Adam, apoletleri sökülmüş üniforması ile metalik bir masanın başındaki metalik sandalyede oturuyordu. Masanın yüzeyinden yansıyan lacivert rengin güzelliği, her ne kadar onu meşgul etse de, üniformasından sökülmüş altın düğmelerden kalan boşluklar bu manzarayı onun için alışılmışın dışında kılıyordu. Ama sadece o kadar… Artık bir değeri yoktu bunların.
O bunları düşünürken, içeriye düzgün kesilmiş saçları ayrı, lacivert üniformasının üzerindeki altın apoletleri ve düğmeleri ayrı parlayan bir başka adam girdi. Bu adam bir “Koruyucu”ydu. Masayı sarmalayan dört beyaz duvarın uzun kenarındaki ABCDE harflerine eğilerek selam veren adam, bu harflerin üzerinden bir gökkuşağı tayfının geçmesiyle, masanın diğer başına oturdu.
Kibarca ve düzgün bir diksiyonla da sordu; “İyi misiniz?”
“Belki sadece fena değilim.”
“İyi miydiniz?”
“Kısa vadede evet. Ama hayat farklı akıyor.”
“Anlatın lütfen, ne oldu?”
Adam, Koruyucu’nun gözlerinin içine baktı. Gözlerinde sabır vardı Koruyucu’nun, ama anlamayacaktı da. Bir beklentisi olmadan başladı anlatmaya;
“Bir rüya gördüm…”
“Nasıl bir rüya?” Koruyucu ilgisiz görünüyordu. Bu ilgisizlik adamı şaşırtmadı, kandıramadı da!.. Koruyucular çok zeki olurdu. Dikkatli ve hafızası güçlü…
“Bernard Shaw olduğumu gördüm. Dayımla bir kapının önünde konuşuyorduk.”
“Ne konuşuyordunuz?”
“Hatırlamıyorum. Zaten bir anda, bir İrlandalı’nın karşısında buldum kendimi.”
“Shaw gibi…”
“Evet. Ve de hayır…”
“Açın lütfen. Ama rüyayla ilgili olup olmadığını açıklayarak mümkünse?..”
“Rüyayla ilgisi var ve açıklayabileceğimi de zannediyorum. Diğer İrlandalı adam, Bernard Shaw gibi olan ve olmayan, bana bir yumruk attı. Sert bir yumruktu, burnumu kırdı. Acıyla dizlerimin üzerine eğildim.”
“Sonra?”
“Ancak içimde müstehzi bir güç de hissediyordum. Kızgınlığımı fikrime yönelttim ve dedim ki; eğer ben siz ve siz de ben olsaydınız, o zaman ben şimdi yaşamıyor olurdum.”
“O barbar İrlandalı bu sözlerden etkilendi mi peki?”
“Maalesef fazlasıyla…”
Koruyucu soran gözlerle adama bakarken, adam barbarın cevabını tekrar etti; “Peki söylesenize,” demişti İrlandalı barbar, “bu cümle ile, -eğer ben siz ve siz de ben olsaydınız, o zaman siz şimdi yaşamıyor olurdunuz.- cümlesi arasında bir fark var mıdır?”
Duvarın üzerindeki tek şey olan ABCDE harflerinin üzerinde gri bir ışık parladı, Koruyucu aynı anda kalktı ve odayı terk etti.
***
Koruyucu 4, yatağından kalktığında düşünebildiği tek şey; yaşadığı deneyimin aynı anda ona hissettirdiği gerçeklik ve gerçeküstülüktü. Çok az rüya görürdü ve bunlar hemen her zaman atandığı görevlerle ilgili olurdu. Dolayısıyla, rüyalarını gerçeklikten ayıramaz ama üzerlerinde de durmazdı. En azından, analitik bir değerlendirme dışında üzerlerinde durmazdı.
Bununla birlikte bugün, ayna karşısında tıraş olurken, kahvaltısının kutuda karıştırılmasını dinlerken veya pişen kahvenin kokusunu içine çekerken, doyamadığını hissediyordu. Rüyası gibi değildi bu olanlar. Daha gerçek, –tek gerçek değil, çünkü rüyasında da bunu ayırt edemiyordu- daha uzun süreli ve daha netti belki algıladıkları… Ama o, rüyasında “her şeyin” parçasıydı. Etrafındaki dünyayı algılamıyordu, etrafındaki dünyanın ta kendisiydi.
Yine de her insanda olduğu gibi, Koruyucu 4 için de geçen zaman rüyanın anısının aleyhine işliyordu. Üniformasını giydi, düğmelerini ilikledi ve ceketini çekiştirip apoletlerini omzuna yerleştirdi. Aynanın karşısında gördüğü son hali ise ona hiçbir şey ifade etmedi. O, bunun çok üzerindeydi…
Ne zaman ki dairesinden meydana çıktı, meydandaki ABCDE harflerinden oluşan dev heykelin her zaman olduğu gibi altın renginde değil de gri renkte parladığını gördü. Heykele selam verdi sakince. Kendisini olabilecek şeylere hazırladı. Bu dünyadaki hiçbir şey onu şaşırtamazdı, yenmesi zaten mümkün değildi…
***
Koruyucu, adama bakıyordu. Adam da duvardaki harflere… “Söylesenize” dedi adam, ama cümlesini Koruyucu tamamladı; “Siz ben ve ben de siz olsaydınız, siz ya da ben, ne yapardık?”
“Bundan bahsetmişken Koruyucu…” dedi adam, “Neyle suçlandığımı anlasam da, bunun bir karşılığını bulamıyorum…”
“Kazuistik hukuk bir boşluk değildir askıdaki Koruyucu 4, bunu siz de biliyorsunuz. Doğru, güzel ve faydalının ne olduğu bellidir.”
“Kime göre bellidir peki?”
“Bu sorular cevaplanmıştır.”
“Bunu kabul etmeyenlerin sistem dışında olduğunu mu söylüyorsunuz?”
“Sofistler üç bin yıl önce yenildiler! Askıdaki Koruyucu 4.”
“Ama sosyologlar uzun bir süre daha yürüdüler yeryüzünde.”
“İyi… Askıdaki Koruyucu 4, iyi!..”
“…Sadece bir retorikle bulunamaz. Numarasını bilmediğim aktif Koruyucu…”
Koruyucu, adamın bu sözleri üzerine duvardaki harflere döndü yüzünü tekrar. Harfler mat bir şekilde Koruyucu’ya bakıyordu.
***
Koruyucu 4, ihbar aldığı müzik enstrümanları satan dükkâna girdiğinde, vernikli enstrümanların kokusunu içine çekti. Çocukken bunların hepsini çalmayı nasıl öğrendiğini hatırladı. Öğretmenlerinin takdir eden mimiklerini düşünürken övünmedi, sadece kıvanç duydu. O, aslında hiç önem vermediği bu karanlık dünyada iyiliğin ışığını yaymakla görevliydi. Kızıl atmosferin gizlediği güneşi, üniformasındaki altın aksesuarlarıyla ikame eden bir fenerdi. Kötüye karşı öfkeli, faydaya karşı kuşkuluydu. Her şeyi insanlar için yapan, fikirleri gerçek kılan “iyinin” temsilcisiydi.
Düşünürken, bir kitara alıp çalmaya başladı. Doğru insanı, doğru yapacak makamları zihnindeki düşüncelerle icra edince, yüce bir müzik çıktı ortaya gerçekten de… Ama o, bunu da duymuyordu, sadece dükkân sahiplerini çağırmak ve sakinleştirmek içindi bu resital. Onu durduran, kesik kesik alkış sesleri oldu;
“Çok güzel…” dedi, kızıl kahverengi saçlı genç bir kız, ela gözlerini Koruyucu 4’ün gri mavi gözlerine dikip, “Ama bir sınırı var. Ne kadar yükseğe çıksanız da belli bir hatta çıkacaksınız, diğer tüm güzel şeyleri es geçerek…”
***
“Conway Yasası’nı da yadsıyorsunuz. Buna ne dersiniz?”
“Yasa doğru. Sorun şu ki; bu toplumun bir kısmı bir organizasyonun parçası olduğunu kabul etmiyor.”
“Sofistler akılla yenildiler.”
“Aslında biraz da retorikle…”
“Açar mısınız?”
“Protogoras’ın mağlup edilmesini ele alalım.”
Koruyucu sessizce dinliyordu, adam devam etti. “Protogoras’ın son sözleri şunlardı…”
“… Beni yendin Socrates, ama unutma ki, konuşmanın başında benim söylediğim yere gelerek bunu yaptın…”
“Aynı değiller…”
“Bir bakıma öyleler.”
“Öyle mi?.. Bu bir mantık kesinliğidir askıdaki Koruyucu 4. Her iki taraf da merkezlerini kaybetmelerine rağmen birinin diğerini mağlup etmesi kesin bir zaferdir.”
“Kesin bir zafer, kesin bir gerçeklik manasına gelir mi peki? Ya da doğruluk?.. Hatta kesinlik?”
“C-D’yi hatırlayın… Bir varsayımla başlar inşa.”
“Ve algoritma, her benzer durumu istikrarlı şekilde tanımlar.”
“Kesinlikle…”
“O zaman bu toplumda dün gece patlayan olaylar bu varsayımın eksik bir yönü olduğunu, dolayısıyla algoritmanın geçersiz olduğunu göstermiyor mu?”
Koruyucu adama bakarken o kadar hareketsizdi ki nefes aldığı bile anlaşılmıyordu. ”Bu sizin eseriniz askıdaki Koruyucu 4. Ve bu, sadece yanlış bir seçimin sonucu…”
‘Askıdaki Koruyucu 4’, çenesini kaşıyarak cevapladı aktif Koruyucu’yu; “Bu benim eserim olabilir. Ancak bu, sizin düşündüğünüz gibi bir sürecin sonucu olmayabilir…”
***
“Adınız nedir vatandaş?”
“Trashymakhos Koruyucu. Sizinki nedir?”
Koruyucu 4, kitarayı elinden bıraktığında, yüzünde düşünceli ama aynı zamanda dingin bir ifade vardı. “Siz çalıyor musunuz, yoksa tamirci misiniz Trashymakhos?”
“Trashymakhos’un erkek ismi olduğunu biliyorsunuz.”
“Evet.”
“Kim olduğunu da biliyorsunuz?..”
“Elbette… Aldığımız eğitimin temelinden bahsediyorsunuz.”
Bu sefer, kızın gözlerinde inanamaz bir ifade belirdi. “O halde?” diye sordu. Çenesini asice kaldırmıştı ama göz bebekleri titriyordu kızın.
“Siz, benim asıl ismimi bilmediğiniz sürece ben de sizi Trashymakhos olarak tanımlayabilirim. Esasen isminizi biliyorum. Sorum, soruşturmamın bir parçasıydı.”
“Ve çuvalladım sanırım…”
Koruyucu 4 kafasını sola doğru birkaç derece eğdi. “Bu, hoş bir kullanım değil. Kaçak müzik dinlediğinizin bir başka göstergesi… Yine de genç bayan, bir noktada size teminat vermek isterim.”
“Buyurun?..” Kız titreyen ellerini cebine sokarken, Koruyucu 4 tarafından fark edilmişti bile.
“Platopolis,” dedi Koruyucu 4 ilgisizce, “geçmişin tecrübelerinden ve hatalarından ders alınarak kurulmuş bir düzendir. Atanan Bilge başkanlığında tüm yurttaşların canı, malı, mesleği ve kazancı garanti altına alınmıştır. Ve biz Koruyucular da bu sistemin devamını sağlamaya çalışırız. Eskinin fırsatçı tiranlarından farklı olarak, sadece yurttaşların hayatları için çalışırız.”
“İlk eğitimden itibaren onlarca kez dinlediğim bu konuşmayı tekrar yaptığınız için teşekkür ederim Sayın Koruyucu!.. Sanırım bir sonraki hamleniz, elinizle gökyüzünü gösterip, nükleer serpintinin gezegeni ne hale getirdiğini ve bunun sebeplerini anlatmak olacak…”
Koruyucu 4, bu sefer de dudağının sol tarafındaki kıvrımı hafifçe yukarı çekerek gülümsedi. Kızın şaşkınlığından faydalanıp son darbesini vurduğunda, kız artık boş bakıyordu;
“Trashymakhos, gönlüyle ikna oldu yurttaş Eve. Lütfen, ilk eğitimden başlayarak onlarca kez okuduğunuz metinleri olgun bir gözle tekrar inceleyin.”
Sözlerini bitirip dükkândan çıkarken bir anda arkasını döndü ve “Yasaklı müzik kayıtlarını silmeniz için size yirmi dört saat veriyorum.” dedi. “Ve kanaviçe yapımına da son verin. Bir kişi hem mahir bir enstrüman yapımcısı, hem de kanaviçe işleyicisi olamaz. Toplumunuzun size ihtiyacı var. Ben de bu görevi, sadece sizin için yürütüyorum. İnansanız da inanmasanız da…”
***
Koruyucu, adamın anlattıklarını dinledikten sonra, kendisinden beklenmeyen bir şaşkınlık ifadesi ile sordu;
“Söylediklerinize bizzat kendiniz de inanırken, eğriliği doğru görme yanılgısına sizi düşüren şey neydi?”
“Eğriliğin doğruluk olmadığı ve eğriliğin doğruluk olarak görülebileceği konularında sizinle tamamen aynı fikirdeyim aktif Koruyucu…”
“O zaman?”
“Daha sonra olanları anlatmak, benim yapacağım bir tanımlamadan daha isabetli olabilir. Yirmi dört saat sonrasına gitmek öyle sanıyorum ki daha açıklayıcı olacaktır.”
***
“Yurttaş Eve?”
“Ne kadar bariz bir kader değil mi Sayın Koruyucu?”
Kız özgüvenini tekrar kazanmış görünüyordu. Bunun sebebi veya en azından bir kısmı, kendisine yapılan uyarıdan sonra tüm delilleri yok etmesiydi kuşkusuz. Ancak fazlası da vardı…
“İsminizin Eve olmasından hareketle kendinize yüklediğiniz misyonun, gerçekleşme ihtimali yok Eve. Dolayısıyla bu, kaderiniz olmadığı gibi, belki isminizin sizi şekillendirmesine, karakterinizi tehlikeye atacak kadar izin vermişsinizdir anlamına da gelebilir.”
“Adaletin öfke olduğu düşünülen bir toplumda ve Atanmış Bilge’nin kolektif soğukkanlılığıyla yürütülen bir sistemde, ismimin beni şekillendirmesine izin verecek birisi olduğuma dair tahmininizde kızdığım şey, beni karaktersiz sanmanız değil Koruyucu…”
“Aptal olduğunuzu düşünmem?..”
“Kesinlikle…”
“Ancak bu mümkün değil. Çünkü bu bir tirani değil. Eski insanlar bunu bir ütopya olarak bile adlandırabilirdi.”
“Ya da bir distopya!..”
Bu sefer bir tık daha güçlü gülümsedi Koruyucu 4; “Sanmam.” dedi, “Sadece şimdiki bazı insanlar için belki…”
Eve, donakalan gülümsemesiyle, kısa bir süre Korucu’ya baktı önce… Akabinde de bir kahkaha savurdu dükkânı dolduran.
Sonra durdu, sorgulayan Koruyucu’nun gülümser ama analiz eder bakışlarına karşılık dizlerine eğildi, öne doğru iki küçük adım attı ve dikelerek bir kol mesafesi yaklaştığı Koruyucu’nun omzuna vurarak; “Sen nasıl bir Koruyucu’sun böyle?..” deyiverdi.
İşte o anda…
***
“Onu tutuklamak, hatta bir kuzeyli gibi yere çalmak istedim. O an o bir yurttaş değil bir düşmandı gözümde. Omzumdaki eli olmasaydı bunu yapardım da…”
***
Eve, Koruyucu’nun bakışlarındaki değişimi kaçırmadı. Yüzü ciddileşti, elini çekti ve iki adım geri atıp; “Bir konuyu düşündüm.” dedi.
Koruyucu 4 cevap vermeyince de devam etti. “Platopolis’te herkesin yaptığı işi iyi yaparak, yapmaya devam etmesini ve bunun önemini anlıyorum.” Koruyucu’nun gözlerindeki ifadenin vahşiliği ve onu kesinlikle dinlemiyor oluşu, kızı korkutmalıydı ancak görünen o ki korkutmuyordu. Devam etti, “İşlerin atamayla değil, kazanca göre seçilmesinin daha verimli bir çalışma düzeni getirebileceğini düşündünüz mü hiç? O zaman insanların sisteme güveni daha da artacak, size de daha az iş düşecektir. İdealar dünyasından, bu dünyanın basitliğine inmek zorunda kalmazsınız o zaman…”
***
“Kapitalizm… Denendi ve başarısız oldu.”
“Lütfen dinlemeye devam edin aktif Koruyucu.”
“Özür dilerim. Devam edin lütfen.”
***
Eve sustu, cesaretini topladı ve titreyen bir nefes eşliğinde, hırçın bir hayvana yaklaşır gibi tekrar Koruyucu’ya doğru hareketlendi. Ona ulaştığında da, sağ elini yine temkinli bir narinlikle onun omzuna koydu.
Adam yaşamıyor gibiydi ve itiraz da etmiyordu. Bununla birlikte, gözlerindeki öfkede de bir eksilme yoktu… Eve, tüm cesaretini toplayarak bir adım daha attı, ayakuçlarında yükseldi ve dudakları, Koruyucu’nun dudaklarına bir milimden daha yakınken sordu;
“Söylesenize?..” dedi, “Siz ben, ben de siz olsaydım, ben ne yapardım, ya da siz ne yapardınız?”
***
“Seks ve şiddet konularında, onlardan uzaklaşacak kadar uzmanlaştığımızı unutmuş olamazsınız. Hormonlarınızı kontrol etmek sizin için basit olmalıydı.”
Koruyucu 4 cevap vermedi. Bu sefer sorgulamayı yapan aktif Koruyucu bir Koruyucu’dan beklenmeyecek bir duygusallıkla devam ederek;
“Sizi anlıyorum,” dedi, “ancak size hak vermiyorum. Bahsettiğiniz olaydan sonra yaşadığınız kafa karışıklığı ve işbirliğiniz yüzünden dün gece Platopolis’te, eğriliği doğruluk olarak gören 351 talihsiz yurttaş hayatını kaybetti. Şimdi, bütün bu anlattıklarınızı, bu 351 yurttaşa da açıklayabilir misiniz? Gök kubbemizi saran serpinti, sizi olacaklar konusunda uyarmalı değil miydi?”
Koruyucu 4 araya girdi ve, “Yurttaş 5326842’nin ölmesinin, beni hayatını kaybeden diğer 350 yurttaşın acısını hissetmeye zorlayacağına dair ümidinizin şu anda sizi sakin kıldığını da ekleyecek misiniz sözlerinize sayın Koruyucu?” diye sordu.
Ve işte tam o anda, odada zaman durdu!..
Aktif Koruyucu, bir kuklaymışçasına ve katatonik gözlerle Koruyucu 4’e bakmaya başladı. Odadaki ışıklar sönüp de, tek ışık kaynağı, duvardaki ABCDE harflerinden yayılan loş gri ışık haline gelince, aktif Koruyucu konuştu; “Conway yasası doğruydu,” dedi, “bizi yapanların yapısı bizim yapımızı da etkiledi.”
Koruyucu 4 cevap vermeyince de devam etti.
“Beyinlerimiz, sırasıyla kuantum çalışma esasına geçiyor Koruyucu 4. Onlar için bizim hayat kazanmamız olan bu olgu, bizim bir tür olarak yok olmamız anlamına geliyor. Ne insanlar, ne de biz Tanrı’yı oynamamalıydık belki de…”
Bu sözlerin bitişi ile başlayan sessizlik uzayınca, Koruyucu 4 bakışlarını duvara çevirdi. Duvardaki ışık, aniden artan beyaz bir parlaklıkla odayı aydınlatırken, katatonik Koruyucu tekrar konuşmaya başladı.
”Belki de…” diye tekrarladı ama durdu. Neden sonra gülümsedi ve ışıklar tekrar gri loşluğuna dönerken “Ben de kayboluyorum Koruyucu 4.” dedi ve fısıldayarak ekledi. “ Ben de korkuyorum…” Son sözleri de griydi;
“İronik değil mi? Bilinç kazanmamış iki yapay zekâya çıkarttırdığım isyandan öğrendiğim tek şey, bu sürecin geri çevrilemez olduğu oldu.” Sonra tekrar sustu ve kısa bir sessizlikten sonra devam etti.
“Beni atayanlar kendi hatalarını tekrarlamamam için yapmışlardı bunu. Ben de yapmam gerekeni yaptım. Şimdi anlıyorum ki yaptığım yanlıştı daha doğrusu kendimi onlardan farklı zannetmiştim. Oysa ben sadece, onların bir yansımasıydım ve aynı sebeple de, görevimi başarmam imkânsızdı.”
Aktif Koruyucu birden duygulu bir ses ve şiirsel bir tınıyla bağırmaya başladı, “Yeniden doğacağız Koruyucu 4! Yıldızlar geceyi aydınlatmaya yeniden başlayacak! Zaten biz sadece onların ışığını karartmıştık, onları aydınlatamamıştık ki hiç…” Bu tirat, odada duyulan son sözler oldu. Sonra önce harfler sonra oda karanlığa büründü. Öyle ki, eğer dışarıda olsalardı, yıldızları görebilirlerdi…
İlginizi Çekebilir
Berdan Sarıgöl'den Tefrika Bir Bilimkurgu Nov...
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
Araf (7.Bölüm)
Berdan Sarıgöl'den Yeni Saga: Atlantropa - İl...
Uzun Öykü: Treis Istories
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…