Bugün retrospektif kategorisinde, özellikle Avrupa tarihini derinden etkileyen Vikingleri, kurgu dünyasındaki yansımaları ile kısaca inceleyeceğiz.
İskandinav yarımadası ve Danimarka‘nın yerlileri olan Vikingler, kendi kabuklarından çıkmaya başladıkları sekizinci yüzyıldan itibaren ve sonrasında ortaçağ boyunca, önce etraflarındaki sonra da uzaktaki herkes için belirleyici oldular.

Viking adının nereden geldiğine dair bitmek tükenmek bilmeyen tartışma süredursun, biz bu uzak kış toplumunun kabuğundan neden çıktığına dair teorilere göz atalım. Temelde üç teori bulunmaktadır.
Bunlardan ilki ve en temel olanı, aynı zamanda en komiğidir; kadın arayışı… Viking toplumu bir kast sistemi üzerine kuruluydu. Asil Jarl’lar, sıradan özgür halk Karl’lar ve köle Thrall‘lar. Bu bizim kurguya ilk bağlantı noktamız da olacak. Aşağıdaki görseller ve açıklamalarına bakabilirsiniz. Buradan anlaşılabileceği üzerine çok eşli Jarl’lar ile baş edemeyen Karl’ların bir eş bulmak için çıktıkları ilk baskınlar, tüm istilanın ilk hareket motoru sayılabilir.


İkinci teori Hristiyanlığın, İskandinav topraklarına topraklarına taşmasına bir tepkiyi öne koyar. Bununla birlikte görünen odur ki, bu muhalefet sadece inanç bazında kalmaz. Mücadele, Viking klanları ile Charlemagne’nin arasındaki siyasi rekabetten rengini alır. Frank kavimlerini birleştiren ve Hristiyan Karolenj İmparatorluğu’nu kuran efsanevi figür, bu teoriye göre baskınların başlamasının temel sebebidir.
Üçüncü teori, ikincisinden kaynağını alır. Buna göre Vikingler genişlemek için doğru anı yakalamışlardır. Doğru an da, Charlemagne‘in ölümü sonrası komşularının durumudur.

Vikinglerin ilk yayılma hareketleri, her ne kadar sık yaşanan yağmalar olsa da, daha sonra organize kolonizasyon çalışmalarına evrilir. İlk olarak İzlanda, daha sonra Faroe Adaları ve Grönland ve hatta Amerika kıtasındaki Newfoundland… Amerika’yı bilinen şekliyle ilk bulanların Vikingler olduğu söylenebilir. Belki daha önce kuzey ve batı Afrika’dan da ulaşılmış olabilir. Bununla birlikte bir sonuç doğuran keşif gerçekten de Kristof Kolomb‘un keşifidir. Bu keşifle Amerika kıtasına yerleşilmiş ve kıta, dünya ticari ağına eklemlenmiştir. Vikingler de buraya yerleşmişler ancak bu yerleşim kısa süreli olmuştur.
Vikingler’in kitleler halinde hem yerleşim hem de çatışma içeren ana ve ilk baskınları, Britanya Adası’na gerçekleşmiştir. Dağınık İngiliz Krallıkları tam bir istiladan kurtulabilse de Vikingler adaya önce çatışmalar sonra da anlaşmalar vasıtasıyla önemli bir nüfus ihraç etmiştir. Bu kalıcı bir yerleşimdir. Öyle ki, yaklaşık dört yüz yıllık süreç içinde Britanya’da, Danimarka‘da ve Normandiya’da bir çok kralın ve krallığın parçası olan Viking soyları olur.
Hatta, Viking temelli Normanlar 1066’da Hastings Savaşı‘nda, Anglo-Saxon Britanyalıları yenecek ve Britanya’nın kontrolünü ellerine alacaktır. Burada altı çizilmesi gereken husus, Norman’ların artık yabancı işgalciler olmaktan çok, tahtta hak iddia eden bir klik olarak algılanmasıdır. Kısaca, Vikingler ve varyasyonları artık adanın asıl unsurlarındandır.

Bununla birlikte Jutland dışında Vikinglerin istilacı olarak Kıta Avrupası’nda çok etkili olmadıklarını görüyoruz. Sebebi basittir; Viking istilacıları, gemilerle baskın yapan ve hızlı çatışmalara göre düzenlenmiş küçük gruplardır. Gemiden ne kadar uzak kalırlarsa hayatta kalma şansları o kadar düşer.
Buuna mukabil Vikingler, tüccar, yerleşici, paralı asker vb. sivil veya lisanslı askeri faaliyetler için bilinen tüm dünyada etkili ve hatta belirleyici olmuşlardır.
İstilaların daha sonraki dalgalarında, her “Barbarların İstilası” deneyiminde olduğu gibi istilacılar, istila ettikleri medeniyetlerle barışçıl ve “öğrenen” ilişkiler kurdular. İbn-i Haldun’un asabiyet kavramına göre bir döngünün ateşleyicisi olarak başlayıp, sonra soğuyarak istilaya açık hale geldiler. Vikingler artık Abbasi Halifeleri ile kayda değer bir ticaret yapmaktaydılar.

Yine de en çarpıcı iki örnek, Kiev Rusyası ve Bizans ilişkilerine dairdir.
Kiev Rusyası ile olan ilişki, bu bölgedeki insanların genetik veya nüfus hareketleri aracılığıyla karışması sonucunu vermiştir. Slav/İskandinav ilişkileri öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, beyaz Rusların isminin İsveç’teki bir bölgeden geldiğine dair teoriler bile bulunmaktadır.
Bizans ile olan ilişkiler daha profesyonel ve yüzeysel, ancak kurumsaldır. Bizans İmparatorları bu tecrübeli savaşçıları da bir çok benzeri gibi paralı asker olarak kullanmıştır. Varangian Muhafızları olarak bilinen bu birlikler sayıca o kadar artmıştır ki, İskandinavya’da bu göçü durdurmak için “Yunanistan”da bulunanların ülkelerine dönmeden miraslardan pay alamayacaklarına dair bir uygulama başlamıştır.
Viking istilaların büyüleyici özelliği, yine diğer benzerleri için ne ise odur; büyük bir macera… Bilinen dünya, vikinglerin oyun alanı haline gelmiştir. Efsaneler türediği kadar, günümüzdeki çizgi filmlere kadar uzanan bir macera ruhu işlemiştir İskandinav halklarına.


Peki, Viking Çağı nasıl sona erdi? Aslında biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, Vikinglerin asabiyetlerini kaybetmesi ve organize krallıkların kurulmasına yol açan bir doyma sürecinin sonucunda sona erdi Viking Çağı. Bununla birlikte bu, standart bir imparatorluk çöküşü değildi. Mahiyeti itibariyle bu çağ, bir hareketti bir siyasi üst yapı değil. Yoksa mesela, Hristiyanlığın yayılması ile Hristiyan Norveç, İsveç ve Danimarka Krallıklarının kurulması, onların Haçlı Seferleri’ne etkin olarak katılmalarını da beraberinde getirmiş ve maceracı Viking ruhu başka bir formda kendini göstermeye devam etmiştir.

Kurguda Vikinglere dair eserler, sayılamayacak kadar çoktur. Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn‘in, Valhalla Rising‘i, İskandinavya’daki dini ve kültürel değişimi anlatırken, ünlü yıldız Tim Robbins’in Erik The Viking’i, Viking efsanelerine eğlenceli bir yorum olarak göze çarpar. Mass Effect‘teki üç robot türünün YMIR, Loki ve Fenris ismini almalarından, Witcher’ın Skellige’sine ve Dragon Age’in Qunari’sine kadar, Viking etkisi her yerde görünmektedir.

Böylece dosyamızın sonuna geliyoruz. Madem ki bilinen Viking imajı kurgusal bir eserden geliyor, biz de kurgusal.net olarak bu eserle size veda edelim. Wagner’den, Ride Of The Valkyries…
İlginizi Çekebilir
Yirminci Yüzyılın Tarihine Tanklar Aracılığıy...
Güncel Bir Konu ve Onun Retrospektif Panorama...
Alegorik ve Kısa Bir Tarihi İnceleme: İngilte...

Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…