There was Eru, the One, who in Arda is called Iluvatar; and he made First the Ainur, the Holy Ones, that were the offspring of his thought, and they were with him before aught else was made.
Eru vardı, Tek, Arda’da Iluvatar olarak anılan ve o, ilk önce Ainur’u yaptı, Kutsal Olanlar, düşüncesinin tohumuydular ve diğer her şey yapılmadan önce onunlaydılar.
John Ronald Reuel Tolkien; ya da herkesin bildiği şekliyle J.R.R.Tolkien, epik fantezi edebiyatının tartışmasız en önemli isimlerinden birisi ve onun müthiş kurgu yeteneğinin, yazı diline olan hâkimiyetinin kusuruz bir göstergesi; The Silmarillion.
Ölümünden dört yıl sonra okuyucuyla buluşan bu başyapıt, gariptir ki Tolkien tarafından yayıncısına ilk gönderildiğinde reddedilmiştir. The Hobbit yayınlanmış ve beğeni toplamıştır ve yayıncısı Tolkien’den kitabın devamını istediğinde usta kalemin aklında olayların en başına, Orta-dünyanın yaratılışına gitmek vardır; ama beklediği desteği alamayınca daha sonradan Yüzüklerin Efendisi’nin ilk bölümü olacak olan ‘Uzun süredir Beklenen Parti’yi yazar.
Aslında Tolkien, Silmarillion’u oluşturacak parçaları 1914 yılında yazmaya başlar. Asıl amacı bir İngiliz mitolojisi oluşturmaktır. İngiliz tarihine ve kültürüne dayanak olması niyetiyle yazmaya başladığı parçalar, ancak ölümünden sonra oğlu tarafından bir araya getirilebilecektir.
İçinde barındırdığı tutarsızlıklar ve tamamlanmamış metinler daha sonra oğlu Christopher Tolkien’ın başına bela olacak olan kitap, bittiğinde okuyucular tarafından uzun süre tartışılmıştır. Oğul Tolkien’e göre; kitabı oluşturan bölümlerden bazılarını kendisi yazmak zorunda kalmıştır ve bu nedenle Orta-dünya bütünlüğü içinde bu bölümlerin geçerliliği hala tartışılmaktadır.
C. Tolkien’in işi zordur; çünkü babasının başladığı ve uzun aralar vererek yazdığı ‘bir dünyanın yaradılış hikâyesi’, kendi içinde ve diğer eserleriyle tam bir tutarlılık içinde değildir. Christopher Tolkien tüm kaynakları tutarlı hale getiremeyeceğini anlayınca, özellikle The Silmarillion’un kendi içinde ve Yüzüklerin Efendisi’yle uyumlu olmasına gayret etmiştir. Bu çabada başarılı olduğu söylenebilir. Malzeme o kadar seçkindir ki C.Tolkien’e sadece bazı açık uçları birbirine bağlamak kalır.
Kitap beş ana bölümden oluşmaktadır. Okurken insana ilahi bir şeyler okuduğu hissini hemen veren eser özellikle Orta-dünya’nın oluşumu, Güç Yüzükleri’nin ortaya çıkışı, Elfler, İnsanlar ve Orklar arasındaki sonsuz kavganın başlangıcını anlatması yönünden, Yüzüklerin Efendisi’ni okuyan ya da seyreden hayranlar için eşsiz bir kaynak olma özeliğini taşıyor. Kitabı oluşturan beş bölüm birbirinden bağımsız; fakat J.R.R.Tolkien’in istediği gibi tek bir kitap olarak yayınlanmıştır.
Ainulindalë
Kitabın ilk bölümüdür ve kelime olarak Ainur’un Müziği anlamını taşır. En basit haliyle bir yaradılış hikâyesidir. Tolkien, tüm her şeyi en başından anlatmak istemiştir ve ortaya Ainulindale çıkmıştır. Herşeyin babası olan Eru(İluvatar) önce bir grup ölümsüz ruh yapar ve onlara ‘Ainur’ adını verir. Ainur, Eru’nun düşüncesinin tohumudur . Sonra Ainur’u toplar ve onlara kusursuz müzik yapmaları için bir tema verir, fakat içlerinden bir tanesi harmoniyi bozar. Bu Melkor’dur. Melkor, Ainur’un içinde en güçlü ve bilge olandır.
Melkor’un amacı kendi müziğini yapmaktır. Ainur’un içinden bazıları bu uğurda ona katılır. Geriye kalanlar ve Iluvatar kendi müziklerini yapmaya devam ederler ve tam üç kez Melkor’u yeni bir tema bularak alt ederler.
Üçüncü seferden sonra Iluvatar müziği durdurur ve Ainur’a bir imge gösterir. Bu imge, yapmakta olduğu dünyanın; ‘Arda’nın imgesidir. Iluvatar düşüncesinin tohumlarına ‘Arda’ya inerek oraya hükmetmelerini ve istedikleri gibi şekillendirmelerini teklif eder. Iluvatar’ın kafasında bu Dünya’yı daha sonra yaratacağı Elfler ve İnsanlar için hazırlamak vardır. Ainur’un büyük bölümü bu teklifi kabul eder ve fiziksel biçim alarak Dünya’ya inerler ve artık oraya bağlıdırlar. Ainur’un ileri gelenlerine Valar ismi verilir. Daha az güç sahibi olan Ainur’a ise Maiar adı verilir.
Valar Dünya’ya şekil vermeye çalışırken Melkor, onların yaptıklarını bozmakla meşguldür; çünkü onun amacı Arda’yı kendisine saklamaktır. Bu çekişme binlerce yıl sürer ve karaların arasından yükselen volkanlar, yeşil vadilerin içinde oluşan karanlık yarıklar, denizlerde kopan apansız fırtınalar eşliğinde Dünya ilk şeklini alır.
Kitabın ilk bölümünde bulunan Valaquenta; Melkor ve diğer on dört Valar’ı, ayrıca birkaç Maiar’ı da etraflıca anlatır. Bu bölümde Sauron ve Balrog’lar gibi Yüzüklerin Efendisi serisinden tanıdığımız karakterlerin Melkor tarafından baştan çıkarılan Maiarlar olduğunu öğreniyoruz. Kitabın başlangıç bölümünde çok tanıdık bir içerik dikkati çekiyor. Melek olarak yaratılan şeytanın, kibirine yenilerek cennetten kovulması ve insanlara karşı güttüğü düşmanlık ve kalplerine saldığı kötülük, ilahi dinlerin en temel öğretilerinden birisidir.
Pek çok dil bilimcinin birleştiği nokta; Tolkien’in orta çağ Hıristiyanlık öğretilerinden Ainur’un Müziği’ni yazarken çok etkilendiği yönündedir.
Quenta Silmarillion
Kitabın ikinci bölümünü oluşturan ‘Silmarill’lerin Tarihçesi’, Elf yapımı olan üç mücevherin yani Silmarill’lerin, Orta-dünya’yı etkileyecek olan trajik öyküsünü anlatır.
Valar, Dünya’yı Elflere ve İnsanlara hazırlamaya çalışırken; Melkor, yapılanları devamlı olarak bozmaktadır. Valar’ın bitmeyen çabaları, Melkor Dünya’yı aydınlatan iki ışık kaynağını (en kuzeyde ve en güneyde bulunan iki dev lambadırlar ve bu devre İki lambanın devri denir) yok edince duraksar ve Valar, Orta-dünya’nın batısında bulunan ‘Aman’ kıtasına gider. Aman; kutsanmışların ölmeyen topraklarıdır. Burada kendilerine Valinor’u; yani evlerini yaparlar. Valinor ‘İki Ağaç’ la aydınlanırken; Orta-dünya, Melkor’a ve o’nun karanlığına bırakılır. Bundan sonra artık Valar ve Melkor arasındaki savaş farklı bir boyuta taşınacaktır; çünkü yıldızlar gökyüzünde parlamaya başlamıştır ve Elfler uyanır.
Melkor gözünü Elflere diker; ama Valar, Orta-dünyanın yeni misafirlerini korumak için savaşır ve nihayet bir zamanlar kendilerinden birisi olan Melkor’u yenip esir alır. Elfler’in üç kabilesinden Vanyar ve Noldor’un tamamı ve Teleri’nin büyük bir kısmı Aman’a giderken bir kısım Orta-dünya’da kalır. Elf kralı Thingol ve bir Maia olan Melian tarafından yönetilen bir grupta, Aman yolunda durup yerleşirler. Bu Elfler, daha sonra Sindar olarak anılacaklardır.
Birbirine geçmiş pek çok hikâyenin bulunduğu ikinci bölümün belki de en önemli kısmı Noldor kralı Feanor’un yaptığı üç mücevherin Aman’dan çalınmasıdır.
Kitaba ismini veren Silmarill’ler, ‘İki Ağac’ın ışığıyla parlayan taşlardır ve Melkor’un dikkatini çekerler. Melkor hem cinslerinden aman dileyerek tutsaklıktan kurtulur ve kurtulur kurtulmaz Ungoliant’ın yardımıyla ağaçları yok eder, taşları çalar ve Feanor’un babası olan Finwe’yi öldürerek Orta-dünya’ya kaçar.
Burada Melkor’un kaçmasına yardım eden Ungoliant’a birkaç paragraf ayırmakta fayda var. Ungoliant, Tolkien’in tarifine göre Orta-dünya öncesi zamanlardan kalma kötü bir ruhtur. Örümcek formundadır ve Melkor’un zarar verdiği ‘İki Ağac’ın ışığını emerek Valar’a karanlığın çökmesini sağlar. Bu sayede Melkor’un Silmaril’lerle kaçmasına yardım eder. Ungoliant önemlidir; çünkü Yüzüklerin Efendisi-İki Kule-filminde karşımıza çıkan korkunç örümcek Shelob’un annesidir.
Melkor kendisine yardım etmesi için Ungoliant’ı, taşların ışığını verme sözüyle kandırır fakat sözünü tutmaz;ama kadim yaratık, İki Ağac’ın ışığını emmiştir ve çok büyük bir güç kazanmıştır. Melkor’u ördüğü ağa hapseder. Melkor o kadar korkar ki attığı yardım çığlığı Orta-dünyanın derinliklerindeki demir kalesinden duyulur ve yardımına Balrog’lar gelir. Alevden kırbaçlarıyla dev örümceğin kaçmasını sağlarlar. Ungoliant’ın sonu aç gözlülüğüdür. O kadar açtır ki sonunda kendi kendini yer.
Valar’da ise durum çok ciddidir. Babası öldürülen ve mücevherleri çalınan Feanor çok öfkelidir. Oğullarıyla intikam andı içer ve bu uğurda kan dökmekten hiç kaçınmaz. Bun rağmen Orta-dünya’ya, diğer Elfler’i bile kılıçtan geçirecek kadar sapkın bir kararlılıkla yapılan yolculuk ve Melkor’la yapılan pek çok savaşa rağmen, Noldor elfleri Melkor’u kuşatır; ama hiçbir sonuca varamazlar.
Işıksız kalan Valar ise güneşi ve ayı yapar. İşte bu olay Iluvatar’ın geleceklerini haber verdiği insanların uyanmasına neden olur ve artık İnsanlar orta-dünya’ya gelmiştir. Pek çoğu uzun süre savaşlarda Elflerle aynı saflarda dövüşeceklerdir.
İşte tam bu noktada tüm mitolojilerin özünü oluşturan bir tema Orta-dünya’yı farklı bir yöne taşımak üzere ortaya çıkar. Beleriand savaşından sağ kurtulan ve Doriath’a gelen Beren adındaki bir insan,Elf ülkesinin kralının kızı olan Luthien’e aşık olur. Klasik olarak baba, kızını bir ölümlüye layık görmez ama ortada çok kuvvetli bir sevgi vardır ve kral aşıkların birleşmesini engellemek için ortaya imkansız bir şart sürer;Silmariller.
Melkor’un tacını süsleyen taşları almayı kudretli elfler bile defalarca denemelerine rağmen başaramamıştır. Bir insanın bunu başarması imkansızdır;ama bilge Elfler dahi yanılır. İnatçı aşık Beren ve prensesi Luthien, Melkor’un düşmez kalesi Angband’a sızarlar ve bir Silmaril’i çalmayı başarırlar. Bu başarı daha sonraki çağlarda pek çok örneği olacak olan Elf-insan aşklarınn ilki olacaktır.
Bu olayı öğrenen (hala)öfkeli Noldor ülkesi,Melkor’un yenilmez olmadığı fikrine kapılarak, Cüceleri ve İnsanları da müttefik olarak aldığı büyük bir ordu oluşturur. Fakat Melkor kurnazdır ve ittifakın en zayıf noktasına; aç gözlü insanların kalplerine, nifak tohumlarını eker. Hepsi olmasa da bazıları saf değiştirir ve düzeni bozulan ordu için son kaçınılmazdır. Yine de pek çok insan müttefiklerine sadık kalarak daha sonra onurlandırılacaklardır.
Bu insanların içinde ikisi vardır ki bunları ayrıca belirtmek gerekir; Hurin ve Huor. İki kardeşin kahramanlıkları dillere destandır ama kaderleri de bir o kadar korkunç olacaktır. Tolkien’in Hurin’in Çocukları kitabına konu olan bu olayları ismi geçen kitabı tanıtırken daha detaylı değerlendirmek uygun olacaktır.
Orta-dünyanın kaderi bir süre daha Melkor’un zulmü ve onu alt etmek için kurulmuş başarısızlıklarla dolu ittifaklara bağlı kalacaktır. Ta ki Gondolin ülkesi düşene dek…. Gizli Elf ülkesi Gondolin düştüğünde, Beleriand’da ki son Elf kırallığı da düşmüş oluyordu.
Huor’un torunu yarı-Elf Earendil, Beren ve Luthien’in soyundan gelen Elwing’le nişanlanır. Artık Beren’in Silmarill’i olarak anılan kudretli taşı alan Earendil, Aman’a gitmek için taşın ışığını kullanarak denizleri aşar ve Gondolin ülkesinin ortada kalan Elflerine yardım etmeleri için Valar’dan yardım ister. Valar bu çağrıya uyarak Melkor’a saldırıp onu yener. Angband kalesi yerle bir olur. Beleriand’ın çoğu batar ve Melkor,Arda’dan sürülür. Bu olay Orta-Dünya’nın ilk çağının sonunu belirler.
Bir not olarak belirtmek gerekirse; Earendil ve Elwing’in iki oğlu olur. Bunlardan Elros, fanilerin ve ölümsüzlerin ortak kanı olduğu için verilen imtiyazla insan olmayı seçer ve Melkor’suz toprakların yeni kurulan ülkesi Numenor’un ilk kralı olur.
Diğer oğul ise Elrond’dur ve onu anlatmaya ve tercihini söylemeye gerek yoktur. Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit filmlerinde de karşımıza çıkan Elrond, gelecek çağlarda Orta-Dünya’nın kaderini çizen pek çok olayda önemli bir rol üstlenecek bilge bir Elftir.
Akallabêth
Akallabeth yani ‘Mahvolmuş’ ya da ‘Çöken’ Numenor’u anlatır. Numenor’un ve bu ada krallığında yaşayan halk Dunedain’in yükselişini ve çöküşü trajiktir. Zira; Melkor’un alt edildiği savaşta Elflere yardım eden bu insanlar; kendilerine bahşedilen uzun yaşamı ve beraberinde verilen bilgeliği ve gücü yeterli görmezler ve aç gözlülüklerinin esiri olarak yüksek-Elflere bahşedilmiş ölümsüzlüğün peşine düşerler. Bir zamanlar Aman’ın yüksek Elfleri ile kıyaslanan bir halk zamanla kısalan ömürleri ve artan hırslarının pençesinde kendi sonları olacak bir yolculuğa çıkarlar.
Tüm bu yozlaşmanın sebebi ise bir Maia olan Sauron’dur. Üçüncü çağın yani Yüzüklerin Efendisi serisinin geçtiği zamanın en korkunç varlığı olan Sauron Orta-dünya’nın kaderini değiştirmeye ikinci çağda başlamıştır.
Efendisi Melkor yenilen hizmetkâr Sauron, Orta-dünya’yı işgal etmek için ortaya çıkar ancak karşısında bilge ve yenilmez Numenor’lar vardır. Onları savaşla yenemeyeceğini anlayan Sauron kendisini yakalattırır ve Numenor’un arasına girer. Sauron o zamanlarda fiziksel bir formu vardır, kurnazdır ve kötü niyetlidir. Zamanla Numenor’un yirmi beşinci ve son kral Ar-Pharazon’u etkisi altına alır ve düşüncelerini zehirlemeye başlar. Valar’ın Dunedain’den ölümsüzülüğü sakladığını; ama en az yüksek Elf’ler kadar ada halkının da ölümsüzlüğü hak ettiğine dair fitneyi kral’ın kafasına eker.
Zamanla batının Elflerine duyulan gıpta hasete dönüşür ve bu duygular Numenor halkının yaşam süresini kısaltmaya, düşüncelerini karartmaya başlar. Sauron’un son hamlesi bir zamanların ‘kutsal’olan insanlarını Valar’a karşı savaşmaya ikna etmektir. Melkor’a tapmaları ve Valar’a ve Aman’ın Elflerine karşı savaşmaları ölümsüzlüğe ulaşmak için gerekli olan şeylerdir.
Kral Ar-Pharazon Numenor’un gördüğü en ihtişamlı ordu ve donanma ile yola çıkar. Amacı Aman’a varmak ve hakkı olan ölümsüzlüğü almaktır. Elfler bir zamanlar müttefik oldukları insanların bu yaptıkları karşısında çok üzülürler. Onlara karşı savaşmayacaklardır. Iluvatar’dan yardım dilerler. Kral ve ihtişamlı ordusu Aman’a vardığında onu kötü bir sürpriz bekler; daha önce benzeri hiç görülmemiş büyüklükte bir dalga… Iluvatar nankör insanları öyle bir dalga ile cezalandırır ki; Numenor adası batar ve donanma yerle bir olur. Orta-dünya bu dev dalga yüzünden yeniden şekillenecektir.
Bu felaketten kurtulanlar da vardır elbette. Valar’a sadık kalan ve doğuya giden Dunedain kurtulur. Sauron’un fiziksel formu yok olur ancak o bir Maia’dır ve ruhu Orta-dünya’ya döner. Eskiden güzel olan formu artık bakılamaz haldedir.
Bu büyük felaketten kurtulan Numenor halkı Orta-dünya kıyılarına varıp orada iki büyük krallık kurarlar; Arnor ve Gondor. Krallığı kuran Elendil’dir ve oğulları Isildur ve Anarion’dur. İki kardeş Gondor’u beraber yönetirler. Krallıklar Orta-dünya’nın vahşi insanları için daha önce görülmemiş ihtişamdadır; ama Numenor ile kıyaslandığında ‘Gondor’un ateşi’ sadece bir mum ışığıdır.
Kitabın bu bölümü ile ilgili iki nokta oldukça ilginçtir. Bunlardan ilki; batan ada ülkesi Numenor’un zamanla Atalante olarak anılmaya başlanmasıdır. Kayıp kıta Atlantis ile olan aşırı benzerlik pek çok okuyucuyu Numenor’un kayıp kıta olduğu sonucuna götürmüştür. Ancak modern fantezi edebiyatının babası bunu reddeder ve Atalante kelimesinin Elf dilinin doğal gelişiminden geldiğini belirtir.
İkinci nokta ise Isildur ve Anarion’un Numenor’u terk ederken yanlarına aldıkları Numenor’un Beyaz Ağacı’nın tohumudur. O tohum daha sonra Gondor’un merkezi Minas Tirith’in en yüksek yerine ‘Köken Avlusu’na dikilecek ve Gondor’un bayrağı, ‘Gondor’un Beyaz Ağacı’ olacaktır. Burası aynı zamanda; Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin sonuncu halkası olan Kral’ın Dönüşü’nde, Gondor Vekilharcı Denethor’un aklını kaybedip yanarak düştüğü ve Arwen ve Aragorn’un evlendiği yerdir.
Lord Of the Rings of Power and the Third Age
Kitabın son bölümü olan ‘Güç Yüzüklerine ve Üçüncü Çağ’a dair’;İkinci Çağ’ın geri kalanında ve Üçüncü Çağ’da olanları genel olarak anlatmaktadır. İkinci çağın en önemli figürü Sauron’dur. Melkor’un baş hizmetkârı bu çağı Orta-dünya’yı ele geçirmekle geçirecektir. Bu çağa damgasını vuran bir başka karakterde Celebrimbor’dur.
Celebrimbor bir Elf’tir ve ‘Güç Yüzükleri’ni yapan olarak efsanede yerini alacaktır. Eragion’da yaşayan bu Elf mücevher ustalarıyla bir birlik kurar. Birden ortaya çıkan ve Valar tarafından gönderildiğini söyleyen Annatar’ın gözetiminden Güç Yüzükleri’ni döver. Annatar’ın amacı mücevher ve yüzük ustalığındaki hünerlerini göstererek Orta-dünya’nın refahı için on altı tane güç yüzüğü dövmektir. Ancak Annatar söylediği ve göründüğü Elf değildir. O, hilekâr Sauron’dur.
Celebrimbor kurduğu birlikteki diğer ustalarla on altı tane yüzük döver. Bunlardan yedisi Cüce krallara, dokuzu İnsan krallara gönderilir. Ama Celebrimbor o kadar da saf değildir. Sauron’dan habersiz üç Güç yüzüğü daha döver ve onları Elfler için dövmüştür. Vilya, Narya ve Nenya; sırasıyla hava, ateş ve su…
Sauron’un planı ise bambaşkadır. Tüm Güç Yüzükleri’ne hükmedecek ‘Tek Yüzük’ü dövmek. Ve bunu yapmak için Hüküm Dağ’ının ateşini kullanır. Yüzüğün içine diğer yüzüklere ve onların sahiplerine hükmedebilmek için kendi gücünü de katar. Bu yaptığı Sauron’u hem güçlendirecek, hem de var olabilmek için yüzüğe bağımlı hale getirecektir.
Sauron yüzüğü döverken Mordor’un Kara Lisan’ında söylediği sözleri duyan Elf yüzük ustaları Annatar’ın aslında kim olduğunu ve amacını anlayacaklardır.
Three rings for theElven-kings under the sky,
Seven for the Dwarf-lords in their halls of stone,
Nine for Mortal-Man doomed to die,
One for the Dark Lard on his dark throne
In the Land of Mordor where the Shadows lie.
One Ring to rule them all, One Ring to find them,
One Ring to bring them all and in the darkness bind them
In the Land of Mordor where the Shadows lie.
Gökyüzünün altındaki Elf-Kralları için üç yüzük,
Taş salonlarındaki cüce-lordları için yedi,
Ölüme hükümlü Fani-İnsanlar için dokuz,
Kara tahtındaki kara lord için Bir,
Gölgelerin uzandığı Mordor ülkesinde.
Hepsine hükmedecek Tek Yüzük, Onları bulacak Tek Yüzük,
Hepsini bir araya getirecek Tek Yüzük ve karanlıkta onları birleştirecek.
Gölgelerin uzandığı Mordor ülkesinde.
Dövdükleri üç yüzüğü Sauron’un ulaşamayacağını düşündükleri diyarlara göndereceklerdir. Tek Yüzük diğerlerinin aksine mücevhersiz ve sadedir. Aslen ne olduğunu anlamanın tek yolu onu ateşe maruz bırakmaktır.
One Ring to rule them all, One Ring to find them,
One Ring to bring them all and in the darkness bind them
Hepsine hükmedecek Tek Yüzük, Onları bulacak Tek Yüzük,
Hepsini bir araya getirecek Tek Yüzük ve karanlıkta onları birleştirecek.
Sauron’un Tek Yüzük’ü ‘Son İttifak Savaşı’na neden olacaktır. Orta-dünya’nın insanları ve geride kalan Numenorlular ve Elfleri Sauron’a karşı birleştiren savaş,aynı zamanda İkinci Çağ’ın sonu olacaktır. Yüzük Kardeşliği filminin de ilk sahnesi olan bu savaş Sauron’un ‘Tek Yüzük’ü kaybetmesiyle ve ordularının yenilmesiyle son bulur. Barad-dür kuşatmasında Isildur, yüzüğü ele geçirir ve Gladden Fields’ta Orc’ların pususuna düşene dek taşır. Kaçmaya çalışan Isildur yüzüğün verdiği görünmezlik gücünü kullanmak ister; ama elinden kayan yüzük yaklaşık iki bin beş yüz yıl sonra Deagol adında bir Hobbit tarafından bulunmak üzere Anduin nehrinin dibine düşer.
Kitabın bu son bölümü Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde bahsi geçen ve olayları o noktaya götüren sebeplere de kısaca değinmektedir. Sauron’un tekrar ortaya çıkışı, Ak Saruman’ın ihaneti ve The Hobbit filminde de görülen ve Dol Guldur’den yayılan karanlık güçle mücadele etmek için oluşturulan Ak Meclisin toplanmasına bu büyük eserin sonunda kısaca değinilir.
The Silmarillion oluşumu itibariyle çok uzun ve sıkıntılı bir süreçten geçmiş bir eserdir. Verilen uzun aralar, kısmi yazılan; ama daha sonra Tolkien ailesinin elinden çıkan notlar, yazarın sonunu getirmediği karalamalar ve Yüzüklerin Efendisi kitabının zorunlu hale getirdiği bazı değişiklikler yüzünden okuyucuyla buluşma süresi çok uzayan kitapta, bahsedilen pek çok konu daha sonra oğul Tolkien tarafından yayınlanan on iki ciltlik Orta-dünya’nın Tarihi serisinde detaylandırılmıştır.
Pek çok fantezi sever tarafından ağır bulunan kitap, pek çoğu tarafından da bir başyapıt olarak görülmektedir. Finlandiya’nın destanı Kalevala’dan, Yunan mitolojisine, Nordik mitolojisinden Kelt mitolojisine kadar pek çok eserden etkilendiği açıkça görülen kitabın dili ise İncil’i çağrıştırmaktadır.
Bu etkileşime en basit ve çarpıcı örnek The Silmarillion’da adı geçen Valar’ın, Yunan Mitolojisinde adı geçen Olympos tanrıları ile olan benzerlikleridir.
Bazı okuyucular için ağır bir kitap olan The Silmarillion, ısrarcı olup sonuna kadar okuyanlar için ise; neden Tolkien tarafından hayatının eseri olarak adlandırıldığını ispat ediyor. Tom Shippey adlı yazarın J.R.R.Tolkien: Asrın Yazarı adlı çalışmasında bu kitabı kalbinin eseri olarak adlandırıyor.
Dilimize de çevrilen kitap, okunduktan sonra; bir insanın kurgusal kabiliyetinin ortaya neler çıkartabildiğini, yüzünüzde bir tebessümle düşündürürken, günümüz edebiyatından heybetli bir destan olarak gelecek nesillere tüm ihtişamı ile kalacaktır.
İlginizi Çekebilir
Araf
Başat Bir Fantastik Eser Ve Onun İlk Tercüme ...
Başat Bir Fantastik Eser Ve Onun İlk Tercüme ...
Neandertaller Nasıl Yok Oldu?
Mucize... Veya Bu, Napolyon'un Atının Öyküsü ...
"İyi Fantastik Kurgu Eserleri (Neden) Birbiri...
Tüm kurgu severleri saygıyla selamlıyorum. Ben Volkan Gün. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1 asır önce mezun oldum. Sonsuzluk kadar uzun süre bankacılık yaptım. Yapmaktan zevk aldığım pek çok hobim oldu; ama bilim kurgu ve fantastik okumak yazmak ve izlemekten asla sıkılmadım. Bir insanın hayal gücünün milyonları peşinden sürükleyebildiğini defalarca görmüş birisi olarak en çok istediğim şey sizlerle ortaya koyduklarımız hakkında konuşabilmek, sizlere ulaşabilmek.