtmekte fayda var. Kosinski’nin buna mukabil, filmdeki en büyük başarısı materyalin önüne geçmemek oluyor.

Materyalden hareketle, bu ikinci filmin, müziklerden karakterlere, anılardan kendi “lore” öğelerine kadar ilk filme sadık ve keyifli göndermelerle dolu olduğunu belirtmek de yerinde olacaktır. Hatta o kadar ki, filmin başlarında pilot kıyafetiyle bir taşra restoranına giren karaktere, çocukların hayran bakışlarına kadar kendisinin farkında bir yapımdan söz ediyoruz. -Soğuk Savaş döneminde, özellikle kapitalist dünyada, Top Gun, dönemin çocuk ve gençleri üzerinde büyük bir askerlik heyecanı yaratmıştı.-

Soğuk Savaş ve filmin yapımcısı Jerry Bruckheimer‘dan da (Top Gun, Pearl Harbor,12 Strong, National Treasure) filmin zanaat/sanat dengesi ve politik doğruculuğuna göz atmakta fayda var. Yukarıda filmografisinden bir kesit sunduğumuz yapımcı, 21.yüzyılda zamanın ruhuna ayak uydurmuş görünüyor. Ekipte bir italyan, bir siyahi, bir de latin ana karakter olması ve şaşırtıcı olarak birey özelliği taşıyan tüm bu karakterlerin sağ kalarak görevlerini başarıyla icra etmelerinden, Kuzey Kore olduğu anlaşılan ancak zikredilmeyen düşmanın yüksek teknolojiye sahip olmasına kadar, sıradan Bruckheimer yapımlarında pek görülmeyen öğeler, yapımcıyı bir aydınlanma yaşamış statüsüne yükseltmese de, kendi toplumunu önceleyen karakterin bakışında bir karar değişikliği yaptığını da açıkça ortaya koyuyor.

Yine de, ekibe Rooster’ı mı yoksa Hangnan’i mi alacağı konusunda bunaltıcı bir baskı yaşayan Maverick’in seçiminin tahmin edilebilirliğinden, izleyiciyi gülümseten ama yapımın ağırlığını bir nebze düşüren nostaljik ve mucizevi F-14 sekanslarına ve ek olarak Hangman’in hakkının da verilmesine varan seçimleriyle Top Gun: Maverick net bir şekilde, bir sanat değil zanaat şaheseri olduğunu ilan etmekten de geri durmuyor. Bununla birlikte yanlış anlaşılmak istemiyorum; bunlar birer seçim ve film kendi kararı uyarınca çok çok başarılı bir senaryo ve tutarlı bir çatıya sahip.

Konuyla amatör bazda ilgilenen bir karakter olarak F-18’in manevra kabiliyeti ve çevresinden minimum ölçüde etkilenen aerodinamik yapısından haberdar olduğumu ve IMDB “goofs” başlığında ilk sırada da belirtildiği üzere tüm füzelerin ısı güdümlü olmasının gerçekçi olmadığını da belirtmekte fayda görüyorum. Bununla birlikte bu füzelerden kurtulmak için kullanılan flare/ateş topu sahnelerinin görsel ve adrenalin ögeleri olarak izleyici üzerindeki etkisi de yadsınamaz. Son olarak, göreve hazırlık sekansları izleyicide tam bir özdeşleşmeye imkan veriyor. O kadar ki, bu adım adım planlanmış harekatı izleyici de yine adım adım, filoyla birlikte yaşıyor.

Oyunculuklar bazında bir aksiyon filminin olmazsa olmazı olan görev ve görev bazlı karakter özelliklerinin tüm oyuncular tarafından başarıyla yerine getirildiğini ve ek olarak bu denli geleneksel bir aksiyon ve şoven materyalinin yapısında zor başarılabilecek bir üç boyutlu karakter kompozisyonunun da aynı başarıyla kurulduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Bu öğeye örnek olarak özellikle Hangman rolündeki Glen Powell ve Yüzbaşı Robert “Bob” Floyd rolündeki Lewis Pullman’ın performansları gösterilebilir.

Böylece, olası spin off’ları dışında bir efsaneye veda etmiş olduğumuz Top Gun: Maverick’in incelemesini tamamlamış oluyoruz. Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir