Bugün retrospektif başlığı altında, Napolyon Savaşları’nın bir perdesi olan ve 20 Şubat – 1 Mart 1807 tarihleri arasında İstanbul’u kasıp kavuran bir hadiseden bahsedeceğiz. Yani İngiliz Donanması’nın Adalar önüne gelip şehri ablukaya alması.
Olayın Öncesi Ve Sebepleri;
1789 Fransız İhtilali’nden sonra başlayan ve neredeyse 30 yıl süren büyük karışıklıklara eşlik eden 1803-1815 yılları arasındaki savaşlara Napolyon Savaşları adı verilmektedir. Bu savaşların temel özelliği Koalisyon Savaşları olmasıdır. Bir tarafta Fransa ve nispeten küçük ortakları ya da sindirdiği büyük düşmanları olan bu savaşların diğer tarafı, genelde İngiltere ve karada Rusya olmak üzere Avusturya İmparatorluğu ve Prusya’nın bulunduğu büyük devletlerce oluşturulmuştur. Öyle ki temel taraflar değişmeden yedi koalisyon kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bu savaşlara dahli iki seferde yaşanmıştır. Bunların ilkinde İngilizlerle ittifak yapan Osmanlılar, Napolyon’un Mısır Çıkartmasında topraklarını savunmuş ve Birinci Koalisyon’un bir parçası olan bu seferde 1799’da Akka kalesi önlerinde Cezzar Ahmet Paşa komutasında Napolyon’u durdurmuşlardır. Bu savaşın bir başka kayda değer noktası da İngilizlerin efsane amirali Horatio Nelson’un da Akka savunmasında rol almış olmasıdır.
İkinci sefer dördüncü koalisyon döneminde yaşanmıştır. 1806-07 yıllarında yaşanan bu savaşların devamında da Osmanlı-Rus savaşı aralıklarla sürmüştür.
Olayın Gelişimi;
Napolyon Bonaparte; 1805’de Austerlitz’te birleşmiş Rus ve Avusturya ordularını mağlup ettikten sonra 1806’da Jena’da da Prusyalıları ezmişti. Napolyon görünen o ki herhangi bir Rus tehlikesine karşı güneyde bir denge noktası olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu görmüş ve 1799’da karşısında savaştığı bu devleti yanına çekmek istemiştir.
Bu planını gerçekleştirmek için Korsikalı olan ve çok güvendiği diplomatı Sebastiani’yi İstanbul’a büyükelçi olarak atar. Rusya bu hareketi kesin olarak düşmanca görür ve Eflak ve Boğdan boylarına saldırıya geçer. İngiltere başta daha ihtiyatlıdır. Herhangi bir Osmanlı-Rus çatışmasında Rusya’yı seçmesi kesindir ancak Napolyon’a bir müttefik kazandırıp Rusya’yı Fransa karşısında zayıf duruma düşürmekten kaçınmaktadır.
Bu sebeple Sebastiani’nin İstanbul’dan çıkarılması için Babıaliye baskı yapmaya başlar. Başta III.Selim yönetimi bu teklife sıcak bakar. Ancak Sebastiani buraya savaş çıkarmaya gelmiştir ve görevini yapar. Hatta o kadar ısrarla şehirden ayrılmayı reddeder ki İngiliz Donanması Marmara Denizi’ne girdiğinde bile şehirden çıkmayı reddeder. Daha sonra şehrin savunması konusunda da inisiyatif alır. Osmanlı yönetimini 16 savaş gemisine teslim olmamak konusunda kışkırtır ve amacına ulaşır. Bununla birlikte bu armada Marmara’ya girmeyi başarınca halkta panik baş gösterir.
On Gün;
1807 yılının 20 Şubat’ını 21 Şubat’a bağlayan gece, Amiral Duckworth komutasındaki armada Babıali ile temasa geçer ve bir ültimatom verir. Buna göre Sebastiani ülkeden gönderilecek, Fransa ile ilişki kesilecek, Boğazlar Rus ve İngiliz gemilerine açılacak ve Eflak-Boğdan konularında Rus inisiyatifi ile iki taraf masaya oturacaktır.
Daha önce de belirtildiği gibi kabul edilmesi olası görünen bu talepler Sebastiani’nin kışkırtması ile –ki Sebastiani armadanın askeri gücünün göründüğü kadar kapasiteli olmadığına dair doğru bir analiz yapmıştır.- tekrar gözden geçirilir. Buna göre önce bir oyalama taktiğine başvurulacak daha sonra savunmalar yeterli hale getirilince de ültimatom reddedilecektir.
Burada önemli bir noktayı tartışmaya açmakta fayda var. Bu red kararı, öyle görünüyor ki Sebastiani’den aldığı etkiyi, Sebastiani’nin üstün zekası veya taktik dehasının bir ürünü olarak değerlendirmek yerine Fransa’nın desteğinin teyidi olarak almıştır. Bahsedildiği üzere Napolyon geride kalan iki yıl içinde kara Avrupa’sının üç büyük devletini de adeta savaş meydanlarına gömmüştür ve Osmanlılar’ın ezeli düşmanı olan Ruslar’ın çilesi de henüz bitmiş görünmemektedir. Bu Osmanlılar için bir fırsattır. Gerçekten de bu olaydan dört ay sonra Napolyon Friedland’de Rus Ordusunu bir kez daha mağlup etmiş ve Rusları Tilsit’te barış masasına oturmaya mecbur etmiştir. Bununla birlikte Tilsit barışından Osmanlılar için bir garanti çıkmayacak ve Fransız tehlikesini bertaraf eden Ruslar 1806-12 Osmanlı Rus Savaşı’nın ilk perdesinde Osmanlılara üstünlük sağlayacaktır.
Direnme kararını etkileyen bir başka etken ise Osmanlı İmparatorluğu’nun içindeki güç mücadelesidir. III.Selim’in Nizam-ı Cedit hareketi ve ordusu eski sistemi ve Yeniçerileri –dolayısıyla ekonominin de önemli bir kısmını- rahatsız etmektedir. Padişahın güç göstermesi elzemdir. Bu sebeple direnme kararı yerinde hatta zorunlu görünmektedir. Sonuçta Eflak’ta Ruslara yenilmek ayrı şeydir, başkentte 16 gemiye teslim olmak ayrı şey.
Tüm bunların sonunda Sebastiani’ye bir kez daha dönersek; Sebastiani’nin küçümsediği donanmanın bombardımanından çekinerek eşini İngiliz Büyükelçiliği’ne yerleştirdiğini de belirtmeliyiz. Savaşın magazinsel boyutuna dair kayda değer bir nokta olan bu hareket, büyükelçinin eşine gerçekten değer verdiğine dair de önemli bir nokta olarak yorumlanabilir.
Direnişin Yükselmesi;
İlk paniği atlatan İstanbul halkı, Nizam-ı Cedit birlikleri ve hatta yeniçeriler, önce oyalama dönemi boyunca hazırlanmışlar, sonra da kayıklarla gerilla taktiklerine başvurmaya başlamışlardır. İstanbul’dan ve çevre illerden gelen gönüllülerin yanı sıra Beşiktaş açıklarında Cezayirli Seydi Ali Reis’ce organize edilen donanma da hazır olunca İngilizlerle görüşüp onları oyalayan Tersane Tercümanı Hoca İshak Efendi –ki bir günlük bir ültimatomu on günlük görüşmelere yaymayı başarmıştır- İngilizlerin ultimatomunu reddetmiştir.
İngilizler ters rüzgarın ve karşılarındaki hazırlıkların sonucunu değerlendirerek onuncu gün İstanbul önlerinden çekilmiş ancak Ege’ye çıkarken Çanakkale tabyalarından aldıkları ateşle üç gemilerini kaybetmişler ve diğer gemilerinde ciddi hasar yaşamışlardır.
Sonrası;
Her ne kadar bu olay halkın ve devletin moralini yükseltse ve tarihe anmaya değer bir geri dönüş öyküsü kazandırsa da daha önce de ifade edildiği gibi Tilsit’te Napolyon’un elini rahatlattığı Ruslar savaşta Osmanlılara üstünlük sağlamış ve olaylardan bir süre sonra bu mağlubiyetin ekonomik ve sosyal etkilerinden beslenen Kabakçı Mustafa İsyanı ile III.Selim tahttan indirilmiştir. Her ne kadar Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa padişahı tekrar tahta geçirmek için İstanbul’a yürüyüp yeniçerileri mağlup etse de III.Selim öldürülür. Alemdar Mustafa Paşa daha sonra II.Mahmut’un başa geçmesinde önemli rol oynayacak ve ülke içinde başat güç olacaktır. Ne var ki daha sonra yeniçeriler onu öldüreceklerdir. II.Mahmut 1808’de ayanlarla Senedi İttifak’ı da imzalayacak, Alemdar vakası’nda Sekban-ı Cedit’i kaldıracak ama güçlenince taşraya memurlar tayin ederek ve Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak Osmanlı’daki klasik merkez çevre çatışmasında merkezi üstün duruma geçirecektir.
Osmanlı Rus Savaşı’nın ilk perdesinde Fransızların Rusların elini serbest bıraktığından bahsetmiştik. İkinci perdede (1810-12) ise bu sefer Ruslar’ın başı Fransızlarla derde girecektir. Napolyon 1812’de Rusya’yı işgale başlamıştır. Bunun üzerine Osmanlılarla Ruslar arasında 1812 Bükreş Barışı imzalanır ve her ne kadar Rusya lehine bir antlaşma olsa da Osmanlılar için bir felaket boyutuna ulaşmadan savaş biter.
Genel kanı;
Tüm tarihi arka planı ve sonuçlarına rağmen bu olayda en dikkat çekici yön psikolojik olarak yaşanan dayanışma, geri dönüş ve yükseliştir. O gün insanları mutlu eden bu olay, bilenler için bugün de bir ilham kaynağıdır. Konuyla ilgili olarak Kayıp Rıhtım internet sitesinin öykü platformu olan Aylık Öykü Seçkisindeki hikayeme buradan ulaşabilirsiniz.
Hoşça kalın.
İlginizi Çekebilir
Geçmişte Gerçeği Ve Mirasıyla Kurguyu Etkiley...
Din, Ticaret ve Rotalar; Medeniyetin İzinde -...
Seksen Yıl Savaşları, Cruyff, Neeskens, Barce...
İzleyicimizin Özlediği Kalitede Bir Dökü-Dram...
Bir Film, Bir Olay, Bir Tarih; İmparator
Bir Soğuk Savaş Hikayesi: Bulgaristan'da Asim...

Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…