Japon Bilinçaltından Gelen Modern Bir Destan: USG Yamato

Bunu Paylaşın

Yamato… Japonya tarihinde dönem dönem Japon ve Japonya yerine kullanılan bu kelimenin dünya sathında bilinir hale gelmesi, aslında anavatanındaki yaygın kullanımından oldukça uzun bir süre sonra; 1941’de, aynı adı taşıyan ve bugüne kadar suya indirilmiş en büyük savaş gemisinin Japon İmparatorluk Donanması envanterine girmesi ile olmuştu.

Yamato’nun teknik imkanlarını tek tek saymak gereksiz ve tam anlamıyla aktarma bir bilgi olacaksa da devasa yapısının yanında, 46 cm çapındaki ölümcül toplarını, bu topların menzilinin genişliği nedeniyle hedeflerine ulaşmak için keşif uçakları kullandığını, çok güçlü zırhını, üstün hızını ve burnundaki mağrur Japon imparatorluk armasını gündeme getirmek yerinde olacaktır. Zira bu detaylar, konumuz animeyi önemli ölçüde etkilemiştir.

Yamato’nun yukarıda değindiğimiz ünvanı ve kabiliyetleri ise savaşın tarafları için farklı anlamlar ifade etmekteydi. Amerikalılar için sakınılması gereken bir düşman, Japonlar için ise yenilgiye doğru giden savaşın kurtarıcısı olarak tanımlanabilecek bu iki farklı anlamın ortak sonucu ise, Yamato’nun batırılmasının Japonya’nın yenilmesiyle eşdeğerde olacağıydı ve nitekim öyle de oldu. Yamato, 9 koruma gemisi ile Okinawa’yı işgale başlayan Amerikan donanmasına 7 Nisan 1945’de bir intihar saldırısı düzenledi ve 450-1.000 Amerikan savaş uçağının dalga dalga gelen saldırıları sonucunda 3.055 personeli ile birlikte sulara gömüldü. Bu sadece Japonya’nın değil dünya deniz tarihinin de en büyük faciasıydı.

Japon sanatının dünyaya mal olmuş iki başat aktörü olan manga ve anime dünyasının, tüm Yamato macerasını ve dolaylı anlamlarını, Japonya’nın nükleer trajedisi ile birleştirmesi ise ortaya, kendi alanında efsane olan ve uzun soluklu bir tür yeniden yapımı çıkarttı; Uzay Savaş Gemisi Yamato’yu…

USG Yamato, 1974 yılında, yani gerçek Yamato’nun ve ikinci dünya savaşının sonundan sadece yirmi dokuz yıl sonra yayınlanmaya başlandı. Tarih farkını günümüze uyarlarsak 1991 yılına ulaşırız ki olanların büyüklüğü ile hesaplayınca animenin değindiği konunun Japon toplumunun hafızasındaki yerini belirtmek için daha fazlasını söylemeye gerek de yok. USG Yamato’nun konusundan bahsedecek olursak; 22.yüzyılın sonlarında dünya, Gamilas gezegeni tarafından saldırıya uğramıştır. Dünyalılarla tek farkları mavi ten renkleri olan Gamilas sakinleri, diktatörleri Desslar yönetiminde teknolojik olarak üstün oldukları dünya güçlerini üstüste mağlup etmişlerdir. İşgalci Gamilas’ın asıl silahı ise radyoaktif meteorları dünya yüzeyine düşürmeleridir. Bu “meteor” bombaları dünyadaki radyoaktif seviyeyi canlı yaşamına imkan vermeyecek seviyeye yükseltmiş ve okyanusları bile buharlaştıracak kadar büyük bir yıkıma yol açmıştır. Dünya artık mavi değil kızıl bir gezegen, dünya sakinleri ise yeraltı şehirlerini sığınmış mülteciler haline gelmişlerdir.

Bu arka planı basitçe analiz edersek, gezegenimizin Japonya, mavi insan topluluğu “Gamilas”ın Amerika, meteor bombalarının atom bombası ve düşmanın insanları tek tek yendiği tüm o uzay savaş alanlarının da Pasifik Okyanusu olduğunu anlamamız zor olamayacaktır.

Filmimiz perdesini, işte bu arka plandan hareketle 2199’da dünyalıların tüm güçleri ile Gamilas filosuna karşı verdiği son savaşta açar. Buna göre dünyanın birleşmiş uzay filosu, efsane kaptan Juzo Okita komutasında Gamilas saldırı filosunun karşısına çıkmıştır. Filo, elinden geleni yapsa da üstün teknolojiye sahip düşman karşısında tutunamaz ve verebildiği minimal zarara karşın neredeyse tamamen yok edilir. Sadece kaptanlığını Okita’nın yaptığı filonun bayrak gemisi geri dönmeyi başarır. Bunu da kendilerinin geri çekilişi sırasında onlara kalkan olup düşmanın içine dalan Yukikaze destroyeri ve onun kahraman ancak geleneksel taktiklere sıkışmış haşin kaptanı Mamoru Kodai sayesinde başarır.

Bu savaşta Okita yeni bir yaklaşımı temsil ederken Kodai ise geleneksel buşido anlayışını temsil eder. Kodai yenilginin utancını kaldıramazken, Okita, tekrar düşmanla karşılaşmak için hayatta kalmak gerektiğini savunur. Okita geri çekilir, Kodai yok edilir. Hasılı, Japonya bu sefer kendisini feda etmeyerek geri çekilecek, düşmanına adapte olacak ve doğru zamanda tekrar vuracaktır.

Bu savaşla aynı anda ise Mars’taki bir gözlem üssünde iki savaş pilotu ve düşman kardeş olan Susumu Kodai ve Daisuke Shima atmosfere giren bir meteor tespit ederler. Susumu Kodai, Yukikaze’nin kaptanı Mamoru Kodai’nin kardeşidir. Anne ve babaları ilk meteor saldırılarında ölmüş, Susumu bu sebeple hırçın ve savaşçı bir karakter geliştirmiştir. Daisuke Shima ise mahir bir pilot olmasına rağmen alçakgönüllü ve sakin yapılı bir karakterdir. Shima aslında Susumu Kodai için bir tür karakter dengeleyicidir.

İkili olay yerine intikal ettiklerinde, düşenin meteor değil bir uzay gemisi olduğunu görürler. Maalesef sonradan adının prenses Sasha olduğunu öğrendiğimiz geminin tek yolcusu çarpışmadan sağ kurtulamamıştır. İkili, kazazedenin elinde bir kapsül bulurlar ve acil olarak kapsülü dünyadaki karargaha götürürler. Kapsül, Iscandar adlı bir gezegenin prensesi ve kazazede Sasha’nın ablası Kralice Starsha’dan gelmiştir. Buna göre Starsha, insanlara gezegendeki radyasyonu temizleyebilmeleri için “Kozmo Temizleyici” adlı bir teknolojiyi sağlamayı teklif etmekte ancak bunun için 148.000 ışık yılı uzaklıktaki gezegenine gelmelerini şart koşmaktadır. Bu yolculuğu başarabilmeleri için ise insanlara “Hadoo Enjin ve Hadoo Ho” orijinal isimli iki teknolojinin yani Dalga Hareketi Motoru ve Dalga Hareketi Silahı’nın şemalarını göndermiştir. Çok kısaca belirtmek gerekirse Dalga Hareketi Motoru uzayda atlama yapılmasını, Dalga Hareketi Silahı ise bu muazzam enerjiyi düşmanlara yöneltebilmeyi sağlamaktadır.

Yine animenin sembolik dünyasına dönelim. Japonya, derebeyliklerce yönetildiği özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda büyük shogun savaşları yaşamış ve derebeyleri bu dönemde kendilerinden üstün derebeyliklere karşı batılı güçlerden teknolojik destek almaktan geri durmamışlardır. Meiji Restorasyonu da benzer motivasyonlar taşımaktadır. Ülkemizde de gösterime giren Son Samuray filminde biraz romantik şekilde ele alınan hikayenin gerçek olay örgüsünde, genç imparator Meiji derebeyliklerini merkezi sisteme bağlamak için batı desteğini almıştır. Tabi her canlı, toplum ve millet zorda kalınca yardım arayacaktır, burada kast ettiğimiz şey, Japon geleneğinde batıdan direkt teknolojik yardım almanın tarihsel bir olgu olduğu…

Japonya’nın batıdan aldığı destek, 2199 dünyasının Iscandar gezegeninden aldığı destek haline gelir böylece. Olguyu güçlendiren en önemli nokta ise, saldırgan Gamilas ve yardım teklif eden Iscandar gezegenlerinin durumudur. Bu gezegenler ikiz gezegenlerdir. Iscandar Meiji’ye yardım eden Amerika’dır, Gamilas ise Japonya’yı yerle bir eden Amerika… İnsanlar, ellerindeki bu yeni teknolojiyle donatabilecekleri çapta ise tek bir gemiye sahiptirler. Pasifik Okyanusunun derinliklerindeki uykusu, okyanusun buharlaşması sebebiyle bölünen Yamato’ya… Yamato gizli bir proje ile uzayda atlayış yapabilen, burnundaki imparatorluk armasının yerinden -ki güneşi sembolize eder- olağanüstü güçlü bir enerji yönlendirebilen, Kara Kaplanlar adlı küçük bir hava filosuna sahip, büyük topları lazerle teçhiz edilmiş görkemli USG Yamato haline getirilir ve gönüllülerden oluşan mürettebatıyla yola çıkar. Gemi bir yıl içinde önce güneş sistemindeki ablukayı kırmalı, sonra uzun bir yol kat etmeli, en sonunda da Iscandar’dan önce Gamilas gezegeni ile devasa bir savaşa girmelidir. Bir de geri dönüş vardır tabi…

Geminin mürettebatı ve duygusal kurgu örgüsü vasıtasıyla animenin kendisine yoğunlaşmakta fayda var. Yamato temelde köprüsündeki karakterleri vasıtası ile hikayesini anlatsa da; makine dairesi, Kara Kaplanlar pilotları ve daha sonraki versiyonlarında piyade mangası ile de yan hikayeler anlatır izleyicilerine.

Daha önce bahsettiğimiz kaptan Juzo Okita, silah subayı olarak atanan Susumu Kodai ve dümenci olarak atanan Daisuke Shima’ya ek olarak ana karakterler; bilim subayı Shiro Sanada, USG Yamato’nun yaşam destek subayı Mori Yuki, alkolik veteriner Dr.Sakezo Sado, Sado’nun elinden her iş gelen robotu “Analyzer”, baş çarkçıbaşı ve deneyimli mühendis Hikozaemon Tokugawa, haberleşme subayı Giichi Aihara ve Kara Kaplanlar’ın ace’i Saburo Kato’dur.

Duygusal anlamda ise aslında hikaye son derece beylik denilebilir; oğlunu savaşta kaybeden ve Susumu Kodai’yi oğlu gibi gören kaptan Okita ve buna mukabil anne babasını ilk saldırılarda, abisini ise kaptan Okita komutasında kaybedip bu sebeple kaptandan nefret eden Susumu Kodai’nin bu baba figürünü zaman içinde kabul etmesi ana çatıyı meydana getirir. Bu örgü aynı zamanda Kodai’yi deli fişek jet pilotluğundan sorumluluk sahibi bir lidere dönüşmesi yolculuğudur. Kodai ile Mori’nin aşkı da ana ilişkidir. Sonraki versiyonlarda yapımcılar başka aşklar ekleyeceklerse de bu ilişki ilk sezonun tek ilişkisidir.

Kaptanın hastalığı ve dünyayı görene kadar hayatta kalmak istemesi ile onu hayatta tutmaya çalışan alkolik veteriner Dr.Sado’nun kendini kanıtlama mücadelesi de yine önemli bir konu olarak karşımıza çıkar. Analyzer’da vücut bulan yapay zekaya sahip robot profilinin ilk örneklerinden birinin izleyiciye sunulması, Aihara vasıtasıyla Yamato’nun geri dönmesini bekleyen insanların her geçen gün içine düştükleri umutsuzluğun sergilenmesi ve bilim subayı Sanada’nın yapay uzuvlarının, küçüklüğünde ablasının da hayatını kaybetmesine yol açan lunaparka gitme ısrarından kaynaklandığının anlatılması, Yamato’yu, sembolize ettiği değerler dışında kendi başına da bir hikaye haline getirmiştir.

Son olarak Yamato’nun gerçekçiliğini de takdir ederek bu bölüme noktayı koyalım. Bir savaş gemisinin savaş esnasındaki gerçeği olan ölüm, bu animede eksik olmamıştır. Yine amaçlarına ulaşırken vicdanları ile anlaşmazlığa düşer karakterler; bir Gamilas pilotu ele geçirip onu öldürmekten arkadaşlarının müdahalesi ile zar zor engellenirlerler ya da biraz hırstan biraz bilmeden düşman gezegen Gamilas’taki hayatı yok ettiklerinde “Tanrı’nın yüzüne nasıl bakacağım” diye ağlayabilirler. Uzun süre uzayda kaldıkları için Iscandar yüzeyinde tayfanın bir kısmı isyan edip herkesi şaşırtabilir, hele bu tayfalar ölünce şaşkınlığınız bir kat daha artar.

Bütün bunlara rağmen USG Yamato, ilk sezonunda tutmadı ve planlandığı 39 bölüm yerine 26 bölüm sonunda bitirildi. Ne zamanki anime, sezon seçme bölümleri ile film olarak tekrar kurgulandı işte o zaman yer yerinden oynadı. Ardından oyun, dizi, anime film ve en son sinema filmi olacak birçok da versiyonu yapıldı. Bunların bir kısmı Yamato evreninde bir şeyler ifade etse de bazıları sadece altın yumurtlayan tavuk sıfatındaydı.

Bu noktadan hareketle 2010 yılında beyaz perdede boy gösteren sinema filminden bahsetmekte fayda var. Film ilk ve ikinci sezon hikayelerini birleştirip eli yüzü düzgün görsel efektler ve orijinal serinin mirasına yakışır bir soundtrack albüm ekleyince -ki sözkonusu albümlerden bir dosyayı da sizlerle paylaşmak kararında olduğumuzu bu vesileyle belirtelim- ortaya Yamato hayranları için seyrine doyum olmaz bir eser çıktı.

Bununla birlikte film, ilginç bir de paradoksu beraberinde getirdi. USG Yamato, benzeri bilimkurgu efsanelerinden sadece Uzay Yolu’ndan sonra yapılmış olup makalemizde de bahsettiğimiz gibi sahip olduğu motivasyonları, sembolleri ve tarihi dolayısıyla son derece özgün bir yapımdı. Hatta Yıldız Savaşları’nın R2D2’sunun Analyzer’dan esinlenildiği veya Battlestar Galactica’nın uzayda hayatta kalma yolculuğu temalarının popüler animeden kaynaklandığı iddia edilse çok da yersiz olmaz, en azından bazı benzerlikler bulunabilirdi. Ancak film, belki bu özgüvenden hareketle ve ifade etmek gerekirse “maalesef” durumu biraz olsun tersine çevirdi. Bir sinema filmi olarak efekt düzeyinde ya da sanatsal yönetim bazında bu durum çok yadırganmasa da Analyzer’ın Gamilas sahnesinde R2D2 dilinde konuşması gibi bazı detaylar hayranlar açısından filmi orjinal eserden biraz uzak kıldı. Yine de bu tür tatsızlıklar materyali “live-action” izlemenin keyfini bozacak düzeyde değildi. Filmin giriş sahnesi ile -ve bir tezat olarak- hem bu olguyu güçlendirelim hem de vedaya hazırlanalım.

Bu dosyamızda sizler için bir Japon efsanesi baz alınarak kurgulanmış diğer bir Japon efsanesi ve onun 40 yıllık öyküsünden bahsettik. Umarım keyif almışsınızdır. Yeni dosyalarda görüşmek dilekleriyle, hoşça kalın…

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 2

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir