Oğlumu üç senedir görmedim. Üç sene önce bana attığı bu son mesajda görmüştüm onu, o zaman beş yaşındaydı. Tüm çocukluğunu kaçırmanın acısını içimde yaşarken acaba diyorum, Ay’a yerleşmekle iyi mi yaptım? Düşününce, elimde ona dair sadece birkaç hayalet var. Ama annesiyle görüşmeye devam edemezdim, yaptığından sonra olmazdı, olamazdı. Mahkeme de velayeti bir çöpçüye verecek değildi ya…
“Güle güle babacığım, çabuk gel olur mu?”
Bu hologramı her seyrettiğimde aynı acıyı yaşıyorken neden tekrar tekrar izliyorum bunu? Bilmiyorum…
“Suzan hologramı kapat”
“Hologram kapatıldı Orkun.”
“Bugün hangi sektörü temizliyoruz?”
“Alt yörünge 1, 5 ve 34. Sektörler”
“1, 5 ve 34 mü? Bu tüm yörüngeyi baştan başa bir günde dolaşmak demek. Yine eve dönemeyeceğiz anlaşılan.”
“Evet Orkun, iki mesai günü boyunca eve dönemeyeceğiz.”
“Bonus?”
“Ücret olarak yok ancak hurda araştırması yapmana izin verildi”
Hurda araştırması yapma izni… On beş senedir bir tane bile yekpare hurda buldum da sanki… Büyük bir lütufmuş gibi izin vermişler bana. Sendikadan çıkacağım, bu sefer kesin kararlıyım.
“Pekala madem öyle bir değişiklik yapalım, 34’e gidelim önce. Tahmini varış zamanı?”
“Hesaplandı, 8 Kasım 2072 Salı, yerel saat ile saat 10.41’de sektör 34’e varmış olacağız.”
“O zaman tam yol ileri… Suzan!”
“Efendim Orkun”
“Sendika sözleşmesini ana ekrana yansıt, incelemek istiyorum.”
“Yansıtıldı, bununla birlikte…”
“Evet?”
“Sözleşmeyi imzaladığından bu yana üzerinde bir değişiklik olmadı ve sen bu sözleşmeyi on sekizinci kez inceliyorsun.”
“Dediğimi yap”
“Komutun 7,25 saniye önce yerine getirildi”
Bunu uzatmanın faydası yok. Daha önce de ilk sefer hariç kalan on altı seferde de bu uyarıyı yapmıştı ve… Bilmiyorum bazen bir egosu var gibi geliyor; özellikle “Zaten” demekten kaçınarak ettiği “Komutun 10,25 saniye önce yerine getirildi” cümlesiyle veya benimle ikinci tekil kişi olarak konuşmasıyla hissettiriyor bunu. Ama ben oğlumun hologramını yüzlerce kez izlediğimde ya da onlarca kez sendika sözleşmesini okuduğumda hissettiklerimi anlamıyor. Bu beni onun hakkında ikileme düşürüyor. Neyse uzatmaya değmez, sonuçta ona evlenme teklif etmeyeceğim.
“Teşekkürler Suzan”
***
“Orkun… Orkun, Orkun uyan”
Tamam, tamam…
“Geldik mi?”
“Evet”
“Ne zamandır uyuyorum?”
“73 dakika 32 saniye ve 41 salisedir uyuyordun. Gözlerini ise uyandıktan 1,28 saniye sonra açtın.”
“Baksana bu bir şov mu?”
“Anlaşılmadı? Neyin şov olup olmadığını sordun?”
Bunu da boşvermeli ne de olsa cevabı yok.
“Pekala Suzan, gemiyi hurda akışına iki yüz metre yaklaştır ve elektromanyetik alıcıyı aktive et. Buradan bir ton hurda topladıktan sonra sektörden ayrılacağız. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı, komutlar yerine getiriliyor. Hurda bir tona ulaştığında elektromanyetik alıcı deaktive edilecek.”
“İşte böyle, aferin kızıma. Gerçi hiçbir işe yaramayacak ama yine de periferi tara, birinci kategori bir hurda bulursan beni haberdar et.”
“Anlaşıldı, tarama başlatıldı.”
“Ben arka tarafta biraz kestireceğim uykumu alamadım. Buradaki iş bitince sektör 5’e git. Oraya ulaştığımızda beni uyandır.”
“Anlaşıldı Orkun”
***
“Orkun… Orkun, Orkun uyan”
“Gözlerimi zamanında açtım mı bu sefer?”
“14 salise. Ancak ani uyandığın için nabzın 144’e yükseldi.”
“Yaklaşık sekiz saat uyuduktan sonra kalbimin ağzımdan çıkacak gibi atması da ilginç sence bir doktora görünmeli miyim?”
“Bence gerek yok çünkü sadece kırk iki dakikadır uyuyorsun”
“Ne oldu, bir sorun mu var?”
“Birinci kategori bir hurda buldum ancak emin değilim”
“Emin değil misin? Nasıl yani? Sen emin olmayabiliyorsun öyle mi?”
“Ontolojik tartışmalara girmenin yeri değil. Bulduğum hurda, onu bulduktan hemen sonra sadece otuz altı saniye boyunca hurda akışının üzerine çıkarak dünyaya göre doğudan batıya doğru hareket ettikten sonra durdu.”
“Doğudan batıya mı? Bu yörünge akışının tersi değil mi? Belki bir çöpçü yerine bir kurtarma gemisine ihtiyacı vardır.”
“Senin deyiminle, “Belki”. Bununla birlikte gemide bir ısı kaynağı tespit edemedim. Yaşam destek sistemleri çalışmıyor olmalı.”
Bununla birlikte, bununla birlikte… Suzan’dan “Bununla birlikte” lafını duydun mu aptal olduğun tescillendi demektir.
“Ne düşünüyorsun?”
“On dört olasılık var ama seni ilgilendiren kısmı şu ki hepsinde de gemide organik bir yaşam formu olmadığı sonucuna vardım”
O zaman bakalım başka neler var.
“Ne kadar hurda topladık?”
“Dört yüz yirmi iki kilogram”
“Pekala işlemi durdur ve beni o gemiye götür. Şu ünlü hurda araştırması iznini kullanalım. Gemiye yaklaşırken aynı zamanda uzay kıyafetini kontrol et. Bir de son olarak log’a kaydet, yanıma silah ve ilkyardım malzemesi de alacağım.”
“Anlaşıldı”
Silah ve ilkyardım malzemesi alıyorum, içeride bir hazine varsa ve yaşayan biri beni ondan mahrum etmeye kalkarsa hangisini kullanmalıyım? Galiba bu tür kötü karakter olma oyunu oynamak hoşuma gidiyor. Tabi ki ilkyardım malzemesini kullanırım ama o da kendisini kurtardığım için herhalde bana birşeyler verir, öyle değil mi? Belki oğlumu bile tekrar görmeme fırsat tanır bu macera. Ama çok da heyecanlanmamak gerekli, sakin olmalıyım. Bir şey kazanmayacaksın diye düşün Orkun, birşeyler bulursan ne ala…
“Orkun”
“Efendim Suzan?”
“Kıyafeti giyebilirsin, kontrolünü yaptım. Ve gemiyi de taradım, Simon sınıfı bir tamir mekiği, bu sınıf gemiler 2030-2035 yılları arasında üretildiler.”
“Yani yaklaşık kırk yıldır uzayda mı diyorsun?”
“Bunu gemi ISMO numarasını bilmeden söylemek imkansız.”
“Anladım, ne kadar kaldı?”
“Yaklaşık beş dakika içinde kenetlenmiş olacağız”
“Tamam airlock’a geçiyorum”
***
Eee, ne olacak şimdi? Böyle kapı duvar birbirimize mi bakacağız?
“Suzan?”
“Basıncı eşitliyorum, diğer geminin airlock kapısını böylece kandırabiliriz.”
On beş yılda artık birbirimizi iyice tanımış olmalıyız.
“Teşekkürler. Ne kadar sürecek bu?”
“Bitti”
Hah, işte kapı da açıldı. Bakalım bu geminin hikayesi neymiş… Hey hey hey, birkaç adım atmama izin ver, neredeyse kapanan kapının arasında kalıyordum…
“Suzan, Suzan?”
Harika şimdi de cevap vermiyor. Peki airlock’un iç kapısını nasıl açacağım? İşte budur…
“Teşekkürler Suzan”
Yine cevap yok
“Suzan iletişimde bir sorun mu var, beni duyabiliyor musun? Ben seni duymuyorum çünkü. Suzan?”
Neyse işimize bakalım. Tamir gemileri genelde dört haznelidir değil mi? Evet önce yaşam alanını araştıralım o zaman.
“Kimse var mı?”
Ne salaklık, ısı -268 derece, kimse olabilir mi? Hem kıyafetin içinden beni kim duyabilir ki? Neyse ki başlığı çıkartıp bağırmaya kalkmadım. Kokpit dışındaki hazneler boş sanırım, yine de bakalım hala bir yatak var mı?.. Oh olamaz. Ne zamandır buradasın böyle sen?
“Suzan, burada donmuş bir ceset var, kolları ve kafası yatağın üzerinde dizleri ve bacakları ise yerde. Sanırım yaşam destek sisteminin çökmesi sonucunda yavaş yavaş ölmüş. Belki sakince uykuya daldı, belki acılar içinde kıvrandı. Beni duyuyorsan not al. Eğer kokpitte birisi varsa yanımdaki silahı kullanmam gerekebilir. Veya yoksa, o zaman ya sen bozuluyorsun ya da… Bir saniye! Adamın ellerinin altında bir şey var. Bu, bu bir defter, el yazısı ile yazılmış, hala kalem kullanılıyorken yazılmış olmalı. Okuyup bir şey bulabilirsem sana haber veririm”
Bakalım neler yazmışsın buz adam.
…”Mehmet, şu teybin sesini açsana.”
Kirpikler birleşti, hadi yola çıkalım, ben neredeyim şu an? İnanılmaz, Allah’ım görüyorum, ben nerdeydim şimdiye kadar? Bu teyp ne kadar da yüksek bir yerde duruyor. Kararan ışıklar, kırmızı, yeşil baklava dilimleri ve işte uzandım.
“Dikkatli tırman koltuğa, Bahar yardım et şuna”
“Daha hızlı olmalıyım, aaah işte tamam”
“Aferin Memomaaaa”
Artık ben de varım, görmek mi daha önemli yoksa kütüphaneye çıkmak mı? Bunu şimdi biliyorum ama bilmiyorum ve de biliyorum ama bilmiyorum um, dum da dum, um…
“Güneş ışıkları açılsın, ışıl ışıl saçılsın. Güneş ışıkları kapansın –aslında sıkıldım bundan- güneş ışıkları açılsın, güneş ışıkları kapansın. Yeter bu kadar sihirbazlık oyunu, yaramazlığa bir dur demek lazım…
“Nasıl yani babaanne yaramazlık yapanları mı yiyormuş?”
“Evet, Zeus bacada bekler yaramazlık yapanları yer”
“Ne de olsa Yunan”…
Fena değil. Biraz fazla egosantrik ama fena değil. Kütüphane, teyp? Hangi çağda yazılmış bu?
“Beğendin mi?”
“Suzan?”
“Deniz”
“Merhaba Deniz sen bu geminin yapay zekasısın sanırım.”
“Ben bir varlığım, yapay olduğumu da nereden çıkardın?”
“Evet bu tarz bir tanımlamanın hoşuna gitmemesi doğal, özür dilerim”
“Özrün kabul edildi. Eee soruma cevap vermedin? Beğendin mi?”
“Ben pek edebiyat eksperi sayılmam ama tınısı fena değildi.”
“Mert anlardı çok yazık.”
“Ölmüş olması değil mi?”
“Hayır senin anlamıyor olman. Adın ne senin?”
“Orkun”
“Neden silahını iki elinle kavradın ve neden dolaşıyorsun Orkun?”
“Mert’ten başka mürettebatın varsa bana zarar vermesin diye Deniz”
“Korkma başkası yok.”
“Peki alınmazsan kokpitine girebilir miyim?”
“Hayır… Sen alınma. İstersen gemiyi ısıtabilirim, tanklarımda da hala oksijen var.”
Bu adam neden öldü peki? Sanırım Suzan bozulmuyor ve diğer seçenek doğru…
“Gemiyi ısıtabilecek kadar yakıtın var ama gemi soğuk, doğru mu anlıyorum?” Bunu sormamalıydım.
“Mert için… Onu fiziksel olarak korumak istedim.”
Neyse anlamamayı seçti ya da oynuyor.
“Anlıyorum. Teşekkürler ama ortamı ısıtmana gerek yok, bu Mert’in görünümü kaybetmesine sebep olur. Gerçi uzay ısısı onun vücudunu korumak için gerekenden fazlasıyla soğuk. Neyse, aslında sana yalan söyledim. Bu gemide değerli bir şeyler var mı söylesene.”
“Vücudun seni tamamen ele veriyordu zaten. Senin söylemene sevindim, ikili ilişkilerde dürüstlüğü severim. Bu gemide senin için bir şey yok. Sen bir çöpçüsün değil mi?”
“Bu şekilde söylemesi senin yapay zeka olduğunu söylemekle aynı ise de evet. Ben bir çöpçüyüm.”
“Sana gemide bir şey yok dedim neden hala dolaşıyorsun?”
“Neden dünyaya dönmüyorsun Deniz?”
“Önce ben sordum”
“Çıkışı arıyorum”
“Nereye?”
“Gemime, mekikte değerli bir şey yoksa burada kalmamın bir anlamı yok. Sıra sende, neden Dünya’ya dönmüyorsun?”
“Coşkun’un neden öldüğünü merak etmiyor musun?”
“Hayır”
“Yalan söylüyorsun.”
Vay be, gemide ışığı yaktı bağırırken. Ve yine karanlık, sanki şimşek çakmış gibi.
“Aslında bir dakika, şu yatak odasına döneyim… Evet, şimdi bir bakalım. Bu bir buz kalıbı, dolayısıyla merak etsem de bir bulgu bulabileceğimi sanmıyorum. Sana da güveniyorum. Dolayısıyla bir sorun yok. Tanıştığımıza memnun oldum Deniz artık gitmeliyim gerçekten.”
“Biraz otur ve sakinleş, konuşurken ciğerlerinden ekstra hava çıkıyor ve nabzın 165 oldu.”
“Pekala, nasıl istersen”
“Orkun beni duyuyorsan cevap verme, başlığının camını sil. Sakın konuşma.“
En sonunda…
“Tamam. geminin yapay zekası seni içeri kilitledi sen içerideyken ona ulaşmayı başardım. Bir de arka kapı buldum. Yapay zeka eski bir model onu haklayabileceğimi sanıyorum. Dahası da var ama önce seni oradan çıkartalım. Şimdi yavaşça kalk ve odadan çık…”
“Nereye Orkun?”
“Oyala onu.”
“Buradan gidiyorum Deniz, gerçekten gitmeliyim”
“Şimdi önündeki koridora gir, sağa dön evet. Şimdi sola, korkma sana kısa vadede yapabileceği bir şey yok. Şimdi… Karşında bir kapı var ona doğru yürü. Kapıya bir metre kala sağında bir koridor olacak, koridor gemiye girdiğin airlock kapısına açılıyor. O koridoru görür görmez oraya koş, airlock kapısını senin için açacağım. Korkma beni durduramaz.”
“Nereye Orkun?”
“Evet sakin, devam et, devam et…. Şimdi koş Orkun koş.”
“Oğluma Deniz, oğluma!”
“Gir içeri çabuk. KAPAT ÇENENİ KATİL SÜRTÜK, O BENİM…”
“Çok ama çok teşekkürler Suzan, o yapay zeka çıldırmıştı.”
“Biliyorum, ama şimdi başka bir sorunumuz var Orkun, gemi bizi hurda akışına sürüyor.”
“Pekala kaptan köprüde, öncelikle artık fısıldamana gerek yok, biz bizeyiz. Şimdi… Kargo kapağını gemiye çevir. Kim kimi hurda akışına sürecek göreceğiz.”
“Tamam çeviriyorum”
“Ne kadar zamanımız var?”
“Yetişeceğiz, hurda akışına girmeden on bir saniye önce kargo kapağını ona çevirmiş olacağız.”
“Hadi, hadi, hadi…”
“Son dört, üç, iki, bir, dönüş tamamlandı”
“Kapağı aç”
“Emredersiniz”
“Güle güle sürtük…”
“Tamir mekiği saçtığımız hurdayla disentegre oldu, hurda akışından uzaklaşıyorum.”
“Nereye uzaklaşıyorsun, daha bir ton hurda toplamamız lazım. Ciddi zaman kaybettik zaten. Hazine de yok, mükemmel!”
“Yaşıyorsun.”
Evet yaşıyorum…
“Anlaşıldı Orkun, gemiyi toplama mesafesine getirip elektromanyetik alıcıyı açıyorum.”
“Eee, anlat bakalım”
“Gördüğün adamı o öldürmüş.”
“Biliyorum! Neden yapmış?”
“Aşık olduğu için. Adam evliymiş. Yapay zeka adamın kendisini karısına tercih ettiğini sanıyormuş. Tersi olduğunu anlayınca da onu öldürmüş.”
“Bunu sana neden anlattı?”
“Seni onun yerine alıkoyduğunda bunun sebebini sorduğum için”
“Tek seferde tüm hikayeyi anlattı yani, bir soruya karşılık?.. Öyle mi?”
“Evet, yapay zekalar insanlardan farklı düşünürler.”
“Bana karşı gayet sinsiydi. Ayrıca aşık oluyorlar ama, öyle değil mi?”
“Bir organiğe bunu anlatmak zor. Bununla birlikte beni de yok edeceği için bunları bana anlattığını sanıyorum.”
“Sen daha büyük bir gemiye sahipsin ve daha yenisin bunu önleyebilirdin.”
“Daha da ötesi erken davransaydım sadece kendimi kurtarmaz onu da yok edebilirdim.”
“Ama…”
“Bu arada gemideki adama yazık olduğunu düşünüyorum, şairane bir ruhu varmış.”
“Sen konuyu mu değ?.. Neyse, yazılanların 2030 veya sonrasında yazıldığını sanmıyorum daha eski olmalılar. Belki antika bir kitaptan kopya çıkartıyordu, belki bir mirastı o defter. Buna meraklı olmayan birisi için çok ilkel bir teknoloji ve tabi bir de bahsedilen eşyalar…”
“Bunlara meraklı olduğu için şairane bir ruhu olduğunu söylemiştim. Yazılanların ve yazarının eski olduğu açık.”
“Pekala, ben şu hantal kıyafetten kurtulup hemen geliyorum. Şu an görmüyorsun ama elim ayağım titriyor.”
“Aslında vücudun tüm psikolojini açıkça ortaya koyuyor.”
“Ah evet; ben, vücudumun verdiği belirtiler ve siz…”
“Şoka girmek üzeresin Orkun. Bir süre sonra psikolojik olarak kısa süreli bir çöküş yaşayacaksın. Ancak çok çabuk geçecek, merak etme.”
“Suzan!”
“Efendim?”
“Beni o gemiyle birlikte yok etmediğin için teşekkür ederim.”
“Sen benim… kaptanımsın Orkun. Teşekküre gerek yok.”
“Bir şey daha var…”
“Nedir?”
“Gemiyle bizim gibi sesli konuşmuyordun değil mi? Yani son cümleye kadar?”
“Hayır, veri akışı şeklinde iletişim kuruyorduk.”
“Ama o son sürtüğü benim duyabileceğim şekilde söyledin.”
“Evet, neden sordun?”
“Bir şey yok. Ben gidiyorum, biraz depresyona gireceğim.”
“Orkun!”
“Evet?”
“Ben anatomik olarak değilse de organiklerin tanımıyla psikolojik olarak dişiyim…”
“Biliyorum”
“Dolayısıyla şu sürtük kelimesini söylemeyi sadece bana bırak olur mu?”
“Düşünemedim kusura bakma. Zaten Deniz’le konuşmamdan beri kendi kendime neredeyse düşünemedim bile, tam olarak iç sesim kayboldu.”
“Önemli değil. Zor bir gündü… Kıyafetine mi kustun sen?”
İlginizi Çekebilir
Tarihin Kayıp Renkleri-2 Ölümsüz Bir Dalkavuk...
S.Volkan Gün’den, Galaktik Günceler: Nareed-4
Yeni Bir Bilim Kurgu Sagası: "Valkyrie Evreni...
Berdan Sarıgöl’den Saga'nın İkinci Kitabı – U...
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
90’lar Estetiğinde Bir Polisiye Senaryo: Gece...
Merhaba, ben Murat B.Sarı. Eğer sitemizi ilk döneminde takip ettiyseniz beni “Yarıaydın” olarak hatırlayabilirsiniz. Aslında bu rumuz hakkımda oldukça açıklayıcı denilebilir. Yani şu evrendeki bilginin ne kadarına hakim olabilir ki insan? Günümüz dünyasında “T” insan olmak makbul ve ben uzmanlığımın sanata dair herşey hakkında olmasını yeğliyorum. Umarım bunu birlikte başarırız. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…