Çok Eğlenceli ve Çok Hüzünlü Bir Film: Deadpool & Wolverine

Bunu Paylaşın

Oldukça uzun bir aradan sonra sizlere tekrar merhaba demek için seçtiğimiz filmin, ironik olarak birbirine bu kadar benzeyen iki süreç olduğunu aşağıdaki ultra eğlenceli fragmanı izlemeden anlayamazdık. Deadpool & Wolverine incelemesine geçmeden önce kendi klasiğimiz olan spoiler/sürprizbozan uyarımızı veriyor ve fragmanla başlıyoruz.

Madonna’nın, kendi döneminde, klibi ile şimşekleri üzerine çektiği Like a Prayer şarkısı eşliğinde seyrettiğimiz ve Deadpool‘un kendisine taktığı isimle izleyicilere iki “Marvel Jesus” izlettiği fragmanın enerjisi ana hatları ile filmi açıklasa da, filmin kendisi başlıkta da belirttiğimiz gibi oldukça hüzünlü.

Filmin tretmanı şöyle; sevgilisi Vanessa (Morena Baccarin) ile mutlu ve dingin bir hayatı bir Avenger’ın itibarı ile süslemek isteyen Wade Wilson/Deadpool (Ryan Reynolds), Avengers tarafından reddedilince hayatı alt üst olur. Sevgilisi tarafından terk edilen, ortalama bir kariyere sıkışan ve orta yaş bunalımında olmasına rağmen güçlü bir duruş sergileyen karakterin hoşlanmadığı ancak arkadaşlarının değerli desteği ile ayakta kaldığı hayatı, evdeki doğum günü partisinde kendisini kaçıran zaman gözetleyicileri tarafından alt üst edilir.

Farklı bir evrende Avengers’in kilit öğelerinden biri olarak devam edeceği yeni hayatının bedelinin, son derece sıradan hayatını içeren zaman çizelgesinin yok edilmesi olduğunu öğrenen karakterin içine gireceği girdap onu, kendi kendine hareket eden bir zaman fraksiyonuna, bir başka zaman çizelgesinin yok olmasına neden olan efsane bir kahramana –Logan/Wolverine (Hugh Jackman)-, unutulmuş onlarca zamanın onlarca kahramanına ve evrenin zaman sürgününün korkunç kraliçesi Cassandra Nova’ya (Emma Corrin) götürecek; bu çok hareketli ve eğlenceli macera Like a Prayer eşliğinde ve tabi ki Marvel hafifliğinde hüzünlü, sona yaklaşan ve büyük bir feda hikayesine dönüşecektir.

Deadpool & Wolverine, Marvel‘in ana takıntısı olan -ve felsefi olmaktan ziyade aslında çok uzun yıllarda sürekli yenilenen çizgi romanlara bir altyapı olması zorunluluğundan kaynaklanan- paralel evrenler konusuna, eğlenceli ve takdire şayan şekilde kreşendo ve climaxlerde de devam eden kaliteli bir mizah eklemekle kalmıyor, telif meseleleri ve Fox/Disney anlaşması dolayısıyla eski kahramanları komik ve nostaljik skeçler şeklinde seyircinin önüne aynı mizahi ve adrenalin arttırıcı özellikleri ile koyuyor.

Gerçek bir “Last Stand”. Yirmi yıl sonra hala hazır hala güçlü.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar çok öğeyi barındıran bir filmin hukuk departmanının en az film ekibi kadar çalıştığı izlenimi uyanıyor izleyicide. Captain America‘yı canlandıran Chris Evans’ın sürgünde eskiden canlandırdığı ve hafif sarsak Human Torch olarak sahneye çıkması, Cassandra Nova hakkında söylediklerindne dolayı infazı ve bu infazın gerçekleşmesi ile suçlanan Deadpool’un aslında haklı olduğuna dair sahneler -özellikle post credit sahnesi- gerçekten çok eğlenceli.

Tam bir adrenalin anı gibi ama değil…

Unutulmuş veya bir türlü beyaz perdeye yansıtılamamış karakterlerde Jennifer Garner‘ı Elektra, Chaning Tatum‘u bozuk Fransız aksanı ile Gambit, Logan’ın küçük ve çok enerjik oyuncusu Dafnee Keen’i büyümüş x-23/Laura ve en iyisi de yaşlanmasına rağmen yorumundan ve karaktere bürünme enerjisinden hiçbirşey kaybetmeyen Wesley Snipes‘ı Blade rolünde görmek çok eğlenceli, çok “gaza getirici” ama aynı ölçülerde çok nostaljik ve üzücü. Deadpool’un deyimiyle 90 yaşına kadar oynayacak olmaları da öyle…

Bununla birlikte filmde bu hissi veren ana kahraman filmin de ana kahramanı Wolverine ve aslında Hugh Jackman. Bundan tam yirmi üç yıl önce bir fragmanda Özgürlük Anıtı üzerinde Sabertooth’la dövüşen kişinin Wolverine olduğunu anlamamıza neden olan pençe açışı ile franchise’ı başlatmakla kalmayıp büyük bir süper stara dönüşen Jackman’ı, bu filme yaşlandığı makyajının arkasında bile belli olan Sabertooth’un (Tyler Mane) karşısında elli beş yaşında görmek gerçekten üzücü. Aynı sahnede Pyro (Aaron Stanford) da boy gösteriyor ki o da yirmi yıl sonra aynı rolde.

Yine de şunu net bir şekilde ve üstüne basa basa ortaya koymak gerekiyor; başröldeki iki karakterin ve iki aktörün yirmi yıla yayılan macerasının nihayeti yani, Deadpool’un Wolverine’i aramaya başladığı sekanstan -ki yolda karşılaşılan Henry Cavill eğer yeni Wolverine olacaksa bu iyi bir tahta geçiş olur- buluşmalarına, kavgalarına, ortaklıklarına ve birlikte yıldızlaştıkları epik finale kadarki tüm kimyaları mükemmel ve yıllar sonra eğer bu film hatırlanacaksa bu veda ile hatırlanacak.

İkilinin neyi nasıl gördükleri bir muamma olsa da, klasik kostümlerinde birer adrenalin bombası olarak göründükleri inkar edilemez.

Deadpool bolluğu ise filmin muhtemelen en stil sahibi ama aynı zamanda en kanlı CGI‘larını barındırıyor. Ryan Reynolds’un gerçek hayattaki eşi Blake Lively‘nin Lady Deadpool ve Matthew McConaughey‘in Kovboy Deadpool’u canlandırdığı ve sanat tasarımı ekibinin coşması için her tür imkanı tanıyan bu Dead Pool çokluğunda yine Ryan Reynolds’un canlandırdığı feminist Dead Pool’un da mükemmel bir öğe olduğu inkar edilemez.

Gossip Girl, kostümünün ardında yılların eskitemediği tek öğe olarak göze çarpıyor.

Zaman atlamaları ile örülen klasik bir kurgu ve senaryo mühendisliği ile kurulan, Deadpool ve Wolverine karakterlerinin ayrı ayrı evrenlerine dair öğeleri başarıyla temsil eden, aynı zamanda bir aksiyon, vahşet, komedi, dostluk hikayesi ve eğlencelik olan Deadpool & Wolverine, eğer mideniz sağlamsa ve Marvel’in paralel evrenlerinden hoşlanıyorsanız keyifle izleyebileceğiniz bir film.

Bununla birlikte orta yaşlı ve aktörlere aşinaysanız pek de tavsiye etmiyoruz… Yine de LFG!

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir