Bir tanesi eksik olsa da Xluird geriye kalan ayaklarıyla çok hızlıydı. Nareed’i şu ana kadar hayatta tutan tek şey Vio ile yaptıkları idmanlardı. Vio kadar hızlı bir rakibe karşı belli bir süre çalışması onu bu duruma bir parça da olsa alıştırmıştı. Yüzbinler delice alkışlıyordu ve kan ve paranın ayartıcı birlikteliği, arenayı dolduran canlıları daha çok coşkulu tezahürat yapmasına neden oluyordu.
Ölüm çukurlarının en önemli kurallarından birisi; savaşanlar arasındaki anatomik dezavantajların yok sayılmalarıydı. Xluird kollarını havaya kaldırarak kulak tırmalayan bir çığlık attı. Geleneksel silahları olan mızrak dışa doğru dört tane keskin diş taşıyordu. Rakibine saplarken ve silahı geri çekerken parçalamasını sağlayan silah olmasa da Xluird yeteri kadar ürkütücüydü.
Nareed, büyük bir süratle kendisine yaklaşan heksapod ’un sağına doğru son anda atlayarak kurtuldu. Alanın ortasında kalması gerektiğini biliyordu. Gerilerse bu ölümünü imzalaması anlamına gelecekti.
Xluird ’in hiçbir zayıflığı yok gibi görünüyordu, olmayan sağ arka ayaklarından birisinin verdiği zorluk dışında. Nareed, uzak kalarak sadece kaçınılmazı ertelediğinin farkındaydı. Bir süre sonra enerjisi tükenecek ve ölüm çukurlarının sayısız kurbanından birisi olacaktı.
Heksapod‘un yakınına girmeye karar verdi. Bıçaklarını sapları önde olacak şekilde çevirdi ve Xluird’ e doğru seri iki takla atarak savaşçının bacaklarına ulaşabileceği mesafeye geldi. İki kolunu başının üzerinde birleştirerek beklediği darbeyi bloklamayı başarmıştı. Normal şartlarda vücudunu ortadan ikiyi bölecek güçteki mızrak darbesini bıçakları sayesinde ön kollarıyla durdurdu; ama o anda hiç beklemediği bir şey oldu.
Xluird, arka bacaklarının üzerinde kalkarak; kolları hala başının üzerindeki mızrağı tutan Nareed’in korumasız durumdaki orta bölgesini tekmeledi. Hiç beklemediği bu darbeyle ayakları yerden kesilen Tozumb’lu, birkaç geriye, sırtının üzerine büyük bir acıyla düştü.
Nefesi kesilmişti ve dövüşü izleyen yüzbinlerin tezahüratları kulağına kliklerce uzakta uğuldayan gök gürültüsü gibi geldi. Hangisi daha acı vericiydi çözmeye çalışıyordu. Aldığı fiziksel darbe mi yoksa bunun gelişi mi? Kafasını kaldırıp baktığında Xluird’ in sarı gözlerine bakar buldu kendisini. Çamurun içinde kaybettiği bıçaklarını bulmaya çalıştığını fark etti. Bu sefer bir çene kemiğine rastlamadı, o kadar şanslı değildi. Göz ucuyla sağ tarafta, birkaç adım uzağında bıçaklarından birisini gördü.
Xluird, yüzünde beliren sinsi gülüşle öylece duruyordu. Muhtemelen ölümcül darbeyi nasıl vuracağını düşünüyordu. Nareed’in kulaklarındaki uğuldama azalmaya başladığında nerede olduğunu hatırlatmak ister gibi yüzbinler tekrar bağırmaya başlamıştı. İnce uzun yüzüne paralel, iki derin kesiği andıran göz yuvalarını iyice kısan Xluird elindeki mızrağı etkileyici bir akıcılıkla çevirmeye başladı.
O an Nareed’in aklına her nedence Vio geldi. Buralarda bir yerlerde onu izlediğinden emindi, hem de Ahorii kadar büyük bir hayal kırıklığıyla. Nareed darbenin uyuşukluğunu attığını hissettiği anda geriye doğru ayakları ve elleriyle kaçmaya çalıştı. Ama heksapod ön sağ ayağıyla uzandı ve Nareed’in yeni başlayan kaçışını engelledi.
Nareed başarısız bir projenin ana karakteri olarak hem kendisini hem de ailesini öldürmüştü. Ne uğruna? Aptal Tozumb savaşçısı gururu uğruna…
Adını bile söyleyemediği bir savaşçının kurbanı olarak, sayısız ölü savaşçıdan birisi olarak, hiçbir şey olarak, ölecekti.
Xluird mızrağını havaya kaldırdı ve Nareed’in uyuşmuş vücudu ve kendisini dışardan seyreden bakışları arasında son darbeyi vurmak için öne doğru hamlesini yaptı.
Tam bu anda Nareed’in anlayamadığı bir şey oldu. Mızrak, havada bir anlık bir süre öylece kaldı. Xluird ‘in sinsi, sarı gözleri, sanki acı çekercesine açıldı. Bu olanlar sadece iki savaşçı arasındaydı. Etraflarını saran kan budalası kalabalığın fark edemeyeceği ince bir ayrımdı.
‘Haydi’ dedi Nareed’in içinden bir ses. ‘Tek fırsatın bu!’
Nareed, sağına doğru olanca hızıyla fırladığında, heksapodun mızrağı Nareed’in sol bacağını sıyırıp az önce Tozumb’lu kadının durduğu yere saplandı. Nareed, bıçağına ulaşmıştı. Sağ dizinin üzerinde döndü ve olanca gücüyle yapabileceği tek şeyi yaparak ön kolu uzunluğundaki silahını fırlattı.
Xluird, mızrağını saplandığı yerden yeni çıkartmış, doğruluyordu. Bıçak, önde olan kolunun korumadığı kaburgaya sağdan girerek sapına kadar saplandı. Mesafe yakındı ve Nareed vücudunda biriken tüm heyecanı atışına yönlendirmeyi başarmıştı.
Xluird savaşçısı garip bir çığlık atarak tuttuğu mızrağı yere bıraktı. Anatomik olarak kolları bacaklarına göre daha kısa olduğu için sol yanına saplanmış bıçağa ulaşamıyordu. Kendi etrafında dönmeye başladı. Bacaklarının üzerinde çılgınca dönerken bir yandan da acı verdiği çok belli olan bıçağa ulaşmaya çalışıyordu. Nareed bir an için dövüşü izleyen yüzbinlerin sustuğunu fark etti. Tüm izleyiciler donup kalmıştı, Nareed hariç…
Olduğu yerden fırladı. Tam bu anda gökyüzünü kaplayan bir gürültü ile nefeslerini tutmuş seyirciler kanın kokusunu almış bir açlıkla tezahürata başladı. Artık pek çoğu Nareed’in tarafındaydı. Nareed, diğer bıçağını bulamamıştı ama Xluird’ in mızrağı tüm cazibesiyle orada, onu bekliyordu. Kontrolsüz dönen heksapod mızrağı düşürdüğü yerden uzaklaşmaya başlamıştı. Nareed, uzun bacaklardan başka bir darbe yememeye dikkat ederek önce soluna, sonra sağına doğru iki takla attı ve rakibinin silahını kaptığı gibi, hala vücuduna saplı olan bıçağı çıkartmaya çalışan Xluird’ e yaklaştı.
Bıçağının saplandığı yerden heksapodun gözleriyle aynı renkte, sarı bir sıvı akıyordu. Yağmur olanca gücüyle yağıyor ve yüzbinlerce izleyici son darbeyi bekliyordu. Kimin öldüğü bahis oynamadığın sürece hiç önemli değildi. Eğer bu çukura adım atıyorsan ya avcı ya da av olmayı kabul etmiş sayılırsın.
Nareed, mızrağı iki eliyle sıkıca tuttu ve hala dönen rakibinin abdomenine, olanca gücüyle yüklendi. Mızrak; sahibinin içindeki yaşamı ölüm çukurunun çamurla kaplı zeminine dökerken, Nareed kendisini güvenli bir mesafeye çekmiş, rakibinin son anlarını izliyordu.
Xluird, abdomenine saplanmış mızrağın üzerine cansız bir şekilde düşerken, Nareed’in aklındaki tek şey Vio’ydu. Esrarengiz adamın yüzünde belli belirsiz bir tebessümle çılgınca bağıran kalabalığın arasında, bir yerlerde kendisini seyrettiğini biliyordu.
Yaptıkları idmanlar işe yaramış ve Nareed hiçbir bahisçinin şans vermediği bir dövüşü canlı olarak tamamlamıştı. Ailesi için gurur kaynağı olmuştu. Bundan sonra yapması gereken tek şey onların hayatta kalmalarını sağlamaktı ve bunun için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Yerinden doğruldu. Tek istediği şey kuru bir ortamda lanet yağmurun sesi ve ona karışan yüzbinlerin gürültüsünden uzakta, her bir hücresi ağrıyan vücudunu dinlendirmekti. Rakibinin cansız bedenini geride bırakarak tünele girdiğinde kazandığı zaferin kendisini mutlu etmediğini fark etti.
Bu son dedi kendi kendine. Kendini ispatladın…
Syr-Cargo/MF tipi gemi sonsuz siyahın içinde, başıboş bir zMorkun kanatlısı gibi kendisini boşluğa bırakmışçasına yol alırken, 3. Haritadaki atlama noktasına yaklaşmıştı. Navigasyon sistemi varış koordinatlarına ulaşıldığını haykırırken; pilot kabinine garip bir sessizlik hâkimdi. Özel misafirleri hariç gemisine kimseyi almamayı kendisine prensip edinmiş olan Nareed için hissettiği şeyi açıklaması biraz zordu. En basit ifadeyle kendisini gemisinde bir yabancı gibi hissediyordu.
Nereye ve neden gittiğini bilmediği bir yolculukta, yol arkadaşı olarak adlandırdığı insanlar ki öyle adlandırmamayı tercih ediyordu; isimlerini bile bilmediği, amaçlarına ulaşmak için her şeyi yapacaklarından emin olduğu tekinsiz tiplerdi.
Bu bir macera değildi. Kendi kendine defalarca tekrarladı bu cümleyi… Bu bir macera değil ve sen ailenin hayatına karşılık yaşıyorsun. Bir de hormonlarına söz geçirebilseydi…
Gemisine aldığı özel misafirler genelde sadece birkaç günlük yaşadığı ilişkilerin önemsiz, isimsiz kahramanlarıydı. Çoğu, serseri ve tehlikeli tiplerdi. Belli bir süre aynı gemide kalsalar Nareed’i uyuduğu bir anda uzayın soğuk vakumuna atabilecek tipler…
Bu sefer gemide, daha önce hissetmediği, içini bir ateş topu gibi yakarak büyüyen duygunun ana yakıtı vardı. Vio ile ne zaman göz göze gelseler aklından edepsiz şeyler geçmeye başlamıştı.
Ahorii’den ayrılmadan hemen önce, geminin kalkışı için ön hazırlıkları yapılırken yaşadıkları kısa anı hatırladıkça, eflatun teninin koyulaştığını hissediyordu. Kısa bir andı; ama nedense Nareed için anlamlandıramadığı şekilde önemliydi. İçindeki isyankâr sürekli ailesini hatırlatarak o anı tekrar yaşamasına izin vermiyordu.
Nareed kabul etmek istemese de, Vio ile yaşadığı o kısa anda, adamın koluna ve yanağına yaptığı ufak dokunuşlar genç Tozumb kadını için daha fazlasını ifade ediyordu.
Bu bir macera değil ve sende bir dünya aşk filminin aktrisi değilsin…
Beni rahat bırak… Ne yaptığımın farkındayım…
Gerçekten öylemi sin?
Nareed’in bu soruya verebileceği bir cevap yoktu. Kendisi ve ailesi için ölüm tehdidi olan bir insanın ufak dokunuşlarıyla çiftleşme arzusuna kapılıp içinde bulunduğu durumu unutuyordu.
‘Nareed?’
Birden irkildi. Önce Vio’nun, sonrada Halka kontrolün sesini duydu.
‘Yaklaşmakta olan Syr-Cargo/MF gemi kodu ‘Marek/Fan. Nareed Trom Sassut adına kayıtlı. Bulunma sebebinizi bildirin.’
Nareed, bir an için dönüp arkasında duran iki adama baktı. Vio sessiz kalırken diğeri her zaman ki tehditkâr sakinliği ile başını salladı. Bu noktaya geldiklerinde Nareed’e ne yapması gerektiğini söylemişlerdi.
‘Atlama noktası 3.69.21.101, Marek/Fan size çıkış koordinatlarını gönderiyor. Lütfen teyit ediniz.’
300 standart Dünya yılı önce bulunan ve hala gelişme sürecinde olan teknoloji harikası, aylar hatta yıllar sürebilecek yolculukların kısa zamanlarda gerçekleşmesini sağlıyordu. Halka denilen bu dairesel makineler; kendi üzerine çöken yıldızların uyguladığı kütle çekimsel teklikliğinin küçük çaplı bir modelini oluşturuyor ve açılan kara delik eş zamanlı çalışan diğer Halka ile birleşince yılları dakikalara çeviren bir patika gibi evrende yaşayan ırkları birbirlerinin evlerine bağlıyordu.
Ve şimdi o patikaya girecek olan gemi ve içindeki yolcuları, evrenin bir başka köşesinde sonu belli olmayan bir macera için başka bir gezegen konuk etmek için bekliyordu. Koordinatlar girildi. Yolculuk için ödenmesi gereken ücret ödendi ve Nareed kendisin neyin beklediğini bilmediği bir kara delikten içeriye süzüldü.
Gemisinin dümenindeki bir kaptandan ziyade, sahilde annesinden kaçmaya çalışan ama nereye gittiğini bilmeyen küçük yaramaz bir kız çocuğu gibi hissediyordu kendisini. Bir an için arkasına baktı ve Vio ile göze göze geldiler. Ve o an ilk defa kendinden emin tavırlarıyla tanıdığı adamın yüzünde endişenin gölgesini gördü.
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl’den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
Araf (6.Bölüm)
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Sebt Günü Batıya Doğru Yola Çıkanlara – Bir Y...
Tefrika Öykü: Bu Yangın Hepimizi Yakar - 2.Bö...
Tefrika Öykü: Bu Yangın Hepimizi Yakar - 1.Bö...
Tüm kurgu severleri saygıyla selamlıyorum. Ben Volkan Gün. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1 asır önce mezun oldum. Sonsuzluk kadar uzun süre bankacılık yaptım. Yapmaktan zevk aldığım pek çok hobim oldu; ama bilim kurgu ve fantastik okumak yazmak ve izlemekten asla sıkılmadım. Bir insanın hayal gücünün milyonları peşinden sürükleyebildiğini defalarca görmüş birisi olarak en çok istediğim şey sizlerle ortaya koyduklarımız hakkında konuşabilmek, sizlere ulaşabilmek.