Bilim Kurgu Dizi Öykü: Sarius Nava’nın Soğuk Yüzü – 3

Bunu Paylaşın

Nihayet Tozumb’lu kadının ısrarına dayanamayan makara sistemi, tekrar çalıştı ve bilincini kaybetmiş Şooju’yu taşıyan robotu çekmeye başladı. Üç saniye sonra içerideydiler. Bakım robotunun bulunduğu bölme ve geçiş odası yan yanaydı. Bundan sonrasını halletmek Nareed’e düşüyordu. Elbisenin uzaktan kumanda sistemini aktif hale getirdi ve servo motorlar zorlanarak elbiseyi olduğu yerde doğrulttu. Sağ diz ve sol dirsekte bulunan servolar komutlara yanıt vermiyordu. Buna rağmen Nareed elbiseyi, ısısı kontrollü olarak yükselen geçiş odasına almayı başardı. Her şey bittiğinde derin bir nefes aldı. Gerisi sağlık robotu ve Şooju’ya kalıyordu.

Tesisin içindeki ısı hissedilir derecede artmıştı. Nareed, iç kapının camından elbiseye baktığında; sağlık robotunun glikoz ve vitamin içeren sıvıyı elbisenin dolaşım sistemine bağladığını gördü. Hücrelerin donarak kırılmasını önleyecek sıvı, Şooju’nun hayatla ölüm arasındaki tek kalkanıydı ve akıllı elbise bu sıvıyı yavaşça Şooju’nun damarlarına akıtacaktı.

Birkaç dakikalık huzursuz bekleyişin ardından üssün gelişmiş sistemi Nareed’in içini iyice rahatlattı.

‘Geçiş odasının ısısı üssün ısısıyla eşitlenmiştir. Personel sayısı; bir, kütle ağırlığı üç yüz otuz yedi kilogram. Şooju Maramatu’nun bilinci açıldı. İç kapı açılıyor.’

Nareed sevinçle içeri girdi ama aklının bir yerinde, bir şeylerin doğru olmadığını söyleyen bir ses, neşeli ruh halini gölgeliyordu.

Elbisenin içinde bitkin görünen Şooju boş gözlerle bakıyordu.

‘Beni çok korkuttun’ dedi Nareed. Adama, ölümün kıyısından döndüğünü unutturmak istiyordu.

‘Bir daha ki sefere ben gidiyorum sen kalıyorsun. Bu dev elbise…’

Kafasındaki ses, doğru düğmesine basılmış basit bir makine gibi ötmeye başladı ama çok geçti; odaya girmişti.

‘Şooju nasıl hissediyorsun?’ diye sorarken bir yandan da Uzakdoğuluyla birlikte içeri giren üç kiloluk fazlalığın ne olduğunu aramaya başlamıştı.

‘Yorgun’ dedi, gözleri daha da küçük görünen adam ‘Hatta çok yorgun.’

Nareed, dikkatli gözlerle geçiş odasını incelerken aniden dev elbisenin arkasında bir bulut oluştu. Kristal kadar parlak, gözleri alan bir ışık saçıyordu.

Nareed, yavaşça gerilemeye başladı. Karşısında duran şey her ne ise bilinçli bir hareket düzeni vardı. Şooju ve elbisenin arkasında toplanmaya başlamıştı.

‘Sistem. Karantina durumu. Havalandırmayı…’

Nareed’in sözleri havada kaldı. Büyük bir süratle toplandığı gibi dağılan bulut Tozumb’lu kadına doğru uçtu. Nareed kaçmaya vakit bulamadı. Elleriyle ağzını ve burnunu kapattı ama parlak zerrecikler kulaklarından bile giriyordu.

Şooju, şaşkın bir halde ve inanamaz gözlerle olan biteni izliyordu. Elbiseyle içeri getirdiği bu şeyden haberi olmadığı çok açıktı.

 Bir standart dakikadan az bir sürede, bulutun neredeyse tamamı Nareed’in ciğerlerinde ve beynindeydi. Kadın, iki büklüm, kontrolsüz öksürürken yerde kristal zerrelerinden gördü.

Birkaç tanesini aldı ve yakından baktı. Birden gülmeye başladı, delice gülüyordu. Avucundaki kar taneleri yere döküldü.

‘Nareed, iyi misin?’

Şooju şaşkındı, Nareed’e yaklaşmak istedi; ama elbise tamamen uzaktan kumandanın buyruğu altındaydı. Kilitlenmiş servo motorların hapsinde, endişeli gözlerle arkadaşının durumunu anlamaya çalışıyordu.

‘Bizi kimse bilmemeli’ dedi içinden bir ses.

Kahkahası boğazına düğümlendi. Sesin kaynağını tespit etmek için duvarlara baktı.

‘Yakında burada olacaklar. Zamanımız azalıyor.’

‘Kimsin sen?’ Nareed yüksek sesle sordu. Duvarlara bakıyordu; ama aradığı cevap aslında çok yakınındaydı.

‘Nesin sen?’

Şooju tedirgin söze girdi; ‘Nareed iyi misin? Beni endişelendiriyorsun. Burada ölümden dönen benim.’

Nareed, cevap vermedi ve aniden doğruldu. Gözlerindeki bakışlar, yüzündeki ifade acı çektiğini gösteriyordu.

‘Nareed, neler oluyor?’

Nareed Şooju’ya yaklaştı. Eflatun gözlerinde biriken yaşlar yanağına süzülürken koltuğunun altındaki ilkel silahı çekti ve titrek bir sesle ‘Üzgünüm Şooju’ dedi.

Şooju’nun boğazından akan kan elbisenin içini doldururken, Nareed elinde bıçağıyla bilinçsiz yere yığıldı.

Gözlerini açtığında hala geçiş odasında olduğunu gördü. Üssün içinde alarmlar çalıyordu. Kendisi mi uyanmıştı? Belki de gördüğü kâbus sona ermişti? Hayır, gördüklerinin hiçbirisi rüya değildi. Karşısında duran şey, görsel algısının bir oyunu değilse, tüm yaşadıkları gerçekti. Ayağa kalktığında elleri titriyordu. Dış yüzey elbisesinin içinde, kafası olağan dışı bir açıyla öne düşmüş bir halde, Şooju’nun cesedi duruyordu.

‘Bilincini kapatmanın sana faydası olmayacak.’

Korkudan olduğu yerde çakılı kaldı. Karşısındaki manzaranın dehşetini yaşarken, başına gelenleri tamamen unutmuştu. Bir toz bulutu gibi yüzüne yağan kar tanelerini ve sonrasında duymaya başladığı, kendisine ait olmayan sesi hatırladı. Bir çeşit yaşam formunun vücuduna girdiğinden emindi; ama ne olduğuna ve ne amaçla bunu yaptığına dair en ufak bir fikri yoktu.

Karşısında duran ve tüm kontrolünü kaybettiği anda öldürdüğü adama daha fazla bakamazdı. Geçiş odasının kapısını kapatırken yerde duran sistem kumandasını aldı. Yaklaşık üç saat baygın kalmıştı. Güneşin doğmasına az kalmıştı ve hala içinden tüm bu olanların bir kâbus olmasını diliyordu.

‘Gezegen atmosferinde gemi tespit edildi.’

Sistemin duygusuz ve tanıdık sesi, şimdi Nareed’in tesiste kendisine en yakın hissettiği şeydi.

‘Alarmın nedeni buydu demek.’

Monitörde görünen gemi Drager-Morfat/CS42 model bir personel taşıyıcıydı. Gelenlerden kaçması gerektiğine dair kuvvetli bir hisse kapıldı. Üssün içinde ısı yüksekti, eksi elli fahrenhayt’a ayarladı ve ana kumanda odasına giderek tüm kapılarını dışarıdan girişlere karşı kilitledi. Bu, kendisini almaya gelenleri bir süre oyalardı. Geçiş odasına dönüp kapısını açtığında Şooju’nun cesediyle karşılaştı. Son birkaç dakikadır yaptıklarını kendi iradesiyle yapmadığını fark etti. Sinirliydi; ama en azından bir konuda içindeki yaşam formuyla aynı fikirdeydi; gelenleri dışarıda tuttuğu sürece kimsenin canı yanmayacaktı.

Buraya neden gelmişti?

‘Silah’ dedi içindeki yaşam formu

‘Kendini ve beni savunmak zorundasın.’

‘Hayır değilim’ diye bağırdı Nareed. Yorgun ve üzgündü. Yaşadığı hayal kırıklığı ise, diğer tüm duygularını bastıracak kadar şiddetliydi. İradesinin daha kuvvetli olduğunu düşünüyordu. On beş yaşına ve arkadaşı kendisini bıçakladığında annesinin yüzünde gördüğü hayal kırıklığı anına döndü. Aynı hayal kırıklığını şimdi kendisi yaşıyordu. Ama Şooju, kendisi gibi bir Tozumb değildi ve kanı ona ikinci bir şans vermemişti.

‘Silahı al!’

‘Hayır! Beni daha fazla kontrol etmene izin vermeyeceğim.’

‘Eğer o silahı almazsan beni almaya gelenler seni hiç düşünmeden öldürecekler. Eşini öldürdüğünü düşünürsek…’

Tüm bu çılgınlığın ortasında Nareed bir an için düşündü. Yaşam formunun haklılık payı vardı. İçinde yabancı bir hayatın olduğunu ve onun kontrolü altındayken ortağını öldürdüğünü kime anlatabilirdi?

‘Nava kontrol. Burası Xoarsk-3. Ben Doktor Kosugan Tor. Cevap verin.’

Nareed irkildi. Gelenler işverenleriydi.

Cevap vermek üzereyken yaşam formu beynine müthiş bir baskı uyguladı.

Nareed, haykırarak dizlerinin üzerine çöktü.

‘Seni kontrol edemeyeceğimi düşünüyorsan, tekrar düşün. Şu an vücudunun içindeyim ve ben ne dersem onu yapacaksın.’

Nareed, kafasını tesisin metal zeminine vurarak parçalamak istedi. Başında hissettiği baskı dayanılmazdı.

‘Benim için geldiler. O doktor bana ulaşmak için seni düşünmeden öldürür.’

Nareed, hiçbir şey düşünemiyordu. Yaşam formu duygusuz, acının ne olduğunu bilmeyen; ama karşısındakini etkilediğini bilerek hareket eden acımasız bir varlık gibi, kadının beynine baskı yapıyordu. Nareed, acıyla fısıldadı.

‘Bırak beni, öldürüyorsun.’

Bir anda ağrı kesildi ve Nareed kendisini yere bıraktı.

‘Ellerine düşersek zaten öleceksin. Beni öldüremezler ben eşsizim; ama sen…’

Nareed, içinde konuşan yaşam formunun ne olduğunu iyice merak etmeye başlamıştı. Gerçekten Kosugan Tor ve ilaç firması, bu yaşam formunun varlığından haberdar mıydı?

‘Nava kontrol. Nareed, Şooju orada mısınız? Burası Xoarsk–3.’

Nareed, yavaşça doğruldu.

‘Silahı al.’

Silahı aldı. Başı hala ağrıdan uyuşmuş bir haldeydi.

‘Ne istiyorsun?’

‘Onları öldürmeni istiyorum.’

‘Ne?’

‘Ben bu gezegende bilinç kazandım, burada var oldum ama sen ölümlü ve dayanıksızsın. Nefes almaya ihtiyacın var. Eğer kaçmaya çalışırsak sen ölürsün ve ben zarar görebilirim. O yüzden onları, onlar seni öldürmeden öldürmen gerekiyor.’

Nareed kendi kendine ‘Belki de topladığımız hasadı almaya geldiler’ diye düşündü.

‘Hayır! Onlar beni almaya geldiler. Ben eşsizim ve doktor dediğiniz insan bunu biliyor.’

Yaşam formunun düşüncelerini duyabildiğini öğrenmesi Nareed’i çıldırttı ama kendisini tutarak tepki vermedi. Kendisini çıplak hissediyordu ve yaşam formunun bunu bilmesini istemiyordu.

Hasadı alacak geminin gelmesine daha üç Sarius Nava günü olduğu aklına geldi. Belki de benliğini ele geçirmeye çalışan şey doğruyu söylüyordu. Onları öldürmesi belki de en doğrusuydu. Sonrasında buradan kaçması daha kolay olabilirdi.

‘Doktor. Nava kontrol, neden buradasınız?’

Bir süre sessizlikten sonra;

‘Nareed! Bunu indikten sonra konuşuruz. Son bir gün içinde normal olmayan bir durumla karşılaştınız mı?’

‘Hayır.’ Nareed iletişim sistemini kapattı. Son bir gün içinde yaşanan hiçbir şeye normal denemezdi.

Her birini öldürmesi gerekse bile bunu yapmaya hazırdı; çünkü eşsiz bir canlıyla ortak bir yaşam sürüyordu.

Kafasını tiksintiyle salladı. Yaşam formu her geçen saniye düşüncelerine daha çok hükmetmeye başlamıştı. İçeride, beyninin kıvrımlarında; iki varlık ölümcül bir kavgaya tutuşmuşlardı ve Nareed, derinden derine hangisi kazanırsa kazansın bir önemi olmayacağını biliyordu. Geçiş odasının görüntüsünü veren monitöre ve görüntünün ortasındaki Şooju’nun cansız formuna baktı.

Alçalan gemiyi monitörde seyredip ne yapabileceğini düşünürken birden aklına bir soru geldi. Çok önemli değildi, hatta hiç sormasa da olurdu ama nedense içindeki küçük kız inatla sormasını istiyordu.

‘Bu gezegenin eseriysen, neden içeri girmeye çalıştın? Neden şimdi bir gezegen dolusu karın arasına karışmıyorsun?’

Bir süre sessizlik oldu.

‘Cevabın yok mu? Bir şey olmalı?’

‘Çünkü beni her yerde bulabilirler.’

Bu yeni bir durumdu.

‘Açıkla. Daha zamanımız var.’ Ufuktan alçalan geminin üsse varmasına en az beş standart dakika vardı.

‘Beni siz canlıların spektrum tarayıcısı dediği bir aletle tespit ettiler ve sizin doktor dediğiniz o insan benim eşsiz dalgalarımı evrenin her noktasında tespti edebileceğini söyledi. ‘

‘Yani her yerde seni bulabilecekler.’

Yine bir sessizlik. İçindeki yaşam formu sanki söyleyeceklerini tartıyor gibiydi.

‘Bir vücudun içindeyken değil.’

Personel taşıyıcısının kızakları kara gömülüp motorlar öldüğünde; geminin arka tarafında bulunan kapak açıldı ve beş kişilik grup temkinli adımlarla aşağıya indi. Öndeki iki adam, ellerinde taarruz tipi Dax–3 seri lazer atıcılarıyla ilerlemeye başladılar. Ortadaki adamın silahı yoktu, arkadaki ikili de tıpkı öndekiler gibi ellerinde silahları, temkinli ilerliyorlardı. Geçiş kapısına geldiler ve öndekilerden bir tanesi giriş kodunu tuşladı. Nareed’in devre dışı bıraktığı kodlar kapıyı açmadı. Ortadaki adam yaklaştı ve kapının yanında duran kontrol paneline eğilerek bir şeyler söyledi. Bir an sonra geçiş kapısı derin bir Kling sesi ile açıldı.

Öndeki ikili içeri girdi ve odayı kontrol ettikten sonra diğer üç kişiyi içeri aldılar. Geçiş odasının kapısı kendisini, Sarius Nava’nın soğuk yüzüne bir kez daha kapattığı anda hepsinin kaderi kesinleşmişti.

Tesisin ana işlemcisinin sesi duyuldu ve ziyaretçiler gergin, başlıklarının altından birbirlerine baktılar. Odanın ortasında, başlıklı bir dış yüzey kıyafeti hareketsiz, hepsine tepeden bakıyordu.

‘Geçiş odasının ısısı, bulunulan koordinatlardaki üs ısısı ile eşitlenmiştir. İç kapının açılması için sesli onay gerekmektedir. Odadaki personel sayısı beş, ağırlığı bin yedi yüz altmış altı kilodur.’

Özel tasarlanmış dış yüzey elbisesine göre çok daha hafif olmalarına rağmen, kıyafetlerin içinde rahatsız görünen silahlı adamlar kapıya doğru döndüler.

‘Doktor Kosugan Tor. Üst Protokol x; Sarius, bematid, Nava, 4. Önceki tüm kodlar iptal edilmiştir. Kapının açılmasını onaylıyorum. Tesisi…’

Doktorun sözleri acı bir çığlıkla kesildi. Odanın ortasında duran dış yüzey elbisesinin servo motorları bir anda çalıştı ve eli silahlı adamlardan birisini başlığından tutup sıkmaya başladı. Adamın kırılan kafatasının sesi duyulduğunda, doktorla birlikte gelen özel güvenlik görevlileri lazerlerini dev elbiseye boşaltmaya başlamışlardı. Dev elbise, parmaklarını açtı ve güvenliğin cansız vücudu yere yığıldı. Sola döndü ve topallayan yaşlı bir adam gibi diğer görevliye doğru ilerlemeye başladı.

‘Servolara!’ diye bağırdı elbisenin arkasında kalan güvenliklerden bir tanesi. Taarruz tipi silahların ortak özelliği olan yüksek imha gücü servo motorları birkaç atışta etkisiz hale getirmişti; ama dev elbise yıkılırken beraberinde üstüne yürüdüğü diğer görevliyi de yıkmıştı. Tüm olan biten birkaç saniye içinde olmuştu. Doktorun dehşet dolu bakışları arasında dev kıyafet, köşeye sıkıştığı için kaçamayan güvenlik görevlisinin üstüne yıkıldı ve başlık çatladı.

Ayakta kalan silahlı iki adam şimdi tüm ateş güçlerini elbisenin içinde olduğunu düşündükleri saldırganın başına yöneltmişlerdi. Dış yüzey kıyafetinin servo motorları parçalanmış olabilirdi; ama kıyafetin oldukça dayanıklı dış yüzeyini delerek ete ulaşmak için bundan çok daha fazlası gerekiyordu. Başlığın adementiyum elyaftan yapılmış ön kısmı birkaç saniye sonra patladı ve Şooju’nun kafası,ya da geriye kalanı ortaya çıktı.

Doktor şaşkındı. ‘Şooju?’

‘Şooju değil!’ dedi Nareed, tüm dikkatlerini dev elbiseye çevirmiş üçlüye ve vakit kaybetmeden, hemen arkasında durduğu adama elindeki kesici lazeri sapladı. Güvenlik görevlisi silahını attı ve üstündeki elbiseyi acımasızca delerek değerli vücuduna ulaşmaya çalışan makineden kurtulmak istedi; ama çok geçti. Yaklaşık iki saniye içinde lazer ışınları elbiseyi delerek adamın etine ulaştı ve sırtından çıkarak durdu. Güvenlik cansız yere düşerken Nareed, çevik ve nedenini bilmediği bir süratle güvenliğin düşürdüğü silahı almış ve geriye kalan tek güvenliğe ateş ediyordu. Sayıca üstün olan düşmanı yenmenin en başarılı yolunun sürpriz saldırı olduğunu savaşta öğrenmişti. Dikkatlerini dağıt ve beklenmedik bir anda saldır. Üçüncü atışta son güvenlikte yere cansız yığıldı. Geriye bir tek doktor Kosugan Tor kalmıştı.

‘Onu öldürme’ diye fısıldadı yaşam formu, emir veriyor gibiydi. Nareed, duyduğu öfkeyle bir an için kontrolünü kazanacağını hissetti; ama sonra eşsiz varlığın vücudunda olmasından duyduğu minnetle, sahibinin komutlarına uyan bir robot gibi davranmaya devam etti.

Doktoru büyük bir güçle duvara vurdu. Adam korku içinde olduğu yere düşerken Tozumb’lu Nareed, ilkel bıçağını çekmiş adamın başlığını çıkartıyordu.

‘Nareed hayır! Lütfen Nareed! Düşüncelerine hükmetmesine izin verme. Bunları yapan sen değilsin.’

Doktor neler olduğunu gayet iyi biliyor gibiydi. Bu, Nareed ’in kızgınlığını daha da arttırdı. Başlığı öfkeyle savurdu ve adamın gırtlağına bıçağını dayadı. İlkel aletin üzerine süzülen kana bakmadı bile. Keskin bıçak doktorun boğazında derin olmayan bir kesik açmıştı. Biraz bastırsa…

‘Bize yalan söyledin!’ diye bağırdı. Yaşam formunun kendisini sakinleştirmeye çalıştığını hissediyordu. Kontrolü ele almaya çalışıyordu.

‘Biliyordunuz! Burada bir şey olduğunu biliyordunuz; ama buna rağmen bizi buraya gönderdiniz. Sizin yüzünüzden Şooju…’ Nareed birden iş arkadaşını nasıl öldürdüğünü hatırladı ve utanarak sustu…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir