Sekiz yılın ardından Mount & Blade serisinin yeni oyununa kavuştuk. Birçoğumuz için sadece daha iyi bir Warband gibi görünse de ben şöyle düşündüm; neyi, neden değiştirmeye ihtiyaç olsun ki? Bu oyun zaten böyle olduğu için sevildi, böyle olduğu için benimsendi. Fazla değiştirmeye gerek yoktu bence. Belki de bu dengeyi gereğinden fazla oynatsak özünü değiştirir, bozardık. Benim Mount & Blade deneyimim tam olarak böyle oldu. Sevdiğim her şey yerli yerinde; daha iyi, daha kolay, daha başarılı halleriyle…
Karakter, İnsaniyet, Adamlık!
Oyuna girer girmez bizi istatistiklerle, sayılarla, hesaplarla uğraştırmayan bir karakter oluşturma ekranı karşılıyor. Karakterimizin görünüşünü ayarladıktan sonra bağlı olduğu bayrağı seçiyor ve geçmişimizi inşa etmeye başlıyoruz. Bu oluşturduğumuz geçmiş bizim karakterimize istatistiksel olarak yansıyor. Küçükken koşup oynamayı çok seviyorsak Athletics, kur yapmayı, retoriği çok seviyorsak Charm, at koşturmayı, yan komşumuz Tulag Emmi’nin topal eşeğiyle boğuşmayı çok seviyorsak Riding özelliğimizin puanı artmış oluyor. Yani yedisinde neysek yetmişinde oyuz. Tabii bu sadece çocuklukla kalmıyor, 30 yaşına kadar neler yaşadıysak hepsini bilgisayarın bize sunduğu tercihlerle belirleyip geçmişimizle karakter özelliklerimizi bir seferde seçip bitiriyoruz. Kolay, anlaşılır, gerçekçi bir sistem.
Karakter tasarımını bitirip asıl dünyaya atıldıktan sonraki karakter gelişimi de Mount & Blade serisinde alışık olduğumuz gibi neye yüklenirsek onu geliştirecek şekilde ayarlanmış. Bow istatiğimiz gelişsin istiyorsak bol bol ok atıyoruz, Charm kasmak istiyorsak lordlarla, leydilerle ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Bunlara ek olarak her dört levelda bir Focus Point, her üç levelda ise bir Attribute Point kazanıyoruz.
Attribute Point’ler o özellik içinde öğrenme kabiliyetimizi artırırken Focus Point o kategorideki puanımızı artırıyor. Örnek verecek olursam Attribute Point, One Handed özelliğimizi geliştirirken, Focus Point hem One Handed hem Two Handed hem de Polearm için öğrenme kapasitemizi artırıyor. Sistem gayet basit, her rol yapma oyununda yaptığımızı burada da yapıyor, hangi özelliğimiz iyi olsun istiyorsak onu geliştiriyoruz.
Yöreselden Ulusala, Ulusaldan Küresele
Bannerlord’un bize verdiği en büyük değişimlerden birisi de Clan ve Kingdom sistemleri.
Oyuna kendi Clan’ımızla başlayıp yanımıza birkaç Companion alıyoruz. Bu Companion’lar şehir hanlarında (Tavern) bulunuyor ve belli miktarda paraya sizinle takılmayı kabul ediyorlar. Bu Companion’lara kervan taşıma, şehirlere valilik yapma gibi görevler verebiliyorsunuz. Hatta yanlarına birkaç asker verip bir ordu kurup kendi kendilerini geliştirmelerini de sağlayabiliyorsunuz. Aynı zamanda Clan’ınıza aile üyeleriniz de dahil. Evet, aynı önceki oyunda olduğu gibi bir leydi ile birlikte olup kendinize soylu bir aile kurabiliyorsunuz. Bu ilişkiden doğan çocuklar da siz yaşlanıp öldüğünüzde yerinize geçiyor ve oyun böyle devam ediyor. (Ben Battanian’ların Alynneth’i aldım. İyi hoş, güzel kadın. Ama çok paragöz. Ve ne hikmetse hep ben seferdeyken doğuruyor.)
Buralara gelmeden önce Campaign görevlerini yapmamız lazım. Quest sekmesinde size verilen görevleri kontrol edebiliyorsunuz. Başlarda ufak tefek kolay görevler verirken erken erişim Campaign’inin sonlarına doğru size çok önemli bir seçim sunuluyor. İki farklı şehirdeki iki farklı soylu size iki görev veriyor. İkisi de Ejderha Sancağı’nın üç parçasını toplayıp kendilerine getirmelerini istiyor. Ama birisi bu sancağı imparatorluğu birleştirmek için kullanacakken öteki daha fazla parçaya ayırmak için kullanacak.
İşte burada şöyle bir ikilemde kalıyoruz:
- İmparatorluk bölünüp daha çok parçaya ayrılsın ve biz de bu parçalardan birisi olup yeni bir krallık kuralım, belki günün birinde en güçlü krallığa mı dönüşelim?
- İmparatorluk bölünmesin, herkes barış içinde, mutlu huzurlu yaşasın; biz de bir krallığa bağlı şekilde kendi toprağımıza bakalım, işimizde gücümüzde mi olalım?
Ben gerçekten oyundaki karakterim gibi düşündüm. O ne yapardı diye sordum kendime. O çok mutluydu. Hakikaten Alynneth ile mutluydu, çocukları oluyordu, sefere çıkıp yiğitçe mücadele ediyordu. Kralla da iyi ahbaptı. Bu yüzden ben imparatorluğun bölünmesini istemedim. Şimdi üç şehir, iki kale, sekiz dokuz köyün lordu, Alynneth’in sevgili eşi, çocuklarıma iyi bir babayım. Zaten bir kadının aşkıyla kıyaslandığında onurun ne kıymeti kalır? Kollarına aldığın yeni doğmuş bir bebekle kıyaslandığında vazifenin ne önemi vardır? Ben demiyorum George R.R Martin diyor…
Vurdulu Kırdılı Taramalı Savaş Oyunu
İşin en eğlenceli yanı tabii her zaman olduğu gibi yine savaş kısmı. Vurdulu kırdılı, kesmeli biçmeli bir zevkten ziyade benim en hoşuma giden şey hitbox’ların gerçekten çok iyi çalışıyor olması oldu. Erken erişimdeki bir oyun için çok çok iyi. Yani nereye vursa oraya gidiyor, bazen adamı koluyla gövdesi arasından ıskalıyorsun. Kuşatmalarda, savunmalarda, meydan savaşlarında atmosfer muazzam. Tabii çok büyük çaplı savaşlarda performans biraz azalıyor, FPS düşüyor, takılabiliyor oyun. Bende normalde yüksek ayarlarda 144 FPS oynatırken çok kalabalık kuşatmalarda 20-30 FPS’e falan düştüğü oldu. Bunu sadece kendi bilgisayarımda değil daha iyi sistemlerde de gördüm. Genelde optimizasyon çok iyi görünüyor ancak hâlâ erken erişimde olduğunu unutmamak lazım.
Savaşın en eğlenceli yanı ise orduyu yönetmek. Bannerlord’da bu sistem hem çok kolay hem de çok zevkli. Dört unit’ten oluşan bir asker sistemi var: Piyadeler, Okçular, Süvariler, Atlı Okçular. Olay basit: Okçuları tepeye alıyorsun, piyadeleri önüne dizip kalkan duvarı örüyorsun, atlı okçular advance’te, süvarileri de yanına alıp yıldırım gibi üstünden geçiyorsun düşmanın. Yani en azından benim savaş taktiğim böyle oldu. Ama askerleri sokabileceğiniz onlarca pozisyon, uygulanabilecek onlarca taktik var. Biraz pratikle Turan Taktiği ile yalnız atlı okçularla bile işi bitirebilirsiniz. (Khuzait atlı okçular çok güçlü. Onun dışında benim gördüğüm Battanialı piyadeler iyi.)
“Odunu aday göstersem lord yaparım!”
Peki biz bu savaşları yapıyoruz, kale falan alıyoruz, yol kesip haraç topluyoruz; bunlar neyimize yarıyor? Para gelip gidiyor. Ticaret desen bir yere kadar. Başka orduda paralı askerlik yapsan üç kuruşla kimi doyuracaksın?
Burada artık bir bayrağın altında savaşmanın, kendi kalemizi, şehrimizi yönetmenin değeri anlaşılıyor. Bir krala ya da kraliçeye gidip ona bağlılık yemininizi ettiğiniz andan itibaren artık o krallık adına savaşıyorsunuz. Bu şekilde aldığınız kaleleri elinizde tutmak ve yönetmek çok daha kolay hâle geliyor. Bunun ötesinde biraz da diploması ile krallık içinde yükselebiliyorsunuz.
Sol alttaki Kingdom sekmesinden bakın görün: Eğer krallığınızın ufak bir meclisi varsa oylamalar başlıyor. Burada da çok önemli bir puan olan Influence işimize yarıyor. Influence yiğitçe savaştığında, askerlerin moralini yüksek tuttuğunda, elindeki kaleleri, şehirleri iyi bir şekilde yönettiğinde artıyor.
1000 kişilik bir orduyu bir komutan yönetemiyor tabii, beş altı lordun ordusu bir araya gelip böyle büyük ordular oluşuyor; e ona da Influence lazım. Ayrıca mecliste oy vermek için de bu puanlardan kullanıyoruz. Öyle ki, bazen fethettiğimiz kalenin yönetimini mecliste kaybedebiliyor, bazen kötü yönetilen bir şehrin yönetimini devralabiliyoruz. Ben bu oyunda diplomasiyi çok sevdim. Ancak bir süre sonra yasalar öyle bir şekil alıyor ki, dağdaki çobanla sizin oyunuz bir olmayabiliyor. Evet, ne kadar soyluysan o kadar etkiliyorsun meclisi. Tabii işi o raddeye getirip getirmemek de meclisin gidişatına ve soylularla olan ilişkilerinize bağlı.
Fethettiğimiz yerleşkeleri yönetmek de ayrı bir olay. Bir vali (Governor) atıyorsunuz ve nerede ne eksikse tamamlayıp birkaç ufak ayarla şehri yönetmeye başlıyorsunuz. Valiyi yerleşke ırkından seçmek iyi bir seçim yoksa halkınız yöneticiyi beğenmeyebiliyor. Savaş sırasında köylerinizi yağmalayabiliyorlar bir de. O zaman şehirdeki erzak üretimi azalıyor, halk aç kalıyor. Tencerenin düşüremeyeceği hükümet yoktur efendiler! Herkesin karnı tok, sırtı pek olmalı.
Artılar, Daha Tatsız Artılar
Ben oyunda ciddi anlamda oyunu bozan bir bugla karşılaşmadım. Arada bir crash verdi, bazen yaptığım şeyleri yapmamışım gibi gösterdi, başka karakteri başkası görünümüne soktu gibi gibi… Bunlar erken erişimdeki bir oyun için hiçbir şey. Zaten neredeyse çıktığından beri her gün patch’lenen bir oyun. Dün canınızı sıkan şey bugün düzeliyor. Bu çok iyi.
Onun dışında oyunu uzun süreler oynadım ve sıkılmadım; çünkü oyunda biten bir şey yok, sürekli devam ediyor. Dinamik, eğlenceli, çok da gerçekçi bir oyun. İşte sevdiğimiz, beğendiğimiz Mount & Blade kafası. Tek canımı sıkan şey yüklenme ekranları oldu. Bir ordu ile karşılaştığınız zaman süreç şöyle: Birinci yüklenme ekranı + lider ile konuşuyorsun + ikinci yüklenme ekranı + ne yapacağına karar veriyorsun + üçüncü yüklenme ekranı + savaşacaksan savaşıyorsun, hadi kazandın diyelim + dördüncü yükleme ekranı + tek tek bütün lordlarla tekrar konuşup hepsini esir alıyorsun. Çok uzun süren, anlamsız, gereksiz bir serüven. Oysa ben sadece yüzüne yüzüne vurmak istiyorum karşımdakinin. Yüklenme ekranlarında bekleme süresi de kısa değil. Ama erken erişimdir, düzelir diye çok da üzerinde durmadım.
Velhasıl Bannerlord benim beklentilerimi karşılayan bir oyun oldu, beni hayal kırıklığına uğratmadı. Sekiz yıllık bekleyişe değdi mi? Benim için değdi çünkü oyunun özü değişmemeliydi zaten. Türk bir yapım ekibinin başarı ile geliştirdiği bu oyunu oynamak bence hepimiz için büyük bir gurur. Steam’de an itibariyle 149,99 TL. İzleyin, oynayın, oynatın!
Kasvet Ulu
-Nisan 2020-
İlginizi Çekebilir
Kasvet Ulu'dan Bir Oyun İncelemesi; Cyberpunk...
Oyun Dünyası’nın Klasikleri 8: Hitman World o...
Oyun Sahası: The Witcher Üçlemesi - Kitap Ser...
Oyun Dünyası'nın Klasikleri 6: Mass Effect Üç...
Oyun Dünyası’nın Klasikleri 7: Crysis
Sanal Dünya'nın Gerçek Resimleri
İnsanın kendi yüreğiyle olan çatışmasıyla ilgili metinler yazıyorum. Herhangi bir mesaj verme isteği ya da anlaşılma kaygısı taşımıyorum. Neo-noir ve yeraltını kasvetle harmanlayıp durmadan üretiyorum. Öykülerim Lagari Fanzin, bilimkurgukulübü, YBKY Dergi, Esrarengiz Hikâyeler, Kayıp Rıhtım gibi mecralarda yayınlandı. Sevdiğim bir yazarın dediği gibi; dersimiz kasvet, konumuz Ankara, alkol 215 promil, vaziyet bombok…
polikromhatiralar.blogspot.com