Emrindeki iki yaratığa yaptıklarını gördükten sonra Rivani’nin ve Misa’nın katilini bulduğuna emindi. İntikam hissinin verdiği kuvvetle yürümeye devam etti. Masadaki kitaba birkaç adım kalmıştı ki masanın diğer tarafında bulunan vampir bir anda kitabın başına geldi ve elini kitabın üzerine koydu.
Rams yine içgüdüyle hareket etti. Refleksleri beyninden önde gitmişti yine. Goblin katilini etrafına bakan vampire doğrulttu ve tetiğe bastı. Demir ok havada ıslık çalarak vampirin şakağından girip diğer taraftan çıktı. Kan emicinin beyni her tarafa dağılmıştı. Yaratık okun geldiği yöne boş gözlerle bakarak birkaç adım sendeledi ve duvardan yere kadar sarkan büyük bir flamayı da sökerek yere düştü.
Odada bulunan herkes bir anda oraya baktı. Rams’ın sadece saniyeleri vardı. Kitaba uzanarak aldı ve diğer tarafa doğru takla atarak geldiği yönün tam ters yönde, duvara yaslandı ve nefesini tutarak bekledi.
Muskanın belli bir alanı görünmez yaptığını anlamıştı. Goblin Katilinden çıkan ok vampirin kafasına saplanmadan hemen önce görünür hale gelmişti. Kitabı iç cebine koydu. Bu sırada odada bulunan herkes hareketlenmişti. Vampirler hıslayarak kendilerini korumaya çalışırken, insanlar kapıya doğru koşmaya başlamıştı bile.
Tüm bu hareketin ortasında İki Dünya’nın Efendisi olduğu yerde, masaya doğru dönmüş öylece duruyordu. Gözünü duvardaki belli bir noktaya dikmişti. Bir an sonra tekrar masaya doğru baktı. Rams, adamın baktığı yere baktığında nefesinin kesildiğini hissetti. Vampirin tavandan söktüğü flamanın altında genç bir adama ait yağlı boya bir portre duvardan yere uzanıyordu.
Rams bir anda her şeyi anladı. Tabloda çok daha genç olmasına rağmen benzerlik yanılmaya yer bırakmıyordu. Kaptan üniformasıyla oturduğu koltukta elindeki kadehle mağrur, oturan adam şu anda karşısında duran adamla aynı kişiydi. Kaptan Oozu diye içinden geçirdi istemsiz.
İmkânsızdı; ama karşısında duruyordu. Gözün görüp aklın almadığına inanmak zorundasın demişti Rivani, çocuk yaştaki Rams ilk defa bir ifritle karşılaştığında. Nefesini tutarak duvardan duvara atlayan yaratığı büyük bir korkuyla izlemiş, yerinde donup kalmıştı. Rivani oku çekmese beş altın etmeyecek hayatı erken yaşta son bulacaktı.
‘Seni öldürmekten zevk alacağım’ diye bağırdı Kaptan Oozu, ya da ondan geriye kalan, öfkeyle. Rams, kaptanın duyduğu öfke kendisine mi yoksa tabloda gördüğü genç adama mı bilemedi zira Kaptan tabloya bakarken yüzünde beliren nefreti görmek çok zor olmamıştı.
Rams köşeye sıkışmıştı; ama istediğini almıştı. Hayatı pahasına bu kitabı koruyacaktı. Çıkış kapısı kilitliydi, odada cam yoktu ve bir oda dolusu düşmana karşı tek başına kalmıştı; tüm olasılıklar Rams ’in aleyhineydi. Burada ölecekti.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi birden Kaptan Oozu ellerini yana açarak daha önce Rams’ın hiç duymadığı bir lisanda dua etmeye başladı. Rams ok atarını Kaptan’a doğrultarak bulunduğu yerden ortaya doğru yürümeye başladı.
Kaptan’ın sözlerine karşı şöminedeki ateşin efendisinin çağrısına boyun eğen bir hayvan gibi kıpırdanarak cevap verdiğini gördü. Ateş kendi kendine harlanıyordu. Odanın tahta duvarlarında Oozu’nun iri gövdesi olduğundan daha da heybetli görünüyordu. Kapıya yakın duran insanlar gördükleri karşısında dehşete düşmüş bir halde kıpırdamadan dururken, vampirler ateşin kendilerine dokunmaması için olabildiğince uzaklaşıyorlardı.
Kaptan duanın sözlerini bitirdiğinde şöminede yanan ateş bir yılan gibi kıvrılarak kendisini çağıran efendisine doğru atıldı ve adamın vücudunun etrafında dans eder gibi dolanmaya başladı.
Kaptan yüzünde sevimsiz bir gülümsemeye masanın arkasındaki boş alana baktı ve ellerini o yöne uzatarak bağırdı. ‘Extermino!’
Rams son ana kadar ne olacağını görmek için beklemişti. Şimdi hareket zamanıydı. Ok atarından çıkan demir ok hedefine doğru ilerlerken kaptanın emriyle fırlayan ateş Rams’ın kaçmasına fırsat vermeden pelerinini tutuşturdu.
Yerdeki flama, duvardaki tablo ve Rams’ın pelerini ateş almıştı. Rams tutuşan pelerinin ceplerini boşaltıp bir yandan da çıkartmaya çalışırken attığı okun hedefini vurmadığını gördü. Vampirlerden biri efendisini kurtarmak için insanüstü hızıyla kendisini okun önüne atmıştı.
Oozu, yüzünde kan donduran bir gülümsemeyle karşısında yanmaya başlayan pelerine bakıyordu. Rams’ın muskasının hiçbir avantajı kalmamıştı.
Kaptan ‘Göster kendini koruyucu’ dedi, dişlerinin arasından.
Rams, sevdiklerinin intikamını almak için beklediği fırsatla karşı karşıyaydı. Muskayı çıkartmak üzereyken aklına bir şey geldi. Önünde duran iki seçenekten birisini seçmesi gerekiyordu. Ya kitapla bu kapıdan çıkmaya çalışacak ve bu sırada ölecek ve tüm savaşları sonlandıracak savaş başlayacaktı ya da….
Cebinden kitabı çıkardı. Muskası hala boynundaydı ve odadakilerin ne yaptığını görmediklerini biliyordu. Çok zamanı kalmamıştı. Hemen üç adım arkasında büyüyen alevler tüm duvarı kaplamıştı.
Rams tereddüt etmedi; kitabı Kaptan Oozu’nun tablosunu yutan alevlerin arasına attı. İki Dünyanın Efendisi alevlerin yediği kitabı son anda görmüştü. Öfkeyle haykırdı ve öne doğru atıldı. Rams hazırlığını yapmış kendisine gelen kaptanı bekliyordu.
‘Rrsantum portalaniu tum!’.
Masanın üzerinden alevlerin arasındaki kitaba doğru atlayan Kaptan bir an için koyu bir karanlığa gömüldükten sonra şiddetle yere düştü ve yuvarlanmaya başladı.
Araf’ın tozlu gri tepelerinden birisinden aşağı yuvarlanıyorlardı. Yamaç çok dikti ve düşmeleri uzun ve acılı oldu. En azından Rams için öyle olmuştu.
Tepeden aşağıya yuvarlanırken Rams boyut perdesini yırtan çuvaldızı hayatındaki en önemli şeyi tutar gibi; sımsıkı tutuyordu. Bugünün sonunu görecekse, lanetlenmiş bu dünyadan çıkmasının tek yolu bu araçtı. Nihayet düşüş sona erdi ve Rams acı içinde olduğu yerde öylece kalakaldı. Baygın değildi ancak tüm vücudu iflas etmek için yanıyordu. Arkasından duyduğu hırlamayla bir an için unuttuğu düşmanını hatırladı. Muskanın hala boynunda olduğunu biliyordu; ama etkisi bu dünyada geçerli miydi bilmiyordu.
Yavaşça kafasını çevirdi ve kaptanı arkası dönük bir halde, etrafına öfkeyle hırlarken gördü. Siyah saçları dağılmış ve pahalı kadifeden ceketi yırtılmış; bunlara rağmen düşüşten hiç etkilenmemiş görünüyordu. Rams, muskanın Araf’ta da etkili olduğunu anlamıştı. Yoksa düşmanı çoktan boğazına çökerdi. Yavaşça kalktı ve insan formundan çıkmış, kalınlaşmış vücuduyla, pençe haline gelmiş elleriyle kendisini arayan Oozu’ ya yaklaştı.
Yerden kaptığı taşı olanca gücüyle Kaptan’ın kafasına vurduğunda garip bir çatırtı duyuldu. Normal bir insanın kafatasını kıracak olan darbe Kaptanın sadece birkaç adım sendelemesine neden olmuştu. Oozu, büyük bir sinirle darbenin geldiği tarafa dönerek pençelerini düşmanını parçalamak isteyen bir hayvan gibi sallamaya başladı. Rams çoktan gerilemiş, kıpırdaman ilk dalganın geçmesini bekledi.
Kaptan ensesinden akan kanı umursamadan etrafına baktı. Zavallı insan canını yakamazdı; ama o bunu bilmiyordu. Onu öldürürken gözlerine bakacak ve gördüğü korkudan zevk alacaktı.
‘Bundan daha fazlasını yapmalısın’ dedi hırlayarak. Saldırının geldiği yöne dönmüştü. Şu ana kadar koruyucu akıllı davranmıştı; ama elbet bir açık verecekti ve o an…
Rams, yavaş hareketlerle yerini değiştirmeye başladı. Bir sonraki hamlesinde karşısındaki şeyi öldürmeliydi. Hareket alanının daraldığının farkındaydı. Kaptan kendinden emin bir tavırla bir sonraki saldırıyı bekliyordu.
Rams botundan çıkardığı uzun bıçağı eline aldı ve kaptanın başka tarafa baktığı bir anda saldırdı. Saldırı ani ve ölümcüldü; ama Rams’ın karşısındaki canlı artık insan değildi. Kaptan’ın göğüs kafesine zıplayarak vurduğu tekme Oozu’nun dengesini bozmuştu. Yere düşen adam öldürücü darbeye açıktı. Rams, tecrübeli bir koruyucunun en mükemmel hali ile atılarak bıçağı kaptanın tam kalbine batırdı ve tüm vücuduyla yüklendi. İki karışlık bıçak sapına kadar kurbanının vücuduna saplanmıştı.
Rams bir an için her şeyin bittiğini düşündü. Gözlerini kapatan adam son nefesini… Vermedi. Ürkütücü siyah gözler tekrar açıldı ve Rams üstünden kalkamadan yakasından yakaladı. Genç koruyucu kendisini tüm gücüyle geri attı. O anda muska koptu ve Oozu’nun elinde kaldı. Kaptan yattığı yerden elinde muska yüzünde kocaman bir gülümseme ve göğüs kafesinde saplı uzun bıçakla doğruldu.
‘Demek genç koruyucu, kendini beni öldürecek kadar önemli saydın.’ Sözlerindeki ve sesindeki kibir gözden kaçmayacak seviyedeydi. Rams bir anda çıplak kalmış gibi kıpırdaman duruyordu. Bir sonraki hamlesi yoktu. Kaptan Oozu bir zamanlar insan olabilirdi; ama artık değildi. Kalbine saplı bıçakla bile hala bu kadar kibirli olabiliyorsa kesinlikle insan değildi.
‘Aslında biraz önce seni öldürdüm’ dedi tereddütle.
Kaptan güldü. ‘Genç adam, dokuz denizi ve insanoğlunun ayak basmadığı yerleri gezdim. Ölümü yendim. Senin gibi zavallı bir yeni yetmenin beni öldürmesi için bundan çok daha fazlası gerekiyor’ diyerek göğsüne saplı bıçağı çıkardı ve ikisinin ortasına fırlattı. Vücudundaki tüm kanın şu anda yerde olması gerekiyordu ancak kesikten akan kanın miktarı çok azdı.
Rams düşünmeliydi hem de hızlı; ama kaptanın ona zaman vermeye niyeti yoktu. Büyük bir adım atarak aradaki mesafeyi kapattı ve yakalarından tuttuğu Rams’ı en az on beş adım öteye fırlattı. Rams düştüğünde ciğerlerindeki hava çarpmanın şiddetiyle boşaldı. Kendine gelmeye çalışırken kaptan çoktan yanına gelmişti. Doğa dışı elleriyle koruyucunun kafasını yakaladı ve sıkmaya başladı.
Birkaç saniye içinde kafatası bir yumurta gibi kırılacaktı. Gözünün önüne boynu kırılan ifritin yüzü geldi. Hemen harekete geçmeliydi. Sol kolunda kurulu duran çok acil durumlar için sakladığı tek atımlık ok atarı geldi aklına. Kolunu arkasına doğru kaldırdı ve bileğini öne doğru indirdi. Okun hedefini bulmasını ummaktan başka bir şey gelmiyordu elinden.
Bir anda kafatasındaki baskının azaldığını hissetti. Şimdi… Geriye doğru olanca gücüyle bir tekme çıkardı. Duyduğu çatırtı kaptanın diz kapağının sesiydi. Kurtulmuştu; ama bir tutam saç ve korkunç bir baş ağrısı karşılığında…
Gözleri kararıyor, başı dönüyordu. O arada attığı okun kaptanın göz çukuruna saplandığını gördü. Oozu elini saplı oka götürdü ve hiçbir şeymiş gibi çekip çıkardı.
Topallayarak bir iki adım attı ve oku parçalayarak Rams’ın önüne attı.
‘Nesin sen?’ Kelimeler Rams’ın ağzından istemsiz dökülmüştü.
Kaptan yüceliği karşısında şaşkın bir ölümlünün sorusunu cevaplamaktan mutluydu.
‘Bir yaşam süresinde benim zenginliğime ulaşabilseydin sen de aynı şeyi arardın. Denizin bittiği yere gittim. Kıtaların ortaya çıkışını gördüm ve kaderimi anladım.’
Kaptan sözlerini bitirmeden, Rams bacaklarındaki tüm kuvvetle bir anda atılarak elindeki kalan tek silahla son bir kez daha saldırdı. Bir ifriti kalbini deşerek öldürebilirsin. Bir goblini demirle şişleyerek, bir vampiri kafasını keserek… Geriye yapılmayan tek bir şey kalmış demek oluyordu. Sırtından çıkardığı diğerine göre daha kısa bıçağı kendisinden en az bir kafa daha uzun düşmanına saplamak üzere boynuna doğru atıldı.
Kaptan, cümlesinin ortasında gelen ani saldırıyı bekliyor gibiydi. Elini kaldırdı ve bıçak hedefi yerine ele saplandı. Rams saldırısını yarım bırakmaya niyetli değildi. Bıçağı bırakmadı ve tüm gücüyle yüklendi. Dizinden dolayı dengesi bozuk olan kaptan geriledi ve sağlam dizinin üzerine düştü. Rams, olanca gücüyle düşmanının nefes borusunu yumrukladı. Bir an için kaptanın gözlerinde insansı bir tepki gördü. Korku. Nefes alamayan her canlının gösterdiği bir refleksle kendisini geriye çekerek tüm gücüyle nefesi ciğerlerine itmeye çalıştı.
Hırıltı ve öksürük arası bir sesten sonra ayağa kalktı ve öfkesinin körüklediği tüm gücüyle Rams’ a vurdu. Rams birkaç adım uzakta yere düştüğünden burnu kırılmış ama kırılan iradesi tamir olmuştu. Sonunda rakibinde bir zayıflık görmüştü.
Her canlı gibi nefes alması gerekiyordu. Genzine akan kanın etkisiyle öksürmeye başladı. Kaptan tepesine gelmişti. Rams’ı yerdeki bir taşmış gibi kaldırdı ve kafasının üzerine kaldırarak fırlattı. Yere düşüp yuvarlanan gözcü tüm acısına rağmen gülüyordu.
‘Ölüm zamanın geldi koruyucu. Seni öldürürken ayrı bir zevk alacağım ve yüzyıl sonra da hatırlayarak güleceğim.’ Sonra kuvvetli bir tekme vurdu. Rams kırılan kaburgasının sesini çok net duymuştu. Vücudunun iyileşmeyecek şekilde bozulduğunun farkındaydı. Bugünü atlatırsa hayatının geri kalanı kanal yolunda dilenerek geçirecekti. Kaptan Oozu’nun şiddetle attığı ikinci bir tekmeye rağmen gülmeye başladı. Kırılan başka bir kaburganın ciğerlerine battığını hissetmişti.
Günün sonunda; kurtulursa, aldığı yaralar hiçbir dilencinin veremeyeceği inandırıcılığı verebilir ve zengin olabilirdi.
Kaptan yavaş adımlarla yanına gelirken Rams’ın gülmesi kahkahaya dönüştü. Bir yandan da kan kusuyordu. Belki Rivani ve Misa’nın intikamını alamamıştı; ancak İki Dünya’nın sözde efendisinin başlatmaya çalıştığı savaşı engellemişti.
Agrap, tarih kitaplarına ismini ölümsüz kaptanı yenen koruyucu olarak yazacaktı.
‘Seni yendim’ dedi dişlerini sıkarak. Konuşmakta bile zorlanıyordu.
‘İstediğin savaşı alamayacaksın Efendi. Savaşı başlatabilmenin hiçbir yolu yok.’
Bu sefer gülme sırası Oozu’ ya gelmişti. İnsanlığını zaman içinde kaybetmiş iri yaratık Araf’ın boş semasını kaplayan bir kahkaha attı.
‘Zavallısın. Tıpkı diğerleri gibi. Beni öldürmeye çalışan; ama sonunda kendi ölümlerini bulan diğerleri gibi… Bu kadar yaşamamın sebebinin şans ya da servetim olduğunu mu sanıyorsun? Hayatı kendin yönlendirirsin.’
Cümlesini bitirip elini ceketinin cebine attı ve katlanmış bir sayfa çıkardı. Sayfayı Rams’ın gözlerinin içine bakarak açtı.
’ Yüz yıldan uzun bir süre aradığım bir şeyi orada öylece senin alman için bırakacağımı sanmadın değil mi? Kitap pek çok kapıyı açabilecek güçteydi; ama sadece bu sayfa bile iki dünya arasındaki perdeyi kaldıracak güce sahip. İstediğimi almamı sadece ertelediniz. Seninle işim bittiğinde yarım kalanı tamamlayacağım ve koruduğun her şeyin yok oluşunu büyük bir zevkle izleyeceğim.’
Genç koruyucu nefesini tutmuş yaşadıklarının gerçek olmaması için dua ediyordu. Rivani karşısında şapkasını yere atmış bildiği tüm küfürleri ediyordu.
‘Seni aptal velet! Kendini yine çok akıllı zannettin değil mi? Kandırmasına izin verdin! Seni gidi onun bunun dölü!’
Rams, içinde kıvılcımlanan öfkenin alevlenmesine izin verdi. Yeteri kadar kandırılmış, dayak yemiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Şu anda bayılmamasının tek sebebi içinde büyüyen öfkeydi.
Ağzından ‘Evet Rivani, aynen öyle.’ cümlesi döküldü.
Kaptan Oozu soğuk gözlerle izlediği adamın sözlerini duymuştu.
‘Demek Rivani’yi tanıyorsun.’
Rams, göğsünde duyduğu keskin acıya rağmen doğruldu.
‘O benim babam gibiydi.’
‘O zaman bunu tanıyorsundur’ diyerek belindeki kınından yaşlı Rivani ’ye ait eşsiz bıçağı çıkardı.
‘İntikamımı alamadın. Olacakları değiştiremedin. Sen ne işe yarıyorsun?’
Yaşlı Rivani hayatta olsaydı ağzından bunlar dökülecekti.
Yıllardır beklediği intikam fırsatı karşısına duruyordu; ancak ayakta duracak hali bile yoktu. Elinde hiçbir silahı kalmamıştı ve karşısındaki adam ölmek bilmiyordu. Ümidini kaybetmek üzereyken aklına Agrap’ın sözleri geldi.
Tüm şehirde bu sorunun üstesinden gelmek için gereken iradeye sahip tek bir kişi var. O da sensin. Tek başına Araf a gidecek kadar cüretkâr ve sevdiği insanların intikamını almak için her şeyi yapacak inada sahip olan bir tek sen varsın. Bu uğurda canını verir misin?’
Birden her şey doğmaya başlayan güneş kadar net ortaya çıkmıştı. Artık Agrap’ın sorusunun cevabını biliyordu. Tüm gücünü kullanarak ayağa kalktı. Karşısında hala Rivani’nin bıçağını elinde tutan Oozu’ ya baktı ve güldü.
‘Evet’ dedi Agrap’ın sorusuna cevap olarak ve vücudunda kalan son enerjiyle kendisini bıçağa doğru fırlattı. Göğüs kafesine saplanan bıçağın acısı tüm vücuduna yayıldı. Avucunun içinde tuttuğu çuvaldızı çıkardı ve yarığı açan sözleri fısıldadı.
Rivani, iki dünyanın birbirinden kalın gri bir perdeyle ayrılan büyük bir kürenin eşit parçaları olduğunu söylerdi. Bir tarafta yürürsen öbür tarafta da mesafe alırsın.
Kaptan boyutun perdesini açan sözleri duyduğunda ucunda Rams’ın saplı olduğu bıçağı bıraktı. Genç koruyucunun ne yapmak istediğini anlamıştı; ama Rams ’tan kurtulamadı. Sözler bittiğinde Kaptan Oozu ve Rams denizin soğuk sularının kucağına düşmüşlerdi. Hanın içinde başlayan kapışma Araf’ta devam etmiş ve ilerledikleri mesafe sonunda ikiliyi denizin ortasına getirmişti.
Oozu genç koruyucudan kurtulmaya çalıştı, olmadı. Rams ellerinde tuttuğu piyano teliyle kaptanın kurtulmasını engelliyordu. Denizin karanlığında dibe çökerken kaptan ciğerlerindeki son havayı verdi. Tüm hayatını denizlerde geçirmişti ama denizin altında değil. İri vücuduyla kendisine ağırlık yapan cesetten kurtulmaya çalıştı ama çalıştıkça daha da derine gidiyordu. Kulaklarındaki basınç dayanılmaz bir hal alan kaptan haykırarak bağırmak istiyordu. ‘Böyle değil. Şimdi değil!!!’
Rams denizin karanlık sularında dibe çökerken Rivani’nin yüzündeki hüznü görebiliyordu.
‘Ben seni bunun için büyütmedim’ diyordu yaşlı adam. Rams yüzünde tebessüm, göğsünde fildişi saplı bıçakla denizin soğuk ve karanlık sularında kayboldu.
Son
Türkçe Fantastik Öykü‘nün bu güzide örneği için Kurgusal.net olarak Volkan Gün‘e teşekkür ederiz.
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl'den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
S.Volkan Gün’den Karanlık Bir Fantastik Macer...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Berdan Sarıgöl'den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Bilim Kurgu Öykü: Mucize, Her Açıdan…
Bilim Kurgu Dizi Öykü: Sarius Nava’nın Soğuk ...
Tüm kurgu severleri saygıyla selamlıyorum. Ben Volkan Gün. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1 asır önce mezun oldum. Sonsuzluk kadar uzun süre bankacılık yaptım. Yapmaktan zevk aldığım pek çok hobim oldu; ama bilim kurgu ve fantastik okumak yazmak ve izlemekten asla sıkılmadım. Bir insanın hayal gücünün milyonları peşinden sürükleyebildiğini defalarca görmüş birisi olarak en çok istediğim şey sizlerle ortaya koyduklarımız hakkında konuşabilmek, sizlere ulaşabilmek.