Kuşak Çatışması ve Egolar Üzerine Kısa Bir Hikaye: Gnothi Seauton

Bunu Paylaşın

Çocuk ağlıyordu. Kendisini tutmaktan yorulmuştu kuşkusuz ama aslında benim karşımda olduğu için de ağlıyordu. “Allah kahretsin!” diye düşündüm, hem çocuğun ağlamasına üzüldüğüm, hem de bunu benim karşımda yaptığı için. Ama bunu ona belli etmedim. Sırtını sıvazladım, omzunu sıktım ve hiçbir şey söylemeden bütün stresini kusmasını bekledim. Bu sırada o, ellerini yüzüne kapamış ve içine büzülmüş bir şekilde sarsılıyor, ben ise sanki olay burnumun dibinde olmuyor da fark etmiyormuşum gibi gözlerimi ondan kaçırarak, içinde bulunduğumuz deponun duvarlarını seyrediyordum. Bir ara, belli belirsiz “Mobbing davası açıcam” diyebildi. “Yeter bana çektirdikleri… Çocuk değilim ben, yirmi iki yaşındayım.” Sonra tekrar hıçkırmalar, sarsılmalar ve yüzünü saklamalar… “Allah kahretsin!”

Çocuk biraz olsun sakinleşince çenesinden tutup kafasını kaldırmaya çalıştım, bana direndi. “Yeterrrrr…” diye tısladı. O sırada cep telefonum çaldı. Cebim genelde sessizde olurdu, dolayısıyla çocuk duymadı. O görmeden ve ekranına bakmadan meşgule verdim. Kim olduğuna bakmama gerek yoktu; şirket dedikodusu peşinde bir çalışandı, kim olacak?..

Çocuk artık susmuştu, şöyle bir silkindi ve omzunu elimden kurtardı. Biraz bozuldum ama durumuna verdim. Sordum;

“Tam olarak anlat bakalım şimdi, ne oldu?”

Artık sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Çocuk bir sağa bir sola bakıyor, kendi kendine söyleniyordu. Arkamdan deponun boş duvarlarına da bakıyor, bir bana bakmıyor, bir benimle konuşmuyordu. Belki bir işe yarar diye ismini söyledim.

“Bircan! Oğlum ne oldu da Aysel Hanım bağırdı sana anlatsana.”

İşe yaradı, sadece biraz ama… Dudakları tekrar büzüldü, biraz titredi, cevap vermese de, katatonik davranmıyordu artık. Ben beklerken telefonum tekrar çaldı, onuncu kez titrediğinde sinirlendim ve açtım.

“Efendim!”

İlk soru nerede olduğumla ilgiliydi. Soracağı soru başkayken insan neden böyle yalandan girizgahlar yapardı ki?

“Tuvaletteyim.”

Hala nerde olduğumdan ilerlemeye çalışıyordu. Doğrudan sorsana soracağını be adam…

“Demin de tuvaletteydim!”

Sonunda sordu. Meraktan içi içini yiyordu. Bir an ona acıdım, bütün bir varlığını insan ne kadar kirletebilirdi? Karşılıklı sorularına kısa yalanlarla cevap verdim. Makinalı tüfek gibi soruyor ve anlatıyordu. İlk anda nasıl kendini tutup bana dolaylı yoldan yaklaşabildiğine bu sefer hayret ettim.

Sordu,

Cevapladım; “Ne Bircan’ı?”

Anlattı,

Bilmiyormuş gibi yaptım; “Aysel Hanım mı bağırdı?”

Sordu,

Tekrar cevapladım; “Benim haberim yok. Yanımda değil. Rahat bırakırsan…”

Bozuldu, ama bozuntuya vermedi. Böylece kendisine ne yaptığını anlama fırsatını da kaçırdı.

Kapattı. Tuvalette olmadığımı anlamıştı. Sesim yankı yapmıyordu. Umurumda değildi, ona kötülük yapan ben değildim, kendisiydi…

Çocuğa döndüm kapatınca, o da en sonunda konuşmaya başladı. Hala gözlerime bakmıyordu, sanki bir kavgaya girecekti de ben onu tutuyordum, o da “Tutmayın lan beni!” diye bağırıyordu. Sinirlerim bozulma safhasını geçmiş yavaş yavaş zıplamaya başlamıştı…

“Aysel Hanım geçen hafta Perşembe benden son on yılın akreditif raporlarını istemişti…” burada burnunu çekti, “Ben de, yapamam, üzerimde başka işler var demiştim.”

“Sonra?”

“Sonra bugün geldi ve “Rapor hazır mı?” diye sordu. Ben de; “size söylemiştim, ben yapamam, deyince bağırıp çağırmaya, beni işten attırmakla tehdit etmeye başladı.” Şimdi de yumruklarını sıkıyor çatlayacak gibi titriyordu.

“Akreditif raporlarının istenme sebebini biliyor musun?”

“Murakıplar istemiş.”

Bu egomanyak gerizekalıya bir yumruk atmak istedim. Sakin kalmaya çalışarak ve içimden ondan iğrenerek sordum:

“Peki Bircan, Aysel Hanım senin üstün değil mi? Sen ondan talimat almıyor musun? Murakıp talepleri önemlidir oğlum.”

Birden canlandı çocuk “Kendisi yapsın. Benim başka işim var. Yerine geçmeyeyim diye bana bir şey de öğrettiği yok…”yumruklarını nasıl mümkün oluyorsa daha bir kuvvetle sıktı ve “Öldürücem onu.” dedi.

Sağa, sola, boş duvarlara bakmayı bir an kesip bana baksaydı, yüzümü nefretle buruşturduğumu görecekti. Dikkatini çekmek için omzunu tekrar sıktım ve “Ben yaparım…” dedim. O zaman bile bana bakmadı ve omzunu benden kurtarmaya çalışıp tekrarladı “Öldürücem onu!”

Ben ise kırk beş yaşındaki bir adamın oturmuş gücüyle daha çok sıktım omzunu. Kurtulamadı benden. Tekrarladım:

“Ben yaparım…”

Teşekkür etmesini, nedenini sormasını geçiyorum, sadece yüzüme baksaydı, histeri kriziyle kendini yüceltmeye bir an olsun ara verseydi, şimdi söyleyeceklerimi söylemeyecektim. Sadece bilmesini istedim. Benim neyi neden yaptığımı bilmesini, bir gerizekalı olduğunu kapasitesinin sandığından çok daha aşağıda olduğunu ve kendisini tanımadığını bilmesini… Yine de yüzüme bir an olsun baksaydı onu da yapmazdım. Bakmadı.

“Ben yaparım, çünkü murakıp talebi çok önemlidir. Ve ben bu raporu bir günde bitirmeyi becerebilirim. Sen beceremezsin!”

Bu sözlerin akabinde kafasını kaldırıp yüzüme baktı ama ben çoktan arkamı dönmüş, depodan çıkmaya koyulmuştum. Bu onda hiçbir şeyi değiştirmeyecekti, bende de hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Sadece murakıp raporu yetişecekti. Çünkü ben bunun yetişmesini istiyordum.

Kendini kullandırtmaya gelince, bu da kendini bilmekle ilgili bir sorun. Belki haklıdır, belki sadece sorumsuz ya da sadece zeitgeist etkisinde sıradan bir ruhtur. Bence D, yukarıdakilerin hepsi… Sizce de öyle mi?

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 3 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir