S.Volkan Gün’den, Galaktik Günceler: Nareed-6

Bunu Paylaşın

Gelgitin son döngüsüne girilmişti. Gökyüzünde asılı duran ayın görüntüsü büyüleyiciydi. Yuvarlak çehresine inşa edilmiş maden istasyonunun kirletici varlığı bile yüzeyindeki nadir taşın yansıttığı ışığın oyunları karşısında göz ardı edilebilir bir detay haline geliyordu. Tüm gezegenin geçim kaynağı olan taş, bilinen spektrumdaki tüm renkleri yansıtarak manzarayı seyre dalan tüm ziyaretçilere adeta gösteriş yapıyordu.

Nareed bir süreliğine sıkıntılarını unutmuş içeceğini yudumlarken bekledikleri adam yüzlerce ulaştırma tüpünün birisinden çıkarak masada oturan üçlüye yaklaştı. Temkinliydi. Oturmadan önce etrafına baktı. Oturduğunda yüzü yaralı adam smesa çayından yudumladıktan sonra belli belirsiz bir sesle

‘Bir daha etrafına bakarsan gözlerini çıplak ellerimle yuvalarından çıkartıp sana yuttururum.’ Dedi.

Tehdit öyle bir tonla söylenmişti ki inanmamak, hayal etmemek ve korkmamak imkansızdı. Nareed’in büyük kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Adam hiç istifini bozmadan smesasından bir yudum daha alarak arkasına yaslandı.

‘Sana vereceğimiz program her şeyi halledecek ve hedef bağlantı sağlandıktan sonra kendisini imha edecek. Tek yapman gereken bunu ana işlemciye yerleştirmen. Yüklemeyi yapınca bu yazılım uyku haline geçecek. Ta ki…’

Cümlesini havada asılı bırakarak çayından bir yudum daha aldı. Sesindeki talepkârlık irade kıran cinstendi. Tehditle zaten ürkmüş olan insan oturduğu sandalye de küçülmüş gibiydi. Nefesini tutmuş karşısındaki adama bakarken, hemen yanındaki sandalyede oturan Vio masanın altından küçük bir cihaz uzattı. Adam sorgusuz alarak cebine koydu.

‘Artık gidebilirsin’ dedi yüzü yaralı adam. Korktuğu halde aldığı komutla yerinden ok gibi fırlayan adama bakarak

‘Seni aradığım zaman gerekeni yapacaksın. Yoksa ben seni bulurum ve inan yapmadığına çok pişman olursun.’

Adam sadece büyük bir adanmışlıkla başını eğdi ve geldiği yönde gözden kayboldu. İki adam sadece birbirlerine baktılar. Aralarında telepatik bir bağ varmış gibi yüzü yaralı adam birden ayağa kalktı ve diğer adamın geldiği yönün tam tersine giderek, kalabalığın arasında gözden kayboldu. Nareed adamın arkasından bakarken cebinden bir şey çıkartarak onunla oynayıp tekrar cebine koyduğunu gördü.

Gördüğü şeyin daha önce kendi üzerinde de kullanılan reseptör iletkeni olduğuna emindi.

İris-4’e geleli iki standart gün olmuştu. İnsanlar tarafından Galaktik Tarama sırasında bulunan gezegene içinde bulunduğu Güneş Sistemi’nin adı verilmişti. Nareed gezegenin yakınındaki Halka’dan çıktıklarında gözleri kamaşmıştı, gerçek anlamda!

Yörüngeye oturmuş irili ufaklı pek çok uydunun yansıttığı Güneş Işınları çıplak gözle bakıldığında gözleri kamaştırıyordu. Gergin bir yolculuğun ardından karşılaştığı manzara Tozumb’lu kadınının bir parça olsun rahatlatmıştı.

‘Neden buradayız?’ sorusu ise orada, aklının bir yerinde öylece asılı duruyordu.

Gezegende yaşayanların büyük bir kısmını insanlar oluşturuyordu. ST-37 taşını çıkartmak ve işlemek için oluşturulan koloni dev bir pazara dönüşmüştü. Bulundukları taşıma aracı konakladıkları otele ilerlerken Nareed yorgun ama mutlu maden işçilerini izleme fırsatı bulmuştu. Karşısında oturan kırklı yaşlarındaki adamın gözü aracın tavan kısmında sürekli akan reklam kuşağına takılmıştı. Göz kapakları ağırlaşmaya başlayan adam bir süre sonra uyuyakaldı.

‘Yeni gelmiş olmalı.’ Diyerek Nareed’in dikkatini çeken Vio’ydu.

‘Nereden anladın?’

‘İris 4 ün kendi etrafında dönme süresi Dünya’ya göre on bir saat daha uzun. Bu da yeni gelenlerin metabolizmalarında ciddi bir sıkıntı yaşamalarına neden oluyor. En belirgin rahatsızlıkları gündüz uyumaları.’

‘Neden buradayız?’ Nareed’in ağzından istemsiz çıkan soru Vio’yu da hazırlıksız yakalamış gibiydi. Adam soruya tebessümle karşılık verdi.

‘Neden buranın tadını çıkartmıyorsun?’ Sözleri ve ses tonunda yaşam deneyiminin getirdiği bir şeyler vardı.

‘Burada bulunmamın sebebi sizin beni tehdit etmeniz.’ Nareed arzu ettiğinden daha sert bir üslupla söyledi kelimeleri.

Vio hiç oralı olmamış gibiydi. Karşılarında uyuyakalan madencinin elinden yavaşça kayan kartı yere düşmeden tutarak adamın kucağına bıraktı. Harekete uyanan madenciyle göz göze geldiler. Vio başıyla selam verdi ve adam da teşekkür eder bir edayla maden personeli kartını cebine koydu.

Vio, Nareed’e hiç bakmadan konuştu.

‘Buradan hiçbir zorlukla karşılaşmadan Ramus’a dönebilir, ailenle birlikte geri kalan yaşamınızı rahat geçirebilirsiniz. Tek yapman gereken plana uyman.’

Nareed bir süre sessiz kalarak taşıma aracının dışında akıp giden manzaraya baktı. Yüzü yaralı adamla ilk karşılaştıkları an geldi aklına. Yatağın üzerine fırlattığı kredi bankası. Buraya getirmişti ama içinde ne olduğunu bilmiyordu.

‘O kredi bankasıyla kaçmayacağımı ya da planınızı ortaya çıkarmayacağımı nereden biliyorsunuz? Belki ailemin bir önemi yok. Belki ben de pek çok Tozumb’lu gibi sadece kendim için nefes alıyorum.’

Vio yüzündeki belli belirsiz tebessümle Nareed’in gözlerinin içine delercesine baktı. Adamın bakışları Nareed’in içine işliyordu. Sakin bir ses tonuyla konuştu.

‘Sence seni rastgele mi seçtik?’

Nareed içinin ürperdiğini hissetti. Belli bir süredir izleniyordu. Bu plan için-her neyse- aday olarak belirlenmişti. Rastlantısal bir şeyin içinde olmadığını ve nerede başlayıp nasıl sonuçlanacağını bilmediği bir dünya filminin içerisindeki sıradan bir oyuncu gibi hissetti kendisini. Belki de en iyisi Vio’nun tavsiyesine uymaktı. Söylenenleri yapıp, filmin sonunu görmeden oynadığı karakterin unutulmasını umacaktı. Bir anda kaldığı odada duran kredi bankasının muhteviyatını çok merak etmişti.

Vio genç Tozumb’lu kızın düşünce trenini takip etmiş gibiydi. Korkutucu bir kusursuzlukla ‘Kredi bankası sadece ve sadece sana tanımlı’ dedi gülümseyerek ve ‘Hadi’ dedi ‘İneceğimiz istasyona geldik.’

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 0 / 5. Oylama sayısı: 0

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir