2024 Paris Olimpiyatları bizim açımızdan her ne kadar 85 milyonluk bir ülke için pek iyi sonuçlanmamış olsa da, kadın sporcularımızın, yeni spor dallarının ve dereceye giremese de çok genç bazı sporcularımızın 2028 Olimpiyatları için umut veren başarılı sonuçları ile kendi çapında bir başarı nüvesi de barındırmıyor değildi.
Ama bir kişi vardı ki, denebilir ki Olimpiyat’ların tüm dünyadaki tonunu belirledi; Yusuf Dikeç. Karma 10 Metre Havalı Tabanca kategorisinde Şevval İlayda Tarhan ile ülkemize gümüş madalyayı getiren sporcumuz, herhangi bir koruma teçhizatı kullanamdan, iki gözü açık, bir eli cebinde ve rahat tavrıyla X‘in sahibi Elon Musk‘tan, olimpiyatın madalyalı sporcularına kadar herkesi kendine hayran bırakmakla kalmadı, Olimpiyat karnemizi de beklenmedik şekilde yükseltmiş oldu.
Elbette, Olimpiyatlar’daki başarı düzeyimizin bu hoş anı ile yükselmiş olmadığı açık. Yine de bu havanın ülkenin gelecekteki Olimpiyat ve genel anlamda spor performansına bir şeyler katabileceği de bir gerçek. Bununla birlikte bizim konumuz, aslında kamuoyuna ve daha geniş olarak elbette bu satırların da yazarının mensup olduğu halkımıza dair olacak.
Kişisel bir anı ile başlarsam, yazılanların tonunu daha iyi algılamanız mümkün olacaktır. 1993 yılında okulun bir spor dalındaki takımında, aynı yıl oynanan Avrupa Şampiyonası’nın hücum setleri kitabını edinen ve kıtanın milli takımlarının oynadığı hücum setlerini bize oynatmaya çalışan hocamıza kendisinin duymadığı tepkilerimizi hatırlıyorum. Bizler için anlaşılması zor uygulanması neredeyse imkansız o setleri bugün de okullarında veya altyapı düzeyindeki kulüplerinde uygulayan beden eğitimi hocaları, koçlar, antrenörler ve teknik direktörler var elbette. Ancak…
Ülkemiz spor yönetimi yerel veya genel bazda sadece ve sadece spora kanalize olacak gençleri tarayıp bulmakta ve bu sporcuların hayatlarını idame ettirmek için sadece spora odaklanmalarını sağlayacak ekonomik şartları sağlamakta maalesef yetersiz kalıyor. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Bugün Olimpiyat madalya sırlamalarını gözden geçirirsek G-20 ülkelerinden biri olan, rekabet ortamı olarak Avrupalı sporcularla karşılaşan, belli bir nüfusun üzerinde bir insan kaynağına sahip ve ekolü bulunan spor dalları ile teçhiz olmuş bir Türkiye‘nin yeri aslında ciddi derecede alarm veriyor.
Fakat ekonomik koşulların ötesinde bir gerçek var ki o da tek tek ve bireyler bazında bizim halk olarak futbol dışındaki sporlarda, bir rüzgarın peşinden saman alevi gibi parlayıp sönüyor olmamız. Daha önce sitemiz satırlarında Bizans’ın spor kültürünün ülkemize futbol bazında girişine dair bir makale de yayınlamıştık hatırlarsanız. Okumak isteyenler için o yazıyı da burada bulabilirsiniz.
Özetle, bir spordan ziyade ekonomi ve kimlik edinme faaliyetine tekabül eden futbol gerçeği ile karşı karşıyayken Olimpik sporlarda ülkemiz büyüklüğünde erişebileceğimiz başarılara erişmemiz zaten pek imkanlı değil.
Bu o kadar öyle ki, ülkemizde düzenlenen 2013, 20 Yaş Altı Dünya Kupası -ki kazanan ekip olan Fransa 2018’de o kadrosu ile Dünya Şampiyonu olmuştur- turnuvanın o güne kadar ki en düşük seyirci ortalamalı kupası olmuştu.
Kimlik edinme konusu, insana dair ve toplumların tarihçesinden etkilenen bir başlık olarak değişmesi çok mümkün olmayan ve aslında affedilebilir bir konu başlığı olsa da, özellikle yerel kurumların spor seçimlerinde hiçbir sosyal altyapısı olmayan futbol kulüplerini finanse etmeleri pek o kadar da kolay geçmiyor filtremizden.
Fakat konumuzdan uzaklaşmayalım, yani neyi eleştiriyoruz açalım. Aslında sadece beklenti içinde olmayı eleştiriyoruz. Yusuf Dikeç’i ekol edinen özellikle batı kamuoyunun bizlerde bulduğu o salaş ve serdengeçti kimliğe tutkunluk gösteriyor ama aynı zamanda son derece milliyetçi ve rekabetçi bir toplum olarak bir şeyin ucunu tutmadan sadece bekliyoruz. Bir spor dalında birileri bir dönem başarılı olsun ve biz gururlanalım, tüm faaliyetimiz ve hatta ilgimiz bu düzeyde.
Birey birey bir şeyleri değiştirmemiz pek mümkün olmasa da, Olimpiyat sonuçlarını eleştirmekte veya başarılı spor jenerasyonlarının arkasında başarılıyken aşırı durmakta hatalıyız. Bu emeksiz ilgilimize birkaç örnek vermek o jenerasyonları da onurlandırmak adına faydalı olabilir.
1975-85 Eczacıbaşı Erkek Basketbol Şubesi: Bu takımın nüvesi 1990’lardaki basketbol yükselişinde büyük pay sahibi olmakla kalmadı, 1981’de de Milli Takım’ın Balkan Şampiyonluğu’nda başrolü oynadı.
1996-2002 Anadolu Efes Basketbol Kulübü: 1996 Koraç Kupası, bir Türk kulüp takımının ilk Avrupa Şampiyonluğu olarak tarihe geçmekle kalmadı, kendisinden sonra gelen tüm kupalar için gerekli kendine güven ve inancı da kulüplerimize kazandırdı. Ancak hiçbir başarı gibi bir günde kazanılmayan bu başarıya biraz daha derin değinmekte fayda var.
Anadolu Efes 1992-1993 sezonunda Saporta Kupası Finali’nde Aris’e 50-48 yenilerek ikinci olduğundan beri aslında bir kupa beklentisi Türk Kamuoyunda oluşmuştu. Ama aslında yükseliş bu macerada da başlamamıştı.
1989-1990 Koraç Kupası’nda çeyrek final oynayan ekibimiz gruplardaki ilk maçını tam yedi sayı ile “7” kişi önünde oynamıştı. Son maçı yani gruptaki kaderlerini belirleyecek Panianios maçında ise salonda boş yer yoktu ve o “7” kişiden biri o maçta salona girememişti. O kişi ben değildim ama bu anı, bütün bu denemenin ana fikrini özetleyecek bir nokta olarak burada yer almaya değer.
2001 ve 2010 Erkek Basketbol Milli Takımları: Sırasıyla Avrupa ve Dünya ikincisi olan milli takımımız kamuoyunda 12 Dev Adam lakabı ile anılır oldular.
2008-2018 Tekerlekli Sandalye Milli Basketbol Takımı: Milli Takımımız, üç Avrupa Şampiyonası ikinciliği (2009-13-15) ve bir Dünya ikinciliği (2014) alarak kamuoyunun gözdesi ve gurur kaynağı olmuşlardı. Kitleler özellikle 7.olduğumuz 2012 Londra Olimpiyatları‘nda milli takımımızın tam manasıyla arkasındalardı.
2021 Türkiye Milli Ampute Futbol Takımı: Milli takımımız neredeyse kuruluşundan beri başarılara doymaz bir başarı sergiliyor ve üç Avrupa Şampiyonluğu’nu kemerinde taşıyor olsa bile (2017-21-24) özellikle 2022’de kazandıkları Dünya Şampiyonluğu ile kamuoyunun dikkatini tam olarak çekmişti.
2017 ve Sonrası Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı: Kadın Milli Voleybol takımımız daha eski tarihlerde de özellikle Bahar Kupaları’nda belli başlı başarılar gösterse de ilk tam uluslararası başarısını 2003’deki Avrupa ikinciliği ile aldı. 2011 ve 12’de tekrar podyuma dönen takımın dünyanın tanıdığı bir güç olarak başı çektiği son dönemi ise 2017’de başladı. 2023 Milletler Ligi ve Avrupa Şampiyonu, 2024 Olimpiyatları 4.sü olan “Filenin Sultanları“, Vakıfbank, Eczacıbaşı ve Fenerbahçe kulüp takımları ile değerlendirildiğinde öyle sanıyoruz ki voleybolu Türk spor tarihinin en başarılı takım sporu haline getirdiler.
2011-2016 Türkiye Kadın Milli Basketbol Takımı: 2011 ve 2013 de sırasıyla Avrupa 2.si ve 3.sü olan 2014 Dünya 4.sü ve üst üste iki defa Olimpiyatlara giderek 2012’de 5. ve 2016’da 6.olan bu takım belki de bu listenin en yürek burkan ve kamuoyunun ilgisi ile ilgisizliğine en iyi örnek olan takımı olarak dikkat çekiyor.
Futbola Dair 3 İstisna: Türkiye toplumundaki “Batı ile baş edilmez” algısının yıkımında önemli rol oynayan üç milli takımını anacağız bu başlık altında. 1989 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinin de etkisiyle yine 1990 Dünya Kupası elemelerinin son aşamasına kadar gelen, merhum Tınaz Tırpan‘ın A Milli Futbol Takımı, 1992 18 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası şampiyonu Genç Milli Takım ve 1993 Akdeniz Oyunları şampiyonu olup 2002 Dünya Üçüncüsü olan jenerasyon.
Bireysel olarak da Taha Akgül, Busenaz Sürmeneli, Mete Gazoz, Rıza Kayaalp, Servet Tazegül ve Sümeyye Boyacı gibi şampiyonlarımız da dönem dönem kamuoyunda önemli yer tutmuştu.
Elbette tüm Türkiye tarihinde bu başarılara benzer ve birçok başarı kazanıldı. Ata sporumuz güreş, bir dönemin madalya jeneratörü halter ve futbola dair birkaç istisna dışında herhangi bir başarıyı anmadığımız dikkatinizi çekmiştir. Fakat bu sporlara popülarite ve bütün olarak bakıldığında bu başarılar da maalesef yeterli değil.
Evet, ana fikrini anlattığımızı sandığımız yazımız böylece sona eriyor. Biz iyisi mi en azından 28 Ağustos – 8 Eylül 2024 tarihleri arasında yapılacak olan Paris Paralimpik Olimpiyat Oyunları‘na katılacak sporcularımızı şöyle bir inceleyelim. Kim bilir, belki sonra bizleri gururlandırır ve mutlu ederler, ne dersiniz?
İlginizi Çekebilir
Venüs’te Olası Yaşam İşaretçisi Gözlendi
2021'e Veda 1- Sitemizin Görüntülenme Rekortm...
Tolkien: Film, Gerçek Ve Bir Deneme...
Türk Futbolu ve Spor Sosyolojisindeki Bizans ...
Zamanın Testine Yenilen İki Büyük Zafer: Tann...
Ve Almanya İlk Kez Birleşti... Netflix Orjina...
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…