S.Volkan Gün’den, Galaktik Günceler: Nareed-4

Bunu Paylaşın

Öne doğru eğildi ve önce sağa, sonra sola doğru yaylanarak darbelerden kaçmayı başardı. Saldıracak bir açıklık arıyordu; ama rakibi bir türlü o şansı vermiyordu. Elindeki sopayı kafasının üstünde döndüren adam bir adım geri çekilerek Nareed’in kafasına doğru sert bir vuruş yaptı. Saniyeden daha kısa bir sürede gösterdiği refleks sayesinde kurtulan Nareed geriye perendesini tamamlayarak sol dizinin üzerinde durdu. Babası görse gurur duyardı. Babasını ve ailesini düşünerek dikkatini dağıtması yenilgi demekti. Ana odaklanmaya çalıştı.

Bir sonraki saldırıyı beklemeye niyeti yoktu. Saldırması ve kavgayı rakibinin kapısına kadar götürmesi gerekiyordu. Soluna doğru bir takla attı ve az önce bırakmak zorunda kaldığı, yerde duran sopayı kaptı. İki uzun adım atarak zıpladı ve iki eliyle başının üzerindeki sopayla rakibine saldırdı.  

Adam gerçekten hızlıydı. Sadece ayaklarını kullanarak kenara çekildi ve Nareed, tüm ağırlığını verdiği darbeyi yere vurmuş oldu. Sinirlenerek dişlerini sıktı ve sola bir kez daha saldırdı. Bu sefer rakibi kendisine gelen sopayı, tuttuğu sopayla blokladı ve vücudunu bir anda sopayla birlikte sağa yatırdı. Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki; Nareed ne olduğunu anlayamadan, yaptığı atağın momentumuyla rakibine bir adım mesafeye doğru ve kontrolsüz gelmişti. Her şey bitmek üzereydi.

Adam, Nareed in öne doğru eğilmiş formunu bir minder gibi kullanarak, sırtı üzerinden diğer tarafa geçti ve Nareed gelecek hamleyi tahmin edip zıplamaya başlamasına rağmen, bacaklarına yaptığı hamleyle Tozumb kadınını süpürdü ve sırt üstü düşürdü. Son hamle yerdeki rakibe yapılacak nihai vuruştu.

Nareed nefes nefese suratına yiyeceği darbeyi beklerken adam 1 karış kala sopayı durdurdu ve sonra sıkı dudaklarla başına aşağı yukarı salladı. Bu onun dilinde yeter demekti. Nareed, kafasıyla onayladı ve çalışma sona ermişti.

Olduğu yerde doğrulup giden adama baktı. Son birkaç gün içinde anlayamadığı, ya da kabul edemediği bir şeylerin içinde hayat bulduğunu hissetmeye başlamıştı. Kendisini yakalayan adama karşı bir şeyler hissettiğini fark ettiği andan itibaren içinde bulunduğu durum daha karmaşık bir hal almıştı.

Vio ona karşı ne hissediyordu, bunu anlamasına imkân yoktu. Nareed’e karşı daima nazik ama mesafeli davranmıştı. Hatta ulaşım istasyonunda kendisini görevlilere karşı zor durumda bıraktığı halde…

Yerinden doğruldu ve temizlenmek için duşa yöneldi. Son birkaç gün beklediğinden çok daha iyi geçmiş, hatta bu duruma alışmaya başlamıştı. Fiziksel yetkinlikleri kendisinden çok daha üstün olan bu insanları zorlamaya hiç niyeti yoktu ve bu şekilde davrandığı sürece, Galaktik Konsey’in korku salan Cellat’ları olduğuna inandığı bu insanlar da ona karşı hiçbir aşırılık yapmamıştı.

Duşa girdiğinde günlerdir devam eden idmanların etkisini her bir lifinde hissetti. Proteinle beslenmiş su, vücudundan aşağıya akarken sağ omzunu tuttu. Çok daha iyi durumdaydı. Buraya gelişinin ertesi gününde Vio, elinde bir enjeksiyon tabancasıyla gelmiş ve tüpün içinde ne olduğunu Nareed’e anlatmıştı.

‘Yaralanan dokunun tamiri içi geliştirilmiş özel bir protein serumu bu gördüğün. Eğer dövüşeceksen daha çabuk iyileşmelisin. Şimdi izin verirsen.’

‘Bana ismini söylersen!’ Nareed kendi söylediklerine inanamamıştı.

O an Vio’yu gördüğünde rahatladığını hissetmişti. Diğer adam Nareed’i tedirgin ediyordu.

Gülümseyen adam ‘Bana Vio diyebilirsin’ demişti.

Serum gerçekten işe yaramıştı. İlk birkaç saat ciddi bir yanma hissi olmuştu; ama sonrasında hareketlerinde bariz bir rahatlama fark etmişti. Serumun yapılmasına izin vermesi işin en kolay kısmıydı. Çünkü ortadan kaldırmak isteseler tek yapmaları gereken bir silahtı. Kaçıp saklanabileceği hiçbir yer yoktu.

Ne olduğunu bilmediği bir planın parçası olmayı kabul etmişti. En azından kontrol edemediği bir durumun tam ortasındayken, fırtına onu nereye sürüklüyorsa ayakları yere basana kadar rüzgârla dans etmeye devam edecekti.

Yağmur saydam duvarın dışını döverken, yorgunluk gözlerinin üzerine çökmüş, yatağında uyuması için ısrar ediyordu. Geri çevrilemeyecek bir teklifti bu. Nareed tam dalmak üzereyken kendisine tahsis edilen odanın kapısının açıldığını duydu.  Yerinde doğruldu ve kapıdan giren adamı görünce istemsiz doğruldu.

Yatağa birkaç adım uzakta duran adam elindeki veri bankasını yatağa attı ve ‘ Seç’ dedi. Nareed, önce cihaza, sonra adama baktı.

‘Neyi?’

‘Rakibini’ dedi adam soruyu bekler bir hızla.

‘Böyle bir hakkım olduğunu bilmiyordum. Kurallar çok açık.’

Adam bu sözlere gülümseyerek karşılık verdi. Ellerini beline koydu.

‘Hiç turnuvaya nasıl geri döneceğini düşündün mü?’

Nareed bir anda turnuva komitesinden Surr Ktha ile yaptığı konuşmayı hatırladı ve Ahorii’liye devam etmeyeceğini söylediği anı. O anda gezegenden ayrılmak onun için en önemli şeydi. Nareed’in düşünce treninin duracağı istasyona çoktan gelmiş olan adam

‘Surr Ktha makul bir canlı’ dedi. Kullandığı makul ifadesinin üzerinde belli belirsiz bir vurgu duyduğuna atalarının üzerine yemin edebilirdi; ama yorum yapmamayı tercih etti.

‘ Turnuvaya tekrar kabul edildim yani. Bir de istediğim rakibi seçme hakkımı verildi?’

Adam saydam duvara doğru yürüyerek dışardaki bitkileri devamlı döven iri yağmur tanelerini bir süre seyretti.

‘Biliyor musun Nareed? Bu gezegenin devamlı yağan yağmurları beni gerçekten çok sıktı. Ne kadar çabuk ayrılırsam o kadar iyi.’ Adam sözlerini bitirdiğinde duvara bir kez dokundu ve oda bir anda yarı karanlığa gömüldü. Nareed o manzarayı seviyordu ama ne diyebilirdi ki; nihayetinde zoraki bir misafirdi.

Adam yatağı başucuna kadar geldi ve sakin bir ses tonuyla ‘Seç’ dedi.

Sanki birkaç dakika öncesi tekrar yaşanıyor gibiydi. Ama bu sefer Nareed’in cevabı farklı oldu.

‘Hayır!’ Adamın çenesinin iki yanının oynadığını görebiliyordu. Dişlerini sıkıyordu.

‘Neden?’ dedi içindeki öfkeyi kontrol etmiş gibiydi.

‘Çünkü kendisine saygısı olan hiçbir savaşçı hile ile kazanmak istemez.’

Adam güldü ve içten gelen bir gülümsemeydi.

‘Sence bu kadar zahmete girerek seni bir planın parçası yaparken, ölüm çukurunda bir canavarın ayaklarının altında kal diye mi yaptık?’

Nareed kullandığı çoğul ifadeden bir anda irkildi. Bilmediği çok derin bir denizin içinde dibe battığını hissetti. İşin kötü olan tarafı derinliğin ne kadar olduğunu bilmiyordu.

‘ O kadar kötü değilim’ dedi düşüncelerinin fark edilmediğini umarak.

‘Başımın çaresine bakabileceğimi biliyorsun’

Nareed bir teyit beklemiyordu. Hakkıyla kazandığı bir dövüş sonrası onu ziyaret eden ve öven adamın sözlerinin ne kadar samimi olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Adam kollarını göğsünde kavuşturdu ve bir süre ifadesiz Nareed’e baktı.

‘Yetersiz olduğunu kastetmedim. Sadece orada, senden çok daha…’ Bir anda durdu ve kullanacağı kelimeyi dikkatle seçmek ister gibi bekledi.’ Ölümcül olduğunu biliyorum ve bu riski göze alamayız. ‘

‘Orada olmam gerekiyor mu?’ Nareed konuşmayı geri dönemeyeceği bir noktaya götürdüğünün farkındaydı.

‘Çukurda ölümle dans etmem? Kendimi göstermem?’

Adam derin bir nefes aldı; ama sessiz kalmayı tercih etti.

‘ İlk dövüşüm de de kimse bana şans vermemişti. Tekrar başarabilirim.’

Nareed, kendisine bir sebepten dolayı ihtiyaç duyduklarını biliyordu; ama hayatının geri kalanında ki ne kadar olacağını bilmiyordu, bir düzenin içinde kazandığı bir başarı ile vicdanının rahat etmeyeceğini biliyordu. Nareed bunları düşünürken adam arkasını dönmüş odanın kapısına doğru yürüyordu.

‘Neden?’ dedi yüksek sesle. Cevabı bilmek istiyordu.

Adam olduğu yerde durdu. ‘ Konuşma bitti. Bu riske girmeyeceğiz.’

‘Neden? ‘ diye tekrarladı daha sert bir vurguyla. ‘Eğer bana inanmadıysan neden benim kazanacağıma dair bahis oynadın?’

Adam kafasını yana çevirdi, Nareed adamı profilden görüyordu fakat her zaman ki gibi adamın yüzündeki ifade anlaşılırlıktan çok uzaktı. Birkaç saniye öylece duran adam tekrar hareketlendi ve hiçbir şey söylemeden kapıdan çıktı.

Sonraki iki gün aynı düzende geçti. Grubun planladığı her ne ise Nareed’in tek bildiği Ahorii’nin ölüm çukurlarında bir karşılaşma daha yapması gerektiğiydi. Karşılaşacağı rakip bir şekilde ayarlanacaktı ve hazırlanan senaryoya uygun bir şekilde, nihayetinde Nareed kazanacaktı.

Bu gerçeğe rağmen Vio, Nareed’e nefes aldırmıyordu. Her idman bir öncekinden daha zorlu, sonrası çok daha acı dolu oluyordu.

Nareed, yine Vio’nun hızına yetişememiş ve hareketleri tahmin edilir bir hal aldığı anda Cellat onu yere sermişti. Nefes nefese olduğu yerde gri tavanı seyretti bir süre.

‘Kalk bakalım’ dedi adam küçük bir çocuğa komut verir gibi. Nareed doğrulduğuna Vio elinde iki bıçak tutuyordu. Nareed şaşkınlığını gizleyemedi

‘Neler oluyor?’

‘Vio gülümsedi. Bakalım ikisini kullanırken de aynı ustalıkta mısın?’

Sözlerini bitirip bıçakları Nareed’e uzattı. Nareed gözlerini adamdan ayırmadan bıçakların çok tanıdık olan saplarını kavradı. Yüzünde bir tebessüm belirdi.

‘Bıçaklar idman bıçağıdır.  O yüzde ben öldürmeyi düşünüyorsan şimdiden unutabilirsin.’ Sözlerini ciddi bir ses tonuyla; ama gözlerinde Nareed’in çok alıştığı ve anlatamadığı sıcak ifadeyle söyledi.

‘İstesem de yapamazdım.’  Nareed gülümsedi, Vio’ da karşılık verdi ve kafasıyla kapışmanın başladığını ifade eden bir işaret yaparak iki adım geri çekildi.

Nareed, Aregu törenine döndü bir anda. Tüm ailesi orada, küçük kızlarının rüştünü ispatlamasını büyük bir heyecanla izlemişlerdi. Aynı başarısızlığı bir daha yaşamayacaktı, yaşatmayacaktı.

Birkaç dakika sonra her ikisi de nefes nefese, birbirlerine bakıyorlardı. Sağ dizinin üzerine çökmüş Nareed, bir sonraki hamleyi planlarken Vio bir anda durdu. Nareed, adamın bir şey dinlediğini fark etti. Nareed duyamıyordu. Büyük olasılıkla iç kulağına sabitlenmiş bir haberleşme aparatıydı.

‘Tamam’ dedi bir an sonra Vio. Nareed’e döndü ve ‘Hazırlan’ dedi ‘ Karşılaşman bugün.’

Yol boyunca kimse konuşmadı. Karadan gitmeyi tercih etmişlerdi. Nareed tepelerindeki hava trafiğini görünce seçimin doğru olduğunu düşündü. Tetta Prime kıtasının yarısı bu yağmurlu günde sanki dışarı çıkmaya karar vermiş gibiydi. Yağmur artık olağan bir şeydi. Nareed aracın tavanını kaplayan damlalara bakarak düşünmeye başladı. Hangi savaşçıyı, ne tür bir yöntemle korkutarak, bu karşılaşmada kaybetmeye ikna ettiklerini düşündü. Adamlara baktı. Vio, camdan dışarıya bakıyordu. Çok uzaklarda bir şey görmüş gibi odaklanmıştı. Adını bilmediği diğer adama baktığında onun da kendisine baktığını gördü. Araç kılavuz sistemde yol alıyordu ve adam koltuğu Nareed’e doğru çevirmişti. Nareed gözlerini kaçırarak dışarı baktı.

Adam birden sakin bir ifadeyle konuşmaya başladı. Kendinden emin tavrı yine ezici bir kıvamdaydı.

‘Sfrenkis’lilerle daha önce tecrübelerimiz olmuştu. Kuvvetli ve caydırıcılar fakat dikkatli incelediğinde zayıflıkları güçlü yanlarından daha fazla. Siz Tozumb’lar çok daha iyi savaşçılarsınız.’

Nareed iki gün önce sorduğu sorunun cevabını aldığını biliyordu, ya da ona en yakın şeyi… Şu ana kadar bu adamdan duyduğu iltifata en yakın sözleri işittiğinin farkındaydı.

Adam bir anda, Nareed’in eski dünya filmlerinde seyrettiği, çocuğunun şımarmasına izin vermeyen ebeveyn edasıyla cümlelerine devam etti.

‘Vardığımız andan itibaren bir şeyi çok net anlamanı istiyorum. Kaçmak, birilerine haber vermek gibi bir şey yaparsan aynı zahmete bir daha girmem ve başka bir plan yaparım.’  Ve sonra Nareed’in kanını donduran bir ifadeyle

‘Ve geride asla iz bırakmam’ dedi. Sonrasında aracın orta bölümünde konsola uzandı ve ekrana bir seri numara girdi. Nareed az önce duyduğu kelimelerin yutamadığı birer taş gibi boğazına dizildiğini hissetti. Yutkunamıyordu. Kendine gelmeye çalışırken bir anda monitörde yarı karanlık bir oda belirdi. Odanın uzak köşesinde birkaç insansı oturuyordu. Sonra bir el iletişimi sağlayan aparatı aldı ve uzak köşede oturan gruba yaklaştı.

Nareed bir anda büyük kalbinin göğüs kafesini parçalayıp çıkacağını hissetti. Eflatun gözlerine yaşlar birikti ve yanaklarından süzülmeye başladı. Ailesine bakıyordu. Bir çeşit yatıştırıcı etkisinde oldukları belliydi. Hepsi normalden yavaş hareket ediyor gibiydiler. Ama hepsi hayattaydı. Annesi, babası ve kardeşleri…

Nareed istemsiz elini ağzına götürüp kapattı. Ağlamak istemiyordu. Bu anda Vio’nun kendisine baktığını gördü. Adam başını öne doğru hafifçe eğdi ve gülümsedi.

‘Kendi iyilikleri için sakinleştirici veriyoruz. Zarar görmelerini istemiyoruz’ dedi.

‘Senden tek isteğimiz söylediklerimizi yapman. Her şey yolunda giderse ailene bir zarar gelmeyecek ve serbest kalacaklar.’

Nareed tekrar ailesine baktı. Tam bu anda haberleşme kesildi. Nareed en azından hayatta olduklarını biliyordu. Aklının bir köşesinde hep duyduğu o endişe ortadan kalkmıştı. Bir yandan da bu gerçek Nareed’i söylenenleri yapmak zorunda kalacak evcil bir hayvan haline getiriyordu. Nareed bu durumla bir süre daha yaşayabilirdi.

Nareed, kendisine cevap bekler gibi bakan Vio’ ya baktı ve sadece ‘Tamam’ dedi. Yolun geri kalanında kimse konuşmadı.

Karşılaşmayı beklerken Nareed, kendisini garip bir şekilde rahat hissediyordu. Nedeni ailesinin hayatta ve kısmen iyi olduklarını öğrenmesi nedeniyle mi, yoksa birazdan yapacağı karşılaşmanın tamamen bir düzmece olduğunu bilmesinden dolayı mıydı bilmiyordu. Karar verme anında olduğunu fark etti. Tıpkı gezegenini terk edip gezgin bir paralı asker olmaya karar verdiği an gibi… Plan ne ise sağdık kal, uslu bir kız ol ve sonunda hayatın boyunca kazanabileceğinden çok daha fazla krediyle yuvana geri dön.

Düşününce kolay görünüyordu. Sonra bir anda aklına kaçarken otelin odasında bıraktığı kredi bankası geldi. Adam içince bazı sorularına cevap bulabilirsin demişti ilk karşılaşmalarında; ama Nareed, o anda adamın kim olduğuna o kadar odaklanmıştı ki bankadaki bilgilere bakma gereği bile duymamıştı.

Tam bunları düşünürken iki adam içeri girdi. Vio direk konuya girdi.

‘Hazırsan iki dakikaya çıkıyorsun.’  Ve sonrasında odanın uzak köşesindeki hologramı işaret etti. ‘ Rakibin.’

Nareed nefesini tuttu. Karşısında duran görüntü bir Xluird’ a aitti. Xluird’ler heksapod bir ırktı. Vahşilikleri ve kavgacı tabiatları ile bilinen ırk, Galaktik haritanın dış halkalarında yaşıyordu.

Rakibinin geçmiş dövüş kayıtlarını okuyan Nareed bir an karşılaşmanın ayarlanmış olmasından dolayı memnun olduğunu düşündü. Altı ayağından birini kaybetmiş olan Xluird ismi okuyamayacağı kadar uzun ve karışıktı.

 Nareed, bir an için bu anlaşılması zor ırktan bir savaşçıyı nasıl ikna etmiş olabileceklerini merak etti. Karşısındaki adamlar en nihayetinde bilinen galaksinin korktuğu Cellat’lardı.

‘Ben bu ırkın çok konuşkan olmadığını duymuştum’ dedi korktuğunun fark edilmesini örtmek için.

Vio gülümsedi. ‘Değiller zaten.’ Ve sonra elinde tuttuğu ama Nareed’in fark etmediği bir kutu uzattı. Nareed, çekimser bir tavırla kutuyu aldı ve yanında duran yatağın üzerine koydu. Ahorii ölüme giden savaşçıları son anlarında nasıl şımartacağını iyi biliyordu. Bekleme odaları tüm imkânlara sahipti.

Nareed rahat yatağın üzerine koyduğu kutuyu açtı ve öylece bakakaldı. Kutunun içerisinde ulaşım istasyonunda sakladığı, kendisi ve babasına ait bıçaklar duruyordu.

Şaşkın bir ifadeyle ‘Nasıl?’ dedi. Vio konuşmadan isimsiz adam konuştu.

‘Orada seni nasıl bulduğumuzu sanıyorsun?’

Nareed o andan sonra bu soruyu hiç sormamıştı ama bir yanı hep merak etmişti. O kalabalığın içinde Vio’nun kendisini nasıl bulduğunu. Babasının bıçağına bir verici yerleştirmiş olsalar nereden fark edecekti?

Nareed, şaşkın bıçaklara bakarken iki adam çıkmak üzere kapıya yöneldiler. Tam çıkmak üzereyken Vio durdu ve ‘ Nareed’ dedi. Tozumb’lu kadın, insanın adını söylemesinden heyecan duymuştu.

‘Bıçaklarını iyi kullan. İstediğin savaşı alacaksın. Sana güvenmeye karar verdik’ Nareed’in cevap vermesini beklemeden iki adam çıkmıştı. Bu ne demek oluyordu? Nareed anlamıştı ve sadece önünde dönen Xluird ’linin görüntüsüne baktı. İstediği gibi adil bir dövüş olacaktı; ama bunu isteyip istemediğinden şu anda hiç emin değildi.

Yazıyı beğendiniz mi?

Ortalama puan 5 / 5. Oylama sayısı: 1

Bunu oylayan ilk kişi olun

RSS
Follow by Email
Twitter
Visit Us
Follow Me
YouTube
YouTube
Instagram

Cevap Yaz

Oturum aç:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir