“Nautilius-S Çok Amaçlı Uzay Gemisi’ne hoşgeldiniz. Şu an, burada bulunan mürettebat olarak, Midgaard Cumhuriyeti dışına çıkan ilk kültür elçileri olacaksınız. Her biriniz, bu görevin ehemmiyetiyle hareket etmelisiniz. Her birinize güveniyorum çocuklar. Sizler, insanlığın evrene açılan kapısısınız. Hepinize, farklı kültürler ve diller hakkında bilgilendirici kitaplar ve video materyalleri verilecektir. Bunları dikkate almanızı şiddetle öneririm. İyi yolculuklar ve iyi şanslar.”
Midgaard Cumhurbaşkanı Elon Musk’ın bu konuşmasından sonra, Nautilius-S isimli gemi, içerisinde bütün dünya milletlerinden gelen üç bin kişi ile New York Uzay Limanı’ndan kalkarak Dünya gezegeninden ayrıldı. Atmosferi geçtikten sonra gemi kendi iç atmosferini beş dakika içerisinde dengeledi ve geminin içi normal yaşama uygun hale geldi. Uyarı sinyaliyle beraber bütün mürettebatın kilitleri açıldı ve herkes kapsüllerinden dışarı çıkabildi.
İşte bu gemide bulunan iki şanslı sanatçımız, Berdan ve Emre, gördükleri karşısında şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak gibi olmuşlardı. İkisi de, yıllar boyunca çalıştıkları şeylerin kendilerini böyle bir yere sürükleyebileceğini düşünmemişlerdi. İkisi de, hemen hemen aynı zamanlarda kendilerini ve ürettiklerini dünyaya açmışlardı, hatta Emre’nin Berdan’dan bu konuda daha tecrübeli olduğunu söyleyebiliriz.
İkisi de yazardı, Emre daha çok korku türünde eserler verirken, Berdan ise daha genel konularda gezinen bir bilimkurgu yazarıydı. Emre’den daha geç bir vakitte sanatını sergilemeye başlamış olsa da, ondan daha hızlı yükselmişti Berdan, çok kısa bir süre içerisinde, iç savaştaki bir ülkeden muhteşem bir servetle ve bilim insanları ile sanatçıları destekleyen muhteşem bir vakıf ağıyla çıkmıştı. Düzenlediği etkinlikler, küçük sanatçılara verdiği muazzam destekler ve kültürel olarak bölgesine yaptığı katkılar, onu gerçekten geniş kitlelere tanıtmıştı.
“Uzun süredir bu kadar gerilmemiştim, umarım yanlış bir şey söylemem.” dedi Berdan, etrafındaki insanları inceleyerek onlar hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyordu. Bu davranışı, ilk gençliğinden miras kalmıştı ona, insanlara yanlış bir söz söylememek için yapıyordu bunu. Emre ise, “Söylemezsin, merak etme dostum.” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Beraber geminin ana holüne çıkıp, oradaki insan gruplarından birine yaklaştılar ve konuşmaya girmeye çalıştılar. Emre daha girişkendi sosyal konularda, onun için birileriyle konuşmak daha kolaydı. Fakat Berdan cesaretini toplayıp muhabbete katılınca, bu iki garip kişinin arasında hangisinin daha ilginç ve etkileyici olduğunu anlamıştı herkes. Özellikle de bu kişinin kim olduğunu öğrendiklerinde şaşırdı birçoğu. Erken Yirmi Birinci Yüzyıl Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nın en büyük yazarlarından birinin, bu uzun boylu, hafif şişman, utangaç adam olmasını beklemiyorlardı demek ki. “Yazarken daha rahat ifade edebiliyorum kendimi.” dedi Berdan.
Bu şekilde konuşmaya devam ederlerken, gemi Midgaard Cumhuriyeti sınırından çıkmıştı bile. Geminin ilk durağı, Midgaard’a en yakın sistem olan Bowties sistemiydi. Bu sistem, insanlara ne kadar yakın olsa da, Midgaard’la ilişkileri çok da iyi olmayan bir hükümete ve insanları tanımayan bir halka sahipti. Bu yüzden, bu ilk yolculuk, atlatılması zor bir ilk sınav olacaktı.
Bir hafta sonra, Bowties sisteminin ana gezegenine indiklerinde, herkes bir tür düşmanlıkla karşılaşacağını, hiçbir şekilde ilgi görmeyeceklerini düşünüyorlardı. Ancak, beklenenin aksine, indikleri gibi devasa bir sevgi seliyle karşılandılar. Belki de, Midgaard içerisinde bile bu kadar coşku ile karşılanmamışlardı. Birçoğu, bu coşkulu sevinçten dolayı, amatörlüklerinden beri yaşamadıkları bir heyecan yaşamışlardı. Kısa boylu, tüylü ve kedi benzeri bu uzaylılar, insanların renkli ve derin kültürüne ilk defa, bu ekibin sayesinde şahit olmuşlar, iki hafta süren konserler, fuarlar, sergiler, paneller ve toplantılar silsilesi ile bu yazarlar, çizerler, müzisyenler, sinemacılar ve diğer sanatçılardan oluşan bu ekibi iyice yormuşlardı.
Bowties sisteminden ayrılıp, yolculuklarının ikinci durağı olan Neru sistemine yol alırken, hepsi de bu yolculuğun üç hafta sürecek olmasından dolayı sevinçliydiler. O üç hafta içerisinde, bizim iki sıkı dostumuz Berdan ve Emre ise, hem ana mürettebat ile, hem de diğer sanatçılar ile yakın ilişkiler kurmuşlardı. Biri için sadece muhabbet manasına gelen bu yakınlıklar, diğeri için aynı zamanda bir iş fırsatıydı. Berdan, bu süreç içerisinde, özellikle sinema ve müzik alanındaki pek çok sanatçı ile bir tür ağ kurmuştu resmen, hatta bazılarıyla ortak çalışmalar için anlaşmışlardı bile. “Vay be” dedi Emre’ye, “buraya geldiğim ilk gün, bunun benim için zirve olduğunu düşünmüştüm, ancak daha yeni başlamışım.” Emre onun neyi kastettiğini anlayamamıştı. “Nasıl yani, daha ne olacak ki sence?” dedi Berdan’a merakla. “Düşünsene” diye heyecanla anlatmaya başladı Berdan, “yazdıklarımız, belki de Dünya’da istesek de görüşemeyeceğimiz kadar büyük sanatçıların, müzisyenlerin, prodüktörlerin, yapımcıların ve yönetmenlerin ellerinde, sadece bir bölgeye değil, bütün Midgaard’a, belki de bütün evrene açılacak. Bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu hayal edebiliyor musun?”
Emre, arkadaşının bu yanına aşinaydı elbette, ancak bu kadar da hırslı olabileceğine ihtimal vermemişti. Yolculuğun başında utangaç ve asosyal davranan bu yaşlı kurt, şimdi, Neru’ya varırlarken hiç olmadığı kadar açılmış ve hem kendisine, hem de ona böylesine büyük kazançlar sağlamıştı. “E çok iyi haber bu!” dedi ona sevinçle, “Şimdi, tam olarak nasıl ilerleyecek ki bu süreç?” Berdan durakladı biraz, sonra “Şimdilik o kadarını planlamadık, yolumuz uzun, insanları da zorlamayalım şimdi.” dedi, Emre de başıyla onayladı dediklerini. Beraber yapabileceklerinin sınırlarının olmadığını, işte o an anlamıştı Emre.
Neru’ya varmalarına bir gün kalmıştı ki, askeri hattan gelen bir haber her şeyi değiştirdi. Tam da o gün, Valkyrie Teşkilatı’nın ana istasyonu NEST’e Elphine İmparatorluğu kuvvetleri tarafından saldırı düzenlenmişti. Midgaard Antlaşması’nın bu kadar şiddetli bir biçimde ihlali, Elphine İmparatorluğu ile o günlerde yeni kurulmuş olan Bağımsız Sistemler Konfederasyonu arasında bir savaş başlatmıştı. Bu savaş ilanları yüzünden, Neru sisteminden ileri gitmeleri maalesef imkansız olacaktı. Neru’da planlanan programda hareket edip, acilen Dünya’ya geri döneceklerdi.
Neru’ya vardıklarında, normalde planlanan program üzerinden hareket ettiler. Konserler, paneller, toplantılar, sergiler, paneller ve toplantılar, yine iki hafta boyunca devam etti. Tam her şeyi toparlayıp, gezegenden ayrılacaklarken, bu sefer de yine askeri hattan gelen bir haberle daha planları bozuldu. Yollarında yaşanan çatışmalardan ötürü, Neru gezegeninde iki haftalarını geçirmek zorundaydılar. Ekipteki pek çok kişi gemide kaldı daha çok, ancak aralarında Berdan ve Emre’nin de bulunduğu bazı maceracılar, kendilerine tamamen yabancı olan bu gezegeni olabildiğince keşfetmeye çalıştılar. Dış atmosferin neredeyse elle tutulabilecek kadar fazla tozlu ve yoğun olması, bu gezegenin sakinlerini, şimdi onların da gezdiği kapalı binaları yapmaya zorlamıştı. Gezdikleri binaların, aslında dışarıdan göründükleri gibi olmadıklarını gördükçe, ikilimizin iyice iştahı kabarmıştı. “Bir ara şurayı adam akıllı gezelim, olmaz mı?” dedi Berdan, gördüğü her yeni şeye heyecan ve merakla bakarak. “Olur valla ya, hatta diğerlerini de getirelim!” dedi Emre, aynı heyecan ve şevk ile.
İki haftalık bu heyecan dolu keşif turunun ardından, Neru ve Midgaard savaş gemilerinin eşliğinde Dünya’ya geri döndüler. Basın toplantılarında, her birinin yüzündeki burukluk fazlasıyla belli oluyordu. Büyük bir şevkle başladıkları yolculukları, maalesef onları zorlu bir savaş dönemine getirmişti. Basın toplantısı çıkışında, Berdan ve Emre, birbirleriyle vedalaşıp evlerine gittiler.
Berdan, evinden içeri girdiğinde, her şeyin nasıl bir döngüde kaldığını düşündü. O yolculuğu, hayatının bu habis ve hapsedici döngüsünü kırmanın son fırsatı olarak görüyordu. Şimdi bunun da elinden alınmış olması, onu yaralamıştı. Odasına gitti, ecza dolabını açtı. Her zaman bir ihtimal olarak değerlendirdiği şey için artık bütün cesaretini toplamıştı. Döngüyü kırmanın tek yolu buydu artık onun için. Yıllar önce, yine böyle bir depresyon anında hazırladığı güçlü bir siyanür temelli karışımı, o zaman kullanmaktan son anda vazgeçmişti. Şimdi, aynı karışımı bir şırıngaya dolduruyordu. “En azından pişmanlıkla ölmeyeceğim.” diye düşündü, fakat son anda fark ettiği bir şey, onu bu eylemden vazgeçirdi. Ecza dolabının alt rafında, o ana dek fark etmediği bir şey görmüştü. Onu aldı ve inceledi. Bir ses kayıt cihazıydı bu. İçerisinde ne olduğunu merak ettiğinden, kaydı oynattı ve dinlemeye başladı. Emre’nin sesiydi bu:
“Merhaba Berdan, umarım bu kaydı hiç dinlemek zorunda kalmazsın ama yine de sana söyleyecek birkaç sözüm olacak, bu yüzden bunu kaydediyorum. Seninle konuşmaya başladığımız ilk günden beri, senin yeteneklerine, bilgine ve fikirlerine hayranım, ancak seninle dost olduktan sonra çok kötü bir özelliğini fark ettim. Nasıl anlatsam, bu özelliğin seni bir duygusal döngüye sokuyor, bu yüzden bunu kırmanın bir yolu olabileceğini düşündüğüm bir şey sunuyorum sana. Hayatında kalan son senelerini reddedip, intihar etmektense, onları dolu dolu yaşaman için bir fırsat.
Sen ömrünün büyük bir bölümünü Dünya’da geçirdin ve hiçbir zaman tam olarak oraya ait olamadın. Belki de, senin ilacın Dünya’da değil, onun dışındadır. Bunu basit bir hava değişikliği olarak algılama. Sen bir şeyleri keşfetmeyi ve onları paylaşmayı seviyorsun, hatta bazen bunu abartıp gereğinden fazla bilgi verecek kadar seviyorsun. Birkaç ay önce yarı Dünyalı, yarı Nerulu bir yazarın kitabını okudum, Neru’nun katmanlı yapısı hakkında bilgi veriyordu. Öyle bir yer sana iyi gelebilir.
Umarım kendini daha iyi hissedeceğin günler olur önünde. Umarım kendini bir döngüye hapsetmek yerine, özgürce hayatını yaşayabilirsin.”
Berdan kaydı dinlemeyi bitirdiğinde kafasında bir karar kesinleşmişti. Şırıngadaki karışımı lavaboya boşalttı, şırıngayı kırıp çöp kutusuna attı ve bir daha böyle bir düşünceye kapılmamak için bulduğu yolun hayalleriyle tatlı bir uykuya daldı.
Ertesi hafta, Neru’ya giden son yolcu gemisinden İstanbul Uzay Limanı’na baktığında, kendisini daha hafif ve rahat hissediyordu artık. Emre’nin bahsettiği yazarı ziyaret edecek, onunla beraber keşfedecek ve öğrenecekti.
İlginizi Çekebilir
Bilim Kurgu Öykü: Evrenin Sonu
Kuşak Çatışması ve Egolar Üzerine Kısa Bir Hi...
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
Kısa Öykü: Yeni Dünya
Berdan Sarıgöl’den Yeni Saga: Atlantropa – İl...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Hayatını bir şeyler anlatmakla geçiren, utangaç bir insanım sadece. Müzik, resim, öykü, ne gerekirse onunla anlatırım. Beni The Writer olarak da bulmanız mümkündür.