Oyun Dünyası’nın Klasikleri 7: Crysis

Bunu Paylaşın

Oyun dünyasının klasikleri ile ilgili dizimizde bizim için özel bir başlık var bugün sırada; Almanya’da yaşayan üç Türk kardeşe ait Crytek‘in dünya çapında ses getiren oyunu Crysis serisi…

Cevat, Avni ve Faruk Yerli kardeşler tarafından 1999’da kurulan firmanın demo ve oyun motoru çalışmaları ile başladığı yolculuğu, Ubisoft‘un beğendiği bir demoyu yine adı geçen firma ortaklığında Far Cry olarak piyasaya sürdüğünde bambaşka bir mecraya geçti. Biz ise bugün daha ziyade Ubisoft’la anılan ve en azından çok “türevleşmiş” Far Cry yerine, Crysis‘i seçtik sizler için.

İlk Crysis 2007’de yılında EA/Electronic Arts dağıtımında piyasaya sürüldüğünde, herkesin hem Far Cry’ın bu konudaki başarısı nedeniyle beklediği bununla birlikte yine de şaşırdığı grafikleri ile adından söz ettirdi…

Fragmanın neredeyse tamamının üzerinde durduğu nano-teknolojik zırh, hem oyunun mekaniğinin anlaşılmasına hem de oyunun alamet-i farikasına dair bir yoğunlaşmaya sebep olsa da, tüm serinin sonunda tam olarak yerini bulacak olan yeni insanın bir tanımına dair bir işaret taşımıyordu. Bu sebeple yapımcıların aklında sona dair bu tür bir düşünce olup olmadığı o zaman -ve elbette ki doğal olarak- bilinmiyordu.

Oyunun konusu kısaca şöyleydi; 2020 yılında, Çin Denizi’ndeki Ling Shan Adası’nda milyonlarca yıllık bir arkeolojik buluntu keşfedilir. Dr.Rosenthal adlı bir arkeolog ekibi ile bu buluntuyu araştırır. Ne var ki oyunun arka planı gereğince son derece gelişmiş bir durumda olan Kuzey Kore adaya müdahale eder. Dr.Rosenthal’in yardım çağrısı, kendisine ve ekibine dair son iletişim bulgusu olur.

Kuzey Kore ile herhangi bir çatışmayı göze almak konusunda isteksiz olan Amerikan donanması, bölgeye uzakta kalacak bir filo ile adaya sızacak beş kişilik yeni nesil özel kuvvet müfrezesi gönderir. Bu beş isim, müfrezenin komutanı Prophet, oyuncunun kontrol ettiği Nomad, Crysis Warhead eklentisinde olayların gözünden anlatılarak hikayenin genişletildiği ve üçüncü oyunda tekrar karşımıza çıkan Psycho, Jester ve Aztec’tir.

Doktor için arayışta bulunan ve Kuzey Kore’nin hem standart askerleri hem de kendileri kadar etkin olmasa da yeni nesil komandoları ile çatışarak kendilerne yol açan grup, dünyadan olmadığı daha ilk bakışta anlaşılan bir tür yarı ahtapot yarı robot canlılarla karşılaşınca oyunun yönü değişir . Jester ve Aztec’in kaybedilmesi, Psycho’nun ayrı düşmesi ve Prophet’in kaçırılması ile Nomad yalnız kalır ve doktoru bulup onu kurtarmanın dışında bu uzaylı istilası ile de mücadele etmek zorunda kalır.

Oyunun sonunda her amaca erişilemese de, uzaylı istilasının ilk safhası durdurulur ve adadan gelen sinyallerle hayatta olduğu anlaşılan Prophet’i kurtarmak için adaya dönülerek, olayların geleceği sonraki başlıklara devredilmiş olur.

Kelimenin tam anlamıyla bölüm sonu canavarı…

Bir kurucu senaryo olan Crysis’in kitlelerin dikkatini çeken ilk özelliği CryEngine 2 motoru ile mükemmelleştirdikleri grafikleri ise, diğeri de Far Cry’da önemli ölçüde niyetlendikleri işi tamamlayarak kurguladıkları açık dünya olmuştu. Firma, daha sonraki başlıklarında açık dünyayı Far Cry’a, bir tür senaryo bazlı karakteri Crysis’e atasa da, ilk açık dünya başlığı bu Crysis’ti başka bir deyişle.

İlk oyundan dört yıl sonra piyasaya sürülen Crysis 2, ilk oyundaki açık dünya elementlerini, senaryo bazlı bir akış ve felsefi ağırlığa kaydırmakla birlikte, etkileyici “cutscene”leri, mükemmel denebilecek uzunluğu ve oyuncunun karakterle özdeşleştiği aksiyon sekansları ile serinin en doyurucu FPS başlığı oldu.

2011 yılında piyasaya sürülen Crysis 2‘nin, bir bakıma serinin çapının büyüdüğü ama aynı zamanda oyun vasfının vurgulandığı ilginç bir başlık olduğu kesindi. Fragmandaki, oyun tanıtımı neredeyse hiçbir senaryo vasfını hissettirmiyorken, müzikleri Hans Zimmer gibi bir deve teslim ediliyordu.

Bu ilginç başlığın konusu da şöyleydi; oyuncu, artık “Ceph” olarak alınan bu uzaylı canlıların istilasının gezegen çapına ulaştığı anlaşılan 2023’de, bu canlılar hakkında önemli bilgilere sahip bir bilim insanı olan Nathan Gould’un New York’tan çıkarılması için denizaltıyla şehre giden bir grup komando arasında bulur kendini.

Ne var ki birkaç dakika içinde denizaltı batar ve sadece adının Alcatraz olduğunu öğrendiğimiz ve oyuncunun kontrol ettiği karakter sağ kalır. Ne var ki ağır yaralı olarak karaya çıkan Alcatraz henüz tam olarak emniyete kavuşmuş değildir. O noktada sahneye çıkan ve ilk oyunun NPC olmakla birlikte ana karakteri Prophet onu kurtardıktan sonra gücünün kalmadığı gerekçesiyle nano kıyafetini Alcatraz’a vererek sahneden çekilir. Artık bilinen tüm fiziksel özelliklerin maksimum haline getirildiği kıyafet Alcatraz’ın emrindedir…

Üç yılda dünya da değişmiştir. Öncelikle ceph adı verilen uzaylılar insanları öldüren bir virüs yaymaktadırlar. İnsanlar içinde bir takım yarı resmi ve özerk korporasyon daha doğrusu “contractor” askeri örgütler doğmuştur. Bunlardan biri de CELL adını taşır. CELL’in de amacı, Gould’u bulmaktır. Her iki partinin de hem uzaylı istilasına son vermek hem de güç devşirmekle ilgili ajanları karışmakla kalmaz, ittifaklar içinde de süreç içinde değişiklikler yaşanır.

Gould…

Başta, bir tarafta komutan Lockhart ve Teğmen Strickland, diğer tarafta ise Alcatraz ve Gould grubu vardır. CELL’in eski kurucusu Hargreave ise neredeyse tüm perde arkası güçtür. Daha sonra Hargreave’in bir krayo tankta olduğu ve dünyayı kurtarmak kadar Alcatraz’ın kıyafetiyle de ilgisi olduğu ortaya çıkacak, Strickland bir CIA ajanı olarak taraf değiştirecek ve Amerikan Ordusu, CELL’i New York’ta bertaraf edecektir.

Olayların diğer boyutu ise serinin yöneldiği alanı belirler. Buna göre, nano-kıyafet, sahibi ile DNA iletişimine girmekle kalmaz, ceph virüsü ile de etkileşime girer. Bu etkileşimin sonu sadece virüsün tedavisi olmaz, virüs, ceph bünyesine zarar veren bir virüs olarak mutasyona da uğratılır.

Oyun, birçok aksiyon sekansı ve New York ile doldurduğu yolculuğunu, cephlerin biyolojik olarak yok edilmesi ve ölmek üzere olan Alcatraz yerine kıyafette DNA’sı bulunan Prophet’in geri gelmesi ile sona erdirir.

Crysis 3, her ne kadar ikincisinden sadece iki yıl sonra piyasaya sürüldüyse de, olayları yirmi dört yıl ileriye alarak 2047’de karşılar oyuncuları.

Buna göre CELL New York’u tekrar ele geçirmiş ve bir kubbe altında toplamıştır. Bununla birlikte ceph tehdidi de ortadan kalkmıştır. Olaylar da ilk oyunda geride bıraktığımız ve hırçın tavrına ağır ingiliz aksanını katan Psycho’nun bir gemideki kurtarma operasyonu ile açılır. Kurtarılan ise krayodaki Prophettir…

İkili, CELL tarafından yakalanıp hapsedildikten sonra, kendi aradıkları Alpha Ceph’in -kovan mantığındaki uzaylıların beyni ve güç kaynağı olan uzaylı mega organizma- CELL tarafından yakalandığını ve dahası bir güç kaynağı olarak tutulduğunu öğrenirler. Ne var ki, bu talihsizce geç gelen bir bilgidir, çünkü CELL’i çökerteceklerini düşündükleri bu güç kaynağını yok etme operasyonu, Alpha Ceph’in serbest kalıp elindeki kuvvetlerle yeni bir istila hareketine girişmesine neden olur.

Psycho’nun kıyafetini zorla çıkartan ancak daha sonra onun hayatına kurtaran Claire ve Hargreave’in ortağı Karl Rasch’ın”back-up” olarak oyun boyu iki savaşçıyı besledikleri macerada bir sonraki hedef Alpha Ceph’i yok etmektir ve bu, aynı zamanda CELL’in de planıdır. Sorun şudur ki; bunu yapmayı planladıkları silah, Archangel adlı bir uydu silahıdır ve muhtemelen Alpha Ceph ile birlikte dünyayı da yok edecek bir reaksiyon başlatacak güçtedir. Her ne kadar isyancı grup bunu önlese de, Rasch’ın, ceph tarafından ele geçirilen zihni ve eylemleri sonucunda Claire ölür.

Psycho, Rasch ve Claire

Psycho artık pek de olan biteni önemsemez ve yıkılmış bir halde Prophet’i Alpha Ceph’e ulaştırmayı başarır ve can verdiği bu operasyonda, bu mega uzaylının öldürülmesinde büyük rol oynar. Ancak henüz her şey bitmemiştir. Alpha Ceph, bir solucan deliği açmış ve ceph gezegeninin tüm gücünü dünya yörüngesine taşımaya başlamıştır bile… Ancak Prophet’in elinde bir gezegeni bile yok edebilecek bir silah vardır; Archangel.

Uzayda geçen bu son çatışmadan sonra, Prophet gözlerini Lingshan adasında yani oyunun başladığı yerde açar. Fark şudur ki, Prophet insan formundadır. İlk oyunda bir zırh, ikinci oyunda bir DNA eşleşmesi derken üçüncü oyunda artık kıyafetin tüm özelliklerini taşıyan bir insan haline dönmüştür.

Prophet…

Serinin finali açısından anlamsız olmayan ancak hem bu özelliği hem de görece kısa uzunluğu sebebiyle daha ziyade bir eklenti paketi gibi duran Crysis 3, bahsettiğimiz gibi, görevini yapsa da, tekil bir başlık olarak serinin en zayıf halkası oldu denilebilir. Grafik olarak özellikle devrimsel denemeyecekse de, yeni New York’un tasarımı ve özellikle karanlık ortamlardaki ışıklandırmanın eşlik ettiği oldukça “cilalı” bir temsil görsel olarak doyurucuydu demek de yersiz olmayacaktır.

Bir Türk firmasının, oyun dünyasında isim yapmış ve özellikle grafikleri ve FPS tatmini açısından birinci sınıf bir başlığını inceledik bugün. Son söz olarak; serinin, oyun tarihindeki yerinin tartışılamayacağı ancak yeni nesil oyunların senaryoya verdiği ağırlığı tam olarak taşımaması sebebiyle nihayetinde tam bir “oyun” olarak bu listede anılacağını ifade etmek doğru olur kanaatindeyiz.

Daha birçok eski efsanede ve yeni başlıkta görüşmek dileğiyle…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 3 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir