On Yedinci Bölüm- Maeve Kalinmann, Bir Yabancı
Antimon Adası, içinde olduğu Terra isimli gezegenin en bereketli ve en yaşam dolu toprak parçasıydı. İsminde ada kelimesi geçmesine rağmen aslında bir kıta büyüklüğündeydi ve ismiyle müsemma bir şekilde içerisinde antimon kayalıklarının olduğu bir yerdi. Bu antimon kayalıklarının arasında bir insan yerleşimi vardı elbette, ancak bu insanlar gezegenin diğer taraflarındaki insanlar gibi değillerdi. Bu adanın insanları, diğerlerinin aksine savaşçı olmaya önem vermeyen, daha çok doğayla iç içe yaşayan insanlardı. Ancak bu durum, onların düşmanlarının olmadığına, tehdit edilmediklerine dair bir güvence vermiyordu elbette.
Üç asır önce, dış dünyalarındaki insan kabilelerinden biri olan Dia kabilesinin yaşadığı gezegene iki insan gelmişti. Bu iki insan, kendilerine gönderilen bütün Dia askerlerini alt etmeyi başarmış, ancak hiçbirini öldürmemişti. Yakaladıkları askerlerle birlikte Dia kabilesinin kralı Ova Dia’ya gitmişler ve o askerleri kullanarak ordunun eğitime ihtiyacı olduğunu, bunu kendilerinin sağlayabileceğini söylemişlerdi. Kral Ova Dia da bunu kabul etmişti. Bu iki kişinin kim olduğunu elbette ki siz çok iyi biliyorsunuz: Mira Kalinmann ve Amelia Kalinmann.
Eğitimleri boyunca, kendilerinin bildikleri ve zamanında birer Valkyrie ajanı olarak uyguladıkları pek çok şeyi öğretmişlerdi bu askerlere, onları daha düzenli ve işler bir ordu haline getirmişlerdi. Ancak bu askerlere ve bu kabileye karşı temkinli davranarak, bildikleri pek çok şeyi, özellikle de gelecekte onlara karşı savaşabileceklerine dair bir endişe ile onlardan saklamışlardı. Dia kabilesi diğer kabilelere kıyasla güçsüz olabilirdi, ancak güç kazanmaya başlayınca ne yapabileceklerine dair bilgileri olmasa da tahminleri vardı. Bu tahminlerine göre, arada gizli bir şekilde diğer kabilelere de bu bilgileri verip Dia’nın fazlaca güçlenmesini önlemek istiyorlardı. Elbette bu, tahmin edilebileceği üzere başarılı olmadı.
Artık güçlenmiş olan Dia kabilesinin -daha doğrusu Dia krallığının- yeni kralı Letha Dia, bu iki kadını krallıklarına ihanetle suçladı ve sürgün edilmelerine karar verdi. Onların babasının devrinden beri yaşadıklarını ve görünüşlerinden dolayı artık yaşlandıklarını düşünüyordu, bu yüzden onların kendisine gerçek bir tehlike oluşturacak kadar yaşamayacağına karar vererek bu sürgün kararını vermişti. Onun kararı uyarınca Mira ve Amelia Kalinmann, Dia krallığınca bulunmalarından tam yüz elli yedi yıl, sekiz ay, üç hafta ve altı gün sonra krallığın hakimiyetindeki topraklarda yaşamaları yasaklanmaları kararıyla sürgün edildiler.
Mira ve Amelia, sürgünlerinin ilk günlerinde, yarattıkları canavarın ne boyutlara ulaştığını görmüşlerdi. Dia krallığının hakim olmadığı gezegenlerin pek çoğu, üzerlerinde hiçbir medeniyet olmayan çorak sistemlerdi. Diğer krallıklara ve kalan kabilelere iltica etmeye çalışmışlar, ancak Dia krallığının casusları olabilecekleri şüphesiyle oralardan da kabul görememişlerdi. En sonunda, hem bu kargaşadan uzak, hem de onları reddetmeyecek bir medeniyetin var olduğu bir gezegen bulmuşlardı: Terra gezegeni. Spesifik olarak, Terra gezegenindeki Antimon Adası’na yerleşebilmişlerdi. Adanın merkezinden uzakta, doğu kıyısındaki bir koyda bir ev yapmışlar ve bu evde hayatlarını geçirmeye başlamışlardı. Bu hayatlarının üzerine bir de ikisine de sürpriz olan bir misafir eklenmişti: Kızları olmuştu.
Elbette yolculuğumuzu buraya dek takip eden okurlarımız, bu kısımda durup “İkisi de kadın, nasıl bir çocukları olmuş olabilir?” diye düşünmüş olabilir, bunun nasıl olduğu ise çok basit aslında. Mira her ne kadar bir kadın da olsa Amelia gibi bir anatomiye sahip değildi, ancak bu anatomik farklılık bir çocukları olmasına önayak olmuştu. Yeterince bilgiye sahip olmayan bir Dünyalı, Mira’nın aslında bir erkek olduğunu bile iddia edebilirdi ama durum bundan ibaret değildi elbette. Elphine’deki elf kadınlarının bazılarında doğuştan erkek üreme sisteminin olması gayet normal ve doğal olarak görülen bir şeydi. Elbette Mira da, Amelia da bedenlerinin her noktasını değiştirebilirlerdi, ancak bu kadar fazla kendileriyle ilgilenmemeyi seçmişlerdi.
İkisinin de hayallerinde bir çocukları olması vardı zaten, ancak daha öncesinden bunu yapmaya fırsatı olmamışlardı. Şimdi yüzyıllar önce tarikattan kurtulmalarını sağlayan o kızı anmak için Maeve ismini koydukları kızları ile yeni evlerinde yaşıyorlardı. İkisi de, kızlarının kendileri gibi bir. hayat sürmemesi, barışçıl, sevgi dolu bir insan olması ve bu adada uzun ve mutlu bir ömür sürmesini istiyordu ve bunun için çalışıyorlardı. Savaşçı geçmişlerini geride bırakmışlardı, fakat o geçmiş onları bırakmayacaktı.
Amelia, kendi zırhının ceplerinden birine çilek tohumları saklamış ve buraya getirmeyi başarmıştı. Daha önce bahçeyle uğraşmayı sevmese de, bu ada onun bu konuda farklı düşünmesini ve hissetmesini sağlıyordu, sanki bu toprakla bir tür bağ kurmuştu. Maeve’in doğumundan sonra, evlerinin bahçesine o tohumları ekmeye ve onları yetiştirmeye başlamıştı. Mira neden bunu yaptığını sorduğunda “Buraya geldiğimizden beri her şeyi kötüye götürmekten başka bir şey yapmadık, bari kızımıza bizi hatırlayabileceği böyle güzel bir şey bırakalım.” demişti ona.
Maeve ile yetişmeye başlayan çileklerinin arasına gider, onları Maeve’e gösterir ve onunla konuşurdu. Maeve’in gülmesi, Amelia konuşurken onu büyüyen göz bebekleri ile dikkatlice dinlemesi, ilk çileğini yediğinde yüzünü hafifçe ekşitmesi, üzerine toprak bulaştırarak orada oyun oynaması, bunların hepsi Amelia’nın çok hoşuna giderdi.
Maeve’in büyümesi ile, Mira ve Amelia’nın farklılıkları daha da çok ortaya çıkmaya başlamıştı. Mira Maeve ile daha az konuşan, daha agresif ama kesinlikle kavgacı olmayan bir anneye dönüşürken, Amelia ise Maeve ile daha fazla konuşmaya, diğer insanlara karşı daha barışçıl davranmaya başlamıştı. Onun bu barışçıl tavrı, onların adalılarla daha fazla etkileşimde olmalarını sağlamıştı. Mira, Amelia ve Maeve de bundan yararlanarak adadaki diğer insanlarla beraber yaşamaya ve çalışmaya başlamışlardı. Ada insanları, Amelia’nın çileklerini ve onunla yaptığı tatlıları sevmişti, Maeve de onların çocukları arasında fazlasıyla sevilen bir arkadaş olmuştu, ancak bu yine de onun hayatı boyunca üzerinde olacak ve Terra dilinde “yabancı” anlamına gelen lakabın üzerine geçmesine engel olamamıştı: Havisran.
Ada halkı, ilk başta Mira’ya Amelia veya Maeve kadar sevgi ve saygı gösterememişti, ancak ufuklarından onlara doğru yaklaşan bir tehdit, Mira’nın onlar için önemini göstermişti. Ada yönetimi, daha önce yabancı kaynaklardan haber aldıkları, ancak kendilerine kadar gelmeyeceklerini düşündükleri bu tehdidin şimdi kapılarında olmasından dolayı bu konuda gerçekten bilgili olduklarını düşündükleri Mira ve Amelia’yı bir toplantılarına çağırmış ve bu konuda fikirlerini sormuşlardı. Mira ve Amelia’nın kabuslarına giren ve karşılaşmamayı umdukları, ancak mantıklı bir şekilde düşündüklerinde buraya da geleceklerini çok iyi bildikleri bir tehditti bu: Dia Krallığı.
Dia Krallığı, yeni kralları Morta Dia’nın önderliğinde çorak gezegenleri kolonileştirmeye ve oralarda yeni yaşamlar kurmaya karar vermişlerdi. Bazı gezegenlerde başarılı olmuşlardı elbette, ancak sürekli bir başarıdan hala uzaklardı. Kolonileşme hareketlerinin sürdürülmesi için halihazırda kullanabilecekleri, kaynak konusunda yeterli olan gezegenler bulmaları ve ele geçirmeleri lazımdı. Bu gezegenlerin pek çoğu üzerlerinde medeniyet olmayan gezegenler olduğu için oralarda medeniyet kurmak ve kaynaklarını kullanmak sorun olmamıştı. Ancak bazı gezegenlerde halihazırda orada olan medeniyetlerle savaşa girmişlerdi. Bu savaşların sayesinde Dia Krallığı, diğer gezegenlerin kolonileşmelerinde kullanabileceği köle gücünü kolayca kazanmış ve daha da genişleme fırsatı bulmuştu. Şimdi ise, gözlerini Terra gezegenine dikmişlerdi. Gezegen, her geçen gün onların eline geçmeye daha da yakınlaşıyordu ama diğer gezegenler kadar kolay düşmüyordu burası. Buradaki kabileler, belki de Dia ordusuna en fazla dayanabilen kabilelerdi ve bu sayede birkaç on yıl boyunca Antimon Adası, ufuklarında Dia ordularını görmeyecekti. Ancak Mira ve Amelia, bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydı. Şimdiden adayı ve içindeki insanları hazırlamalılardı.
Mira’nın liderliğinde ada insanlarına savaş ile ilgili eğitim verilmeye başladılar, ne biliyorlarsa öğretmeye çalışıyorlardı. Oradaki insanlar da gezegenlerine gelen tehdidin farkında olmuşlar ve buna karşı durabilmek için ellerinden geleni yapmak istiyordu. Maeve de o zamanlar, aslında sadece Mira ile daha yakın olmak için onun verdiği eğitimlere katılmaya ve onunla birlikte gezmeye başlamıştı. Mira ilk başlarda Maeve’in kendisi gibi değil, Amelia gibi olmasını istediğinden onu yanından uzaklaştırmaya çalışıyordu, ancak bunun bir işe yaramadığını anlayınca Amelia ile birlikte onu dengeli bir savaşçı olarak eğitmeye karara verdiler. Eğer onlar başarısız olursa, Maeve onların yapamadığını yapacak ve onların kurtaramadıklarını kurtaracaktı. Kızlarının nasıl yetenekli, zeki ve iyi yürekli olduğunu gördükçe ikisi de Maeve’in kendilerinden çok daha iyi ve çok daha büyük şeyler yapacağını anlamıştı. O, bu ikisinin başaramadığını başaracaktı.
Yıllar geçtikçe, adanın çevresi değişmeye başlamıştı. Dia krallığı daha fazla yakınlaşıyor, adanın etrafındaki kabileler daha fazla ayrışıyor ve ada içindeki insanlar daha fazla endişeli ve umutsuz hale geliyordu. Bunu değiştirmek isteyen Mira ve Amelia bir plan yaptılar. Bu plana göre, kendileri önden gidecek ve yanlarına çekebildikleri kadar kişiyle Dia ordularının dikkatini çekmek için onlara saldıracaktı. Bunun umutsuz bir saldırı olacağını biliyorlardı elbette, ancak asıl umut onlardan gelmeyecekti elbette. Asıl umut, Maeve olacaktı.
Yanlarına insan çekmeye çalışırken aynı zamanda Maeve’in, daha doğrusu Havisran’ın övgüsünü düzeceklerdi. Eğer Maeve onların eğittikleri kadar iyi olursa kendini kanıtlayarak onların anlattıklarını doğrulamaya başlayacak ve istedikleri büyük ve birleşik gezegensel direnişi yaratacaktı. Kendileri Dia’nın dikkatini yeterince dağıtırlarsa, Maeve’in direnişi başarılı olabilirdi. Adaya yeterince insan toplayıp savunmayı yeterince iyi bir şekilde kurarlarsa bu Dia ordusunun en büyük yenilgisi olacaktı. Bundan hareketle, Maeve’i terk edip ondan ayrılmaları gerekiyordu ve öyle de yaptılar.
İkisi de, Maeve’in onlardan ayrılırken nasıl üzgün ve hayal kırıklığına uğramış olduğunu görmüşlerdi ve hatırladıkça kalplerine büyük bir acı çöküyordu. Yollarına devam ettiklerinde, planlarını daha rahat gerçekleştirmek için birbirlerinden de ayrılmak zorunda kalmışlardı. Mira adanın güneyindeki kabilelere giderken, Amelia ise adanın kuzeyindeki kabilelere gitmişti. Bu kabilelerde, kendileriyle Dia ordularına karşı savaşacak insanları toplayacak ve aynı zamanda Havisran’ın gelişi için onları hazırlayacaklardı. Yolculuklarının ilk günleri çok da iyi geçmemişti aslında, pek çok kabilede düşman olarak karşılanmışlar, yanlarında kimseyi bulamamışlardı. Ancak bu ne Mira için, ne de Amelia için bir engel olmamıştı. Dia ordularının karargahlarına doğru yaklaştıklarında, Havisran Terra kabilelerinin tanıdığı bir isme dönüşmüştü. Bunda elbette ki Mira ve Amelia’nın kendilerini göstermeden yaptıkları kahramanlıklar da etkili olmuştu. Bunların da etkisiyle, yavaş yavaş yanlarına yeni insanlar gelmeye ve onlara yardım etmeye başlamışlardı.
Onlar Dia karargahlarına varıp orada saldırılarına başladıklarında, Maeve’in yola çıktığını ve ilk kabilesini bulup onların saygısını kazandığını haber almışlardı. Bu sırada hem Mira, hem de Amelia Morta Dia’nın sarayında birer cariyelermiş gibi gidip geliyorlardı. O zamanlar, casusluk için girdikleri bu haremde, onları da gözetleyen başka bir casus, onların yakalanmasına sebep olacaktı. Bu casus kadın, öncelikle Mira’yı fark etmiş ve onun yanındaki bazı askerleri ayartarak gelecek saldırılar hakkında kendisine bilgi vermelerini sağlamıştı.
Anlatıp insanların zihnine yerleştirdikleri Havisran efsanesi yavaş yavaş gerçekleşmeye başlamışlardı. Maeve henüz Dia ordularının radarına yakalanmamıştı elbette, bu yüzden henüz dikkatleri ona yönlenmemişti. Mira bunu kullanarak Dia’ya direkt bir saldırı yapmayı planladı ve bunu Amelia’ya haber dahi vermedi. Fakat yaptığı bu saldırı, onu direkt olarak Dia krallığının eline düşürmüştü, zira bu saldırıyı yapacakları en başından beri Dia ordusu tarafından biliniyordu. Elbette bunun nedeni, tahmin edebileceğiniz gibi Mira’yı gözetleyen casus kadının ayarladığı askerlerin Mira’nın saldırısı hakkında onlara bilgi vermiş olmasıydı.
Dia kralı Morta Dia, onu kendi gözleriyle görmek için Terra’ya gelmiş ve onun kapatıldığı hapishanede onu ziyaret etmişti. Tıpkı yüzyıllar önce onu kovan dedeleri gibi görünüyordu: Kısa boylu, çirkin yüzlü ve memnuniyetsiz görünüşlü. Mira onu gördüğü gibi gülmeye başladı. Morta Dia’nın sinirlerini ölçmeye çalışıyordu, onun da dedeleri gibi çabuk sinirlenen biri olup olmadığını merak ediyordu sadece. Ancak Morta Dia, memnuniyetsiz görünüşüne rağmen dedeleri kadar çabuk sinirlenmemişti, aksine onun kendisine gülmesinden daha güçlü ve sesli bir şekilde gülmeye başladı. Mira’nın gülmesinin geçtiğinden emin olduğunda gülmeyi bıraktı ve “Sizi bu şekilde görmek güzel, Mira Kalinmann.” dedi gülümsemeyi bırakmayarak, “Eşiniz Amelia ve kızınız Maeve’i de en kısa sürece sizin yanınıza kavuşturacağımızdan emin olun.”
Mira’nın gözleri şaşkınlık ve öfkeyle açılmıştı. Nasıl yani, onları da bulup yakalamışlar mıydı yani? Şimdi herhangi bir hamle yaparsa sıkıntı olabilirdi, bu yüzden sakin durmaya çalışmayı daha uygun olarak gördü. Kral Morta Dia ziyaret odasından çıkarken Mira’ya dönüp “Buradan sonrasında sizinle ilgilenmeyi uygun gören değerli bir askerim sayesinde hayatta olduğunu unutma ve ona göre davran.” dedi ve yanındaki muhafızlarla birlikte oradan çıktı.
Mira onun ne dediğini anlamamıştı, ancak buradan çıkması ve eğer onlar da yakalanmışlarsa Amelia’yı ve Maeve’i bulması gerekiyordu. Planlarının ilk kısmı, kralı buraya getirecek kadar dikkat çekmelerine sebep olmuştu, yani başarmışlardı. Şimdi Maeve’in bunu kullanarak gezegeni birleştirerek kahraman olması gerekiyordu. “Umarım Maeve başarmıştır.” diye düşündü. O bunu düşünerek olduğu yerde dalmışken askerler eşliğinde bir general içeriye girdi. Bu general, fazlasıyla ilginç görünümlü biriydi. Uzun boylu, ince yapılı, feminen bir yapıya sahip bir erkekti bu general. Ancak bu görünüşünün aksine, yüzü aklınıza gelebilecek en erkeksi şeytanın yüzü gibiydi. Mira’ya meraklı bir şekilde bakıyordu, ona bakışı bir çocuğun eğlenceli bir yapboza bakışı gibiydi. Bir süre daha kimse konuşmadı, sonra adam sakin ve yavaş bir sesle konuşmaya başladı:
“Merhaba Mira Kalinmann. İsmim Maxwell Universum. Dia Ordusu Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Bölümü’nün başkanıyım. Beni tanımıyor olabilirsin, ancak eşim sağ olsun ki seninle tanışabildim. Melissa’nın sevgili kralımızın hareminde böyle bir gönüllü göreve girmesi ordu dışında yanlış anlaşılabilir, ancak böyle güzelliklere de sebep olabilen bir gönüllü görev bu.” Mira bunun ne anlama geldiğini anlamıştı. Demek bu adamın eşi, haremdelerken ondan şüphelenmiş ve onun ufak ordusuna sızarak oradan bilgi almayı başarmıştı. Mira düşünmeye devam ederken, Maxwell Universum konuşmaya devam etti:
“Morta Dia’nın söylediklerine bakma, şu anda maalesef elimde sadece sen varsın. Seninle birlikte, çok önemli bazı şeyleri çözebileceğimize inanıyorum, mesela ölümsüzlüğün gibi, ya da nasıl başka bir boyuttan gelebildiğiniz gibi. Bunların her birini sizin de yardımınız ve desteğinizle yavaş yavaş çözeceğimizi düşünüyorum bayan Mira, siz ne dersiniz?” Mira öfkesini tutamayarak ona saldırmaya çalıştı, ancak arkasındaki bir askerin kafasına vurmasıyla bayıldı. Onu sırtlayan başka bir askerle birlikte odadan çıktılar. Maxwell Universum’un talimatıyla Mira Kalinmann’ın öldüğüne dair haber verildi ve resmen kayıtlara ölü olarak geçmesi sağlandı. Maxwell Universum, bununla iki şey sağlamıştı: Hem Mira tamamen onun çalışmaları için ona kalmıştı, hem de bu haberle birlikte duygusal bir tepki gösterecek olan Maeve ve Amelia’nın önderliğindeki bir Antimon Adası ordusu, Dia’yı yok oluşunun son aşamasına getirecekti.
Evet, Dia Krallığı dışarıdan güçlü görünüşlüydü, ancak içinde çeşitli sorunlarla baş etmekten eskisi kadar rahat hareket edemiyor, çoğu işleri için o dönemlerde yavaş yavaş güçlenmeye başlayan şirketlerden medet umuyordu. Maxwell’in şirketi olan Universum da, Dia ordusuna teknolojik altyapı sağlıyordu işte. Şimdi ise, bu konudaki en değerli kaynaklardan biri olan Mira Kalinmann ve onun boyut atlama zırhı ellerindeydi işte. Bunu kullanarak, hem evrene tamamen hakim olacak, hem de efendisini kapatıldığı cehennemden geri çıkaracaktı…
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl’den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Berdan Sarıgöl’den Üçlemenin Final Kitabı – U...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Berdan Sarıgöl’den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...

Hayatını bir şeyler anlatmakla geçiren, utangaç bir insanım sadece. Müzik, resim, öykü, ne gerekirse onunla anlatırım. Beni The Writer olarak da bulmanız mümkündür.