İkinci Bahar 1: Tenet – Christoper Nolan’dan Siyahla Beyaza Dair Bir Yorum

Bunu Paylaşın

Bugün beyazperde kategorimizde yeni bir başlık açıyoruz: İkinci Bahar. Bu başlık altında özellikle pandemi döneminde sinemalarda bulunmanın riski dolayısıyla izlemeyi ertelediğimiz ve dijital platformlarda kendine yer bulmuş kalbur üstü filmleri inceleyeceğiz. Seçtiğimiz ilk film ise hem geçtiğimiz ay Netflix kütüphanesine girmesi nedeniyle güncel olan, hem de yönetmeni Christopher Nolan‘ın bir sonraki filminin başlığının da ayak seslerini işittirdiği için Tenet oldu. Dilerseniz önce klasik spoiler uyarımızı yapalım ve sonra da incelememize başlayalım

Bu konuyu biraz açmak adına Nolan’ın 2023’de vizyona girmesi planlanan filmi Oppenheimer‘den bahsedelim, hem de Tenet filmindeki alıntıyla…

İngilizce altyazılarla da izleyebileceğiniz sahnede anlatılan hikayenin özü aslında dilimize çevrilmesi biraz zor olan bir kelimenin yani filmin adının da açıklamasıdır; Tenet. Bir tür öğreti gibi çevirebileceğimiz kelime, bir inanç, felsefe veya sosyal/siyasi doktrinin temel tanımları veya kuralları şeklinde açıklanabilir. İşte filmin başında bir görevde ahlaki seçim yapıp görev dışı unsurları da kurtaran sonrasında da yakalandığında siyanür hapını arkadaşlarının canını kurtarmayı seçerek içen kahraman karakterin yöneticilerinden biri olduğu kardeşliğin adı da Tenet’tir bu sebeple.

Bununla birlikte bir zaman yolculuğu veya tanımı diyebileceğimiz filmde bir çok evrende ve zamanda bir çok olay aynı anda yaşanmış olduğu, yaşandığı ve yaşanacağı için kardeşliğin kurucusu, geçmişteki kuşakların hayatta kalabilmesi için, kendi buluşunun tek kopyasını sakladıktan sonra intihar eden bir bilim insanıdır. Yapılacak ilk atom bombasının atmosferde bir zincirleme reaksiyon başlatıp atmosferi yok edebileceği endişesini bir kenara bırakarak egosuna, duygularına veya politik görüşüne yenilen Oppenheimer‘ın tersine…

Buraya kadar belki biraz dağınık ve direkt öze giren bu açıklama tüm filmin ve hatta yer yer Christopher Nolan’ın da filmografisnin tanımıdır denilebilir. Aptalca tanımlanabilecek ve kendini feda etmeyi göze almış, bunun ötesinde seçmiş insanların kahraman hikayelerini anlatıyor Nolan. Peki bu insanların kendi egoları? Buna dair yönetmen henüz bir şey söylemese de, –Interstellar‘daki yanlış yolculuk kararı ile ima etse de- en azından Oppenheimer’da, madalyonun diğer tarafına dair bir şeyler söyleyecek gibi.

Biz yine de, genelden filmimize dönelim. 2020 yılında vizyona giren ve hakkında yeterince inceleme ve eleştiri yazılan film ile ilgili olarak söylenebilecek şeyler, paradoksal olarak yine alt metine dair olacak. Şöyle ki;

Tenet iki bölüm ve iki tempoya bölünmüş bir film. İlk yarısı ve yavaş tempolu kısmı, şimdiki ve gelecekteki jenerasyonların arasındaki bir soğuk savaşı anlatıyor. Ve bunu ustaca yapıyor. Öyle ki, filmin kötü adamı Rus Sator’un -isme değineceğiz- bildiğimiz siyasi Soğuk Savaş‘ın mağlubu SSCB’nin yağmalanan nükleer silo şehirlerinden birinde herhangi bir adam olması hem bahse konu gerçek bir fenomene ve savaş sonrası oligarklarına gönderme yapıyor hem de Sator’u, gelecek kuşakların tohum eken çiftçisi yaparak filmin soğuk savaşını şekillendiriyor.

Peki Sator ne; bu aslında bir tür antikçağ bulmacası denilebilecek bir deyiş. Farklı tercümeleri olsa da, bir tür atasözü şeması olan deyişin en önemli özelliği, baştan sona ve sondan başa okunduğunda aynı anlamı veriyor olması. Basitçe; “çiftçi, tekerlekleri döndürerek tohum ekiyor.” da denilebilir. Sator çiftçi iken, yönetmenin seçtiği ve deyişin özelliğine sahip tek kelime olan Tenet işleri sürdürmek, korumak, yürütmek anlamına geliyor. Filmin başında bizi karşılayan ve olaylarla ilgili kilit yer olan opera ise efor sarfetmek anlamına geliyor.

Her ne kadar bu incelemeyi okurken, bu derecede bir sembolizmi, kendi sanat anlayışında yapay bulan bir kalemle muhattap olsanız da, özen ve tutarlılık özellikle filmin ikinci yarısındaki özen ve tutarlılığın oldukça başarılı kotarıldığı da ortada.

Filmin yine ilk yarısının bir diğer özelliği, lüks ve sofistike sınırlarla çevrelenmiş büyük bir güç ve zenginliğin ifşası oluyor. Soğuk Savaş’ın casus hikayelerinde de karşılaşılabilecek bu tarz bir yumuşak gücün keskinliği ve çekici ihtişamı, rahatlıkla söylenebilir ki, James Bond filmlerinden daha iyi yansıtılıyor.

Filmin ikinci yarısı ise sadece temposuyla vites arttırmıyor, kendi içinde tutarlı zaman teorisi ile de ortaya beyin yakan bir “tür” bırakıyor. Tür, çünkü yapım bu aşamada çok önemli bir şey başarıyor; tutarlı belirsizlik. Yapımın büyükanne paradoksu fenomeni ile açıkladığı bu belirsizlik kendi özelinde paralel evrenlere gönderme yaparak ama zaman yolculuğu filmlerinin genel yapısı itibariyle bu yolculuğun sonsuz, kestirilemez ve tam bir kapsama ile kapsanamaz sonuçlarına teslim oluyor. Ve dönüp kendi manifestosuna bir başka deyişle ismine dönüyor; Tenet’e, yani eylemlerinin sonuçlarının açabileceği paradoksları, doğruyu yapmak adına kadere bırakan beyaz bir ahlaki gruba…

Peki, Tenet’in zayıf yönleri yok mu? Bu temelde subjektif bir değerlendirme ancak ileri derecede sembolizm, bir Nolan klasiği olan çatışmanın silahı ve taktiği yok sayan bir tür siyah beyaz son çarpışmasına gönderme yapan toplu ve basit tezahürü, her ne kadar ayrı ayrı çok başarılı kotarılsalar da, filmin iki farklı tempodaki iki farklı karakterinin tek çatı altında aynı başarıyla taşınamaması benim aklıma ilk gelen başlıklar.

Evet… filmin sergilediği bu iki farklı karakter, zaman yolculuğu macerasıyla birlikte tıpkı Inception’daki gibi iki katman olarak tasarlanmışlar ve gerçek zaman akışında ilk bölümün dipnotu olacak bir sürenin göreceli ve tersine çevrilmiş olarak açılması ancak salt bir izleyici olarak bunu böyle algılamak pek mümkün olmuyor. Yine tıpkı Dunkirk‘teki gibi ne olduğunu anlıyoruz ancak Inception‘dan farklı olarak bu farklı zaman dilimleri ile izleyici olarak senkronize olamıyoruz. Belki de bu yüzden bir katarsisten ziyade bir bulmaca çözmüş oluyoruz. Bunun gerisini siz tamamlayabilirsiniz, bulmacanın resmi birkaç paragraf üstte çünkü… Bununla birlikte tıpkı sembolizm gibi mühendisliğin bu derece mükemmel olması da belki o kadar da iyi olmuyor.

İyi bir pazartesi ve hafta geçirmeniz dileğiyle, esen kalın.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir