Aslında bu kendisini uzatmaya son kez uzatmaya çalışması olmuştu. Aynı gece geç saatlerde horlayan ikizlerin yatak odasına süzüldü ve dikkatlice her birinin üzerine bir kova dolusu domuz pisliği döktü. İkizlerin kükremeleri başlamadan hemen önce, dağının üzerindeki Adaon kadar hızlı avluyu geçip, çiftlik kapısının üzerinden atlayarak kaçmıştı.
İki gece dışarıda kaldı ve sonra babasının dayağına geri döndü. Çarşafları kendisinin yıkayacağını sanıyordu ama Povar o işi görmüştü ve ikizlerin her biri, umarsızlık derecesinde iyi niyetli, olayı unutmuşlardı bile. Names’li Eanna’nın ki gibi bir hatıra ile kutsanmış ya da lanetlenmiş Devin asla unutmazdı. İkizler, kendilerine kin tutulması zor, neredeyse imkânsız tiplerdi. Ama bu durum ovalık bölgedeki çiftlikteki yalnızlığını azaltmak için hiçbir işe yaramıyordu. O olaydan çok ta uzun olmayan bir süre sonra Devin evini terk ederek her iki, üç baharda bir kuzey Asoli’yi kumpanyası ile turlayan Menico di Ferraut’a şarkıcı olarak çırak oldu.
Devin o zamandan beri geri dönmemiş, üç yıl önce ve yine geçen bahar kumpanyanın kuzey turunda bir hafta izin almıştı. Çiftlikte kendisine kötü davranıldığında değildi, sadece oraya ait değildi ve dördü de bunu biliyordu.
Asoli’de çiftçilik toprağı tutmak için savaş verip denizin sürekli istilasına ve günlerin sıcak, puslu ve gri monotonluğuna karşı akıl sağılığını koruyarak geçirilen zahmetli, bazen gaddarca bir işti.
Annesi yaşıyor olsaydı belki farklı olabilirdi; ancak Aşağı Corte’li Garin’in üç oğluyla yaşadığı Asoli’deki çiftlik, kasvetli kadınsız bir yerdi ve birbirlerine sahip olan ikizler için ve neredeyse hiçbir özelliği olmayan bu düzlüklerin ortasında yavaşça olduğu adama dönüşmeye başlayan Garin içi kabul edilebilir olsa da, küçük, hızlı ve hayal gücü olan en küçük çocuk için hiçbir beslenme kaynağı ve sıcak anı barındırmıyordu ve yetenekleri, her ne haline gelecekler ise bu toprağa ait değillerdi.
Menico di Ferraut’tan Devin’in sesinin halk şarkılarını söylemekten fazlasına muktedir olduğunu öğrenmeleri herkes için bir rahatlama olmuş, bir sonbahar sabahı beklenen yağmur ve grilikte beklenirken herkes veda dileklerini iletmişti. Babası ve Nico ayrılık cümleleri daha bitmeden nehrin seviyesini kontrol etmek için geri dönüş yoluna koyulmuşlardı. Bununla birlikte Povar küçük garip kardeşinin sırtına vurmak için kaldı.
‘Sana yeteri kadar iyi davranmazlarsa’ dedi, ‘Eve gelebilirsin Dev, bir yer var.’
Devin iki şeyi hatırlıyordu; öyle bir hareketin taşıması gerektiğinden daha büyük bir anlam yükünü yıllar boyunca beraberinde taşımasına neden olan o nazik vuruş ve takip eden sert ve hızla söylenmiş sözler. İşin gerçeği, o neredeyse her şeyi hatırlıyordu, annesi ve Aşağı Corte’de geçen günleri hariç. Ama annesi savaşın içinde öldüğünde henüz iki ve Garin üç çocuğunu alıp kuzeye gittiğinde ondan bir ay daha büyüktü.
O zamandan beri her şey aklında kalıyordu.
Ve eğer bahse tutuşan bir adam olsaydı ki değildi, ruhunda bu kadar dikkatli bir Asoli varken, kendisini uzun yıllardır bu kadar rahatsız hissettiğini hatırlamadığına dair ortaya bir chiaro veya bir astin koyabilirdi. Aslında, gerçeği söylemek gerekirse, hiç büyümeyecekmiş gibi göründüğü zamanlardan beri….
Devin d‟Asoli’nin kendisine zalimce sorduğu soru, Astibar’da birinin bir içki alabilmek için ne yapması gerektiğiydi? Hem de festival arifesinde.
Sorun bu kadar asap bozucu olmasa gülünebilir olmalıydı. Ona bir kupa Senzio yeşil şarap servisi yapmayı reddeden ilk handa çabucak öğrendi ki bu kuru kıçlı, zevk öldüren Eanna rahiplerinin işiydi. Devin’in düşüncesine göre tanrıça daha iyi hizmetkârlar hak ediyordu.
Görünüşe göre bir yıl önce, Morian ve Adaon’ın din adamları ile aralarındaki bitmez tükenmez üstünlük yarışlarının ortasında, Eanna’nın rahipleri, Tiran’ın sembolik konseyini, Astibar ‘ın gençleri arasında çok fazla ahlaksızlık olduğuna ve elbette daha önemlisi böyle bir iznin huzursuzluk doğurduğuna ikna etmişlerdi. Ve aşikâr olan; tavernaların ve “khav” odalarının buna sebep olduğuydu.
Alberico’nun, on yedi yaşından küçük hiçbir gencin Astibar’da içki satın alamayacağı bir yasayı ilan etmesi ve uygulamaya başlaması iki haftadan az sürmüştü.
Eanna’nın tozlu rahipleri, böyle adamlar ne çeşit bir sofu tarzıyla kutlarlarsa kutlasınlar, her ikisi de daha karanlık tutkular ve kaçınılmaz olarak şarapla ilişkilendirilen Morian rahipleri ve tanrının zarif rahibeleri karşısındaki küçük zaferlerini kutladılar.
Meyhane sahipleri sessizce mutsuzdu -Astibar’da yüksek sesle mutsuz olmak pek işe yaramıyordu-, ancak ticaretin kaybından çok, yasanın sinsice uygulanmasından dolayı. Yayımlanan yasa, bir müdavimin yaşını belirleme yükünü en basit haliyle her hanın, meyhanenin veya khav odasının sahibine yüklemişti. Aynı zamanda, her yerde bulunan Barbadoslu paralı askerlerden herhangi biri uğrarsa ve belirli bir müdavimin -keyfi olarak- çok genç göründüğüne karar verirse… Yani bu, bir meyhanenin bir ay boyunca kapalı kalması ve bu meyhanecinin de aynı süre boyunca kilit altına alınması demekti.
Bütün bunlar Astibar’daki on altı yaşındaki çocuklara gerçekten hiç şans tanımıyordu. Bununla birlikte, bir sabah boyunca Asoli’den küçük, çocuksu görünüşlü on dokuz yaşında bir şarkıcının ortalarda dolaştığı da yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Tapınaklar Sokağı’nın batı yakası boyunca üç kez aceleyle atılmasının ardından Devin, kısa bir süreliğine Morian Tapınağı’na giden yolun karşı tarafına geçme, sarhoş taklidi yapma ve aşırı coşkuyu gidermenin bir yolu olarak burada Senzian yeşilini tercih ettiklerini umma fikrine kapıldı.
Başka, hatta daha az rasyonel bir seçenek olarak, Eanna’nın kubbeli tapınağının penceresini kırmayı ve içerideki hadım embesillerden herhangi birinin onu kısa sürede yakalayıp yakalayamayacağını test etmeyi düşündü.
İsimlerin Eanna’sına olan gerçek bağlılığından olduğu kadar, çok sayıda büyük ve ağır silahlı Barbadoslu paralı askerin Astibar sokaklarında devriye gezdiğine dair yoğun farkındalığından dolayı bunu yapmaktan kaçındı. Barbadoslular elbette Doğu Aya’nın her yerindeydi, ancak onların varlığı hiçbir yerde Alberico’nun yerleştiği Astibar’daki kadar rahatsız edici derecede belirgin değildi.
Sonunda Devin kendisine ciddi bir dinginlik dileyerek batıya, limana doğru yöneldi ve ardından ne yazık ki hâlâ işleyen koku alma duyusunu takip ederek Tannery Sokağı’na doğru yöneldi. Ve orada, denizin tuzunu fazlasıyla bastıran tabakhane teknesinin pis suları yüzünden neredeyse hasta gibi hissederken, Kuş adlı bir meyhanede ayaklarını sürüyerek yürüyen, gevşek bacaklı gözleri muhtemelen penceresiz, tek odalı tesisinin karanlık gölgeleri nedeniyle göremeyen bir hancı ona, hiçbir soru sorulmadan açık bir şişe yeşil şarap ikram etti.
Bu sıradan, kötü kokulu delik bile tamamen doluydu. Astibar, yarınki Üzüm Festivali’nin başlaması nedeniyle tıka basa doluydu. Devin biliyordu ki, hasat Certando dışında her yerde iyi olmuştu ve harcayacak astinleri veya chiaroları olan ve bunları da harcamak isteyen bir sürü insan vardı.
Kuş’ta kesinlikle boş masa yoktu. Devin, barın karanlık, çukurlu ahşabının arka duvarla buluştuğu bir köşeye sıkıştı, şarabından makul bir yudum aldı -sulandırılmış ama genelde olduğundan daha fazla olmadığına karar verdi- zihnini ve ruhunu kadınların mantıksızlığı, hainlik ve ihanet üzerine meditasyon yapmaya yöneltti. Özellikle Catriana d’Astibar’ın geçtiğimiz iki haftada somutlaştırdığı gibi.
Öğleden sonraki provadan -bir sonraki gün küçük bir şarap imalathanesi sahibinin şehirdeki evinde yapılacak nişan töreni öncesindeki son prova- önce, bir şişenin çoğunu bitirip kafa yormaya yetecek ve hala ayık görünecek kadar zamanı olduğunu hesapladı. “Ne de olsa tecrübeli bir oyuncuyum”, diye düşündü öfkeyle.
O bir eşlikçiydi; performans rutinlerini bir elin eldiveni tanıdığı gibi biliyordu. Ekstra provalar gruptaki üç yeni kişinin yararına Menico tarafından planlanmıştı. İmkânsız Catriana dahil! Menico’nun seansı durdurmayı planladığını bilmeden kısa bir süre önce sabah provasından fırlayıp çıkmasının sebebi olan kişi…
Adaon adına, şarkı söyleyebildiğini düşünen ve iki hafta önce aralarına katıldığından beri gerçekten arkadaşça davrandığı deneyimsiz yeni bir kadın ona herkesin önünde o lafları söylediğinde nasıl tepki verecekti?
İlginizi Çekebilir
Başat Bir Fantastik Eser Ve Onun İlk Tercüme ...
Gökbilimciler Yeni Bir Yıldız Patlaması Türü ...
Başat Bir Fantastik Eser Ve Onun İlk Tercüme ...

Tüm kurgu severleri saygıyla selamlıyorum. Ben Volkan Gün. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1 asır önce mezun oldum. Sonsuzluk kadar uzun süre bankacılık yaptım. Yapmaktan zevk aldığım pek çok hobim oldu; ama bilim kurgu ve fantastik okumak yazmak ve izlemekten asla sıkılmadım. Bir insanın hayal gücünün milyonları peşinden sürükleyebildiğini defalarca görmüş birisi olarak en çok istediğim şey sizlerle ortaya koyduklarımız hakkında konuşabilmek, sizlere ulaşabilmek.