Oyun Dünyası’nın Klasikleri 1: Portal Serisi

Bunu Paylaşın

Portal serisi, Valve firmasının 2007 yılında ilk oyunu yayınlamasıyla başladı. Portal, elimizde bulunan bir silahla geçitler açarak içinde bulunduğumuz test odalarını geçmeye çalıştığımız bir oyun. Oyunda yalnızca iki karakter var: Kahramanımız Chell ve bizi bu testlere tabi tutan bilgisayar GLaDOS (Genetic Lifeform and Disk Operating System).

Bir de içinden geçtiğimiz odalarda daha önce başka insanların da bulunduğunu gösteren bazı mesajlar var. Bu basit kurguya rağmen Portal mükemmel bir oyun; çünkü elimizde bulunan portal silahı harika bir icat. Bu silah duvarlara geçit açmamızı sağlıyor: bir sarı geçit, bir de mavi geçit. Ve aralarındaki uzaklık ne kadar olursa olsun, bir geçitten girdiğimizde diğer geçitten çıkıyoruz.

İşte bu silahla test odalarından geçerek, içinde bulunduğumuz Aperture Science tesisinin yöneticisi olan GLaDOS’la karşılaşıyor ve onu öldürüyoruz, daha doğrusu kapatıyoruz. Gerek müzikleri, gerek GLaDOS’un konuşmalarındaki espriler oyunu mükemmel yapan diğer detaylar.

Oyunun bu kadar sevilmesinin doğal bir sonucu olarak 2011 yılında Portal 2 yayınlandı. Portal 2’de de yine oyun olarak test odalarını çözmeye çalışıyoruz; ama buna ek olarak bu oyunla beraber içinde bulunduğumuz dünyanın esrarengiz hikayesine de adım atıyoruz. Bu yazıda Portal 2’yi ele almamızın nedeni de esas hikayeyi Portal 2’yle öğrenmemiz.

Oyuna, küçük, derli toplu bir odada uyanarak başlıyoruz. Odanın kapalı pencerelerinden giren hafif gün ışığı güzel bir yerde olduğumuz hissini uyandırıyor. Ancak uyanmamızla beraber çalışmaya başlayan ses kaydına göre Aperture Science istirahat merkezindeyiz ve tam 50 gündür gözetim altındayız! Tabi 50 gündür uyuyup uyumadığımız kesin değil, çünkü ses kaydının söylediğine göre tüm test adayları sağlık kontrolleri amacıyla düzenli aralıklarla uyandırılıyor. Oyunun başlangıç aşamasında olduğumuzdan daha önce bir uyanıp uyanmama durumu olduğunu bilmiyoruz. Zaten bu önemli de değil; asıl önemli olan Aperture Science’ta olmamız ve de hala daha test adayı olarak çağrılmamız. Malum, bir önceki oyunda karakterimiz Chell, GLaDOS’u alt etmişti, bu arada ne oldu da yine Aperture Science’da kaldık, bunu bilmiyoruz.

Gerçi Portal 2’yle beraber yayınlanan “Lab Rat” adlı çizgi romanda bu sorunun cevaplanmış olduğunu belirtelim. Oyunun anlatımı bittikten sonra bu cevapların da yazımızda yer alacağını söyleyerek oyuna geri dönelim.

Bizi bilgilendiren ses kaydı, yukarı bak, aşağı bak gibi bazı talimatlarla sağlık kontrolümüzü yapıp tekrar uyumamızı söylüyor. Kısa bir süreliğine ekran beyazlaşıyor ve sonra yeniden bir uyanma sahnesi geliyor. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz; çünkü ses kaydı bu sefer süreyi söyleyeceği yerde takılarak art arda bir sürü dokuz diyor. Ya da aradan 999999… gibi uzun bir süre geçmiş. Bu pek de mantıksız sayılmaz çünkü bir önceki sahnede gördüğümüz o düzgün odadan eser kalmamış. Bu seferki ses kaydı da değişik;  tüm adayların binayı terk etmesi gibi bir şey söylerken kapı çalıyor. Kapıyı açtığımızda bu oyunun ana karakterlerinden biri olan robot Wheatley ile tanışıyoruz. Wheatley’nin bizi görünce verdiği ilk tepkiye göre korkunç görünüyoruz; ama bizi üzmemek için olacak ki hemen lafı değiştirip iyi olduğumuzu söylüyor. Bu arada ses kaydı da uyarılarına devam ediyor ve laboratuarın reaktörlerinin korumalarının çalışmadığı, reaktör merkezinin eriyeceği uyarısını veriyor.

Wheatley içeri girerek hem bir yandan bizi sakin tutmaya çalışıyor, hem de içinde bulunduğumuz uzun gözetim süreci nedeniyle beynimizin hasar almış olabileceğini söylüyor. Tam olarak ne kadar zamandır burada olduğumuzu o da söylemiyor, bunun yerine çok uzun bir zaman diyor. Bu arada Wheatley içinde bulunduğumuz odayı taşımaya başlıyor ve odanın duvarları kırıldığında oyunun başında gördüğümüz ışıklı, hoş odanın aslında Aperture Science’ın devasa binasının bir yerlerinde bulunan konteynır gibi bir oda olduğunuzu görüyoruz.

Wheatley’nin odayı taşırken söyledikleri bizi az da olsa bilgilendiriyor. Buna göre burada bizim gibi 10.000 test adayI var ve bu kişilerden Wheatley sorumlu. Wheatley konteynırı arkasında test odası olduğunu söylediği bir duvara doğru sürüyor ve kaçmamız için orada delikler açan bir silah olduğunu söylüyor. Bu silahın normal bir olmadığını da anlatmaya çalışıyor. Demek ki bizim ne test odalarına ne de o silaha yabancı olmadığımızı bilmiyor. Nihayet duvar kırılıp da konteynırdan çıktığımızda ilk oyundaki gibi başlangıç aşamasında bir test odasına giriyoruz. Wheatley başka bir odada görüşmek üzere bizi bırakıyor; çünkü onun hareket etmesini sağlayan raylar her yerde mevcut değil. Girdiğimiz test odası harap vaziyette. Yine de daha önceden kaydedilmiş talimatlar burada da adayları yönlendiriyor. Birkaç basit odayı geçince Wheatley tekrar geliyor ve portal silahını bulmamızı söylüyor. Ancak burada bastığımız yer kırılıp aşağı düştüğümüzden tekrar ayrılıyoruz. Aşağıda yalnızca mavi portal açan silahı buluyoruz ve portal silahlı maceramız bir kez daha başlamış oluyor. Gerçi bu ilk odaları çözmek zor değil ve şu an için elimizdeki silah sadece mavi portal açıyor; ancak portal açarak ilerlemeye yeniden başlamak insanı heyecanlandırıyor. Bu silahla bir kaç bölüm geçtikten sonra yeniden Wheatley’le buluşuyoruz.

Wheatley üstünde durduğu raydan çıkmak istediğini söylüyor. Daha önce ona bu raydan çıkarsa öleceğini söylemişler; ancak kaçmak için başka bir seçenek olmadığından çıkmakta kararlı ve onu tutmamızı istiyor.

Önce üçe kadar sayıyor; ama yüksek olduğu için atlayamıyor. İkinci seferde üçe kadar saymayacağını söylüyor ve “hazır” diyip atlıyor. Tabi biz de onu tutamadığımızdan yere düşüyor, ama bunu pek sorun etmemiş gibi görünüyor; çünkü ilk verdiği tepki ölmediğine sevinmek oluyor. Daha sonra kendisini duvardaki bir bölmeye takmamızı istiyor. Onu oraya takınca duvarda gizli bir bölme açıyor ve bundan sonra Wheatley’le beraber test odalarından değil de odaların arasındaki bölümlerden ilerlemeye başlıyoruz. Wheatley kaçmak için tehlikeli bir yerden geçmemiz gerektiğini söylüyor: tabi ki de GLaDOS’un odasından. GLaDOS’un başına gelenleri biliyor ama uyanık olma ihtimali onu korkutuyor; çünkü eğer uyanıksa GLaDOS’un bizi öldüreceğini söylüyor. Ancak tabi ki ilerlemeye devam ediyoruz ve dağınık haldeki GLaDOS’un yanına ulaşıyoruz. Wheatley burada GLaDOS’un başına gelenleri anlatıyor ve GLaDOS’u bu hale getirenin kim olduğunu bilmiyor olacak ki şöyle diyor: Buna inanmayacaksın ama onu bir insan öldürdü! Ve de o insanın kaçtığını düşünüyor. Aslında kaçmadığını, ya da kaçamadığını birazdan o da öğrenecek.

Wheatley’le beraber şalter odasına gidiyoruz ve binlerce şalter arasından kaçış için olanı bulmamız gerekiyor. Wheatley’i odadaki bölüme takıyoruz ve şalteri bulmasını istiyoruz; ama o her şeyi berbat ediyor ve GLaDOS’a giden enerji hattını çalıştırarak onu yeniden canlandırıyor. Ve o sakin; ama sinirli olduğunu belli eden sesiyle GLaDOS uyanıyor.

Uyanmasının ardından bizimle konuşmasıyla Wheatley de onu öldürenin biz olduğumuzu öğreniyor. GLaDOS bir koluyla Wheatley’i, diğer koluyla bizi alıyor ve Wheatley’i bir kenara fırlatıyor. Bizi öldüreceğini sanıyoruz. Ama öyle yapmıyor, bizi yeniden testlere başlamak üzere yanındaki tünelden aşağı atıyor: ilk oyunun sonunda GLaDOS’un parçalarını yanmak üzere attığımız tünelden. Tünelden düştüğümüz yer henüz bir test odası değil. GLaDOS burada çift taraflı portal silahını bulmamızı istiyor ve bulduktan sonra bizi yeni bir test sürecinin ilk odasına yönlendiriyor. Söylediğine göre ömrümüzün geri kalanı boyunca gireceğimiz testlerin ilki… Burada da her şey harabeye dönmüş vaziyette, çünkü GLaDOS öldükten sonra ilgilenecek kimse kalmamış. Buradan itibaren yine ilk oyundaki gibi test odalarını çözmeye başlıyoruz. Bu bölümün başlarında bir anlığına yukarıda başına ne geldiğini bilmediğimiz Wheatley’i görüyoruz ama sonra hemen kayboluyor.

Biz testleri çözerken GLaDOS da bize olan kızgınlığını belli eder şekilde konuşmalar yapıyor. Açıkçası bu kızgınlıkla, dediği gibi uzun yıllar bizi teste tabi tutması pek de mümkün görünmüyor çünkü bir an önce bizi öldürmek istediği belli. Bu arada bizi kızdırmak için Chell’in ailesiyle ilgili de bir bilgi verip ailesinin o küçükken onu bıraktığını söylüyor.

Oyunun ilerleyen bölümlerinde Wheatley bir kere daha bir duvardan bize görünüp kayboluyor.

Biz test odalarını geçerken GLaDOS da tesiste yaşanan sorunları çözmekle ve etrafı toplamakla uğraşıyor, tabi bizimle imalı konuşmayı da ihmal etmiyor. Ve birkaç bölüm sonra yeniden Wheatley’i görüyoruz, ancak bu sefer görünüp kaçmıyor bizimle konuşmaya çalışıyor. Bulunduğu yer bizden epey yukarıda, biz tavana zıplarken yanına yaklaştığımız anda iyi olduğunu ve nasıl kurtulduğunu anlatmaya çalışıyor.

Ancak tavan çok yüksek olduğundan GLaDOS’un tavanı alçaltması gerekiyor, bu da Wheatley’nin durduğu yerle olan bağlantımızı koparıyor. Bu arada GLaDOS’un Wheatley’i fark etmediğini de belirtelim. Birkaç bölüm sonra testleri çözmek için yeni bir araçla tanılıyoruz: Işıktan köprüler.

Sonraki bölümün girişinde kapının bozulduğunu görüyoruz. GLaDOS onu tamir etmekle meşgulken yukarıdaki camın arkasında yeniden Wheatley’i görüyoruz. Söylediğine göre kapıyı da makinelerin arasına bulduğu yumurtaları atarak o bozmuş. Tabi o arada yumurtaların sahibi olan kuş onu biraz hırpalıyor. Kuştan kurtulduktan sonra Wheatley bize kaçmak için bir yol bulmaya çalıştığını söylüyor. Ancak o sırada GLaDOS geldiği için ancak bu kadar konuşabiliyoruz.

Testleri çözmeye devam ederken, GLaDOS Chell’in ailesine değinmeye de devam ediyor. Söylediğine göre Test deneklerinin arasında Chell ile aynı soyadına sahip bir adam ve bir kadın varmış. Hatta söylediğine göre bir gün önce Chell’in doğum günüymüş ve ona doğum günü sürprizi olarak ailesini getirdiğini söylüyor. Tabi ki beklendiği gibi böyle bir şey yapmıyor; ama ailesiyle ilgili bu kadar çok konuşması ilginç. Bu bölümün sonunda yine karşımıza Wheatley çıkıyor ve beş bölüm daha beklememizi söylüyor.

Bu arada GLaDOS tesisi toparlamayı bitirmiş, bundan sonra yine düzgün bölümlerde oynuyoruz. Ve GLaDOS bundan sonraki bölüm için bir sürpriz daha vaad ediyor. Gerçekçi gelmese de bu sefer bizi kandırmayacağını söylüyor. GLaDOS’un sürprizinin ne olduğunu bilmiyoruz; ama bu bölümde karşımıza Wheatley’nin çıkması GLaDOS için büyük bir sürpriz oluyor. Görünüşe göre Wheatley planlarını yapmış ve duvarları açarak bize kaçmamızı söylüyor. Wheatley’nin gösterdiği yoldan kaçmaya başlıyoruz. Tabi bu arada Aperture Science tesisinin ne kadar devasa olduğuna da şahit oluyoruz. GLaDOS’un daha önce söylediğine göre yerin epey bir altındayız. Uzun bir kaçışın ardından nihayet bir asansöre binerek GLaDOS’un menzilinden çıkıyoruz. GLaDOS kaçışımızı engellemek için tüm ışıkları kapatıyor. Ama Wheatley kendi ışığını açarak bize yolu gösteriyor. Bu arada ona bu ışığı açarsa da öleceğini söylemişler. Yani Wheatley ikinci kez bir risk alarak kaçışımıza yardım ediyor. Gerçi Wheatley’nin konuşmalarından insanları pek sevmediğini ve küçük gördüğünü anlıyoruz. Ancak bize karşı davranışları oldukça samimi görünüyor.

Kaçışımız sırasında Aperture Science tesisinin büyüklüğünü görmeye devam ediyoruz ve buradaki üretim süreçlerini de görüyoruz. Az ileride de bu robotların kontrol merkezine gidiyoruz. Bu odada, üretimi yapılan robotların düzgün çalışanları alınıyor, bozuk olanları ayrılıyor ve imhaya gönderiliyor. İşte burada kontrol merkezine bozuk bir robotu koyarak, bu süreci tam tersine çeviriyor ve bozuk olan robotların yollarına devam etmesini sağlıyoruz. Wheatley’nin bundan sonraki planı GLaDOS’un tesiste kullandığı nörotoksini etkisiz hale getirmek. Bunun için ilerlerken, eskiden kutlama yapılmış olduğu belli olan bir odaya geliyoruz. Kutlamanın adı da “kız çocuğunu işe getir günü”. Wheatley bu günün iyi bitmediğini söylüyor. Odada güne katılan çocukların yaptığı küçük çaplı bilimsel çalışmaları görüyoruz. Bunların çoğu da patatesten yapılan piler. Bu patateslerden biri dikkat çekici, çünkü aşırı derecede büyümüş. Ancak asıl garip olansa projeye yakından bakınca üzerinde “by Chell” yazdığını görmemiz. Oyunla ilgili büyük soru işaretlerinden biri bu.

Biraz daha ilerleyerek nörotoksin merkezine ulaşıyoruz. Wheatley elektronik sistemi kullanarak nörotoksini kapatmaya çalışıyor; ancak başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Nörotoksini kapatmak yine bize düşüyor ve portal silahını kullanarak nörotoksini ileten boruları kesiyoruz. Nörotoksin kesilince borulardaki boşluk bizi içine çekiyor ve GLaDOS’la karşılaşmak üzere, ona giden bir boruya giriyoruz.

Ancak kendimizi GLaDOS’un tuzağına düşerek onun karşısında, küçük bir hücrede buluyoruz.

GLaDOS bizi öldürmek üzere küçük robotları karşımıza koyuyor; ama tabi ki daha önceki kontrol merkezinde yaptığımız değişiklik sayesinde önümüze koyulan robotlar bozuk ve bizi öldüremiyorlar. Bunu o an fark eden GLaDOS öldürmek için ikinci aracı olan nörotoksin borusunu hücremize sokuyor, ancak o borudan da nörotoksin değil, geliş yolunda ayrıldığımız Wheatley çıkıyor. GLaDOS bu duruma fazlasıyla bozulmuş olacak ki sistem, merkez çekirdeğin, yani GLaDOS’un % 80 oranında bozulduğu uyarısını veriyor. Bunun ardından, Wheatley de aynı ortamda bulunduğundan, sistem merkezde bir değişiklik hazırlığına başlıyor. Bu değişiklik için Wheatley’i makineye bağlıyoruz, ancak sürecin ilerlemesi için iki robotun da onay vermesi gerekiyor ve tabi ki GLaDOS bu onayı vermiyor. Burada devreye manuel değişiklik devreye giriyor ve bunun için orada bulunan kolu kullanmamız gerekiyor.

Açıkçası böyle bir değişiklik için sadece bir düğmeye basmak biraz fazla kolay görünüyor; ama sonuç olarak düğmeye basarak GLaDOS’u yerinden ediyor ve dostumuz Wheatley’i tesisin başına geçiriyoruz. Artık tüm sistemi kontrol eden Wheatley tesisten çıkmak için asansörü çağırıyor ve asansöre binerek yukarı çıkmaya başlıyoruz. Wheatley’nin de kendini makineden çıkararak bizimle gelmesi gerek. Ancak o anda oyunun başından beri tanıdığımız Wheatley gidiyor yerine şeytani bir Wheatley geliyor. O ana kadar tek amacı kaçmak olan Wheatley ele geçirdiği bu güç nedeniyle bundan vazgeçiyor; ama daha da önemlisi bizim de gitmemize izin vermiyor. Wheatley bir anda bizim ne kadar bencil olduğumuzdan ve buraya gelmek için yalnızca kendisinin çalıştığından söz etmeye başlıyor. Az önce yerinden olan GLaDOS da bu tartışmaya katılıp, Wheatley’nin bir moron olduğunu ve bilim adamlarının onu, kendi zekasını durdurmak için özellikle bir moron olarak ürettiklerini söyleyince Wheatley deliye dönüyor. Önce GLaDOS’u önceki bölümlerden gördüğümüz bir patatesin içine koyuyor, sonra da bizi tünele atıyor. Artık bir patatesin içinde yaşayan GLaDOS’la yaklaşık bir dakika boyunca bu tünelden aşağı, koca Aperture Science tesisinin en dibine düşüyoruz.

Yere düştüğümüzde tek başımızayız. Adeta ayrı bir dünya olan bu devasa tesisin en dibinde kendimize yol bulmaya çalışıyoruz. Açıkçası oynayış olarak buranın pek güzel olduğu söylenemez, çünkü oyun burada etrafa bakıp kendimize portal açabileceğimiz bir yer aramakla geçiyor. Tek yapmamız gereken portal açıp ilerlemek. Ancak oyunun geçtiği mekana bakıp hayran olmamak da mümkün değil. Gerçi şu anda bulunduğumuz yer terk edilmiş, harap bir yer. Ama güzel olan daha önce de belirttiğimiz gibi bu kocaman tesisin bir ucunda, en dibinde olmamız. Kim bilir yerin kaç kilometre altında, yıllar önce yapılmış ve şimdi bomboş kalmış, muhtemelen her şeyin başladığı yerdeyiz. Bomboş ama tüm sistemler çalışıyor. Buradaki devasa bir kapağı açan mekanizmayı çalıştırıyoruz. Kapak devasa, ama altından normal bir kapı çıkıyor. Buradan içeri girerek yolculuğumuza devam ediyoruz.

İleride bir odaya girdiğimizde yeniden bir ses kaydı çalışıyor. Bu sefer konuşan Cave Johnson, yani Aperture Science’ın kurucusu. Konuşmalarında kendisine bazen Caroline adında bir kadın eşlik ediyor.

Oyunun başlarındaki gibi, bu kayıtlı mesajlar sayesinde burada da eski test odalarından geçiyoruz, tabi test edilmek için değil yukarı çıkmak için. Burada tesisin başındaki robotun, yani Wheatley’nin gözetiminden uzaktayız. Bir bilim aşığı olan Cave Johnson kayıtlarda gayet şen bir ses tonuna sahip. Kayıtlardaki seslenme tarzına bakarsak buralarda evsiz ve parasız kişileri düşük ücretlerle denek olarak almışlar. Konuşmalarından denekleri küçük gördüğü anlaşılıyor. Bu bölümde odalar arasındaki geçişlerde ekrana da artık eski Aperture logosu geliyor.

Bir nevi Aperture Science tarihine şahit oluyoruz. Buradaki test odalarında yeni bir test maddesiyle tanışıyoruz: jeller. Üç çeşit jel var: mavi, turuncu ve beyaz. Mavi jel, üzerinden güçlü bir biçimde zıplamamıza yardım ediyor. Turuncu jelin üzerinde hızlıca hareket edebiliyoruz. Beyaz jel de, normalde portal açılamayan bir yere döküldüğünde oraya portal açılabilmesini sağlıyor. Yukarı çıkmak için yolculuğumuza devam ederken GLaDOS’u buluyoruz. Yeni patates vücudunu bir kuş almış ve onu yemeye çalışıyor.

GLaDOS eğer yeniden tesisin merkezine geçmezse tesisin yok olacağını ve Wheatley’nin bunu durduramayacağını söylüyor. Tesisin yok olacak olmasının sebebi biz yukarıdayken reaktörlerde meydana gelen arızanın henüz giderilmemiş olması.  Ona inanmaktan başka şansımız yok. GLaDOS’u alarak portal silahımıza takıyoruz ve eski düşmanımız artık yol arkadaşımız oluyor. GLaDOS’la olan yolculuğumuzun başında ilginç bir olay oluyor. Cave Johnson’un kayıtlarından biri çalışırken GLaDOS bunun kim olduğunu soruyor. O ara kayıtta Cave Johnson Caroline’e bir soru soruyor ve Croline’in verdiği cevabı aynı anda GLaDOS da tekrarlıyor. Kendisi de buna şaşırıyor. Ve enerjisi bitip bir anlığına kapanıyor. Çünkü patates ona aşırı tepki verebilecek kadar enerji sağlayamıyor.

Daha sonra uyanıkken başka bir kayıt çalışırken ise “yemin ederim onu tanıyorum” diyor. Tabi bu tesisteki bir robotun tesisin sahibini tanıması garip değil; ama GLaDOS onu nereden tanıdığını çıkartamamış durumda. Ayrıca burada GLaDOS’un yönettiği bölümün bir hayli altında olduğumuzu da hatırlatalım. Caroline ismi de GLaDOS’a tanıdık geliyor. Aperture tarihiyle ilgili ilginç noktalar… Biraz yukarı bölümlere çıkınca odalar arasında görünen Aperture logosu da yenileniyor. En güncel hali değil ama en eskisinden bir sonraki.

Buradaki kayıtlarda Cave Johnson’un da sağlık sorunları yaşadığını görüyoruz. Artık sesi eskisi gibi neşeli değil. Testlerdeki jellere katmak için yüksek paralar verip aldığı ay taşlarının zehirli olması hastalanmasına neden olmuş; ama dahası çalışanlarını da zorunlu teste tabi tutmaya başladığını öğreniyoruz, bu nedenle çalışan sayısı azalmış. Firması da maddi zorluklar yaşıyor. Yine de geleceğe pozitif bakmaya çalışıyor. Ama bölüm geçtikçe Cave Johnson’un daha da güçsüzleştiğini görüyoruz. Yine bozuk moralle yaptığı bir konuşmada bir anda sinirlenip bağırmaya başlayınca, sessiz duran GLaDOS da heyecanla bağırmaya başlıyor.

Bu siniri geçince Johnson’un yine güçsüz bir ses tonuyla söylediği ilginç bir fikre şahit oluyoruz. Johnson, bir diske müzik yerleştirilebiliyorsa, bir insanın aklı için de neden aynı şeyin yapılamayacağını sorguluyor. Otuz yıldır bu konuda çalışmamış olduğu için pişmanlık duyuyor. Johnson bir bilgisayarda ölümsüz olmak istiyor; ama böyle bir gelişmeye yetişemeyecek kadar ölüme yakın olduğunun da farkında. Bu nedenle kendine bir halef tayin ediyor: Caroline. O öldükten sonra bu tesisi Caroline’in yönetmesini istiyor, hem de sonsuza dek. O istemese bile onun aklının bir bilgisayara koyulmasını ve buranın yöneticisini olmasını vasiyet ediyor. Bir düşünelim, aklı bilgisayara yerleştirilmiş bir kadın bu tesisi yönetiyor, bu pek de yabancı olmadığımız bir şey.

Oyunun bu kısmında Valve’nin oyuna yerleştirdiği gizli bir bölüm var. Bir odanın köşesindeki kapısını açtığımızda eski bir koridora giriyoruz. Bu koridor bir gemi koridorunu da andırıyor. Geminin burada ne işi var demeyin, koridordan çıktığımızda tersane havuzu gibi bir yere geliyoruz. Açıkçası gemide miyiz yoksa geminin yanaşacağı bir iskelede miyiz tam olarak belli değil. Ama yan tarafımızda bir can simidi var ve üzerinde Borealis yazıyor. Borealis, Half Life 2’de konusu geçen bir araştırma gemisi. Half Life, Aperture Science’ın en büyük rakibi Black Mesa’yı içeren bir oyun. Half Life 2’de bir Black Mesa görevlisinin anlattığına göre Borealis Aperture Science’ın ürettiği bir araştırma gemisi, zaten geminin üzerinde Aperture’un logosu da var. Ama içinde artık ne tür aletler varsa gemi bir gün ortadan kayboluyor. Muhtemelen bu gemi de portal çalışmalarının bir parçası. Aperture Science ile Black Mesa rekabetinin geçmişi de ayrı bir merak konusu. Umarız ileriki oyunlarda bu geçmişi de öğreniriz. Bu konuyla ilgili son olarak Half Life ile Portal’daki olayların aynı zaman diliminde geçtiğini de hatırlatalım. Yani aslında Chell GLaDOS’la uğraşırken, dışarıda da bir uzaylı istilası var.

Oyunda olağan ilerlememize devam edelim. Nihayet, Wheatley’nin ele geçirdiği üst kısmın bir alt katına ulaşmayı başarıyoruz. Buradaki bir odada yoldan çıkmış bir robotla baş etmek için bir çözüm yazıyor: paradokslar. GLaDOS, kendisi de bir robot olduğundan Wheatley’nin bir paradoksu düşünmesini sağlayarak onu yenebileceklerini söylüyor. Tabi paradoksu Wheatley’e söyledikten sonra kendisinin bunu düşünmemesi gerekecek. Odadan çıkınca tavanda yine devasa bir kapak görüyoruz. Bu kapağı da açıyoruz, bu sefer altından küçük bir kapı değil beklendiği gibi büyük bir geçit çıkıyor. Üstten bir asansör iniyor ve tesisin daha yeni olan üst kısmına, Wheatley’nin kısmına çıkıyoruz.

Bu kısma geçer geçmez Wheatley’nin sesini duyuyoruz. İçine girdiğimiz odanın camından bir test odasını görüyoruz, Wheatley burada daha önce sık sık gördüğümüz kutular ile robotların karışımı olan garip ürünlere test çözdürmeye çalışıyor; muhtemelen bu tesisteki en kolay test.

Ama Wheatley kutu-robotlara istediğini bir türlü yaptıramıyor. GLaDOS Wheatley’e paradoksu söylemek için aşağı inmemizi söylüyor. Aşağı inip test odasına giriyoruz, beklenen an geldi, Wheatley’le karşı karşıyayız. Bizi gördüğüne pek şaşırmıyor. GLaDOS söylediği gibi Wheatley’e bir paradoks söylüyor: “Bu cümle yanlıştır”. Sonra da paradoksu düşünmemek için kendini zorluyor. Peki Wheatley ne yapıyor dersiniz? “Doğru” diyor. Belli ki GLaDOS haklıymış, herhalde Wheatley gerçekten de bir moron. Soru olmayan bir cümleyi cevaplıyor, yani anlayacağınız Wheatley’nin düşünmesini sağlayarak onu yenme fikri işe yaramıyor. Bu durum GLaDOS’u da delirtiyor; ama artık yapacak birşey yok. Kendi kendimize Wheatley’nin ayağına geldik, kendine doğru düzgün bir test deneği bulamamış olan Wheatley için ne kadar da güzel bir durum. Anlayacağınız gibi Wheatley bizi bir test odasına koyuyor ve yine testleri çözmeye başlıyoruz. GLaDOS’un söylediğine göre test çözdürmek merkezdeki robot için mükemmel bir hismiş, Wheatley de bizi bulup test çözdürmeye başladığında aşırı derecede rahatlamış hissediyor. İlginç bir his. Bu arada sistemden reaktör çekirdeğinin aşırı ısındığı uyarısı geliyor; GLaDOS Wheatley’e bunu kendisinin durdurabileceğini söylüyor; ama tabi ki bu Wheatley’nin kabul edeceği bir şey değil.

Wheatley’nin testlerinde yeni bir maddeyle daha tanışıyoruz: Işık tüneli.

Yine oyunun başındaki gibi test odalarından merkezdeki robota ulaşmaya çalışıyoruz; tek fark bu sefer dostumuz GLaDOS, düşmanızım Wheatley. Oyunun gidişatına göre değişen odalar arası geçişlerdeki logoya göre Wheatley’le beraber Aperture’un adı da değişmiş:

Buradaki testler sırasında Wheatley de Chell’in evlatlık olduğundan bahsediyor. Bu bilgisayarların Chell’in evlatlık olmasıyla bu kadar ilgilenmeleri ilginç. Odalarda ilerlerken, tesisin tehlikede olduğu uyarıları da gelmeye devam ediyor. GLaDOS bunun için tedirgin; ancak Wheatley’e göre ortada bir sorun yok. Tabi bir moronun söyledikleri ikna edici olmuyor.

Ama zaten birkaç bölüm sonra, asıl düşünmemiz gereken konu bu değil, canımızı kurtarmak oluyor; çünkü Wheatley’nin artık bize ihtiyacı kalmamış. Söylediğine göre test için iki tane robotu var, daha önce GLaDOS’un insansız test için ürettiği robotlar. Wheatley bizi işte bu dikenli panellerin arasında öldürmeye çalışıyor; ama karşımızda akan beyaz jel sayesinde üstünde durduğumuz yere portal açıp bundan kurtuluyoruz.

Eğer kurtulamasaydık sonumuz bu dikenli demirlerin arasında ölmek olacaktı.

Ve yine Aperture Science tesisinin içinde kaçmaya başlıyoruz. Hareket eden binalar, lazerli robotlar ve dikenli demirlerle dolu bir kaçıştan sonra bir kez daha merkeze ulaşıyoruz. Planımız yine aynı, merkezdeki robotu bozup sistemi yeni bir değişime hazırlamak. Bunun için de hâlihazırda bozulmuş olan robotları ana bilgisayara takmaya çalışacağız.

Wheatley bizi beklerken boş durmamış, zemini ve duvarları portal açılmayan malzemeyle kaplamış. Bu işimizi biraz zorlaştıracak gibi görünüyor; ama bunu çözen yine Wheatley’nin kendisi oluyor. Çünkü odada bir beyaz jel borusu var ve Wheatley’nin bize fırlattığı bombalardan birini buraya isabet ettirerek bu sorunu ortadan kaldırıyoruz. Bundan sonra Wheatley’le olan savaşımız başlıyor. Bir yandan ondan kaçmamız gerekirken, diğer yandan makineye bağladığımız GLaDOS’un getirdiği bozuk robotları Wheatley’nin bilgisayarına bağlamaya çalışıyoruz. Bu arada binanın yok olması için de son 6 dakikaya girmiş durumdayız. Yani Wheatley’i yendikten sonra da işimiz bitmeyecek. Nihayet üç robotu Wheatley’e bağlayınca robot değişimi süreci başlıyor. Önceki değişimde olduğu gibi yine değişim için düğmeye basmamız gerekiyor. Ancak Wheatley bunun için de hazırlıklı ve bizi düğmeden uzaklaştırmayı başarıyor. O anda reaktördeki sorun son aşamalarına gelmiş durumda, bina yıkılmaya başlayınca tavanda bir boşluk açılıyor ve gökyüzünde ayı görüyoruz.

İnanılmaz ama aya bir portal açıyoruz. Bulunduğumuz yerden aya açılan portaldan uzaya giden hava bizi de çekiyor ve Wheatley’i tutarak bir anda aya çıkıyoruz. O anda nasıl oluyorsa GLaDOS merkez bilgisayara yerleşip hemen tesisteki sorunu düzeltiyor, sonra portaldan geçerek Wheatley’i uzaya fırlatıyor ve bizi içeri çekiyor. Kısacık bir zaman diliminde amacımıza ulaşıyoruz; ama bakalım yeniden patron olan GLaDOS bize ne yapacak. Neyse ki bu sefer bir ihanete uğramıyoruz ve GLaDOS uyandığımızda seviniyor.

GLaDOS gitmemiz için bir asansör getiriyor. Ama asıl önemli olan gitmemize niçin izin verdiği… GLaDOS onunla işbirliği yaptığımız için centilmenlik gösterecek bir robot değil, sonuçta insan üretimi bir robot. GLaDOS, merkez bilgisayardan bağımsız olduğu süre içerisinde, üretildiği günden bu yana ilk defa kendi sesini duyabildiğini söylüyor. Dediğine göre bilim adamları onun tamamen bağımsız bir akla sahip olmasını engellemek için, GLaDOS’a başka çekirdekler, yani başka robotlar da eklemişler. Bu dediği mantıklı görünüyor; çünkü daha önce de Wheatley’nin kendi aklını sınırlandırması için özellikle moron olarak üretildiğini söylemişti. Wheatley’i merkez bilgisayardan alabilmek için ona bağladığımız diğer robotlar da, belli konularda takıntıları olan, sürekli aynı şeyleri tekrarlayan robotlardı.

Ayrıca GLaDOS, Chell ile geçirdiği süre içerisinde eski anılarını hatırladığını söylüyor. Daha doğrusu tam olarak hatırladığını söylediği şey Caroline olmak. Görünüşe göre Cave Johnson’un Caroline’i bir bilgisayara koyma fikri gerçek olmuş; ama yine de GLaDOS tamamıyla Caroline’in anılarından mı oluşuyor, bunu bilmiyoruz. GLaDOS’un beyninde yaşayan Caroline’i keşfetmesi bazı insani duyguların içinde uyanmasını tetikliyor. Kısa bir veda konuşmasından sonra asansörümüz yukarı çıkmaya başlıyor. Giderken GLaDOS Caroline’i hafızasından sildiğini söylüyor; ama bunun da gerçek olup olmadığından emin değiliz. Çünkü eğer Caroline’i tamamen hafızasından çıkarmış olsa bizi bırakmasının nedeninin de aklından silinmesi ve karşımızda yine bir anda eski GLaDOS’u bulmamız gerekirdi. Akla gelen başka bir konu da söylediği gibi yalnızca Caroline’i hatırlamış olmanın getirdiği vicdan mı Chell’i bırakmasına neden oluyor, yoksa Chell’in Caroline için bir anlamı mı var. “Kızını işine getir günü” odasında gördüğümüz patates gerçekten de Chell tarafından yapıldıysa Chell’in bu tesiste bir geçmişinin olması muhtemel. GLaDOS ile Wheatley’nin sürekli Chell’in evlatlık olduğunu söylemesi de Chell hakkında bazı şeyler bildiklerini gösteriyor. Çünkü GLaDOS bunu Chell’e söylerken, Chell’in bilmediği bir şeyi ona açıklıyormuş gibi söylüyordu. Caroline’in, Chell’in çocukluğu hakkında kendisinin bile bilmediği bir şeyi bilmesi, Chell’in çocukluktan beri bu tesiste olduğu fikrini güçlendiriyor. Hatta şunu da söyleyelim, internette Portal üzerine yürütülen fikirlerde Chell’in Cave Johnson ile Caroline’in çocuğu olabileceği bile söyleniyor. Belki de GLaDOS’un Chell’i serbest bırakmasının sebebi budur. Bu düşünceyi destekleyen bir diğer olay asansörle çıkarken bizi karşılayan küçük robotlar. GLaDOS’tan ayrıldıktan sonra asansör bir katta duruyor ve bir an için korkuyoruz; çünkü karşımıza başımızın belası robotlardan dört tane çıkıyor.

Ama bu sefer bize ateş etmek yerine şarkı söylemeye başlıyorlar, az yukarıda da bir robot operası görüyoruz. Söyledikleri şarkının adı “cara mia addio”, yani “elveda güzelim”. Ve son olarak oyun bittikten sonra GLaDOS’un söylediği şarkının sözleri de bu konudaki şüpheleri iyice artırıyor: “O da senin gibiydi, ve işte küçük Caroline de burada. Bir gün beni sonsuza dek yaşamak üzere uyandırdılar, ama ne yazık ki sen aynı şeyi yaşamayacaksın.” Oyunun sonuna geri dönelim. Robot operası eşliğinde asansör çıkış katına geliyor ve sonunda uçsuz bucaksız ova gibi bir yere çıkarak yeryüzüne kavuşuyoruz. Hemen arkamızdan bize bir de hatıra amacıyla bir kutu gönderiyorlar.

Son olarak, uzayda bıraktığımız Wheatley’nin ne düşündüğüne bir bakalım.

Böylece Chell ile yaşadığımız Portal 2 maceramız burada sonuçlanmış oluyor. Chell ile olan diyoruz çünkü oyunu internet üzerinden oynayan iki kişi yeni testleri çözme imkanına sahip. Hatırlarsanız Wheatley’nin bizi öldürme kararı verdiği bölümde, GLaDOS’un ürettiği iki robot nedeniyle test için insanlara ihtiyaç kalmadığını söylemiştik. Atlas ve P-Body adlı bu robotlarla gerçekleştirilen Kooperatif Test Girişimi ile Portal 2 testleri devam ediyor.

Yazının başlarında belirttiğimiz gibi, Portal 2’yle beraber yayınlanan “Lab Rat” adlı çizgi roman, karakterimiz Chell ile ilgili bazı soruları cevapladı, bununla beraber yeni sorular da ortaya çıkardı. Bu çizgi roman hem Portal 1’den öncesini, hem de iki oyunun arasındaki zamanla ilgili bilgiler içeriyor.

Roman, Doug Rattmann adlı şizofren bir Aperture Science çalışanını anlatıyor. Rattmann, başka bir çalışan Henry ile beraber GLaDOS’un üretiminde çalışıyor. Doug bu şeyden pek de memnun değil; çünkü üretim aşamasında deneme amacıyla GLaDOS’u her çalıştırdıklarında GLaDOS onları öldürmeye çalışıyor. Henry, bunu durdurmak için GLaDOS’ta bir vicdan görevi görecek olan parça da üretiyor. Daha önce bahsettiğimiz GLaDOS’u durdurma amaçlı üretilen çekirdeklerden biri. Bu durum oyunda GLaDOS’un anlattıklarıyla çelişiyor. Çünkü GLaDOS kendisine eklenen diğer robotlar yüzünden ömrü boyunca kendi sesini duyamadığını, bu nedenle hep kötülük düşündüğünü söylemişti. Ama şimdi öğreniyoruz ki bu robotların amacı zaten GLaDOS’un içindeki kötülüğü sınırlamakmış.

Kendine bir vicdan çekirdeği takılmasını fırsat bilen GLaDOS, artık kötülük düşünmediğine Henry’yi ikna ediyor, böylece “kızını işe getir günü”nde GLaDOS’u çalıştırarak tesisin başına getirme kararı alıyorlar.

Ancak GLaDOS çalıştırıldığında tesisi nörotoksinle doldurarak herkesi öldürüyor. Yani oyunda Wheatley’nin bu günle ilgili bahsettiği olay GLaDOS’un toplu katliamıymış. Bu katliamdan bir tek Ratmann kurtuluyor. GLaDOS’tan saklanmayı başaran Rattmann test adaylarının bilgilerini içeren odaya girerek, aday listesinde bulunan Chell’i ilk sıraya alıyor. Bu kararı Chell’in dosyasını gördükten sonra veriyor; ama Rattmann’ı Chell’in GLaDOS’u durdurabileceğini düşünmeye neyin sevk ettiğini bilmiyoruz. Bu arada hikayede gördüğümüz listede tüm adayların adı soyadı yazarken, Chell’in yalnızca adı yazıyor, soyadındaysa “düzeltilmiş” yazıyor. Oyundaysa GLaDOS Chell’in soyadını bildiğini söylemişti.

İlk sıraya alınmasıyla beraber Chell testlere başlıyor. İlk oyunda Chell için duvarlara mesajlar yazan kişinin de Rattmann olduğunu öğreniyoruz. GLaDOS’un tesisi ele geçirmesiyle Chell’in testlere başlaması arasında bir zaman dilimi var mı yok mu bilmiyoruz. Eğer testler hemen başladıysa, daha önce bahsetmiş olduğumuz “by Chell” yazan patatesin kahramanımız olan Chell tarafından yapılmış olma ihtimali zayıflıyor. Çünkü oyunda bahsedildiğine göre GLaDOS tesisi o patatesin yapıldığı gün ele geçiriyor; bu durumda Chell’in testlere başladığında çocuk olması gerekir. Ama dediğimiz gibi, testler hemen başlamadıysa bu ihtimal hala geçerli olabilir.

İlk oyunun sonunda Chell GLaDOS’u yenince Rattmann tesisin dışına çıkıyor ve dışarıda Chell’i görüyor. Ama Chell baygın ve başka bir robot tarafından tekrar tesise geri götürülüyor. Chell’e yardım etmek isteyen Rattmann da uzun süre sonunda kavuştuğu özgürlüğü pahasına tesise geri dönüyor. Ancak geri döndüğünde Chell’in bir gözetim odasına konulduğunu görüyor. Bu odanın yaşam destek ünitesi, daha önce GLaDOS’la yapılan savaştaki patlama nedeniyle çalışmıyor. Rattmann hala çalışmakta olan küçük robotlar nedeniyle Chell’in odasına da ulaşamıyor, hatta bir robot tarafından vurularak yaralanıyor. Son çare olarak yedek gücü Chell’in yaşam destek ünitesine aktarıyor ve Chell’i ne zaman biteceği bilinmeyen bir uykuya gönderiyor. Biz de böylece Portal 2’nin başındaki sahneye nasıl geldiğimizi öğrenmiş oluyoruz.

Lab Rat’in tamamını http://www.thinkwithportals.com/comic/ adresinden okuyabilirsiniz. Romanın sonunda Rattmann yaralı bir halde yerde uzanıyor. Yeni bir Portal hikayesiyle beraber hem Rattmann’a ne olduğunu öğrenmek hem de diğer soruların cevaplarını bulmak dileğiyle, hoşça kalın. 

-o-

Bu yazı kurgusal.net için M.S.T tarafından kaleme alınmıştır. Kendisine teşekkür ederiz.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 6

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir