Bugün, retrospektif kategorimizde, Rus-Ukrayna Savaşı dolayısıyla ertelediğimiz, ancak bir yönüyle Slav tarihinin önemli parçaları olan iki savaşa dair bir yazıyla karşınızdayız; Tannenberg Savaşları.
1410 tarihli ilk savaş, Grunwald Savaşı adıyla da bilinir ve Witcher evreninin belirleyici savaşı olan Brenna Savaşı’na alegorik olarak örnek olmuştur. Zira savaşın değişmeyen tarafı Almanya karşı tarafı ise eserin yazarı Andrzej Sapkowski‘nin Polonya ve Litvanya İttifakı’dır.
İkinci savaş ise 1914’de Almanya ve Rusya arasında gerçekleşir. Savaş bu yönüyle de günümüzün bir başka önemli konusuna, Rusya’nın batı ile arasındaki mücadeleye dair bir mihenk taşıdır.
Witcher evreninin ana savaşı Brenna’ya ruhani babalık yapan Grunwald/I.Tannenberg Savaşı’nın bu etkisi o kadar belirgindir ki, kitaptaki Brenna Savaşı’nın da ilk adı, savaşın yapıldığı alana yakın kasabalardan biri olan Birahane Kasabası Savaşı’dır. Ancak, savaşın ağırlığı ve büyük zaferi nedeniyle Brenna Savaşı adı savaşın resmi adı olur. Tıpkı Grunwald ve Tannenberg isimleri gibi.
Benzerliklerden bir diğeri ise ittifakların yapısında saklıdır. Sapkowski’nin kuzey krallıkları birbirine düşman ve güneyin büyük imparatorluğuna göre fakir krallıklardır ve bölgedeki herkesle ittifak yaparak ancak, güneye karşı bir şansları olacak hale gelmişlerdir. Grunwald/I.Tannenberg’de de Töton Şövalyeleri her ne kadar bir imparatorluk seviyesinde değillerse de silah ve teçhizat olarak çok üstün ve “ağır” unsurlarla donanmışlardır. Polonya-Litvanya İttifakı‘ndaki Altınordu tatarları da hem farklı inançları ve ırkları ile Sapkowski’de kendilerini mahakam cüce ordusu olarak gösterir.
Grunwald/I.Tannenberg’de, zaferi getiren taktik, Litvanya hafif süvarisinin Töton ağır süvarisini ana ordudan ayıran geri çekilişleri ve doğan boşluğa Polonya ağır süvarisinin girmesi olur. Sapkowski ise Brenna’da, zayıf istihbarat ile gözden kaçan Kaedwen ve Aedirn süvarilerinin hücumu ile zaferi getirir.
Çok önemli bir başka koşutluk, Nilfgaard’ın bir güneşin temsil ettiği bir kültün temsilcileri olarak kendilerine bir misyon yüklemesidir ki, Töton Şövalyeleri bir siyasi devletten ziyade bir askeri tarikattir.
Ancak Sapkowski’nin bir Polonya’lı olarak yad ettiği hatta alegorik olarak gururla ölümsüzleştirdiği bu savaşa dair asıl gözlemi biraz acıdır. O savaşı Polonyalılar kazanmış olabilir ama tarihin akışında kazanan Almanlar olmuştur. Bu buruk olgu da bizi diğer savaşa götürür. Almanların resmen ve net bir şekilde kazandıkları II.Tannenberg Savaşı’na.
İkinci Tannenberg Savaşları, çağının da etkisiyle bir günde değil beş güne yayılan ve Birinci Dünya Savaşı‘nın doğu cephesinde yapılmış bir savaştır. 26 ve 30 Ağustos 1914 tarihleri arasında yapılan savaş, Almanların kesin zaferi ile sonuçlanmıştır.
Savaş, esasen başlangıcı ve sonu itibariyle iki taraflı birer sürpriz olarak boy gösterir. Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’na dair planı, Schlieffen Planı adıyla bilinir. Buna göre Almanya, birliklerinin %90’ını batı cephesinde kullanarak Belçika üzerinden Fransa’ya yürüyecek ve Rusya seferberliğini tamamlayamadan Fransa’yı savaş dışı bırakarak daha sonra Rusya ‘ya dönecektir. Bununla birlikte özellikle Fransa ve İngiltere’nin verdiği tepki beklendiğinden hızlı olur ve Paris’e 50 kilometre mesafesindeki Marne Nehri’nde Almanlar durdurulur. Bu aşamadan sonra Alpler’den Kuzey Denizi’ne kadar bir yarış başlar ve dört sene sürecek olan, daha sonra da siper savaşı olarak anılacak savaş karakteri tüm savaşa hakim olur.
Almanlar açısından ikinci, ancak konumuz Tannenberg Savaşları açısından ilk sürpriz ise Rusların seferberliğini Alman planından çok daha önce tamamlaması olur. O kadar ki, Rus I.ve II. orduları Doğu Prusya’ya girerler. Bununla birlikte Schlieffen Planı, birliklerin %10’unu doğuya atarken, doğuda ciddi bir korugan ve ulaşım altyapısı da kurmuştur. Ve bu altyapı, önce savunmada daha sonra da, Alman VIII.Ordusu’nun Tannenberg’deki manevralarında etkisini gösterir.
Savaş aslında temelde gücün konsantrasyonu, ulaşım ve iletişimin zaferidir. Sayıca az olduğu ancak teçhizat olarak üstün olduğu iki orduya karşı Alman VIII.Ordusu, kuzeydeki Paul Von Rennenkampf’ın -bağlılığı Rusya’ya olan bir Alman asilzade kolundan gelen bir general olarak ilginçtir- komutasındaki I.Ordu’nun karşısından kaçar imajı vererek güneye inerek, güneydeki Alexander Samsonov komutasındaki ikinci orduyu kıskaca alır ve yok eder. Uygulanması ve mekaniği son derece fizibl ve anlaşılır olmakla birlikte, uygulanması çok zor olan bu plan Alman Ordusu’nun kurmay kapasitesini göstermesi açısından önemli bir örnek ve konumuz savaşın ikinci sürprizi olmuştur.
Savaştan sonra Alman Mareşal Paul Von Hindenburg ve kurmay başkanı Erich Ludendorff bir ikili olarak kahraman olacak ve birçok zaferlere imza atacaklardır. O kadar ki, Birinci Dünya Savaşı’nın son safhasında Alman Ordusu, batı cephesinde efektifliğini arttırmak için daha dar ama sağlam bir hatta çekilirken bu hattın çizeri olan Hindenburg hatta da adını verecektir. Daha sonra Alman Weimar Cumhuriyeti’nin de cumhurbaşkanı olacak Hindenburg’un aksine Ludendorf Hitler’in Münih’teki başarısız Birahane Darbesi’ne destek vererek farklı bir yöne savrulacaktır. Mağlup general Samsonov ise Tannenberg Savaşları’nın son gününde intihar edecektir. Kuzeydeki Rennenkampf bir süre daha komutasını sürdürecek, iki orduyu koordine etmekle görevli ve bu konuda son derece başarısız olan kuzeybatı cephesi komutanı -Polonya asıllı- Yakov Zihilinsky ise görevden alınacaktır.
Bu iki savaş arasındaki bağın sadece fantastik evrenlere ait konumuz olan Witcher veya kuzeyimizdeki Rusya – Ukrayna Savaşı olduğunu düşünüyorsanız size bir bilgi verelim. Bu savaşın Tannenberg Savaşı olarak anılması talebi Alman VIII.Ordusu komutanı Paul Von Hindenburg’dan gelmiştir. Prusyalı mareşal, atalarının beş asır önce uğradığı mağlubiyetinin intikamını aldığını düşünmektedir.
Ancak genelde bilindiği şekliyle, Alman doğu cephesi Tannenberg’le kapanmamıştır. Almanlar, Rusları 1915 Mart’ına kadar iki Masuria Gölü Savaşı’nda yenip Doğu Prusya’dan çıkartsalar da, bu bile yaklaşık yedi aylık bir süre almıştır. Daha sonra cephe nispeten sakinleşse de, 1916 Haziran’ında Rus general Aleksei Brusilov‘un meşhur Brusilov Hücumu, Avusturya-Macaristan Ordusu’nu Galiçya’da yetmiş kilometre geri atmış ve Alman yedeklerinin batıdan bu cepheye kaydırılmasına ek olarak, Romanya’yı İtilaf Devletleri yanında savaşa girmeye ikna ederek burada da bir Alman cephesi açılmasına sebep olmuştur. Her ne kadar Türkiye’de de görev yapmış Erich Von Falkenhayn’ın inovatif taktikleri ile Romanya kısa sürede savaş dışı kalsa da, Alman Orduları doğu cephesinden, Rus İhtilali’ni takip eden Brest-Litovsk Antlaşması‘na kadar ayrılamamışlardır.
Bir başka deyişle her iki Tannenberg Savaşı da, taktiksel ve sosyal hafıza bakımından unutulmaz savaşlar olsa da, etkilerinin sürekliliği zamanın testine yenik düşmüştür.
Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.
İlginizi Çekebilir
Soğuk Savaş ve Rock - Uçuk Bir Deneme 3
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok - Ama Bu Fil...
Güncel Bir Konu ve Onun Retrospektif Panorama...
Japon Bilinçaltından Gelen Modern Bir Destan:...
Rita Monaldi ve Francesco Sorti'nin Hırslı Ye...
Yirminci Yüzyılın Tarihine Tanklar Aracılığıy...
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…