Oyun Dünyası’nın Klasikleri 10 – Sembolik Hikaye Anlatımının Zirvesi: The Last of Us Serisi

Bunu Paylaşın

Uncharted ile beraber Amerikan oyun firması Naughty Dog‘un iki amiral gemisinden biri olan ve bizleri biraz tanıyan her okuyucunun da bileceği üzere gelmiş geçmiş en iyi video oyunu hikaye anlatısı olduğunu düşündüğümüz The Last of Us serisini konuk ediyoruz bugün kendi Hall of Fame listemize.

Dolayısıyla The Last of Us’dan bahsederken hikayesini baz alacağız ve tanıtımınız daha doğrusu anmamız oyunun ana başlıkları ve bir DLC‘si üzerine olacak, remake ve orijinal oyunları ayırmayacağız bir başka deyişle.

O zaman 2013 yılına gidelim ve ilk oyunun fragmanı ile başlayalım. Unutmadan, özellikle yapmayacak olsak da, bazı spoiler / sürprizbozan elementleri ile karşılaşacağınız konusunda sizleri şimdiden uyarmamızda fayda var.

The Last of Us (2013)

Yapım, bir mantar istilasının aniden insanlığı zombiye çeviren ilk gecesinde perdesini açar açmaz ilk izlenimin ne olduğunu öğrettiği başlangıç sekansında bize oyunun iki ana karakterindan biri olan Joel‘ı, kardeşi Tommy’yi ve Joel’in kızı Sarah’yı tanıtmış oluyor bile. Tanıtmakla da kalmıyor ve ana karakter Joel’in kızını elinden alıyor. Sadece kendisine kızı tarafından hediye edilen kurşunla çizilmiş bir saat ve yirmi bomboş yılla üstelik.

Evet, birkaç dakikada yıkılan iki dünya sonrasında ekrana gelen yazı “20 yıl sonra” olduğunda artık oyuncu bir başyapıtla karşı karşıya olduğundan emin oluyor. Bundan sonrasını tretman olarak özetlersek; Joel kardeşi Tommy ile başladığı bu hayatta kalma oyununda karakterinin gereği ve yaşadığı trajedinin de etkisi ile sertleşirken daha yumuşak huylu kardeşi bütün bu basitliğe dayanamayıp kendisinden ayrılır.

Joel, bu fare güdüsünden farkı olmayan anlamsızlığı aynı ölçüde hayatta kalma odaklı partneri Tess ile geçirir. Ortak olan ikili öyle görünmekte ki çifttirler de, ancak hayatta kalmak dışındaki anlamsızlığın zehirlediği çift romantik bir tınıyı pek de hissettirmezler. Kaçakçılık yaparak hayatlarını sürdüren ikili, kaçakçılıkları dolayısıyla post apokaliptik bu dünyanın da tanımını yapmış olurlar.

Buna göre farklı gruplara ve hükümet kontrol alanlarına bölünen ve alt üst olmuş dünya bir tür feodaliteye dönmüştür. Ve bölgeler arasındaki ilişkiler de serbest değildir. Kaçakçılık bu noktada devreye giren tehlikeli ancak ödüllendirici bir iştir. Ayrıca vurgulanması gereken ise her ne kadar korkunç bir dehşet saçsalar da zombiler/enfekteler aslında bu dehşetin belki de en küçük parçalarıdır. Asıl tehlike insanlardır. Karantina bölgeleri arasındaki çatışmalar ve güç mücadeleleri, bu talihsiz yaratıklarla şanssız karşılaşmalardan hem daha tehlikeli hem de daha yaygındır.

Joel ve kızı Sarah, trajediden hemen önce….

Joel ve Tess, biraz da şans eseri dahil oldukları bir işte Ellie‘yi bulurlar. Hükümet ile çatışmada olan ve bir tedavi bulma umuduyla çalışan askeri bir bilim fraksiyonu olan Fireflies/Ateş Böcekleri’ne teslim edilmesi gereken bu 12 yaşlarındaki sevimli kız ise göründüğünden fazlasıdır.

Bu noktada tekrar yükselen tansiyon, Ellie’nin ısırılmış ancak enfekte olmamış olduğunu ortaya çıkarmakla kalmaz, küçük kızı kourmaya çalışırken Joel’in ortağı Tess’in ölümüyle de sonuçlanır. Ancak belirtmek gerekli ki neredeyse kusursuz sembolizmi içinde oyun Tess’in ölümünü bir feda formatına sokar. Bu aynı zamanda bir arınmadır. Hayatta kalmaktan başka bir seçenek, bir anlam ve umudu gören çok yorgun bir ruh daha büyük bir şeyin parçası olarak çekilir sahneden.

Bu feda, Joel’in da içinde bir şeyleri oynatır, ancak Tess’in yaptığı şeyin anlamından veya büyük resimden daha farklı bir şekilde… Joel, yavaş yavaş Ellie’nin kişiliğinde, kaybettiği aynı yaşlardaki kızını bulmaya başlayacaktır. Kendisine çok benzeyen bu kızın kendi kızı yerine geçmesi süreci daha ilk anda tamamlanmış sayılabilir, bu amaç farklılığı Joel’in finalde yapacağı seçimin de ne olacağını daha en baştan oyuncuya iletmiş olur.

Joel, ilk olarak Ellie’yi Tommy’ye götürmeye karar verir, eski bir ateş böceği olan hümanist kardeşi, bildiği kadarıyla bir taşra komünündedir. ve böylece The Last Of Us’ın yolculuk sekansı başlar. Boston’dan Wyoming’e oradan da Utah’a devam edecek yolculuk başta Ellie ve Joel olmak üzere tüm karakterleri açacak, onların birbirleri ile ilişkilerini belirleyecek dahası çok yaklaştıracak ve aynı zamanda alt üst oluştan sona Amerikan coğrafi arka planında birkaç mevsim süren yeni bir destan ortaya koyacaktır.

Oyun bu yolculuğun sonunda, çok yoğun ahlaki ikilemler içeren Utah’taki ateş böcekleri ve hastane sekansıyla yani o büyük ve aynı ölçüde sade final ile perdesini kapatır. Herkesin ne olduğunu bildiği ama kabullenmemek için yalanlara sığındığı o sade başyapıtla yani.

Adeta bir roller coaster gibi bizi içine alan ilk oyunun senaryosu dışında bazı özelliklerden de bahsetmek önemli çünkü The Last of Us bir bilgisayar oyunu, film değil.

Öncelikle, bahsettiğimiz üzere Amerika’nın, -modern bir ilkçağ Amerika’sının- o bolluk, bereket ve güzelliğini verirken oyun gerek dönemine göre gerekse remake versiyonu ile çok iyi bir grafik performansa sahip. Manzaraların dinginliği ve müziklerin kapsayıcılığı, ünlü zürafa sahnesi gibi duygusal elementlerle de birleştirilerek ortaya koyulan kompozisyon muhtemelen de rakipsiz.

Yine oyun, özellikle zombi çatışma sekanslarında, konunun doğasından kaynaklanan -enfekteler karanlık, izbe ve genelde kapalı mekanlarda yaşıyorlar- yapıma özgü bir el feneri ışığı konseptine sahip. El feneri, belirsizlik, kısmi görüş açısı ve korkunç ses dizaynı birleşince ortaya türün hakkını da veren bir korku gerilim şaheseri çıkıyor.

Dünyanın nereden nereye geldiğini anlatmak için uzun nutuklar yerine duygusal ve doğal tek bir sahne…

Gerek enfekte, gerek yağmacı sahnelerinde ve gerekse de mekan geçişlerindeki kamera açılarının da profesyonel bir sinematik deneyim sunduğunu belirtmeliyiz.

Oyun, Ellie’nin Joel’in saatindeki çiziği farketmesinden, Tess’in fedasına, Joel’in motivasyonunu sergilemesinden Marlene’in ikilemine kadar getirdiği psikolojik ve sembolik unsurlar kadar arka plandaki güç ilişkileri ve dahası karakterler arasındaki ilişki ve tarihçelerle, gerek mikro, gerekse de makro anlamda gerçeğe çok yakın bir simülasyon kuruyor.

Senaryo açığı neredeyse yok gibi, çok gerçekçi ve doğru temellere oturmuş bir dünyada çok gerçek insanların çoğu zaman dolaylı ama net motivasyonlarını didaktik ve çok salya sümük olmayan esaslı bir duygusallıkla izliyor oyuncu. Ve belirttiğimiz gibi harika müzikler, manzaralar, kamera açıları ve aksiyon eşliğinde bunu yapıyor.

Yine belirtmeliyiz ki şiddet düzeyi de son derece -hatta rahatsız edici derecede- gerçekçi, yer yer oyuncuyu şok ediyor ama basit bir hack and slash mantığında değil, olan şeyin görselliği kadar anlamı da etkiliyor oyuncuyu.

Son olarak karakterlerin nasıl resmedildiği konusunda kısa bir bilgilendirme ile ilk oyuna dair sözlerimize son verelim.

Ellie ve Joel hakkında dolaylı olmakla birlikte oldukça açıklama yapmış olsak da bu fahri baba kızın aslında son derece birbirlerine benzediklerini ve hayatta kalma konusunda içlerinde taşıdıkları utanca rağmen kendilerini öncelediklerinden bahsetmek yerinde olur. Oyunun finalinin de açıkça refere ettiği bu gerçek “gri kahraman” yazımı konusunda ders niteliğinde adeta.

Ek olarak Ellie’nin çilli çok tatlı yüzünün arkasındaki çok asi ve tehlikeli yanından da bahsetmekte fayda var. İnatçı ve kinci bir karakter Ellie ancak aynı ölçüde karizmatik ve çekici. Ellie, karakterindeki ve bir noktaya kadar rahatsız olduğu bu yabaniliği törpülemek için aynadaki aksi olan Abby’yi beklemek zorunda kalacak.

Ellie ve Joel, birçok kişi için oyunun kod adı olan ikili.

Tommy, Joel’in neredeyse tamamen zıttı olan bir karakter ve çok farklı bir açıdan aynı zamanda da özel. Son derece iyi huylu ve insancıl olan karakter, abisi joel’da bulduğu baba imgesini şimdi de karısı Maria’da bulmuş görünen bir karakter. Ancak o kadar net bir “yavaş atın tekmesi pek olur” bir çekiciliği var ki, Joel’i ilk kez kurtardıktan sonra veya neredeyse tek başına Abby’nin ekibini yok ederken bambaşka bir ruh uyanıyor içinde. Görünenin arkasındakini göstermek isteyen ve buna kapasitesi olan bir karakter Tommy.

Maria, mikro yönetimden, diplomasiye kadar farklı yöntemlerle ailesini önceleyen ve birnevi Tommy’yi hayatta ve ayakta tutan dimağ olarak resmedilmiş bir alfa eş. Sabit ve istikrarlı olanın bozulmasından rahatsız, son derece gerçek bir karakter.

Tam dengede ama zor bir dengede duran bir çift, Tommy ve Maria.

Son olarak Marlene’den de bahsetmemiz gerekli Ateş böceklerinin disiplinli ve otoriter lideri, insanlığı kurtarmak ile arkadaşının kendisine emanet ettiği kızın hayatı arasındaki seçimi yüzeyde o kadar net ancak dipte o kadar acıyla yapıyor ki, burada kendisinden bahsetmesek olmazdı.

Son olarak ameliyathanedeki bir doktorun gösterdiği çok küçük bir jestin arkada bir hayat barındırdığını gösteren senaryo ekibini kutluyor ve bir diğer başlığa geçiyoruz.

The Last Of Us: Left Behind (2014)

Kısaca Left Behind, aslında bir origin story olarak adlandırılabilir. Hayatını kaybetmek üzere olan Joel’i kurtarmaya çalışan küçük Ellie’nin, Joel’den önce en çok yaklaştığı insan olan arkadaşı Riley ile yaşadığı son macerayı anlatan mini DLC, Riley’nin hayatını kaybetmesi ve Ellie’nin de bağışık olduğunu anladığı ana geri götürüyor oyuncuyu, ya da denilebilir ki her şeyin başladığı yere.

Firefly/ Ateş Böceklerine katılmaya karar veren Riley ile Ellie’nin önce kavgalı sonra anlaşmalı gezisi her ikisinin de ısırılması ile biterken, oyun, alamet-i farikasını gösterip müthiş bir climax yaşatıyor oyunculara. Öyle ki kolundan ısırılan Ellie’nin kolundaki diş izlerini eliyle süpürerek kolundan silmeye çalışmasındaki çaresizlik ve beraber çıldırmaya karar veren ikilinin ağlar sakinliği oyuncuyu ani bir özdeşleştirmeye götürüyor.

Bir sonraki başlığımıza geçmeden belirtelim ki Riley’nin, Ateş Böcekleri’nin lideri Marlene’nin kızı olduğuna dair ciddi bir spekülasyon var oyuncular arasında.

The Last of Us Part II (2020)

İçinde bulunduğumuz 2025 yılında PC’ye gelen oyuna geçmeden önce “Part” ibaresinden bahsetmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Yazımızın başında da belirtmiştik, oyunu senaryo ve hikaye anlatımı bazında incelemeye karar verdiğimiz için 2022 tarihli remake The Lastof Us Part I gibi bir ayrıma gitmeyip ilk oyunu açıklamakla yetinecektik. Ancak öyle görünüyor ki zaten bu karar stüdyo için de geçerli.

İlk oyun hikayenin ilk kısmı / part I iken bu oyun da ikinci kısmı olarak tanımlanmış, dolayısıyla biz de bir hikaye ile karşı karşıyayız. Spoiler/sürprizbozan uyarımızı tekrarlayıp oyunun fragmanı ile devam edelim.

İkinci oyun, her ne kadar ilk oyundaki hikayeden motivasyon alan çelik gibi bir karakteri, Abby’yi, hem de oynanabilir olarak ortaya koysa da, aslında Ellie’nin dengeleniş hikayesi olarak kabul edilebilecek daha enerjik daha çok yönlü ve daha karanlık bir senaryoya sahipti.

Ellili yaşlarındaki bir adam ve yeni ergen bir kız çocuğunun yerini neredeyse tamamen, üreme çağında ve gücünün zirvesinde gençlere bıraktığı için ana senaryo, bünyesine aşk üçgenleri ve dinamizm katmakla kalmamış, hayat kurma döneminin anksiyetesine de yer vermişti. Bir başka deyişle “ya ben ya o” içeren karşılıklı bir intikam fırtınasında kendini bulacak veya tamamen kaybedecek genç insanlar söz konusuydu bu sefer.

İlk oyunda karakterinden bahsettiğimiz Tommy’nin orta yaşlı bir adam olarak ateşinin son harlarını büyük bir keskinlikle ortaya koyduğu oyun bu şekilde çok boyutlu bir yapıya da kavuşmuştu. Aşk üçgenlerinden bahsetmişken hamile karakterlerden de bahsetmekte fayda var. Yıkılmış bir dünyanın yeniden kuruluşunu temsil eden bu hamilelik sekansları intikam fırtınası içinde öyle yerlere yerleştirilmişlerdi ki, oyuncuyu kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda tamamen kararsız bırakmaktaydılar.

Peki ne oluyordu? Tretmana dair belki belirsiz olabilecek bu tanımları tretmanın kendisiyle yanıtlamak daha yerinde olacak.

Olayların, Left Behind’ın yapımında da kendini gösterdiği biçimde flashbacklerle kendini açıkladığı ikinci oyun, vicdan azabı içindeki Ellie ve bunun sebebi olan Joel’in küs olduğu bir arka planda başlar. Ellie kaçamadığı gerçek sebebiyle son derece gergindir, o kadar ki, kefaretine kavuşması oyunun finaline kadar mümkün olmaz.

Bununla birlikte post apokaliptik bir dünyada özellikle güvenliğe dayalı görevler ihmal edilemezler ve Ellie de Joel da hala devriyeye çıkmak zorundadırlar. Ve bir devriyede korkunç bir enfekte grubundan kurtardıkları karakter tarafından katliama uğrarlar!

Bir dünyanın yıkılışı, ama bu ilk değil…

WLF -Washington Liberation Front / Washington Kurtuluş Cephesi adlı gruptan olduğu anlaşılan katiller kendilerini kurtaran kişinin Joel olduğunu öğrendiği an saldırıya geçecektir. Ne Tommy, ne de olaya sonradan dahil olan Ellie ve Dina’nın çabaları bir işe yarar ve grubun lideri Abby, Joel’i öldürür. Korkunç bir tarzda işlense de bu suçun ilginç yanı grubun Joel’den başka kimseyi öldürmemesidir. Ancak bu Eliie’yi durdurmaz. Seattle’a çekilen grubun ardına düşer, hem de müthiş bir intikam ateşiyle.

Ellie’nin intikam isteği sadece bir baba figürünün kaybı ile ilgili değildir, “küs” olduğu baba figürü ile tekrar birleşemeden yaşadığı kayıp delirtir onu. Ancak baba figürünü tek kaybeden kişi o değildir. Tommy, abisinin kaybı üzerine sakin bir tavır gösterse de onu sakinleştirmeye çalışan eşi Maria’nın liderliğini reddedip herkesten önce Seattle yoluna çıkar. Ellie’nin aksine gürültü çıkarıp sağa sola saldırmadan bir hayalet gibi yola çıkan adam, daha sonra yola çıkan Ellie’nin önüne intikam aldığı bir çok ceset bırakacak kadar efektif, kurbanlarını işkence ile konuşturacak kadar da acımasızdır artık. Tommy kontrolünden özgürleşmiştir!

Öte yandan Ellie, Dina ile yola çıkar. İkili arasındaki romantizm, Dina’nın Jesse’den hamile olduğunu öğrenmesi ile Ellie tarafında ve Ellie’nin bağışıklığı olduğunun ortaya kazayla çıkması sonucunda Dina tarafında sekteye uğrar. Dahası Jesse de peşlerine takılmıştır. Ellie intikam hırsıyla Abby’nin çetesinden biri hamile, biri de Abby’nin gerçek aşkı Owen olmak üzere üç kişiyi öldürünce işler artık geri dönülemez şekilde çığırından çıkar.

Ellie artık oyuncu açısından da Abby ile özdeştir ve bu özdeşlik iyi bir açıdan da değildir.

İkinci oyunun bir özelliği olarak, yine flashbacklerle hikayeyi açıklayan Abby ile oynanan süre, ve onun bahsi geçen üç arkadaşının ölümü yüzleşmesinden sonra artık düşmanlık kelimelerle anlatılamaz bir hale gelir. İşin içine WLF’nin acımasız ve yoz komutanı Isaac ve bir kült olan Seraphite’ler de girince Seattle tam bir savaş halanı haline gelmiş olur.

Tommy’nin Abby’yi neredeyse öldürmeyi başardığı ve bu sırada tüm grubunu yok ettiği bir çatışmadan sonra, Abby artık mental olarak olan biteni kaldıramadığını yavaş yavaş fark etmesine rağmen Ellie ve tekrar buluştuğu Tommy’ye baskın yapmayı başarır. Ancak o noktada bu kavgayı durdurmaya karar vererek onların hayatını bağışlayarak Settle’dan ayrılmalarını ister. Bunda Owen ile yaşadığı son romantizmin ve Serphite’lerden kurtardığı Lev’in büyük payı vardır. Abby iyileşmektedir, Ellie’nin aksine…

İşte bu Ellie, abisinin ölümü ve kendisinde kalan hasarla iyice çığırından çıkan Tommy’nin baskısıyla tekrar Abby’nin peşine düşer. Tam bu nokta karakterin dengelenebileceği veya tamamen yok olacağı yol ayırımıdır. Ve Ellie zaferle de yok olabilir!

Abby ise hayatına anlam katan küçük Lev ile yeni bir hayata fiziksel olarak da başlamak için Santa Barbara’ya doğru yola çıkar, bu aynı zamanda sevgilisinin de bir nevi vasiyetidir çünkü Owe yeniden toparlanan Ateş Böceklerine katılıp savaştan uzaklaşmak istemektedir. Fakat Abby yolda köle tacirlerine yakalanır ve oyunu oynayanların bileceği şekilde kadın bir vücut geliştiricisinden, bir deri bir kemik bir köleye dönüşür.

Bir deri bir kemik kalmış Abby, kucağında intikamın yerini alan hayatının yeni anlamı ile…

Kaderin cilvesi ile onu öldürmeye gelen Ellie, onu kurtarır ve ufacık kalmış Abby ile son dövüşünü kazanır ve işte o çok kritik anda karakterinin dengesini, kim olduğunu ve ne için yaşadığını bulup, içindeki öfkeyi terk ederek hayatının sonuna kadar olacağı kişiliğe bürünmeyi başarır. Abby’yi bağışlar, ikili kendi yollarına giderler ve bu dev ama aynı zamanda bilindik insan hikayesi, yani kim olduğunu bulan ve dahası yeni bir dünya doğuracak anneler olmaya hazır hisseden iki genç kadının hikayesi de böylece sona erer.

Özellikle gitarla çalınan şarkıların eşlik ettiği, müze, astronot sekansları ve Joel ileEllie’nin son konuşması gibi flashbacklere Abby ile babası ve sevgisili Owen’ın flasbackleri katılınca ortaya çıkan tarafsızlık duygusu o kadar yoğundur ki, oyuncu istemediği şeyleri yapmak zorunda hissedebilir kendini.

Bütün bunlardan sonra söylebileceğimiz en önemli şey en azından bizim deneyimlediğimiz oyunlar içinde hikaye anlatımı konusunda The Last of Us serisinin neredeyse rakipsiz olduğu. Üstelik sadece hikaye anlatımı içeren mükemmel bazı başlıklara ek olarak A sınıfı bir oyun ve teknik zenginlikle de karşı karşıya olduğumuzu belirtmemiz gerekir.

Yetişkin temaların sade yoğunluğunu climaxler kadar akışta da hissettiren oyunun tam bir hayat simülasyonu olduğunu ve yazımız boyunca da bahsettiğimiz mükemmel psikololojik açılımlara imkan tanıdığını da ayrıca belirtmemiz gerekir.

Son tahlide, karakter draması olan bu oyunun karakterlerinden de özel olarak bahsetmekte fayda var.

Ellie karakteri ve karakter arkının geldiği noktaya dair çok net geri bildirim verdik peki ya Abby, o nasıl bir karakter?

Abby de aslında daha önce de belirttiğimiz gibi Ellie’nin aynadaki aksi durumunda. Fakat bir noktada ayrılıyorlar, Ellie doğalken, Abby, babasını öldüren Joel’den intikam almak için kendisini duygulardan ve görev dışındaki herşeyden soyutlayan bir motivasyon ile hareket ediyor. İşte çok övdüğümüz yapım da sembolizmin son raddesinde bunu oyuncuya görsel olarak bir kas yığını olarak sunuyor. Abby kaslandığı gibi karakterini de bir savaşçı haline getiriyor. Fakat Abby’nin karakterinin bir de dönüşümü var ve bu dönüşüm ne Joel’i öldürmesiyle başlıyor ne de Seraphitlerden kurtardığı Lev ile…

Abby; gözlerinden okunan intikam hırsıyla kendisini çevirdiği kaslı figür tam bir uyum içerisinde.

Tek aşkı olan Owen ile tekrar birleşmesi ile başlayan bir dönüşüm bu. Babası ölmese, savaştan uzak duracak ve maskülen bir erkeğin koruması ile aşkı içinde yaşamak isteyen bir karakter Abby. Fakat babasının ölümünden sonraki kararı Owen ile devam edememesine yol açıyor. Abby bir ölüm makinasına dönüşürken, Owen Mel ile birlikte oluyor.

Abby’nin, Owen’ın savaştan kaçacağını öğrendiği sekansta onunla paylaştığı seks sahnesi birçok açıdan ilginç ve açıklayıcı. Bir bilgisayar oyunundaki muhtemelen en sert ve dominant seks sahnesi ile karşı karşıyayız. Ve bu sahne bize aslında aşık ve submissive/itaatkar Abby’yi tanıtıyor. Bir başka deyişle Abby’yi ilk kez gerçek hali ile bize gösteriyor. Sahne sembolik açıdan da o kadar başarılı ki Owen ve Abby birbirinin yüzünü görmelerine imkan vermeyen pozisyonları bize Abby’nin yüzünü gösterebiliyor. Ve Owen’ın duygusal zekasını da. Çünkü gerçek Abby’yi görmek Abby taraafından yasaklanmış bir eylem…

Bu sekans bazı oyuncuların sandığı üzere bir pazarlama stratejisi değil bir başka deyişle. Abby daha o anda Owen’ın peşinden gitmeye karar veriyor ancak Mel ve karnındaki çocuğu sebebiyle bunu yapmıyor. Owen’ın ölümünden sonra ise o güne kadar edindiği tüm gücü öldürülen sevgilisinin katilini affetmekte kullanıyor. Bu mükemmel bir senaryo tasarımı.

Madalyonun diğer yanında ise iki sevgili karakteri var, ikisi de hamile, biri bir başkasından ama yine de önemli bir eşleştirme bu. İlki bir survivor olan hırçın Mel. Mel olağanüstü bir karakter, Owen’ın çocuğunu taşıyor olabilir ama ona sahip olmadığının farkında. Saklamadığı bir nefret ve saklayamadığı bir hüzünle üzüyor oyucuları.

Dina ise, Jesse’den hamile olmakla birlikte aslında Ellie gibi bağımsız bir karakter. Çocuğun babası Jesse de son derece uçarı, kahraman ruhlu ama henüz çocuk demek yanlış olmayacak bir karakter. Ellie ve Dina ilişki dinamiği tam bir eşitliğe dayanıyor. Ellie daha maskülen ve Dina daha feminen ancak ikisi de kadın doğalarının dışında değiller. Bu da aralarındaki ilişkiyi dengeli kılıyor.

Dina ve Ellie, derin ve son derece sorunlu iki genç yetişkin.

Karakterlerden de bahsettiğimize göre belki de başlığımızı neden bu şekilde attığımızı anlayacağınız bu şimdiden adı konulmuş bir klasiğin dosyasını kapatmanın vakti geldi. Belki biraz fazla Aristo mekaniğinden kaynaklı kusursuz bağıntılar içeriyor olabilir ancak bir oyun olduğu kadar sembolik bir hikaye anlatım başyapıtı The Last of Us, anaç bir olgunlaşma destanı! Günümüzde Nibelungen, Gılgamış ya da Kalavela‘lar yazılmıyor olabilir ama kim billir, belki de onlar da sadece ateş başı eğlencesiydi eski toplumlar için?..

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir